Bakan Tunç, darbe girişimi gecesini ve FETÖ'yle mücadeleyi AA'ya anlattı

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen'in iadesine ilişkin dosyalarda bir eksikliğin bulunmadığını, tüm delillerin Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) gönderildiğini bildirdi.

Tunç, FETÖ'nün 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında yaşadıklarını ve örgütle mücadeleyi, Anadolu Ajansına (AA) anlattı.

Bakan Yılmaz Tunç'a yöneltilen sorular ve cevapları şöyle:

Soru: FETÖ'nün darbe girişiminin engellenmesinde etkili olan neydi? Darbe girişiminin başarısız olmasını ne sağladı?

Tunç: Darbe kalkışması, buna sadece darbe kalkışması demek bile hafif kalır, bu aynı zamanda bir işgal girişimiydi. Ülkemize yönelik büyük bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırı aslında Türkiye'nin yönetimini devralarak bölgedeki uluslararası planlarını gerçekleştirmek isteyen küresel güçlerin içimizdeki taşeronları vasıtasıyla gerçekleştirdikleri bir işgal girişimi. Bu işgal girişimine karşı milletimiz büyük bir kahramanlık gösterdi, bu hainliğe karşı milletimiz büyük bir mücadele gösterdi. Dünyaya bir insan hakları, demokrasi mücadelesinin nasıl yapılacağını göstermiş olduk. Bunda milletimizin Cumhurbaşkanımıza olan güveni, Cumhurbaşkanımızın da milletimize güveni çok etkili oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın o gece bir telefon bağlantısıyla, o görüntülü konuşmayla 'Milletin üzerinde bir güç tanımıyorum' demesi ve sonrasında da milletimizin bu sözün ardından meydanlara inerek bayrağına, bağımsızlığına, vatanına sahip çıkması bu mücadelenin karşılıklı güvenle mümkün olabileceğini gösterdi. Sayın Cumhurbaşkanımız, liderimiz, dağın arkasına saklanmadı, millet de taşın arkasına saklanmadı. Dolayısıyla bu mücadele topyekun kazanıldı. O gece milletimiz tankların önüne bedenleriyle, çıplak elleriyle o helikopterlerin altında, o bombalara karşı korkusuzca bir mücadele verdi. Milli iradeye sahip çıktığını bütün dünyaya göstermiş oldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi de o gece milletiyle birlikte direndi. Meclis, o gün kapalı olduğu halde hemen açıldı. Meclis Başkanımız İsmail Kahraman başkanlığında toplantı başladı. Bombalar Meclis'in üzerine yağarken dönemin Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ, kürsüye çıktı, 'Bomba da atsanız buradayız' dedi. Orada adeta ülkemize, milletimize cesaret verdi. Millet Meclisi'nin, millet iradesinin tecelli ettiği o yüce çatının o gece açık tutulması zaten darbecileri çok demoralize etti. Dolayısıyla darbe kalkışmasının başarısız olmasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açık olması ve milletvekillerinin iktidarıyla, muhalefetiyle bir direniş göstermesi çok önemliydi ve anlamlıydı.

O gece milletvekillerimizin bir kısmı, Ankara'da bulunanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne koştu. Ankara'da bulunamayanlar da milletiyle beraber meydanlara koştular. Ben de Bartın'daydım. Bartın'da halkımızla birlikte darbeye karşı direndik. Meydanlarda sabahladık. Ertesi gün Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiğimizde, bombalar altında her yerin darmadağın olduğu bir tabloyu gördük. O gece sabaha kadar insanlarımızda darbecilere karşı büyük bir öfke vardı. Diğer taraftan da darbecilerin yakalandığını, yargının el koyduğunu görmek milletimizin içini ferahlattı. Bu mücadelede şehitler verdik. 253 şehidimize Allah'tan rahmet diliyorum, mekanları cennet olsun. Onların emanetlerine sahip çıkacağız. 2 binden fazla gazimiz var. Onlara da sahip çıkmaya devam edeceğiz. Şehitlerimizin emaneti bizler için çok önemli. FETÖ ile mücadeleye kararlılıkla devam edeceğiz. Bundan sonra ülkemizde bu tür kalkışmaların olmaması, bu tür ihanetlerin gerçekleşmemesi için hep birlikte millet olarak uyanık olmaya devam edeceğiz. Türkiye'nin huzurunu bozmak isteyenlere, Türkiye'yi bölmek isteyenlere hiçbir zaman fırsat vermeyeceğiz.

Soru: Darbe girişiminde yargı nasıl bir sınav verdi? Yargının mücadelesi nasıl devam ediyor?

Tunç: Darbe girişiminin, darbe kalkışmasının önlenmesinde en önemli unsurlardan birisi de yargının mücadelesiydi. Yargı gerçekten o gece çok önemli ve başarılı bir sınav verdi. Adeta yargımız o gece kahramanlık gösterdi. Hemen Cumhuriyet başsavcılıklarımız soruşturmaları başlattılar, gözaltılar başlattılar, tutuklamalar gerçekleşti. Geçmişte darbeler oldu ülkemizde. O darbelerde, cübbeleriyle beraber darbecileri 'hazır ol'da bekleyen bir yargı sistemi vardı. Vesayetçi bir yargı anlayışı vardı. O yargı anlayışının artık ülkemizde olmadığını gördük. O gece milletin hakkını, hukukunu, insan haklarını, demokrasiyi savunan bir yargımızın olduğunu bütün dünya görmüş oldu. Hemen soruşturmaları başlattılar, gözaltı, tutuklama kararları verdiler ve sonuçta da davalar açılarak o davalar neticesinde darbeciler hakkında gerekli cezai işlemler gerçekleşmiş oldu.

Bugüne kadar 693 bin 162 kişi hakkında adli işlem yapıldı. 67 bin 893 kişi hakkında soruşturma halen devam ediyor. 26 bin 667 kişi hakkında da ilk derecede mahkemeler devam ediyor. Sonuçlanan kararlara baktığımız zaman 122 bin 632 kişi hakkında mahkumiyet kararı verildi. 33 bin 983 kişi hakkında da diğer kararlar söz konusu. Ayrıca soruşturmalar neticesinde 344 bin 848 kişi hakkında takipsizlik kararı verildi, 97 bin 139 kişi hakkında da beraat kararı verildi. Şu an ceza infaz kurumlarında 12 bin 108 hükümlü var. 2 bin 605 hüküm özlü var, 826 tutuklu var. Toplam 15 bin 539 tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde FETÖ mensubu olarak bulunuyor. Fiili darbe davalarında da özellikle yargımız önemli vazife icra etti. 289 fiili darbe davasında, 1634 terör örgütü mensubu hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. 1366 kişi hakkında müebbet hapis cezası verildi. 1891 kişi hakkında da süreli hapis cezası verildi. Toplam fiili darbe davalarında mahkumiyet alan 4 bin 891 FETÖ terör örgütü mensubu var. Aynı zamanda bu davalarda 2 bin 870 beraat, 964 de ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verildi.

Şunu da ifade etmek lazım, sanki 'yargı gerekli, yeterli inceleme yapmadan kararlar veriliyor' şeklindeki eleştirilere de katılmamak lazım. Burada beraat edenler de var, ceza verilmesine yer olmadığına dair kararlar da var. Dolayısıyla bir kuyumcu titizliği hassasiyetiyle yargımız hareket ediyor. Darbe girişimi, darbe kalkışması sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hemen toplanıp OHAL kararını onaylaması sonrasında, kararnamelerle FETÖ ile mücadele başladı. Kararnamelerle kamudan ihraçlar başladı. Birçok OHAL kararnamesi yayımlandı ve yürürlüğe girdi. Bu, mücadelede önemliydi. Hukuk içerisinde bunlar gerçekleştirildi. Anayasanın verdiği yetkiyle bunlar yapıldı ve anayasamızda 2017 değişikliğinden önce OHAL kararnamelerine yargı yolunun açılması söz konusu değildi. TBMM'de onaylanması da mecburi değildi. Biz buna rağmen olağanüstü hal kararnamelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sevk ettik ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin denetiminden geçirdik. Onlar Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kanunlaştı. Anayasa Mahkemesinin yolu açıldı.

Anayasa Mahkemesinin denetiminden de olağanüstü hal kararnameleri geçmiş oldu. Dolayısıyla burada hukuk içerisinde bir mücadele söz konusu. Tamamen uluslararası hukuka, insan haklarına saygılı bir süreç işletildi. Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurularak ki bu komisyonun kurulma mecburiyeti de yoktu, anayasamızda ya da kanunlarımızda böyle bir mecburiyet olmamasına rağmen Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kamudan ihraç edilenlerle ilgili bir idari inceleme mekanizması oluşturdu. Genel olarak baktığımız zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin onayından geçen OHAL kararnameleri Anayasa Mahkemesinin denetimine sunuldu, aynı zamanda vatandaşların Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı nedeniyle de hak arama yollarının açık olduğunu daha önceki 2010 anayasa değişikliğiyle getirmiştik. Diğer süreçler bakımından da OHAL kararları yargı denetimine açıldı. İsteyen hakkını yargı önünde arayabildi ve yargının iade ettiği kararlar var. Dolayısıyla hiç kimse 'Türkiye'de darbe kalkışması nedeniyle hukuk dışına çıkıldığına' yönelik bir iddiada bulunamaz. Çünkü hem yargımız kuyumcu titizliğiyle bu süreçleri devam ettirdi ve hala da devam eden soruşturma ve kovuşturmalar var. Darbe anından ve o ilk günlerden itibaren de tamamen hukuka, uluslararası hukuka uygun şekilde bu süreçler gerçekleşmiş oldu.

Soru: Darbe girişiminin ardından çok sayıda örgüt mensubu yurt dışına kaçtı. Bugüne kadar kaç ülkeden, kaç firari FETÖ'cü istendi? Kaç ülkeye iade trafiği yürütüldü, iade ve sınır dışı sayıları nelerdir?

Tunç: İade süreçlerimiz hala devam ediyor. Özellikle darbe öncesinde ve darbe sonrasında da yurt dışına firar eden, kaçan FETÖ mensuplarının Türkiye'ye iadesiyle ilgili taleplerimize karşılığı o ülkelerden bekliyoruz. Şu ana kadar 112 ülkeden 1271 FETÖ mensubunun iadesi istendi. Amerika Birleşik Devletlerinden 256, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden de 483 iade talebimiz var. Almanya başta olmak üzere Yunanistan, Belçika, Hollanda, İngiltere gibi ülkelerden iade taleplerimiz söz konusu. Şu ana kadar 2 iade talebi Romanya'dan, 1 iade talebi Cezayir'den kabul edildi. 123 iade talebimiz de ülkemize sınır dışı edilerek kabul edildi. Toplam 126 FETÖ mensubu ülkemize iade edilmiş oldu. Bunun 3 tanesi normal iade süreci içerisinde gerçekleşti, diğer 123 kişi de ülkemize sınır dışı edilerek geldi. Onların da Türkiye'de yargılanması devam ediyor.

"Darbe, milli irade hırsızlığıdır"

Soru: FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, darbe girişiminden 4 gün sonra ABD'den istendi, bugüne kadar olumlu ya da olumsuz bir cevap verilmedi. ABD, Türkiye'nin bu talebine neden kulak tıkıyor? İade dosyalarında eksiklik var mı?

Tunç: İade dosyalarında herhangi bir eksiklik yok. Tüm deliller Amerika Birleşik Devletlerine gönderildi. Dolayısıyla hukuken herhangi bir eksiklik söz konusu değil. Bir siyasi karar neticesinde iade edilmedi bugüne kadar. İade edilmemesi hukuksuz bir tavır. Amerika Birleşik Devletlerinden beklentimiz, hem FETÖ elebaşının, hem de diğer FETÖ mensuplarının, iadesini istediğimiz teröristlerin bir an önce ülkemize iade edilmeleri. Eğer insan haklarına inanıyorlarsa, demokrasiye inanıyorlarsa, yargıya, hukuka saygıları varsa, müttefikimiz olan Amerika Birleşik Devletleri'nin bu anlamda bu iadeleri gerçekleştirmesi lazım. Aksi takdirde Türkiye'nin haklı mücadelesine karşı bir tavır doğru olmaz. Bu, demokrasiye karşı bir darbe kalkışmasıdır. Bu darbenin elebaşı da bellidir. Bu tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır. Buradaki yargılamalar süresi içerisinde ifadelerde ortaya çıkan deliller, yani o gece her şey milletin gözü önünde, bütün dünyanın gözü önünde gerçekleşti. Aslında kendileri de inkar etmiyor. Son seçimler öncesindeki FETÖ mensuplarının yurt dışından, sosyal medya aracılığıyla gönderdikleri mesajlara bile baktığımız zaman bu darbe kalkışmasının FETÖ tarafından gerçekleştirildiğini açıkça gösteriyor.

Çuvallar dolusu deliller var, dosyalarda bir sürü ifadeler var. Tüm bunlar hukuki deliller. Bunların dikkate alınması lazım ama maalesef bu çuvalların içi bile görülmeden sadece siyasi kararla iade taleplerimiz gerçekleşmiyor. Biz şunu söylüyoruz, terör insanlık düşmanıdır, darbe, en adi suçlardan bir tanesidir, milli irade hırsızlığıdır. Bu demokrasi düşmanlarına karşı, teröristlere karşı bütün dünyanın ortak mücadele etmesi gerekir. Terörizm, insanlık suçudur. Dolayısıyla insanlığın ortak düşmanına karşı demokrasiye inanan, 'Hukuk devletiyim' diyen bütün ülkelerin bu anlamda dayanışma içerisinde olması lazım. Sadece Amerika Birleşik Devletleri değil, Avrupa Birliği üyesi ülkeler de özellikle eğer insan hakları diyorsak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine imza atmışsak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili maddelerine baktığımız zaman terörün insanlık düşmanı olduğu yazılıdır. Terörün yaşam hakkını tehdit ettiği yazılıdır. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesine baktığımız zaman devletler buna imza atmıştır. Terör karşısında ortak mücadele edilmesi gerektiğini herkes taahhüt etmiştir. Maalesef bunlar, sadece yazılı metinler üzerinde kalırsa çok doğru olmaz. Amerika Birleşik Devletleri'nden, Avrupa Birliği üyesi ülkelerden FETÖ mensuplarının iade edilmesini bekliyoruz.