15 Şubat akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABDDışişleri Bakanı Rex Tillerson'la yaptığı 3,5 saatlik görüşmeye.
Görüşmeyle ilgili hayli dikkat çekici bir kulis bilgisine ulaştım.
'TÜRKLERİ ÇOK KIZDIRDIK'
Tillerson, bu görüşmede Trump'tan aldığı bir talimatı gündeme getiriyor.
"Başkan Trump bana dedi ki: Türkleri çok üzdük, gidip onların taleplerini yerine getirecek şekilde bir görüşme yap gel!"
'BUNDAN SONRA TÜRKİYE İLE BİRLİKTE YAPACAĞIZ'
Zaten, Tillerson'ın Ankara'dan ayrılmadan önce, "Bundan sonra ne yapacaksak Türkiye ile birlikte yapacağız" açıklaması, Trump'tan aldığı bu talimatla örtüşüyordu.
Yine hatırlayalım, Mart başında Washington'da Türk ve ABD heyeti arasında yapılan Suriye konulu toplantının çıktıları da pozitif bir şekilde olmuş, Münbiç konusunda bir mutabakat zemini oluşmuştu.
O görüşmeye dair bir kulis bilgisi de aktarayım:
'TÜRKİYE'NİN TALEPLERİ KABUL EDİLDİ'
ABD heyeti, masaya Türkiye'nin görüşlerinin tam zıddını yansıtan önerilerle oturuyor.
Türk heyeti, bunları reddedip kendi önerilerini sıraladıktan sonra, ABD'li Dışişleri bürokratları Ankara'dan gelen talepleri A'dan Z'ye kabul ediyor.
Görüşme de zaten bu şekilde pozitif bir iklimde sona eriyor.
Ama şimdi, Mart başında Washington'da oluşan o pozitif iklimin üzerini yeniden kuşku bulutları kaplamış durumda.
Şu türden sorularımız var:
Acaba Rex Tillerson'ın aşağılayıcı bir üslupla gönderilmiş olmasının arkasında hangi gerekçeler vardı?
Ya da o gerekçeler arasında Tillerson'ın Trump'tan aldığı talimat doğrultusunda Türkiye ile oluşturduğu 'umut vadeden' temasları da bulunuyor mu?
'E hani Trump Türkleri çok üzdük dememiş miydi?'
Evet demişti ama unutmayalım, çelişkiler Amerika'sından söz ediyoruz.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ümit Yalçın, önümüzdeki günlerde yeniden Washington'a gidecek.
ABD Dışişleri Bakanlığı koltuğunun yeni sahipleriyle yapılacak olan görüşmeler, Tillerson'ın gidişinde bir Türkiye faktörü olup olmadığını test etmiş olacak.
Mart başında sağlanan mutabakat devam ederse, demek ki kendisi başka gerekçelerle görevden uzaklaştırılmış diye düşüneceğiz.
Yok, öyle olmaz da Washington'un bir kere daha kulağının üstüne yatmakta olduğuna tanıklık edersek, o zaman çok daha başka bir denklemle karşı karşıya kalacağız demektir.
Mehmet Acet / Yenişafak