Rusya terör kozunu kullanabilir!

Türkiye'nin Rusya'ya ait savaş uçağını düşürmesinin ardından iki ülke arasında başlayan siyasi gerilimi ve iki ülke arasında bundan sonraki ilişkilerde olası gelişmeleri ORSAM Başkanı Sayın Şaban Kardaş ile konuştuku2026

Suriye'de yaşanan Rus uçağının düşürülmesinden sonra, Türk-Rus gerilimi ile ilgili olarak, Türkiye'nin aldığı pozisyonu ve Rusya'nın agresif söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'nin Suriye'de Rusya'nın müdahalesi sonrası yani Eylül sonundan bu yana geliştirdiği politika daha önceki dönemdeki Suriye politikasıyla uyumludur. Şöyle ki, Türkiye krizin başında beri belli bir siyasi pozisyondan hareket etti. Bu bağlamda da, öncelikle siyasi alanda öne çıkan unsurları, yani ılımlı muhalefeti ve sahadaki askeri uzantılarını destekledi ve bunu uluslararası toplumla birlikte yaptı. Bu genel yaklaşım, Suriye'deki krizden çıkışın anahtarı olarak görüldü. Öte yandan, Türkiye bu politikayı hayata geçirirken, diğer bölgesel güçlerin Suriye politikasıyla kıyaslandığında çok daha sınırlı düzeyde bir askeri angajmana gitti. Suriye krizinin başından itibaren siyasi geçişe destek veren bir politikası olsa da Türkiye sahada doğrudan askeri angajmanı minimal düzeyde tutmaya çalıştı.

Kısacası, Türkiye'nin krizden sakınma ve krizin yansımalarını minimize etmeye endeksli bir politikasının olduğunu söyleyebiliriz. Rusya'nın Suriye'ye doğrudan müdahalesi ve sonrasında Türkiye'nin verdiği tepki de bu genel çerçeve ile uyumlu oldu. Özellikle bu politika kapsamında ortaya konan angajman kurallarının sürdürüleceğinin altı çizildi. Bu sayede kendisine dönük, doğrudan tehditlere sert bir tepki veren ama Suriye'deki askeri çatışmaya ortamına birebir müdahil olmaktan imtina eden bir Türkiye vardı.

RUSYA'NIN TAHRİKLERİNE SESSİZ KALINMADI

Rusya'nın askeri operasyonları sonrasında da Türkiye benzeri bir yaklaşımı sürdürdü. O açıdan gerek Ekim ayında ilk Türk hava sahası ihlalleri başladığında uluslararası kamuoyuna ve özellikle NATO müttefiklerine dönük yapılan açıklamalarla, gerekse de bunun sonrası Rus yetkililerine doğrudan verilen mesajlarla Türkiye, kendisine dönük şekilde tahrik edici hareketlere sessiz kalamayacağını ortaya koydu. Daha da önemlisi, bunu Suriye'ye müdahil olmak için gerekçe olarak kullanmaktan ziyade, daha çok defansif bir refleks olarak sundu. Bütün bunlara rağmen yaşanan uçağın düşürülmesi eylemi sonrasında da, Türkiye net bir şekilde bu defansif tavrını ortaya koydu. Rusya açıklaması ve aldığı önemlerle krizi hızla tırmandırmaya çalışsa da Türkiye bu yola gitmedi. Aynı defansif çizgide hareket ettiğini görüyoruz.

Tabii burada Türkiye'nin Suriye politikasının diğer bir boyutunu, yani bunu başında beri Transatlantik bağlamı içerisinde tanımladığını görüyoruz. Bu krizde Ruslara vereceği tepkiyi, Transatlantik bağlantı içine, yani NATO ittifakı kapsamına oturtarak hareket etmeyi önceliyor. İttifakın getirdiği kollektif savunma hükmü hatırlandığında, burada Türkiye Rusya ile uluslararası arenada birebir karşı karşıya kalmak istememektedir. Öte yandan, Türkiye, atacağı adımlar Transatlantik ittifakının genelini ilgilendirdiği için müttefiklerle koordineli hareket etmek zorunda. Türkiye'nin kriz yönetimine baktığımızda genel olarak daha sorumlu bir aktör ve Suriye krizinde doğrudan askeri bir müdahaleden kaçınan bir aktör görüntüsü verdiğini söyleyebiliriz.

RUSYA'NIN ARGÜMANLARI GERÇEKÇİ DEĞİL

Soru: Putin'in uçak krizinde 'arkadan bıçaklandık' açıklaması ve Türkiye'nin bu meseleyi NATO'ya götürmesini Rusya'nın eleştirdiğini görüyoruz. Bu sözlerden yola çıkarak krizin perde arkasında başka bir neden olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tabii 'arkadan bıçaklandık' sözü öncelikle sorunlu bir iddia. Bunun gerçeklerle ne kadar uyumlu olduğu tartışılabilir.

Ruslar son açıklamasında "Biz Türkiye ile bu noktaya gelmek için büyük bir çaba harcadık' sözüyle "ilişkiler neden böyle oldu?" diye sitemde bulundu.

Yani 'arkadan bıçaklandık' ifadesini değerlendirmek istersek; burada yapılan eylemlere baktığımız zaman, kabaca hangi tarafın eylemi ofansif, hangisi defansif o soruyu sormamız lazım. Burada Rusların açık bir ihlali söz konusu. Bu ihlal kazara, ilk defa olan ve Türkiye'nin hiçbir şekilde Rusya ile kanal açmadan anlık cevap verdiği bir eylem olsa, belki dediğiniz gibi arkadan bıçaklanma babında bir serzenişte bulunulabilir. Ama buna giden olaylar silsilesine baktığımız zaman, net bir şekilde hem siyasi düzeyde hem de askeri yetkiler düzeyinde, bunun olmamasına dönük mesajlar tekrar tekrar Rusya'ya verildi.

Daha da önemlisi, bu olayın hemen birkaç gün öncesinde ve G-20 zirvesinde, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından çok net bir şekilde Rusya'nın eylemlerinin iki ülke arasındaki dostluk hukukuna aykırı olduğu serzenişi dillendirildi. Buna rağmen Rusların provokasyonla bezenmiş bu harekete devam etmesi ve buna cevap verilmesinden sonra 'arkadan bıçaklandık' iddiası çok gerçekçi bir argüman değil.

İkinci konu ise 'Bize başvurmadan, bizimle konuşmadan NATO'ya konuyu havale ettiniz' açıklamasıydı.Hatırlarsınız, Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından olayın akabinde Rus muhatap ile görüşme talep edildiği bilgisi paylaşıldı. Fakat buna cevap verilmediği şeklinde bir bilgi çıktı. Krizin sonraki safhalarında Rusların hareketlerine baktığımız zaman da Türk iddiasının daha gerçekçi olduğunu görüyoruz. Kaldı ki bu arada Türkiye'nin konuyu 'Rusya ile görüşmeden NATO'ya havale etmesi' gibi bir argüman yine tartışmalı; çünkü Türkiye bir NATO ülkesi ve Türkiye'nin sınırları NATO'nun sınırları.

Bu anlamda kuzey Atlantik antlaşması çerçevesinde Rusya'nın yaptığı bu eylem aynı zamanda NATO'ya yapılmış bir eylemdir. Rusya'nın tacizi doğrudan NATO'yu da hedef alan bir eylemdir. Türkiye'nin NATO'nun askeri komuta sistemine entegre yapısını hatırlarsak, böyle bir konuyu ilk elden NATO'ya taşımasından daha normal bir şey olamaz. Bu bağlamda, Putin'in bu minvalde verdiği tepkiler gerçeklerden ve rasyonaliteden uzak tepkilerdi.

TÜRKİYE KENDİNİ KOMPANSE EDEBİLİR

Rusya'nın Türkiye'ye karşı ekonomik yaptırımlarımda ikinci bir evreye geçeceğiyle ilgili (gaz kesme dahil) açıklamalarda bulunuyorlar. Başlangıç tarihini de 1 Ocak'a endekslemiş durumda. Bu bağlamda Türk-Rus ilişkilerinin geleceğini ekonomi temelinde nereye oturtuyorsunuz?

Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik ilişkiler, iki ülke arasında derin tarihsel arka planı olan, hasmane ilişkilerin dönüşmesindeki ana motordu. Özellikle 1990'lı yıllardan başlayarak 2000'li yıllardaki dönüşümlere baktığımızda, ekonomi burada iki taraf arasında karşılıklı bağımlığı tesis etmeye, ikili ilişkilerdeki yumuşamaya en pozitif katkıyı yapan faktördü.

Burada özelikle yine ekonomi içinde enerjinin payının yüksek olduğu biliyoruz. İkili ticaret hacminin önemli bir kısmı petrol ve doğalgaz alışverişiydi. Burada daha önemli olan bir husus ise şudur: Türkiye, her ne kadar enerjide Rusya'ya aşırı düzeyde bir bağımlı ilişki geliştirmiş olsa da, bunu büyük bir sorun olarak görmedi. Bu bağımlılığın ortaya çıkmasını kabullenen bir politikası var. Güven inşası açısından baktığımızda, karşı tarafa, 'Ben senden hasmane bir tavır beklemiyorum' sinyalini göndermesi açısından bu önemliydi. Yani eğer burada 'arkadan bıçaklandık' sözünü edecek bir taraf varsa aslında bu Türkiye'dir. Biz kendimizi Ruslara bağımlı kılan bir ekonomi ve enerji politikası takip ettik ve bu da Ruslara karşı güvene dayanan bir gelişmeydi.

Rusya'nın bu yeni ticari ve ekonomik önlemleri hayata geçirmeye kararlı olduğu anlaşılıyor. Rusların açıkladığı ilk yaptırımlar, öncelikle, Türkiye ekonomisinin reel sektörlerini hedef alan potansiyel tedbirler. Türkiye'den gıda, tekstil, vb. alanlarda ithalatların kısıtlanması; bunun yanı sıra Rus turistlerin Türkiye'ye seyahatlerinin -doğrudan kendi vatandaşlarına uygulanan cezai tedbirler yoluyla- kısıtlanması gibi adımlar Türkiye'deki reel sektörleri hedef almaktadır. Muhakkak bu adımların belli bir etkisi olacaktır. Buna ekonomik açıdan baktığımızda bir şok olarak görebiliriz.

Türkiye, Arap Baharı'yla birlikte Libya'da veya daha sonra Mısır'da olduğu gibi, bu türden şoklarla zaman zaman karşılaştı. Ben Türkiye'nin ihracatı yeni pazarlara kaydırarak veya farklı önemleri devreye sokarak buradaki zararı bir ölçüde kompanse edeceğini düşünüyorum. Krizden doğrudan etkilenen kesimlere, tekstil veya turizm sektörüne, veya tarımsal üreticilere dönük farklı paketlerle reel sektör üzerindeki etkilerinin telafi edilmesi yoluna gidileceğini bekleyebiliriz.

RUSYA PYD, YPG VE PKK KOZUNU KULLANACAKTIR

Türkiye-Rusya arasında 1990'lı yılların sonunda bir anlaşma yapıldı. Ruslar PKK'yı desteklemeyecek, Türkiye ise Çeçenlere yardımda bulunmayacaktı. İlişkilerin bugün geldiği noktada Rusların terör veya silah desteği kartını Türkiye'ye karşı PKK'ya destekleyerek veya iki tarafın karşılıklı olarak kullanabileceği ile ilgili bir görüşünüz var mı?

Terör gibi bir kartı kullanmak öyle açıktan yapılabilecek bir iş değil. Ama bunlar dolaylı yollardan araya farklı perdeler koyarak devletlerin yapacağı işlerdir. Burada, öncelikle Suriye politikasından başlayarak Rusya, atacağı adımlarla, Türkiye'ye ekonomi alanı ötesinde de bazı bedeller ödetmeye kararlı olduğunu gösteriyor. Suriye'de Türkiye ile birlikte çalışan Türkiye'ye daha yakın unsurlara dönük olarak, hali hazırda Rusya'nın yürüttüğü silahlı operasyonlar var. Bunun yanı sıra, sahada zaten Suriye'nin ve Rusya'nın Türkiye'ye karşı olan unsurlarla birlikte çalıştığını görüyoruz. Bu yardım artacaktır; bu yardımın bir kısmının, Suriye özelinde, PYD-YPG, dolayısıyla PKK'ya, gitmeyeceğini beklemek safdillik olur.

Burada aslında, mevcut uçak düşürülmesi krizi öncesinde de, Suriye'de Esed rejimi ile PYD-YPG ve dolayısıyla da PKK çizgisi arasında bir ortak payda olduğunu biliyoruz. Burada Rusya'nın bu krizden önce de Ortadoğu'daki farklı Kürt oluşumlarıyla gerilere giden ilişki ve temaslarını kullanmadığını, belli yardım sağlamadığını düşünmek gerçekçi değil. Yani, yeni bir politika olarak değil, daha ileriye taşıyarak, derecesini arttırarak, Rusya'nın Türkiye karşıtı unsurlara yardım sağlamasını ve bu sayede Türkiye'nin Suriye politikasında ve muhtemelen iç siyasetinde de işini zorlaştırmayı hedeflemesini önümüzdeki dönemde bekleyebiliriz

RUSYA'NIN AMACI TÜRKİYE'Yİ BÖLGEDEN UZAKLAŞTIRMAK

Rus uçak krizinin öncesi ve sonrasında YPG'nin Rusya'da ofis açma hazırlığında olduğunu biliyoruz. Uçak hadisesinin Suriye'deki muhalif gruplara, Esed rejimine, YPG'ye yansıması nasıl olur? Dolayısıyla da Türkiye'ye olumlu-olumsuz yansıması nasıl olur?

Bu operasyonlar sonrasında biliyoruz ki Rusya, hızlı bir şekilde askeri varlığını arttırma yoluna gitti. S 400 füze sisteminin sahada konuşlandırıldığı haberleri yanı sıra farklı füze sistemlerini taşıyan savaş gemilerini Doğu Akdeniz'e yönlendirdi. Rusya'nın sahadaki sivil hedefleri içine alacak şekilde, İŞİD'in olmadığı alanlarda askeri operasyonlarını arttırdı. Bu bile aslında krizin Türkiye'ye etkilerini göstermesi açından önemli. Sadece YPG ve PYD'ye vereceği destek ile değil, bu kriz sonrası sahaya sürdüğü yeni enstrümanlarla Rusya'nın Türkiye'nin Suriye politikasını engelleyici ve Türkiye'nin Suriye'ye dönük etkisini kırmaya dönük adımlar attığını görüyoruz.

Burada özellikle, son günlerde gündeme gelen, insani yardım konvoyları veya IHH fırını gibi yumuşak sivil hedeflere Rusya'nın yönelmesi çok endişe verici. Bu türden adımlar Rusya'nın amacının doğrudan Türkiye'yi Suriye'den dışlamak, çok zor koşullarda Türkiye üzerinden giden destek ile ayakta durabilen -hem silahlı hem sivil- oluşumları zora sokmak olduğu anlaşılıyor.

İşte burada kritik değişken şudur: Viyana görüşmeleri sonrası ortaya çıkan ve siyasi çözüme dönük görüşmelerin başlamasını içeren bir anlayış ve buna dayalı bir süreç söz konusu.Rusya'nın mevcut eylemleriyle, ya bu siyasi süreci baltalama, yada siyasi müzakereler başladığında Türkiye'nin ve uluslararası toplumun desteklediği muhaliflere karşı rejimin elini güçlendirmek olduğu görülüyor. Bu da yine krizin Türkiye'ye dönük bir diğer negatif etkisi olarak görülebilir. Şu ana kadar Rusya, Suriye'deki gerilim ortamında şiddet çıtasını yükseltti. Krizi bahane ederek, askeri varlığını ve operasyonlarını arttırdı. Bu, Türkiye açısından negatif bir gelişme. Viyana sürecinin bu gelişmeler sonrasında nasıl devam edeceği, Viyana'da varılan uzlaşının kopup kopmayacağı bundan sonraki dönemde kritik soru.

Bence, önümüzdeki günlerde Türkiye'nin önceliği, Viyana'da varılan uzlaşıyı ve Cenevre-I çerçevesini ayakta tutmak olmalı. Gerek diğer bölgesel aktörlerle, gerekse de batılı müttefikleriyle koordineli hareket ederek, bu krizin bahane edilerek siyasi süreç yerine, yeniden askeri araçların öne geçmesini engellemek Türkiye'nin önceliği olmalı.

'TÜRK AKIMI'NI RUSYA İSTEMİŞTİ

Bu yaptırımlar konusunda gıda sektörü, turizm çok önemli. Bunların ötesinde doğalgaz konusuna dönersek, gerçekten Rusya doğalgazı kesecek mi? Ayrıca, Ruslar Türk Akımı'ndan vazgeçecek mi?

Bu enerji konusu iki taraf için de ciddi ve hassas bir mesele. Olayı ikiye ayırmak gerek. Bir halen devam eden enerji ticareti, yani Rusya'dan ithalatımız. Diğeri de potansiyel projeler; yani Türk Akımı. Halen devam eden ticaret, belli uluslararası antlaşmalara dayalı ve iki tarafın da taahhütlerinin ve bunlara uyulmaması durumunda cezai yaptırımların olduğu bir ilişki biçimi. Burada Rusya'nın tek taraflı olarak gazı kesme gibi bir lüksü yok. Bunu kestiği zaman, antlaşmalar çerçevesinde Türkiye'nin hakları var. Rusya, bize gazı satmak taahhüdü altında ve siyaseten başka bir krizden dolayı kestiği zaman, Türkiye yasal olarak bunu ilgili platformlarda gündeme getirebilir. Ancak Rusya'nın zaman zaman Avrupa ülkelerine gaz sevkiyatında, Ukrayna krizinde olduğu gibi, teknik gerekçeleri bahane ederek kısmi kesintiler yaptığını göz ardı edemeyiz. Benzer şekilde, Türkiye'ye de aynısını yaparak bir siyasi mesaj vermek isteyebilir.

Şuanda burada iki hat var. Rusya'dan halen gaz aldığımız Mavi Akım Karadeniz'in altından, diğeri de Batı Hattı dediğimiz Bulgaristan'dan gelen hat var. Mavi Akım doğrudan Rusya'dan Türkiye'ye ulaşıyor. Burada olası bir kriz durumunda Rusya bunun sorumluluğunu kendisi üstlenmek zorunda. Batı hattında ise Ukrayna, Bulgaristan gibi diğer ülkelerin de söz konusu olduğunu düşünürsek, Rusya Türkiye'ye gazı kesmek isterse diğer ülkelere ve Avrupa'ya gaz sevkiyatında sorunlar yaşatarak bir kriz çıkarabilir. Yani gaz sevkiyatını kesmek için büyük riskler alması lazım; bunu kaldırması çok zor.

Diğer konu ise Türk Akımı ve bu çok yanlış biçimde tartışılıyor. Bu proje Rusya'nın istediği bir proje; yani Rusya bunu Türkiye'ye dayatmaya çalıştı. 2014 Aralık ayının başında Putin'in Türkiye ziyaretinde sürpriz bir şekilde, hem AB'nin hem de Türkiye'nin haberi olmadan, o zamanki koşullarda gündemde olan Güney Akım projesini iptal etti. Yerine Türk Akımı gibi bir proje ile geldiğini söyledi. Türkiye de şaşırdı. Takip eden süreçte Türkiye ile Rusya arasında, teknik düzeyde yapılan görüşmelerde Türkiye bu projeye hayır dememeye karar verdi. Bu projeye 'okey' dedi ama bu Türkiye'nin yana yakıla istediği bir projesi değil. Bu gerçekleşmediği takdirde Türkiye açısından büyük bir kaybın olacağı bir proje değil. Bu öncelikle Rusya'nın ihtiyacı olan bir proje ve bu gerçekleşmezse bunun etkisi Rusya'ya olur. Türkiye'ye çok büyük bir etkisi olmaz.

Eğer gerçekleşecek olsa idi, Türk Akımı projesinden geçecek gazın bir kısmı Türkiye'ye de gelebilecekti. Ama bu orta vadede bir olasılık ve hali hazırda zaten Türkiye'nin ithalatta yeni bir hatta ihtiyacı fiilen yok. Rusya'nın 'Türk Akımı'nı da iptal ederiz' diye sürekli bu konuyu gündeme getirmesi irrasyonelliği gösteren diğer bir konu. Türk Akımı'nın Türkiye'ye mevcut haliyle zarar verecek bir tarafı yok; sadece muhtemel bir proje ve hali hazırda zaten fizibilitesi tartışılan bir fikir idi. Gerçekleşmezse Türkiye açısından büyük bir kayıp değil. Asıl Rusya'nın kendi açısından maliyet analizi yapması gerekecektir. Orada da zaten bu krizden önce bile Türk Akımı projesi fiili olarak gündemden kalktı şeklinde yorumlar olduğunu hatırlamakta fayda var.

Şöyle ki, aradan geçen zamanda 'Kuzey Akım' denilen, Rusya'nın Baltık Denizi altından Almanya'ya gaz ihraç ettiği hattın ikinci aşaması olan 'Kuzey Akım 2'yi hayata geçirmek için Rusya antlaşmaya varmıştı. Rusya açısından da Türk Akımı'nın 'büyük bir kayıp olmayabileceğini' söyleyenler var. Kısacası, Türk akımı projesi söylem düzeyinde. Reel düzlemde, Türkiye'ye stratejik alanda veya enerji ekonomisi anlamında hali hazırda bir etkisi olacak proje değil.

RUS YÖNETİMİ GERİ ADIM ATSA BİLE u2026

Türku2013Rus ilişkilerinin geleceği hakkında kısa ve orta vadede düzelebileceği ile ilgili öngörünüz nedir? 2. Soğuk Savaş dönemi olabilir mi?, Bir güven sarsılması olarak değerlendirebilir miyiz?

Kullanılan sözlerden ötürü, eski haline o muhabbete geri dönemez. Muhakkak. Rus tarafının Türk muhataplarına dönük kullandığı sözler sonrasında başlattığı kara propaganda, psikolojik-harp, bunlar hiçbir aklı başında devlet tarafından unutulacak davranışlar değil. Türk tarafı açısından durum bu şekilde. Kaldı ki, bunları unutturabilecek adımlar atmak bir yana, Rus tarafı bunu sürdürme kararlılığında olduğunu gösteriyor. Ancak Rus tarafı geri adım atsa ve mevcut söylemini terk etse bile, Türk tarafı açısından kolay kolay unutulacak bir durum değil.

Liderler düzeyinde bu kalıcı olacaktır. İlişkilerdeki kimya düzeyinde yine kalıcı olacaktır. Siyasi kriz aşıldığında ekonomik ilişkiler yeniden eski seviyesine gelebilir. Ben, bunu göz ardı etmiyorum. Şöyle bir örnek verebiliriz. Mesela İsrail'le bizim siyasi ilişkilerimiz, Mavi Marmara saldırısı nedeniyle, daha önce de İsrail'in Gazze operasyonlarıyla, siyaseten bir kopukluk yaşadı. Buna rağmen, ekonomik ayağı hep devam etti. Ekonomik ilişkiler kendi seyrinde ilerledi. Burada Türk-Rus ekonomik ilişkilerinee baktığımızda doğal bir karşılıklılık hali, bir tamamlayıcılık var.

Rusya'nın doğal olarak talep ettiği bazı ürünler var: tekstil, gıda veya inşaat sektörü gibi. Bu alanlarda Türkiye'nin buralarda mukayeseli olarak bir üstünlüğü var. Rusya turizmi engellemeye çalışıyor, ama bu yeni bir şey değil. Ruslar farklı sebeplerden ötürü kendi turistlerini başka ülkelere yönlendirmeye çalıştı, ancak Ruslar dönüp dolaşıp Türkiye'de karar kıldı. Rus halkı buraya alıştı. Misafirperverlik ve hizmet kalitesinden tutun, bunun pek çok yerleşmiş sebepleri var. Bunlar siyasi krizlerden etkilenebilir ama bunları kırmak mümkün değil. Siyasi kriz, askeri boyut eğer bir noktada aşılırsa, ekonomik anlamda dinamizm yeniden bir şekilde kazanılabilir. Ancak, daha önceden olduğu gibi yılda 1-2 defa, bazı yıllarda daha fazla, üst düzey temasların olduğu ve zirvelerin yapıldığı, liderlerin sıcak mesaj verdiği ilişki formu kolay kolay geri gelmez.

Sonuç olarak, siyasi ve askeri boyutta yumuşama olup olmayacağı sadece Türk-Rus ikili ilişkileri düzeyinde ele alınabilecek bir konu değil. Bunun aynı zamanda transatlantik boyutu da göz önüne alınmalı. Çünkü Rusya'nın halen sahaya sürdüğü askeri varlık, az bir varlık değil. Önemli bir askeri kapasiteden bahsediyoruz. Buna sadece Türkiye'nin değil, NATO'nun bir cevap vermesi gerekecek.

Son NATO zirvesinde alınan kararlardan bir kısmı sahada NATO'nun da askeri varlığını arttırma yoluna gideceği yönünde. Bu nasıl bir dinamik yaratır? Rusya'yı frenler mi? Daha da mı hızlandırır? Bunların cevapları için d biraz beklemek gerektirecek. Askeri ve siyasi alanda yumuşama biraz, Türkiye-Rusya boyutunun önüne geçiyor ve Transatlantik boyutuyla birlikte ele alınması gereken bir konudur.

Vakit ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız için teşekkür ederiz.

Rica ederim.