SAYIN EKREM DUMANLI'YA AÇIK BİR MEKTUP

Sayın Ekrem Dumanlı,

Siz de bilirsiniz ki Kuran-ı Kerim'de "kendinizin, ana-babanızın ve akrabalarınızın aleyhinde bile olsa, adalete sıkı sıkıya bağlı kalınız ve Allah için şahitlik ediniz." buyrulmaktadır. (Enfal, 135)

İnanan bir insan olarak son tartışmaları hizmet hareketi ile AK Parti arasında bir kavga gibi görerek, bir kenarda film izler gibi izleyemeyiz.

Bugünkü Zaman Gazetesi'nde Başbakan Erdoğan için kaleme aldığınız açık mektubu okudum. Mektupta katıldığım ve katılmadığım bölümler vardı.

Önce şunu söyleyeyim, kullandığınız üslup, bazı cemaat, camia ya da hizmet hareketi üyelerinin 15 gündür yürüttüğü sert, kırıcı, köprüleri atan kampanyanın çok dışında. Tansiyonu düşereceğini tahmin ettiğim bu üsluptan dolayı sizi tebrik ederim.

Ayrıca bu sağlam yazının AK Parti'den ve Başbakan Erdoğan'dan mutlaka bir karşılık bulacağını şimdiden söyleyebilirim.

Yazınıza eğilip bükülmeden gerçekleri söyleme vurgusu ile başlamışsınız. Bende aynı yerden hareketle, "tarihe not düşmek" gibi bir iddiada bulunmadan bazı itirazlarımı sıralamak istiyorum.

DERSANELER 2008'DEN BU YANA AK PARTİ'NİN GÜNDEMİNDE

1-"Ülkenin birçok sorunu varken neden Dersanelerle uğraşılıyor" demişsiniz. Haklısınız, ülkenin birçok sorunu var ve milli eğitimin geleceği bunlardan belki de en önemlisi. Ayrıca dersaneler konusu bugünün meselesi değil, 2008 yılından bu yana iktidarın gündeminde. Başbakan Erdoğan'ın 2008 yılında, yani AK Parti-cemaat ittifakının zirve yaptığı günlerde, İzmir'de bir toplantıda "Bu dersaneler garabet, rakamlar daha garabet" cümlesiyle başlayan konuşmasını televizyondan siz de izlemişsinizdir. Daha sonraki yıllarda defalarca dersanelerin kapatılması konusu Türkiye'nin gündemine geldi ve ötelendi. Yıllardır gündemde olmasına rağmen dersaneler bu konuda hiçbir hazırlık yapmadı.

EVET, ÜLKENİN BİRÇOK SORUNU VAR, MİLLİ EĞİTİM DE BUNLARDAN BİRİ...

2-Haklısınız Sayın Dumanlı, Türkiye'nin çözüm bekleyen birçok meselesi var. Ama bunların çözümünde önemli ilerlemeler kaydedildi. Sağlıktan demokrasiye, ekonomiden kültüre birçok alanda büyük sıçrama yapılırken 11 yılda milli eğitimde bir adım mesafe alınamadı. Defalarca yazdık bir kez daha tekrar edelim. Türkiye'de bu paralel eğitim sistemi, yani dersaneler olduğu sürece milli eğitimde hiçbir gelişme kaydedilemez.

Siz de biliyorsunuz ki,"Milli eğitimde reform yapın sonra zaten dersanelere ihtiyaç kalmaz, kendi kendine kapanır" görüşü gerçekleri yansıtmıyor.

Çünkü toplumda "Dersaneler eğitim verir okullar ise sadece diploma verir" algısı yerleşmiş durumda. Dersaneler kapatılmadığı sürece öğrenciler ve veliler okullardan eğitim talep etmeyeceği ortada. Bu durumdan milli eğitim yöneticilerinin ve öğretmenlerin şikayetçi olduğunu da söyleyemeyiz.

Konunun uzmanlarının da kabul ettiği gibi, Milli eğitim kadrosundaki öğretmenler dersane öğretmenlerinden çok daha kaliteli ve donanımlı. Çünkü hepsi KPSS gibi çok zor bir sınavı geçerek o kadrolara yerleştiriliyor. Tek sorun milli eğitimdeki eğitimciler ordusunu harekete geçirmek, yıllarca itibarsızlaştırılan okulları eski işlerliğini kazandırmak, velilere ve öğrencilere "eğitim dersanelerde değil okullarda verilir" algısını yerleştirmektir.

55 milyarlık bütçeye sahip olan Milli eğitim kurumları, bu düzen böyle devam ettiği sürece daha uzun yıllar hiçbir işe yaramayan israf kurumları olarak sırtımızda kambur olmaya devam edecek. Bu durumun sonsuza kadar böyle devam etmesi gerektiğini savunmak hiçbir insaf ve vicdanla bağdaşmaz.

SOSYAL TABAN MI, MİLLİ EĞİTİMİN GELECEĞİ Mİ?

3-Yazınızdan anladığım kadarıyla siz dersaneleri sadece eğitim kurumları olarak görmüyorsunuz. Dersanelerden sosyal taban elde etmek gibi bir beklentiniz de var. Yani sadece eğitimin değil hizmetin de geleceği mevzubahis.... Bunu anlayabiliyorum. Hiçbir itirazım yok. Çevremde bu kurumlarda yetişmiş, sadece iyi bir eğitime değil kulluk bilincine de sahip olmuş, ülkesine faydalı birçok insan var. Bu kurumlardan mezun olup sizin tabirinizle "tahta bavulu" ile Moğolistan'da üç kuruşa öğrenci okutan gencecik öğretmenlere kimin ne itirazı olabilir?

Peki hizmet hareketi sosyal taban elde edecek diye milli eğitimin bu içler acısı haline daha ne kadar göz yumacağız? Milli eğitimin eski gücüne ve itibarına kavuştuğu, cemaatin de kendisine yeni gönüllüler bulabileceği bir orta yol mutlaka bulunabilir.

Lütfen biraz da bu mesele üzerinde kafa yorup, yeni çözüm önerileri geliştirebilir misiniz?

FARKLI NURCU GRUPLAR BİLE BU ÜSLUBUNUZDAN RAHATSIZ

4-Yazınızda kamu vicdanının "Dersaneler kapanmasın" dediğini yazmışsınız. Ben sosyal hayatın içindeyim. Her gün farklı görüşten birçok insanla temasım oluyor. Gülen cemaati dışında diğer islami grupların ve sokaktaki insanın dersaneler meselesinde hizmet hareketinden çok farklı düşündüğünü söyleyebilirim. Bırakın sokaktaki insanı, hizmet hareketi ile aynı dini gelenekten gelen farklı Risale-i Nur kökenli gruplar bile hizmet hareketinden farklı düşünüyor. Bu konuda Prof. Ahmet Akgündüz'ün Risale-i Nur ekseninde iki gün önce kaleme aldığı derli toplu bir yazı var, okumanızı tavsiye ederim.

ANAYASA REFERANDUMUNA DESTEK BİR LÜTUF MUYDU?

5-"Başbakan'ın "ne istedilerse verdim" sözünü ulufe olarak görmüş ve kırılmışsınız. Doğrusunu söylemek gerekirse bu sözler benim de hoşuma gitmedi. Bir Başbakan devletin imkanlarını vatandaş ile paylaşırken bu üslubu kullanmamalı.

Ancak birkaç satır sonra 2010 Anayasa referandumuna verdiğiniz desteği sanki bir lütufta bulunmuş gibi başımıza kakmışsınız. Yani ne yapacaktınız, darbecilere, vesayet sistemine, CHP zihniyetine mi destek verecektiniz? Referandumda İşçi Partisi ile birlikte mi hareket edecektiniz?

Sizin gibi birçok islami grup, tarikat, cemaat ve sivil toplum kuruluşu, anayasa referandumunda evet oyu verdi. Ama hiç biri bunu her fırsatta bir pazarlık unsuru olarak kullanmadı.

Ayrıca "Biz size oy verdik, bize bunu mu yapacaktınız" demenizi, "duygusal kopuş"tan bahsederek oy tehtidinde bulunmanızı, cemaatin oyunu bir pazarlık gücü olarak kullanmanızı hizmet gönüllüleri adına yadırgadım. Bu insanları emir komuta zinciri içinde heraket eden, iradeleri olmadan oy kullanan bireyler olarak göstermek bence bu cemaatin gönüllülerine hakarettir.

AK PARTİ'YE DEVİRMEYE YEMİNLİ CEMAAT YAZARLARI NE OLACAK?

6-AK Parti taraftarlarına "goygoycu" demiş, bunların Erdoğan'ı yanlış yönlendirdiği ve hizmet hareketinde kırgınlığa yolaçtığını söylemişsiniz.

Keşke bu konuda birkaç cümle özeleştiride bulunsaydınız.

Aylardır AK Parti'ye hakaret eden cemaat yazarlarına da, cemaatin Twitter'daki temsilcilerine de üç beş kelam edebilseydiniz. "AK Parti iktidardan nasıl devrilir" şeklinde taktik yazıları yayınlayan Today's Zaman hakkında söyleyecek bir çift lafınız olsaydı.

AK Parti'nin yeminli düşmanları ile birlikte hareket eden yazarlarınız, yorumcularınız hakkında aynı hassasiyeti gösterseydiniz ne güzel olurdu.

"Biz özgür bir medya kuruluşuyuz, iktidarın dibini de oysa yazarlarımıza yöneticilerimize müdahale etmeyiz demeyin" inanmayız. Cemaatlerde bu işlerin nasıl yürüdüğünü, cemaat politikalarının nasıl keskin çizgilerle yayın çizgisinde etkili olduğunu hepimiz biliyoruz. Hiçbir cemaat kurumunda başında "ben cemaat politikasını takmam, bildiğimi okurum" diyen bir yöneticinin bulunamayacağını bilmek için yıllarca cemaatler içinde yeralmış olmak gerekmiyor.

Ayrıca cemaat ile uzaktan yakından ilgisi olmayan Ergun Babahan, Andrew Finkel olayında gördük ki istediğiniz zaman müdahale de ediyorsunuz, hiç açıklama yapmadan yazılarına da son verebiliyorsunuz.

Sitemde bulunmak elbette hakkınız. Ama bunu yaparken insanları hizmetten soğutan, hizmet ile AK Parti tabanını iyice birbirinden uzaklaştıran yazarlara dur denilmesi gerekmez mi?

SİYASETİN RİSKİNİ ALMADAN SİYASETİ YÖNETMEYE ÇALIŞMAK HAKSIZLIKTIR

7-AK Parti'nin dersaneleri kapatma girişimini cemaate yönelik bir hamle olarak görüyorsunuz. Ben bu meselenin eğitimde bir reform olduğunu düşünüyorum.

Peki, bu yeni düzenlemenin cemaate yönelik bir hamle olduğunu kabul edelim.

Bu sorunlar sizin başınıza Kur'an okurken, Risale-i Nur dersleri yaparken, insanlara tebliğ yaparken gelmedi.

Siyasete yön vermeye çalışırken bu ve benzeri sorunları yaşamaya başladınız. Ve 7 Şubat 2011 MİT krizi ile bu kavga gözle görülebilir hale geldi.

Eğitimi, sağlığı, polisi, MİT'i, yargıyı, sporu, dış politikayı, çözüm sürecini ben yöneteceğim ve bunların hepsini parti kurmadan, siyasi süreçlerde yeralmadan, siyasetin hiçbir riskini üstlenmeden yapacağım demek kabul edilebilir bir durum değil.

Bırakın Başbakan Erdoğan'ı, Fethullah Gülen Hocaefendi'yi Başbakan yapsanız cemaatin siyasetin bu kadar içinde olmasına, siyasetin riskini almadan yön vermeye çalışmasına, tokmağı eline alıp davulu Başbakan'ın sırtına asmaya çalışmasına izin vermez.

İKTİDAR SAVAŞLARINDA HEP CEMAATLER KAYBEDİYOR

8-Cemaatin gücünü kabul ediyorum. Bu gücün mutlaka siyasi bir karşılığı olacaktır. Her cemaat gibi Gülen cemaatinin de hizmetin sürekliliği için bazı istekleri olabilir.

Başbakan'ın da söylediği gibi bu isteklerin hiçbirisi bugüne kadar geri çevrilmedi.

Ancak, 1980'li yılların en güçlü cemaati olan İskenderpaşa'nın yaptığı hatayı tekrarlayarak, bu isteklerinizi bir iktidar savaşına dönüştürürseniz, kaybeden taraf olma ihtimaliniz çok yüksek. Bildiğiniz gibi İskenderpaşa ile Milli Görüş hareketi arasındaki tartışmalardan sonra büyük bir kopuş yaşanmış, o güçlü cemaat birkaç yıl içinde buharlaşıp gitmişti. Esad Coşan Hocaefendi'den sonra, cemaat kurumları kötü yönetilmiş, vakıf müesseseleri şahısların eline geçmiş, dağılma süreci hızlanmıştı.

Bugün İskenderpaşa cemaati ortada yok ama Milli Görüş geleneğinden gelen AK Parti 11 yıldır iktidarda.

Süleyman Efendi cemaati de yıllardır birçok konuda AK Parti iktidarından farklı düşünüyor. Bu cemaatin islamcı siyasetle arası hiçbir zaman iyi olmadığı gibi, 12 yıllık tarihinde bir kez bile AK Parti'ye oy vermediği biliniyor. Ancak tüm anlaşmazlıklara rağmen bu fikir ayrılığı bir iktidar savaşına dönüştürülmedi. Meseleyi medya üzerinden tartışma yöntemini tercih etmediler. Hizmet alanının dışına çıkarak siyasete yön vermeye çalışmadılar. Kaybedeceklerini bildikleri bir kavgaya girmeyi akıllarından bile geçirmediler.

60 yıldır, her geçen gün daha da güçlenerek hizmetlerini sürdürüyorlar. Hem de, hiçbir zaman destek vermedikleri iktidarın bütün desteğini arkalarına alarak...

Bugün yaşanan tartışmalar, karşılıklı restleşmeler, açılan kartlar, hakaretler, küfürler, nasıl sonuçlanır, bu mesele nasıl tatlıya bağlanır bilmiyorum.

Belki de pazarlıklar sonucunda orta bir yol bulunup dersanelerin kapatılması meselesi 2015 seçimlerinin sonrasına ertelenecek ve uzun yıllar bir daha gündeme gelmeyecek.

Bundan sonra yaşanacak gelişmeler ne olursa olsun şunu çok iyi biliyorum ki hizmet hareketi, Hakan Fidan'ın gözaltına alınmaya çalışılması ile başlayan dersaneler krizi ile zirve yapan bu kavgada, dersaneler kapatılmış kadar büyük yara aldı.

Açılan bu yaranın düzelmesi uzun yıllar sürecek.

Değer mi Allah aşkına?