Sebe suresi Türkçe okunuşu nasıldır?

Sebe suresi nasıl okunur? Sebe suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nasıldır? Sebe suresinin faziletleri nelerdir? Sebe suresini dinlemek ve Sebe suresine dair detaylı bilgilere ulaşmak için haberimize bakabilirsiniz. İşte Sebe suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ile manası ve fazileti...

Sebe suresi nasıl okunur? Sebe suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nasıldır? Sebe suresinin faziletleri nelerdir? Sebe suresini dinlemek ve Sebe suresine dair detaylı bilgilere ulaşmak için haberimize bakabilirsiniz. İşte Sebe suresi Türkçe ve Arapça okunuşu ile manası ve fazileti...

Sebe Sûresinde başlıca müşriklerin ahireti inkâr etmeleri, Davûd ve Süleyman Peygamberlerin kıssaları ve müşriklerin Hz. Muhammed’in peygamberliği hakkındaki bazı şüpheleri konu edilmektedir.

Sebe’ sûresinin temel konusunun, Allah’ın birliğine ve âhiret inancına davetten ibaret olduğu söylenebilir. Sûrede tevhid ilkesini pekiştirmek için yer yer çok tanrı inancı eleştirilmekte ve Allah’ın dünya hayatında lutfettiği hükümranlık ve refah gibi nimetlerin geçiciliğine dikkat çekilmektedir.

Sûrenin muhtevasını dört bölüm halinde ele almak mümkündür. Bütün evrenin sahibi olup sözleri ve fiilleri yerli yerinde bulunan, her şeyin iç yüzünü bilen, merhametli ve bağışlayıcı Allah’a hamd ve senâyı içeren giriş niteliğindeki ilk iki âyetten sonra birinci bölümde inkârcılıkta direnenlerin âhiret hayatını kabullenemedikleri belirtilir.

İkinci bölümde dünyada kendilerine egemenlik, üstünlük ve refah lutfedilen iyi kullarla âsi kullardan bazı örnekler verilmiştir.

Üçüncü bölümün girişinde tevhid inancının karşıtı olan şirk telakkisinin mâkul ve tutarlı bir dayanağının bulunmadığı, Resûlullah’ın bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı bir elçi olarak gönderildiği belirtilir. Sebe’ sûresinin

Dördüncü bölümünde bir anlamda önceki âyetlerde yer alan uyarıların ve ibret verici örneklerin hedefini teşkil eden Hz. Peygamber dönemi müşriklerine hitap edilmektedir.

Kim Sebe’ sûresini okursa, hiçbir resûl ve nebî kalmaz ki, kıyâmet günü ona arkadaş olmasın ve müsâfeha etmesin. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri) Hz. Peygamber’in Sebe’ sûresinin de içinde yer aldığı otuz kadar sûre (mesânî) hakkında, “Bana İncil yerine bu sûreler verilmiştir” dediği nakledilmiştir.

SEBE SURESİNİN OKUNUŞU Bismillahirrahmanirrahim 1. Elhamdü lillahillezı lehu ma fis semavati ve ma fil erdı ve lehüm hamdü fil ahırah ve hüvel hakımül habır 2. Ya’lemü ma yelicü fil erdı ve ma yahrucü minha ve ma yenzilü mines semai ve ma ya’rucü fıha ve hüver rahıymül ğafur 3. Ve kalellesıne keferu la te’tınes saah kul bela ve rabbı le te’tiyenneküm alimil ğayb la ya’zübü anhü miskalü zerratin fis semavati ve la fil erdı ve la asğaru min zalike ve la ekberu illa fı kitabim mübın 4. Li yecziyellezıne amenu ve amilus salihüt ülaike lehüm mağfiratüv ve rizkun kerım 5. Vellezıne seav fı ayatina müacizıne ülaike lehüm azabüm mir riczin elım 6. Ve yerallezıne ütül ılmellezı ünzile ileyke mir rabbike hüvel hakka ve yehdı ila sıratıl azızil hamıd 7. Ve kalellezıne keferu hel nedüllüküm ala racüliy yünebbiüküm iza müzzıktüm külle mümezzekın inneküm lefı halkın cedıd 8. Eftera alellahi keziben em bihı cinneh belillezıne la yü’minune bil ahırati fil azabi ved dalalil beıyd 9. E fe lem yerav ila ma beyne eydıhim ve ma halfehüm mines semai vel ard in neşe’ nahsif bihimül erda ev nüskıt aleyhim kisefem mines sema’ inne fı zalike le ayetel li külli abdim münıb 10. Ve le kad ateyna davude minna fadla ya cibalü evvibı meahu vet tayr ve elenna lehül hadıd 11. Enı’mel sabiğativ ve kaddir fis serdi va’melu saliha innı bima ta’melune besıyr 12. Ve li süleymaner rıha ğudüvvüha şehruv ve ravahuha şehr ve erselna lehu aynel kıtr ve minel cinni mey ya’melü beyne yedeyhi bi izni rabbih ve mey yeziğ minhüm an emrina nüzıkhü min azabis seıyr 13. Ya’melune lehu ma yeşaü mim meharıbe ve temasıle ve cifanin kel cevabi ve kudurir rasiyat ı’melu ale davude şükra ve kalılüm min ıbadiyeş şekur 14. Felemma kadayna aleyhil mevte ma dellehüm ala mevtihı illa dabbetül erdı te’külü minseeteh Fe lemma harra tebeyyenetil cinnü el lev kanu ya’lemunel ğaybe ma lebisu fil azabil mühın 15. Le kad kane li sebein fı meskenihim ayeh cennetani ay yemıniv ve şimal külu mir rizkı rabbiküm vşeküru leh beldetün tayyibetüv ve rabbün ğafur 16. Fe a’radu fe erselna aleyhim seylel arimi ve beddelnahüm bi cenneteyhim cenneteyni zevatey ükülin hamtıv ve esliv ve şey’im min sidrin kalıl 17. Zalike cezeynahüm bima keferu ve hel nücazı illel kefur 18. Ve cealna beynehüm ve beynel kuralletı barakna fıha kuran zahiratev ve kadderna fıhes seyr sıru fıha leyaliye ve eyyamen aminın 19. Fe kalu rabbena baıd beyne esfarina ve zalemu enfüsehüm fe cealnahüm ehadıse ve mezzaknahüm külle mümezzak inne fı zalike le ayatil li külli sabbarin şekur 20. Ve le kad saddeka aleyhim iblısü zannehu fettebeuhü illa ferıkam minel mü’minın 21. Ve ma kane lehu aleyhim min sültanin illa li na’leme mey yü’minü bil ahırati mimmen hüve minha fı şekk ve rabbüke ala külli şey’in hafıyz 22. Kulid’ullezıne zeamtüm min dunillah la yemlikune miskale zerratin fis semavati ve la fil erdı ve ma lehüm fıhima min şirkiv ve ma lehu minhüm min zahır 23. Ve la tenfeuş şefaatü ındehu illa li men ezine leh hatta iza füzzia an kulubihim kalu ma za kale rabbüküm kalül hakk ve hüvel aliyyül kebır 24. Kul mey yerzükuküm mines semavati vel ard kulillahü ve inna ev iyyaküm leala hüden ev fı dalalim mübın 25. Kul la tüs’elune amma ecramna ve la nüs’elü amma ta’melun 26. Kul yecmeu beynena rabbüna sümme yeftehu beynena bil hakk ve hüvel fettahul alım 27. Kul eruniyellezıne elhaktüm bihı şürakae kella bel hüvellahül azızül hakım 28. Ve ma erselnake illa kaffetel lin nasi beşırav ve nezırav ve lakınne ekseran nasi la ya’lemun 29. Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn 30. Kul leküm mıadü yevmel la teste’hırune anhü saatev ve la testakdimun 31. Ve kalellezıne keferu len nü’mine bi hazel kur’ani ve la billezı beyne yedeyh ve lev tera iziz zalimune mevkufune ınde rabbihim yarciu ba’duhüm ila ba’dınil kavl yekulüllezınestud’ıfu lillezı nestekberu lev la entüm lekünna mü’minın 32. Kalellezınestekberu lillezınestud’ıfu e nahnü sadednaküm anil hüda ba’de iz caeküm bel küntüm mücrimın 33. Ve kalellesınestud’ıfu lillesınestekberu bel mekrul leyli ven nehari iz te’mürunena en nekfüra billahi ve nec’ale lehu endada ve eserrun nedamete lemma raevül azab ve cealnel ağlale fı a’nakıllezıne keferu hel yüczevne illa ma kanu ya’melun 34. Ve ma erselna fı karyetim min nezırin illa kale mütrafuha inna bima ürsiltüm bihı kafirun 35. Ve kalu nahnü ekseru emvalev ve evladev ve ma nahnü bi müazzebın 36. Kul inne rabbı yebsütur rizka li mey yeşaü ve yakdiru ve lakinne ekseran nasi la ya7lemun 37. Ve ma emvalüküm ve la evladüküm billetı tükarribüküm ındena zülfa illa men amene ve amile salihan fe ülaike lehüm cezaüd dı’fi bima amilu ve hüm fil ğurufati aminun 38. Vellezıne yes’avne fı ayatina müacizıne ülaike fil azabi muhdarun 39. Kul innne rabbı yebtütür rizka li mey yeşaü min ıbadihı ve yakdiru leh ve ma enfaktüm min şey’in fe hüve yuhlifüh ve huve hayrur razikıyn 40. Ve yevme yahşüruhüm cemıan sümme yekulü lil melaiketi e haülai iyyaküm kanu ya’büdun 41. Kalu sübhhaneke ente veliyyüna min dunihim bel kanu ya’büdunel cinn ekseruhüm bihim mü’minun 42. Fel yevme la yemlikü ba’duküm li ba’dın nefav ve la darra ve nekulü lillezıne zalemu zuku azaben narilletı küntüm biha tükezzibun 43. Ve iza tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalu ma haza illa racülüy yürıdü ey yesuddeküm amma kane ya’büdü abaüküm ve kalu ma haza illa ifküm müftera ve kalellezıne keferu lil hakkı lemma caehüm in haza illa sıhrum mübın 44. Ve ma ateynahüm min kütübiy yedrusuneha ve ma erselna ileyhim kableke min nezır 45. Ve kezzebellezıne min kablihim ve ma beleğu mı’şara ma ateynahüm fe kezzebu rusüli fe keyfe kane nekır 46. Kul innema eızuküm bi vahıdeh en tekumu lillahi mesna ve füraa sümme tetefekkeru ma bi sahıbiküm min cinneh in hüve illa nezırul leküm beyne yedey azabin şedıd 47. Kul ma seeltüküm min ecrin fe hüve leküm in ecriye illa alellah ve hüve ala külli şey’in şehıd 48. Kul inne rabbı yakzifü bil hakk allamül ğuyub 49. Kul cael hakku ve ma yübdiül batılü ve ma yüıyd 50. Kul in daleltü fe innema edıllü ala nefsı ve inihtedeytü fe bima yuhıy ileyye rabbı innehu semıun karıb 51. Ve lev tera iz feziu fe la fevte ve ühızu mim mekanin karıb 52. Ve kalu amenna bih ve enna lehümüt tenavüşü mim mekanim beıyd 53. Ve kad keferu bihı min kabl ve yakzifune bil ğaybi mim mekanim beıyd 54. Ve hıyle beynehüm ve beyne ma yeştehune kema füıle bi eşyaıhim min kabl innehüm kanu fı şekkim mürıb

SEBE SURESİNİN ANLAMI

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Hamd, göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Ahirette de hamd O'na mahsustur. O hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.

2. O, yere gireni de, yerden çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

3. Kâfirler: "Kıyamet saati bize gelmez." dediler. De ki: "Hayır! Gaybı bilen Rabbime andolsun ki, o mutlaka size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar bir şey bile O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü de daha büyüğü de, şüphesiz ki apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz'da)dır."

4. Bu, iman edip sâlih ameller işleyenleri mükâfatlandırması içindir. Onlar için bir mağfiret ve güzel bir rızık vardır.

5. Âyetlerimizi iptal etmek için yarışırcasına koşanlara da, azabın en kötüsünden acıklı bir azap vardır.

6. Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilirler. O'nun mutlak galip ve övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna ilettiğini görürler.

7. Kâfirler dediler ki: "Size, çürüyüp paramparça olduğunuz zaman yeniden dirileceğinizi haber veren bir adam gösterelim mi?"

8. "Acaba o, Allah'a karşı yalan mı uyduruyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var?" Hayır! Ahirete inanmayanlar azaptadırlar ve uzak bir sapıklık içindedirler.

9. Onlar gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında bulunanı görmüyorlar mı? Dilersek onları yere batırırız veya üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Şüphesiz ki bunda Allah'a yönelen her kul için bir âyet (ibret) vardır.

10. Andolsun ki Davut'a kendi katımızdan bir üstünlük verdik. "Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin!" (dedik). Ona demiri yumuşattık.

11. "Uzunca genişce zırhlar yap! Dokumasını sağlam tut!" Sâlih ameller işleyin! Çünkü ben sizin yaptıklarınızı görmekteyim.

12. Süleyman'a da sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü bir aylık mesafe olan rüzgârı boyun eğdirdik. Erimiş bakırı onun için sel gibi akıttık. Rabbinin izniyle elinin altında cinlerden de çalışan vardı. Onlardan her kim emrimizden sapsa, ona alevli azabı tattırırdık.

13. Süleyman için, o ne dilerse yaparlardı. Kalelerden... Heykellerden... Havuzlar kadar geniş leğenlerden, sabit kazanlardan... "Ey Davut hânedanı! Şükredin! Kullarımdan şükreden azdır."

14. Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak asasını yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. Süleyman yıkılıp yere kapanınca cinler anladılar ki, eğer onlar gaybı bilselerdi, öyle zilletli azap içinde kalıp durmazlardı.

15. Andolsun ki Sebe kavminin oturduğu yerlerde de bir ibret vardır. Sağlı sollu iki bahçe bulunuyordu. Rabbinin verdiği rızıktan yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir belde, çok bağışlayan bir Rab!

16. Amma ne var ki yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların o iki bahçesini buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik.

17. Nankörlük ettikleri için biz onları böyle cezalandırdık. Biz nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız?

18. Onların yurtları ile, içine feyz ve bereketler verdiğimiz memleketler arasında, biri diğerinden görülebilen yakın nice şehirler meydana getirdik. Bunlar arasında gezip dolaşma imkânları takdir ettik. "Geceleri ve gündüzleri oralarda emniyet içinde gezip dolaşın." (dedik).

19. "Ey Rabbimiz! Aralarında yolculuk yaptığımız şehirlerin arasını uzaklaştır." dediler ve onlar kendilerine yazık ettiler. Biz de onları bu yüzden efsane yapıverdik ve onları darmadağın ettik. Şüphesiz ki bunda çok sabreden ve çok şükreden kimseler için âyetler (ibretler) vardır.

20. Andolsun ki İblis onların aleyhindeki zannını gerçekleştirdi. Müminlerden bir fırka hariç olmak üzere hepsi ona uydular.

21. Oysa ki (İblis'in) onlar üzerinde hiçbir nüfuzu yoktu. Ancak ahirete imanı olan kimse ile, ahiretten şüphe edeni ayırdetmek için (ona bu ruhsatı verdik). Rabbin her şeyi gözetlemektedir.

22. De ki: "Allah'tan başka ilâh saydıklarınızı çağırın. Onlar göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip değildirler. Onların bu ikisinde hiçbir ortaklığı yoktur. Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur."

23. O'nun katında, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez. Nihayet kalplerindeki korku giderilince: "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. Onlar da "Hak olanı buyurdu!" derler. O yücedir, büyüktür.

24. De ki: "Size göklerden ve yerden rızık veren kimdir?" De ki: "Allah'tır! O halde doğru yol üzerinde veya apaçık sapıklıkta olan ya biziz ya da sizsiniz."

25. De ki: "Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz."

26. De ki: "Rabbimiz hepimizi bir araya toplar, sonra aramızda hak ile hükmeder. O en âdil hüküm verendir, çok iyi bilendir.

27. De ki: "O'na ortak kattıklarınızı gösterin bana." Hâşâ! O Allah'tır. Azîz'dir, hükmünde hikmet sahibidir.

28. Resulüm! Biz seni ancak bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Ne var ki insanların çoğu bilmezler.

29. Onlar: "Eğer doğru sözlü iseniz bu vaad ne zaman gerçekleşecek?" derler.

30. De ki: "Size vaad olunan bir gün vardır ki, siz ondan ne bir saat geri kalırsınız, ne de ileri geçebilirsiniz."

31. Kâfirler dediler ki: "Biz bu Kur'an'a da, ondan öncekilere de aslâ inanmayız." Sen o zâlimleri Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman, suçu birbirine atıp dururken bir görsen! İçlerinde zayıf sayılanlar (tâbi olanlar, peşlerine takıldıkları o) büyüklük taslayanlara: "Siz olmasaydınız biz inanmış olacaktık." derler.

32. Büyüklük taslayanlar ise zayıf sayılanlara (kendilerine tâbi olanlara): "Size hidayet geldi de, sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, kendiniz suçlu idiniz." derler.

33. Zayıf sayılanlar (tâbi olanlar) da (peşlerinden gittikleri) o büyüklük taslayanlara: "Hayır, gece gündüz bizi aldatıyordunuz. Bize Allah'ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz." derler. Bunlar azabı gördüklerinde pişmanlıklarını içlerine atarlar, ettiklerine içleri yanar. Biz o kafirlerin boyunlarına demir boyunduruklar takarız. Onlar ancak yapmış olduklarının cezasını çekerler.

34. Biz hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, oranın varlıklı ve şımarık kişileri mutlaka: "Biz size gönderilmiş olan şeyleri inkâr ediyoruz." demişlerdir.

35. "Biz malca ve evlatça da çoğuz, biz azaba uğratılacak da değiliz." derlerdi.

36. De ki: "Şüphesiz ki Rabbim rızkı dilediğine genişletir, dilediğine kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler."

37. Ne mallarınız ne de evlâtlarınız huzurumuzda size bir yakınlık sağlayamaz. Ancak iman edip de sâlih amel yapanlar başka. Onların yaptıklarına karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet odalarında huzur ve güven içindedirler.

38. Âyetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar yok mu? Onlar azapla yüz yüze bırakılacaklardır.

39. De ki: "Rabbim kullarından dilediğinin rızkını genişletir, dilediğine darlaştırır. İnfak ettiğiniz herhangi bir şeyin yerine daha iyisini verir. Çünkü O, rızık verenlerin en hayırlısıdır."

40. O gün Allah onların hepsini mahşere toplar. Sonra meleklere: "Bunlar size mi tapıyorlardı?" diye sorar.

41. Melekler: "Seni tesbih ederiz, bizim dostumuz onlar değil sensin. Onlar aslında cinlere tapıyorlardı ve çoğu onlara inanmıştı." derler.

42. Bugün birinizin diğerine bir fayda veya zarar vermeye gücü yetmez. Biz zâlimlere: "Yalanlayıp geldiğiniz ateş azabını tadın!" deriz.

43. Âyetlerimiz onlara açık açık okunduğu zaman: "Bu adam sizi atalarınızın taptıklarından alıkoymaktan başka bir şey istemiyor." derlerdi. "Bu (Kur'an), uydurulmuş bir yalandan başka bir şey değildir." derlerdi. Hak kendilerine geldiğinde hakkı inkâr edenler: "Bu apaçık bir sihirdir, başka bir şey değildir." dediler.

44. Halbuki biz onlara ders alacakları kitapları vermemiş ve senden önce onlara uyarıcı bir peygamber de göndermemiştik.

45. Kendilerinden öncekiler de yalanlamışlardı. Halbuki bunlar, öncekilere verdiklerimizin onda birine ulaşamadılar. Böyleyken peygamberlerini yalanlamışlardı. Beni inkâr nasıl olurmuş!

46. Resulüm! De ki: "Ben size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker kalkınız. Sonra da arkadaşınızda hiçbir delilik olmadığını iyice düşününüz. O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan önce sizi uyarandır.

47. Resulüm! Onlara de ki: "Ben sizden bir ücret istersem eğer, o ücret sizin olsun. Benim ücretim ancak Allah'a âittir. O her şeye şâhittir."

48. De ki: "Rabbim hakkı ortaya koyar. O, gaybları en iyi bilendir."

49. De ki: "Hak gelmiştir. Artık bâtıl ne yeniden bir şey başlatabilir, ne de tekrar geri getirebilir."

50. De ki: "Eğer ben saparsam kendi aleyhime sapmış olurum. Şayet hidayete erdiysem, bu da bana Rabbimin vahyetmesinden ötürüdür. Şüphesiz ki O işitendir, yakındır."

51. Can baş kaygısına düştükleri zaman bir görmelisin! Artık kaçacak yerleri de yoktur. Yakın bir yerden yakalanmışlardır.

52. "Ona inandık!" demektedirler. Amma uzak yerden el sunmak (dünyaya yeniden döndürülmek) nasıl mümkün olur?

53. Halbuki daha önce onu inkâr etmişlerdi. Uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı.

54. Daha önce benzerlerine yapıldığı gibi, kendileriyle arzu ettikleri şeyler arasına perde çekilir. Çünkü onlar şüphe ve endişe içinde idiler.

SEBE SÛRESİ’NİN FAZİLETİ VE YARARLARI

Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:

Kim Sebe’ sûresini baştan sona kadar devamlı olarak okumasını âdet hâline getirirse, Allahü Teâlâ o kimseyi kı-yâmet gününde Peygamberlerle müsâfeha ettirir.

Kim Sebe’ sûresini okursa, hiçbir resûl ve nebî kalmaz ki, kıyâmet günü ona arkadaş olmasın ve müsâfehâ etmesin.”

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim, Hamd ile başlayan iki sureyi yani; Sebe ve Fatır surelerini gece okursa, tüm gece boyunca Allah’ın âmânı ve koruması altında olur. Eğer gündüz okursa, gün boyunca hiçbir zorluk ve meşakkat ona ulaşmaz, dünya ve ahret hayrından ona o kadar verirler ki gönlünden geçirmediği ve arzu etmediği şeylere de ulaşıverir. [Şeyh Saduk, Sevabu’l-Amal ve İkabu’l-Amal, h.k 1406, s 110.]

İslam Peygamberi şöyle buyurmuştur: Sebe suresini okuyan her kes, kıyamet gününde tüm peygamberlerle beraber ve arkadaş olacaktır. [Tabersi, Mecmau’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, h.ş 1372, c 8, s 588.]

* Bu sureyi okuyan kimse, cin şerrinden emin olur. * Sara hastalığına yakalanan kişiler için bu sure yazılır, zemzem suyu içine konulur ve ara ara bu sudan içirilir ve yüzüne de sürülürse, Allah’ın izniyle şifa bulur. * Kötülük yapmayı planlayan kişilerin hilelerinin boşa çıkması için Sebe Suresinin 45-50. ayetleri okunup dua edilmelidir.

SEBE SURESİ NEDEN İNDİRİLMİŞTİR?

Sebe’ Sûresi Mekke’de ve Lokman Sûresinden sonra nazil olmuştur. Ancak “Kendilerine ilim verilmiş olanlar görürler ki sana Rabbından indirilmiş olan, hakkın ta kendisidir ve Azîz, Hamîd olanın dosdoğru yoluna iletmektedir.” (âyet, 6) âyet-i kerimesinin mekkî veya medenî oluşunda ihtilâf vardır. İbn Abbâs bunun da mekkî olduğunu ve burada kastedilenlerin Hz Peygamber (sa)’in ashabı olan mü’minler olduğunu söylerken Mukâtil de medenî olduğunu ve bunlarla Medine-i Münevvere’de müslüman olan Abdullah ibn Selâm ve onun gibilerin kastedildiğini söylemiştir. Katâde de iki görüşün arasını cem’eylemek üzere kastedilenlerin; ister Mekke’de müslüman olsun, ister Medine’de, ister başka bir yerde, Hz. Peygamber (sa)’in ümmeti olan mü’minler olduğunu söylemiştir

el-Bahr’de Sûrenin nüzul sebebi olarak şöyle denilmektedir:

“Allah’ın münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azâb etmesi için,,,” (Ahzâb, 33/73) âyet-i kerimesini duyunca Ebu Süfyân, Mekkeli kâfirlere:

“Sanki Muhammed bizi, öldükten sonra azâbla tehdit edip yeniden diriltilmekle korkutmak istiyor. Lât ve Uzzâ’ya yemin olsun ki asla kıyamet kopmıyacak ve biz asla diriltilecek filân da değiliz.” demişti. İşte bunun üzerine Allah Tealâ:

“De ki: Hayır, gaybı bilen Rabbıma andolsun ki o (kıyamet) saati muhakkak size gelecektir,,,,” buyurdu ve Sûrenin kalan kısmı da zaten onları bir tehdit ve korkutmadan ibarettir.

Sûrenin mekkî olduğu görüşü yanında onun bazı âyetlerinin Medine-i Münevvere’de nazil olduğunu gösteren rivayetler de vardır. Bunlardan birisi de Ferve ibn Müseyk el-Murâdî (el-Ğutayfî) hadisidir. O şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber (sa)’e geldim ve:

“Ey Allah’ın elçisi, kavmimden benimle gelenlerle (iman edenlerle) birlikte onlardan geride kalan (veya dinden dönen)lerle savaşayım mı?” diye sordum. Onlarla savaşmama izin verdi ve kavmimden müslüman olanlar üzerine beni emir tayin etti. Ben O’nun yanından çıktıktan sonra beni sormuş ve “Gutayfî ne yaptı?” demiş. Kendisine benim yürüdüğüm, yani Medine’den ayrıldığım haber verilmiş. Peşimden birisini gönderip beni çağırttı, geri geldim, ashabından bazıları ile birlikte oturuyordu. Bana: “Kavmi(nden geride kalanları) İslâm’a davet et; onlardan her kim müslüman olursa müslümanlıklarını kabul et. Müslüman olmıyanlar hakkında da sana bir kötülük yapmadıkça acele etme.” buyurdu ve bu konuda Sebe’ Sûresinden nazil olan âyetler nazil oldu,,,” Ki biraz Sonra yerinde ve tekrar gelecektir Âyetlerinin adedi, elli dörttür

15. Sebe’liler için yurtlarında bir âyet vardı. Sağlı sollu iki bahçe. Rabbınızın rızkından yeyin ve O’na şükredin. Güzel bir belde ve bir Rabb-ı Gafur.

İbn Ebî Hâtim’in Ali ibn Rebâh’tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: Bana bi­risi anlattı ki Ferve ibn Müseyk el-Gatafânî, Rasûlullah (sa)’a geldi ve:

“Ey Al­lah’ın elçisi, Sebe’liler cahiliye devrinde izzet sahibi bir kavim idiler. Korkarım İslâm’dan dönerler. Eğer İslâm’dan dönerlerse onlarla savaşayım mı?” dedi. Hz. Peygamber:

“Henüz bu konuda bana bir emir gelmedi.” buyurdu. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu “Sebe’liler için yurtlarında bir âyet vardı,,,” âyetlerini indirdi.

25. De ki: “Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmazsınız, biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmayız.

Bu âyet-i kerimenin “âyetü’s-Seyf=cihâdı emreden kılıç âyeti”nden önce nazil olduğu söylenmiştir.

31. Küfretmiş olan o kâfirler dediler ki: “Biz, kesin olarak ne bu Kur’ân’a, ne de ondan öncekine inanırız.” Bir görseydin hani zalimler Rablarının huzurunda dikilmişler, bir kısmı bir kısmına söz atıyordu. Güçsüz sayılanlar, büyüklük taslıyanlara diyorlardı ki: “Siz olmasaydınız, biz muhakkak mü’minler olurduk.”

İbn Cüreyc der ki:

“Biz, kesin olarak ne bu Kurân’a, ne de ondan önceki­ne inanırız.” diyen Ebu Cehl’dir ve hadise şöyle olmuştur: Mekke müşrikleri, Hz. Peygamber (sa)’in durumunu sormak üzere Ehl-i kitaba birilerini gönder­mişler ve onlar da:

“Biz o son peygamberin vasıflarını kitabımızda buluyoruz. Muhammed’e şöyle şöyle sorun bakalım.” demişler, müşrikler de onların öğret­tiklerini Hz. Peygamber (sa)’e sormuşlar ve aldıkları cevap ehl-i kitabın kitablarında geçen vasıflara uymuştu. İşte bunun üzerine Ebu Cehl veya müşrik­ler:

“Bu kitaba da inanmayız, ondan önce indirilmiş olan Tevrat ve İncil’e de inanmayız.” deyip küfürlerinde ısrar etmişlerdi.

Bu hadise herhalde İsrâ 85 âyet-i kerimesinin inmesine sebep olan ve orada anlatılan hadise ile aynı olmalıdır. Dolayısıyla bu âyet-i kerime de o olay üzeri­ne inen âyetler cümlesindendir.

34. Uyarıcı gönderdiğimiz her kasabanın varlıklıları dediler ki: “Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr edenleriz.

İbnü’l-Münzir ve İbn Ebî Hatim’in Ebu Razîn’den rivayetle tahricine göre o şöyle anlatıyor: Ortak iki kişi vardı. Bunlardan birisi ticaret için sahil tarafına (veya Şam’a) doğ­ru çıkıp gitti, diğeri de Mekke’de kaldı. Hz. Muhammed peygamber olarak gönderilince bu Mekke’de kalanı, ortağına yazdı ki “Burada şöyle şöyle birisi çıktı, bunun hakkında ne dersin?” Sahil tarafına ticaret yapmaya çıkıp giden de cevaben:

“O ne yaptı, ne yapıyor?” diye hakkında biraz daha bilgi vermesini istedi. Mekke’de kalanı:

“Kureyş’ten kimse ona tabi olmadı, hep zayıflar ve yoksullar ona tabi oldular.” diye yazdı. Sahil tarafına çıkıp giden ticaretini bıra­kıp geri döndü, arkadaşına geldi. O, bazı kitapları okurdu. Arkadaşına:

“Bana o adamı (peygamberi) göster.” dedi ve onun delaletiyle Hz. Peygamber (sa)’e geldi, ona:

“Neye çağırıyorsun?” diye sordu. Hz. Peygamber (sa) de

“Şuna şuna çağırıyorum.” diye davetini ona anlattı. Adam:

“Ben şehadet ederim ki sen Al­lah’ın Rasûlü’sün.” diye şehadet getirip müslüman oldu. Arkadaşı:

“O’nun Al­lah’ın elçisi olduğunu nereden bildin?” diye sordu. O:

“Allah her ne zaman bir peygamber gönderdiyse hep kavimlerinin güçsüzleri ve yoksulları onlara iman etmişlerdir.” dedi. İşte bunun üzerine Allah Tealâ bu: “Uyarıcı gönderdiğimiz her kasabanın varlıklıları dediler ki: “Biz, sizin gönderildiğiniz şeyi inkâr eden­leriz.” âyet-i kerimesini indirdi. Rasûlullah (sa) o kişiye haber gönderip çağırttı ve ona:

“Allah, senin söylediğinin tasdiki olarak bana şu âyeti indirdi.” buyurdu.