Sebe suresinin nüzul sebebi...

Sureler olaylar üzerine nazil olmuştur. Her surenin bir iniş sebebi vardır. Surelerin tam olarak neyden bahsettiğinin anlamak için hangi olay üzerine indiği bilinmesi gerekir. Peki Sebe suresi hangi olay üzerine nazil olmuştur? Sebe suresi neden indirilmiştir? Sebe suresinin neden indirildiğine dair detaylı bilgiler haberimizde yer alıyor. İşte Sebe suresinin nüzul sebebi...

Sureler olaylar üzerine nazil olmuştur. Her surenin bir iniş sebebi vardır. Surelerin tam olarak neyden bahsettiğinin anlamak için hangi olay üzerine indiği bilinmesi gerekir. Peki Sebe suresi hangi olay üzerine nazil olmuştur? Sebe suresi neden indirilmiştir? Sebe suresinin neden indirildiğine dair detaylı bilgiler haberimizde yer alıyor. İşte Sebe suresinin nüzul sebebi...

SEBE SURESİ NEDEN İNDİRİLMİŞTİR?

Sebe’ Sûresi Mekke’de ve Lokman Sûresinden sonra nazil olmuştur. Ancak “Kendilerine ilim verilmiş olanlar görürler ki sana Rabbından indirilmiş olan, hakkın ta kendisidir ve Azîz, Hamîd olanın dosdoğru yoluna iletmektedir.” (âyet, 6) âyet-i kerimesinin mekkî veya medenî oluşunda ihtilâf vardır. İbn Abbâs bunun da mekkî olduğunu ve burada kastedilenlerin Hz Peygamber (sa)’in ashabı olan mü’minler olduğunu söylerken Mukâtil de medenî olduğunu ve bunlarla Medine-i Münevvere’de müslüman olan Abdullah ibn Selâm ve onun gibilerin kastedildiğini söylemiştir. Katâde de iki görüşün arasını cem’eylemek üzere kastedilenlerin; ister Mekke’de müslüman olsun, ister Medine’de, ister başka bir yerde, Hz. Peygamber (sa)’in ümmeti olan mü’minler olduğunu söylemiştir [1]

el-Bahr’de Sûrenin nüzul sebebi olarak şöyle denilmektedir: “Allah’ın münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azâb etmesi için,,,” (Ahzâb, 33/73) âyet-i kerimesini duyunca Ebu Süfyân, Mekkeli kâfirlere: “Sanki Muhammed bizi, öldükten sonra azâbla tehdit edip yeniden diriltilmekle korkutmak istiyor. Lât ve Uzzâ’ya yemin olsun ki asla kıyamet kopmıyacak ve biz asla diriltilecek filân da değiliz.” demişti. İşte bunun üzerine Allah Tealâ: “De ki: Hayır, gaybı bilen Rabbıma andolsun ki o (kıyamet) saati muhakkak size gelecektir,,,,” buyurdu ve Sûrenin kalan kısmı da zaten onları bir tehdit ve korkutmadan ibarettir.[2]

Sûrenin mekkî olduğu görüşü yanında onun bazı âyetlerinin Medine-i Münevvere’de nazil olduğunu gösteren rivayetler de vardır. Bunlardan birisi de Ferve ibn Müseyk el-Murâdî (el-Ğutayfî) hadisidir. O şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (sa)’e geldim ve: “Ey Allah’ın elçisi, kavmimden benimle gelenlerle (iman edenlerle) birlikte onlardan geride kalan (veya dinden dönen)lerle savaşayım mı?” diye sordum. Onlarla savaşmama izin verdi ve kavmimden müslüman olanlar üzerine beni emir tayin etti. Ben O’nun yanından çıktıktan sonra beni sormuş ve “Gutayfî ne yaptı?” demiş. Kendisine benim yürüdüğüm, yani Medine’den ayrıldığım haber verilmiş. Peşimden birisini gönderip beni çağırttı, geri geldim, ashabından bazıları ile birlikte oturuyordu. Bana: “Kavmi(nden geride kalanları) İslâm’a davet et; onlardan her kim müslüman olursa müslümanlıklarını kabul et. Müslüman olmıyanlar hakkında da sana bir kötülük yapmadıkça acele etme.” buyurdu ve bu konuda Sebe’ Sûresinden nazil olan âyetler nazil oldu,,,”[3] Ki biraz Sonra yerinde ve tekrar gelecektir [4] Âyetlerinin adedi, elli dörttür [5]

15. Sebe’liler için yurtlarında bir âyet vardı. Sağlı sollu iki bahçe. Rabbınızın rızkından yeyin ve O’na şükredin. Güzel bir belde ve bir Rabb-ı Gafur.

İbn Ebî Hâtim’in Ali ibn Rebâh’tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: Bana bi­risi anlattı ki Ferve ibn Müseyk el-Gatafânî, Rasûlullah (sa)’a geldi ve: “Ey Al­lah’ın elçisi, Sebe’liler cahiliye devrinde izzet sahibi bir kavim idiler. Korkarım İslâm’dan dönerler. Eğer İslâm’dan dönerlerse onlarla savaşayım mı?” dedi. Hz. Peygamber: “Henüz bu konuda bana bir emir gelmedi.” buyurdu. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu “Sebe’liler için yurtlarında bir âyet vardı,,,” âyetlerini indirdi.[6]

25. De ki: “Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmazsınız, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmayız.

Bu âyet-i kerimenin “âyetü’s-Seyf=cihâdı emreden kılıç âyeti”nden önce nazil olduğu söylenmiştir.[7]

31. Küfretmiş olan o kâfirler dediler ki: “Biz, kesin olarak ne bu Kur’ân’a, ne de ondan öncekine inanırız.” Bir görseydin hani zalimler Rablarının huzurunda dikilmişler, bir kısmı bir kısmına söz atıyordu. Güçsüz sayılanlar, büyüklük taslıyanlara diyorlardı ki: “Siz olmasaydınız, biz muhakkak mü’minler olurduk.”

İbn Cüreyc der ki: “Biz, kesin olarak ne bu Kurân’a, ne de ondan önceki­ne inanırız.” diyen Ebu Cehl’dir ve hadise şöyle olmuştur: Mekke müşrikleri, Hz. Peygamber (sa)’in durumunu sormak üzere Ehl-i kitaba birilerini gönder­mişler ve onlar da: “Biz o son peygamberin vasıflarını kitabımızda buluyoruz. Muhammed’e şöyle şöyle sorun bakalım.” demişler, müşrikler de onların öğret­tiklerini Hz. Peygamber (sa)’e sormuşlar ve aldıkları cevap ehl-i kitabın kitablarında geçen vasıflara uymuştu. İşte bunun üzerine Ebu Cehl veya müşrik­ler: “Bu kitaba da inanmayız, ondan önce indirilmiş olan Tevrat ve İncil’e de inanmayız.” deyip küfürlerinde ısrar etmişlerdi.[8] Bu hadise herhalde İsrâ 85 âyet-i kerimesinin inmesine sebep olan ve orada anlatılan hadise ile aynı olmalıdır. Dolayısıyla bu âyet-i kerime de o olay üzeri­ne inen âyetler cümlesindendir.[9]

34. Uyarıcı gönderdiğimiz her kasabanın varlıklıları dediler ki: “Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.

İbnü’l-Münzir ve İbn Ebî Hatim’in Ebu Razîn’den rivayetle tahricine göre o şöyle anlatıyor: Ortak iki kişi vardı. Bunlardan birisi ticaret için sahil tarafına (veya Şam’a) doğ­ru çıkıp gitti, diğeri de Mekke’de kaldı. Hz. Muhammed peygamber olarak gönderilince bu Mekke’de kalanı, ortağına yazdı ki “Burada şöyle şöyle birisi çıktı, bunun hakkında ne dersin?” Sahil tarafına ticaret yapmaya çıkıp giden de cevaben: “O ne yaptı, ne yapıyor?” diye hakkında biraz daha bilgi vermesini istedi. Mekke’de kalanı: “Kureyş’ten kimse ona tabi olmadı, hep zayıflar ve yoksullar ona tabi oldular.” diye yazdı. Sahil tarafına çıkıp giden ticaretini bıra­kıp geri döndü, arkadaşına geldi. O, bazı kitapları okurdu. Arkadaşına: “Bana o adamı (peygamberi) göster.” dedi ve onun delaletiyle Hz. Peygamber (sa)’e geldi, ona: “Neye çağırıyorsun?” diye sordu. Hz. Peygamber (sa) de “Şuna şuna çağırıyorum.” diye davetini ona anlattı. Adam: “Ben şehadet ederim ki sen Al­lah’ın Rasûlü’sün.” diye şehadet getirip müslüman oldu. Arkadaşı: “O’nun Al­lah’ın elçisi olduğunu nereden bildin?” diye sordu. O: “Allah her ne zaman bir peygamber gönderdiyse hep kavimlerinin güçsüzleri ve yoksulları onlara iman etmişlerdir.” dedi. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu: “Uyarıcı gönderdiğimiz her kasabanın varlıklıları dediler ki: “Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr eden­leriz.” âyet-i kerimesini indirdi. Rasûlullah (sa) o kişiye haber gönderip çağırttı ve ona: “Allah, senin söylediğinin tasdiki olarak bana şu âyeti indirdi.” buyurdu.[10]