ÖZLEM DOĞAN
İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği 2011 yılından 9 yıl sonra, özellikle Ayasofya Camisinin 86 yıl sonra ibadete açıldığı günlere denk getirilmesi herkesi şaşırttı. Tartışmaya taraf olan aydınların dilinin ve üslubunun inanılamayacak kadar sertleşmesi, hatta kutuplaşmanın muhafazakar camianın kendi içinde bölünmelere sebep verecek seviyelerde yaşanması özellikle dindar sosyolojiyi çok üzdü.
ASIL MESELEMİZ ‘ŞİDDET!’
İstanbul Sözleşmesiyle ilgili tartışmadaki üslubun AK Partili hanımlara hakarete kadar varması konunun özünü ıskalamaya sebep oldu.
Aslında kamuoyunun tamamı asıl meselemizin genel olarak “Şiddete son vermek” olduğu konusunda birleşiyor. İşte tartışırken bunu unutuyoruz. Çocuğa, kadına, hayvana ve her türlü yaratılmışa karşı şiddeti bitirmek. Asıl derdimiz bu olmalı iken kimlik siyaseti bağlamında tartışmayı alt başlıklar üzerinden sürüyoruz. Genel olarak karşı durmamız gereken ‘şiddet’ olmalı iken sadece ‘kadın’a yönelik şiddeti tartışmaya başlayarak kimliklerin baskısı altında eziliyoruz.
Yürürlüğe girdiği tarihten bu yana da İstanbul Sözleşmesinin, genel olarak şiddeti, özelde ise ‘kadına yönelik’ şiddeti engellemek noktasından yetersiz kaldığını görüyoruz.
‘Kadına’, ‘çocuğa’, ‘erkeğe’ hatta ‘hayvanlara’ yönelik şiddeti değil genel olarak ‘şiddet’i konuşup bunun çözümü için çalışmalıyız.
İstanbul Sözleşmesi de Başkan Erdoğan’ın dediği gibi “Bir nas değil” nihayetinde. Meclis, kumoyunun ve STK temsilcilerinin de teklif ve önerileri ile sözleşmenin revizyonunu veya gerekirse sözleşmeden çıkılması yönünde karar verebilir.
‘KADININ BEYANI’ ESAS MI?
Toplumda bir şöyle bir eleştiri var: “İstanbul Sözleşmesi’nde “Kadının beyanı esastır” yazıyor. Bu da, olası bir iftira veya yalan karşısında erkeği ‘otomatikman’ hukuk karşısında mağdur eder.” Aslında burada, ‘kadın’ yerine “Mağdurun beyanı esastır” cümlesi konulsa tüm sorunlar çözülüyor. Zaten bahsi geçen ifade de İstanbul Sözleşmesinde değil 6284 sayılı kanunda geçmektedir. Mağdurun beyanının esas alınması 6284 Sayılı kanun gereğince yalnızca, mağduru ölüm ve şiddet tehdidinden koruma amacıyla geçici olarak verilen tedbir kararlarında geçerlidir. Hukukçular, bu durumun ‘kadının beyanı esastır’ diye anlaşılmasının maalesef kadına yönelik şiddet oranlarının istatistiksel olarak daha yükse olmasından kaynakladığını ifade ediyor.
POLONYA DA KARIŞTI!
Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceklerini duyurdu. Morawiecki, "Sözleşmede ideolojik karakterde hükümler mevcut, bunların açıklığa kavuşturulması lazım. Sözleşmenin Polonya Anayasasına uygun olup olmadığını bilme hakkımız var" açıklamasında bulundu. Morawiecki’nin açıklamalarının ardından Polonya’da da feminst gruplar eylem yaptı.
“SIRA SÖZLEŞMEDE”
Türkiye, tüm engellemelere rağmen 2023 hedeflerine doğru emin adımlarla yürüdüğünü ifade eden Doç. Dr. Ali Akben, “İçimizdeki yerli azgın güruh çatlasa da patlasa da bu kervan yürüyecek bu millet zincirleri kıra kıra 200 yıllık esaretten kurtulacak. Ayasofya bir milattı. Bundan sonrası İnşallah daha kolay olur. Şimdi sıra İstanbul sözleşmesinde. Sağdan soldan çıkan çatlak seslere bakılırsa bu zinciri kırarken de devletimiz biraz zorlanacak. Bizlere düşen devletimizin millet ve ümmet lehine her ne gayreti varsa kalben bedenen yardımcı olmak. Niyetlerimiz hayır olduktan sonra akıbeti hayreyleyen Rabbimizdir” dedi.