Sessiz kalmak kabul edilemez

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, 'Suriye'de yaşanan bu trajediye, insanlık katliamına sessiz kalmak büyük bir yanlışlıktır. Kabul edilemez bir durumdur' dedi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Din Görevlilerinin Katkısının Sağlanması İşbirliği Protokolü"nün İmza Töreni öncesinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Şam'da kimyasal silah kullanılmasına ilişkin değerlendirmesinin sorulması üzerine Bozdağ, Suriye'de Esad yönetiminin kimyasal silah kullanması sonucu hayatını kaybedenlere ilişkin görüntüler karşısında insan, vatandaş ve siyasetçi olarak ne söyleyeceğini şaşırdığını ifade etti.
"İnsanın kanını donduran, insanı insanlığından utandıran görüntüler" değerlendirmesinde bulunan Bozdağ, vicdan sahibi, insana ait değerleri taşıyan hiç kimsenin onaylamayacağı, göz yummayacağı, kulağını kapamayacağı bir manzarayla karşı karşıya gelindiğini kaydetti. Bozdağ, "Maalesef bu olay karşısında dahi uluslararası örgütler, uluslararası topluluklar gereken tepkiyi ortaya koyamadılar" dedi.
Irak'ta kimyasal silah bulunduğu iddiaları üzerine ülkede yaşananlara tüm dünyanın tanıklık ettiğini, İran'ın uranyum zenginleştirme çalışmaları iddiaları üzerine ülkeye yaptırım uygulandığını anımsatan Bozdağ, Suriye'de kimyasal silah kullanıldığına ilişkin somut bir gerçeklik olduğunu, bu gerçeklik karşısında gerçek bir insan tavrı konulması gerekliliğini dile getirdi.
Uluslararası örgüt ve toplulukların, uluslararası hukukun yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğine vurgu yapan Bozdağ, "Maalesef BMGK üyeleri omuzlarına yüklenen sorumluluğun gereğini yerine getirmemişlerdir. Bu olay nedeniyle alınması gereken tedbirleri alma, atması gereken adımları atma noktasında insani, vicdani, siyasi ve uluslararası hukuktan kaynaklanan hukuki adımları atma kararlılığı ortaya konulamamıştır. Suriye'de yaşanan bu trajediye, vahşete, bu insanlık katliamına, bu insanlık suçuna karşı sessiz kalmak, bu konuda hala siyasi çıkar hesapları yapmak, hala insandan öte birtakım değerlendirmeler üzerine politikalar inşa etmek çok büyük bir yanlışlıktır. Kabul edilemez bir durumdur" diye konuştu.
Size kim baskı yaptı?
Tarih bugünleri yazdığında bu konuda tereddütlü davrananları da yazılacağını söyleyen Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu ölümlerden Esad yönetimi sorumlu olduğu gibi bu ölümlerin hesabını sorma, uluslararası hukuk bakımından mümkünken, bunun adımını atma konusunda yetkili ve sorumlu olanlar da bunun sorumluluğundan kurtulamazlar.
Türkiye'de de özellikle medyayla ilgili de bir iki cümle söylemek istiyorum: Bugün, ismini de vereceğim, Hürriyet gazetesine baktığınızda manşetinde ne var? Bambaşka bir olay var. Gazetenin içinde, dışında baktığınızda, Suriye'de yaşanan bu insanlık katliamına ilişkin tek bir satırı görme imkanınız yok. Başka gazetelerde de yok. Allah aşkına hangi vicdan, hangi anlayış Türkiye'nin en önemli gazetelerinden bir tanesi. Daha başkaca gazeteler de var, benzer şekilde. Bu haberi hangi vicdan görmezden gelme talimatı verdi? Hangi anlayış böyle bir haberi görmez? Hangi gazeteci habercilik adına böyle bir haberi getirmez? Bırakın habercilik adına insan olmak adına da bu haberi okuyucularına duyurmak, onların vicdan sesinin, onların bu konudaki tavrının bu zulme son vermesi karşısında katkısını almak açısından da son derece önemli."
Bütün dünyanın gündeminde Şam'daki kimyasıl silah saldırısı olduğunu ancak Türkiye'nin her zaman en büyüğü olduğunu iddia eden gazetenin gündeminde bulunmadığını kaydeden Bozdağ, şöyle devam etti:
"Ben buradan soruyorum Hürriyet gazetesinin yetkililerine ve diğer gazetelerin yetkililerine de soruyorum, köşelerine, haberlerine, sayfalarına bu en büyük vahşeti, en büyük insanlık suçunu almayan ve gazetelerinde yer vermeyenlere: Size kim baskı yaptı? Esad yönetiminden mi bir baskı var yoksa 'Tuncay Güney haberini getirin' diye başkalarından mı bir baskı var? Kim bir baskı yaptı? Hadi ilk sayfanızda görmediniz, ikinci, üçüncü sayfaya, dördüncü sayfaya, bir köşeye buna dair en ufacık bir satır koymama konusunda karar almanıza kim yol açtı? Bunu lütfen açıklasınlar. Böyle bir gazetecilik olabilir mi? Bütün dünya Suriye'de yaşanan bu insanlık zulmünü konuşuyor ama bizimkiler kör olmuş görmüyorlar, kulaklarını kapamış duymuyorlar, ağızlarıyla söylemiyorlar. Buna gazetecilik, habercilik denmez. Türkiye'de gazetecilik, habercilik diyeceksiniz dünyanın en büyük katliamlarından birini siz gazetenize taşımayacaksınız. Sonra da etikten, ahlaktan, hukuktan, vicdandan bahsedeceksiniz. Bu olayı haber yapmayanlar da Esad'ın vicdansızlığına ortak olanlardır. Onları da buradan şiddetle kınadığımı ifade etmek isterim."
Ben akşam uyuyamadım, uyuyanlar varsa onlar insanlığını mutlaka sorgulaması lazım
Saldırıda yaşamını yitiren çocukların herkesin çocuğu olabileceğine dikkati çeken Bozdağ, "Bizim çocuklarımızın başına da öyle bir hadise geldiğinde dünyanın sessiz kalması bizi nasıl üzerse, biz de öyle üzüntü içindeyiz. Ben bugün uyuyamadım. Dün olaylara vakıf olduğum andan itibaren huzurum kaçtı. Sorumlu bir kişi, insan olarak böylesi bir vahşet karşısında ne yapabiliriz sorularını hep değerlendirdik. Ben akşam uyuyamadım, uyuyanlar varsa onlar insanlığını mutlaka sorgulaması lazım. İnsanlığında bir eksiklik var demektir. Esad kafasını koyup yatağına uyuyabildiyse, Esad'a destek verenler, maddi, manevi her türlü desteğini verenler uyuyabildiyse, böylesi vicdan sahibi olmak insanlıksa ben o insanlıktan olmayı istememişim doğrusu" dedi.
"Eğer ölenler gayrimüslim olsaydı BMGK hiçbir şey söylemeden dağılır mıydı?"
Bozdağ, törende yaptığı konuşmada da Suriye'de meydana gelen hadiselerin İslam'la, insanlıkla, hukukla izah edilemeyeceğini anlatarak, şunları kaydetti:
"Suriye'de olan vahşet karşısında her şey bitmiştir. Eğer dünya bu vahşete seyirci kalmayı içine sindiriyorsa artık yeryüzünde 10 milyara yakın insan da olsa bu insanlar ölmüştür demektir. Bu insanların hakkını, hukukunu temsil ettiğini söyleyen devletler yoktur demektir. İnsan haklarına ilişkin sözleşmelerin altına imza koyan ülkeler ve bu sözleşmelerin tatbikini hayata geçirmek için var olan uluslararası örgütler yok demektir. Eğer varsa göstersinler. Binlerce insan kimyasal silah kullanımı sonucu hayatını kaybediyor. Peki dünya ne yapıyor? Hala hesap yapıyor, hala çıkar endeksli olayları değerlendiriyor. Hala 'benim ülkemin menfaati, Esed gider de yerine falancalar gelirse acaba biz ne yaparız' diye hesaplar, kitaplar yapıyorlar."
Bozdağ, bu tür hadiseler karşısında yapılması gerekenin altına imza koyulan uluslararası insan hakları sözleşmelerinin gereğinin yapılması olduğunu ancak bunun yapılamadığını söyledi. Bozdağ, şunları söyledi:
"Bir kez de buradan ifade etmek isterim; eğer Suriye'de Esed'in kimyasal silah kullanmak suretiyle öldürdüğü kişiler gayrı müslim olsaydı veya Mısır'da Sisi'nin eli kanlı katillerinin onun talimatıyla öldürdükleri, şehit ettikleri gayrımüslim olasydı acaba Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 üyesi bir araya gelip hiçbir şey söylemeden dağılır mıydı? Zulmü, zalimi cesaretlendiren açıklamalar yapabilirler miydi? Ona destek olurlar mıydı? Yoksa ona dünyayı dar edecek adımları atmak için kararlar mı alınırdı? Onun için de bütün İslam Dünyasının, bütün Müslümanların bir kez daha düşünmesi ve dinini doğru anlaması Peygamberini doğru anlaması, öyle gruplarla, grupçuluklarla, hiziplerle, fitnelerlme, fesatlarla uğraşmayı dindarlık zannedeceğine bu dinin esasına göre iman ve amel etmenin yolunu bulması lazım."
Bosna Hersek'te 90'lı yıllarda BM'nin güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa'da meydana gelen ve BM himayesindeki 9 bin insanın öldürüldüğünü ve adeta soykırım yaşandığını hatırlatan Bozdağ, şunları söyledi:
"O zaman da Türkiye ayağa kalktı şimdi de ayağa kalktı. Biz yine aynı şeyi soruyoruz, o zaman da demiştik; 'Birleşmiş Milletlerin, uluslararası toplumun zulme, zalime dur demesi için daha kaç masum çocuğun, kadının, insanın ölmesi lazım. Suriye'de zulmün, akan kanın bitmesi için daha kaç tane sabinin, kaç tane insanın hayatını kaybetmesi lazım'. Biri çıksın bunu da açıklasın, 'Bizim şöyle bir standardımız var, bin kişi, 10 bin kişi, 100 bin kişi ölürse, Müslüman ölürse kılımızı kıpırdatmayız' diye bir kuralı mı var Birleşmiş Milletlerin. İnsanı yaşatmak esassa o maksatla hareket ediiyorsa o zaman bunun gereğini yapması lazım. Sadece terör örgütlerine karşı değil, bizzat devletin terör estirdiği insanlarını kurşuna dizdiği bir ortamda da bunun gereğini yapması lazım."