Resmen tehlike saçıyor!

Beyaz olan her türlü gıdadan uzak durulması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Osman Erk, “Ekmekte benzoil peroksit adlı beyazlatıcı kullanılıyor. Şeker, un, rafine tuz, margarin, sıvı bitkisel yağlar beyaz gıdalardır. Rafine, işlenmiş, katkı maddeli olan her şey antibesindir, kanser demektir.” dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

Son yıllarda organik besin ve sağlıklı yaşam üzerine tartışmalar, öneriler ve beslenme biçimleri güncelliğini korurken uzmanlar tarafından bu konuda çeşitli açıklamalar yapılıyor. İnsan sağlığına zararlı gıda maddeleri, fast food yiyecekler, kişisel bakım ürünleri hatta kullandığımız teknolojik aletlere kadar her şey sağlığımızı olumsuz etkileyen etkenlere dönüşebiliyor. Mümkün oldukça katkılı ve paketli gıdalardan uzak durmamızı öneren uzmanların, üzerinde ihtilafa düştüğü bazı noktalar da var. Bazı doktorlar meyvedeki doğal şekeri bile zararlı bulurken bir başka uzman bu görüşe katılmayabiliyor. Özellikle şehir insanının organik beslenmeye yöneldiği günümüzde sağlıklı yaşam konusunda merak edilen soruları tüm yönleriyle İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Erk’le konuştuk.

Vücudumuzun içinde neler oluyor?

Bir elmayı kestiğinizde yüzeyi oksijenle buluştuğu için hemen kararır. Fakat limon sıktığınızda limonun içinde bulunan c vitamini dolayısıyla renk değişikliği ve kararma olmaz. Vücutta bulunan tüm hücrelerin de oksijene ihtiyaç vardır. Besinlerin yakılması ve enerji sağlanması gerekir. Oksijen ve besin etkileşimi esnasında bol miktarda serbest radikal dediğimiz toksik ürünler ortaya çıkar. Bu ürünlerin kısa süre içinde vücuttan dışarı atılması gerekir. Bunu yapabilecek olan da antioksidan maddelerdir.

Çok yemek çok toksin demek

Toksinleri oluşturan en önemli etken nedir?

Ne kadar çok besin yiyip kalori alırsak, bu toksinlerin oluşması da o kadar fazla olur. Endüstriyel çağda yaşıyoruz. ABD’nin kimya bölüm envanterinde 10 milyondan fazla kimyasal madde yer alıyor. Günlük hayatta bol miktarda kimyasal maddeyle yaşıyoruz. Şehir ya da köy fark etmeksizin kimyasal toksinlerle sürekli karşılaşıyoruz.

En çok hangi ürünlerde karşılaşıyoruz peki?

Dünyada ve ülkemizde tarım ilacı hâlâ kullanılmaya devam ediliyor. Gıdalarımız arasında da bol miktarda katkı maddesi var. İşlenmiş ambalajlı gıdalar 5000’den fazla katkı maddesi içeriyor. Her sene her insan ortalama beş-altı kilo kadar katkı maddesini yediği besinlerle birlikte vücuduna alıyor. Böylelikle toksinlerle dolu bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz.

Toksin erken yaşlandırır

Bizi hasta eden temel sebepler nelerdir?

Hastalıkların başlıca iki ana sebebi var; biri vitamin ve mineral eksikliği, diğeri de vücudumuzun asla maruz kalmaması gereken toksinlerin fazlalığı. Vücudumuzda vitamin ve mineral eksik, toksinler fazlaysa; başta erken yaşlanma olmak üzere ve birçok hastalığın ortaya çıkma olasılığı da giderek artıyor.

Sadece yiyip içtiklerimiz mi bizi hasta ediyor?

Bütün besinler topraktan ve güneşten ortaya çıkar. Toprak ne kadar kaliteli ve verimliyse onları tüketen hayvanlar ve insanlar da o kadar sağlıklı olur. Kimyasal maddeler, tarım ilaçları, kimyasal gübreler, kanalizasyon atıkları ve petrokimyasal ürünler direk olarak topraklara, sulara, nehir ve göllere geçiş yaparak besin zinciri içinde insana ulaşıyor. Topraklarımız organik maddelerden fakir ve bol miktarda kimyasal gübreye ve tarım ilaçlarına maruz kalıyor. Bu yüzden üzerinde yetişen sebze ve meyveler mineral açısından son derece yetersiz.

Organik tarımla çoğu hastalık biter

Organik tarımın sağlıklı yaşam sürdürebilmek açısından nasıl bir katkısı var?

Organik tarım çok önemli. Kimyasalların, tarım ilaçlarının, gübrelerin, hormonların, antibiyotiklerin, GDO’ların, radyasyonun olmadığı ürünler organiktir. Organik ürünlerin vitamin ve minerali yüksek, toksinlerde oldukça az olduğu için daha lezzetlidirler. Dünyada 120 kadar hastalığın çevresel toksinlerle ilişkili olduğu biliniyor. Eğer biz endüstriyel tarım ve hayvancılıktan vazgeçip organik tarım ve hayvancılığa dönersek, var olan hastalıkların üçte ikisi ortadan kalkar.

Bir de GDO’lu ürünler var. GDO’nun sağlığımız üzerinde olumsuz etkileri var, öyle değil mi?

Şu an dünyada bir GDO gerçeği var. ABD’de satılan ürünlerin yüzde 80’i GDO’lu ve bu gıdaları oluşturan ürünlerin tarlalarından çeşitli polenler, tohumlar; rüzgâr, kuş ve hava akımı aracılığıyla organik tarım yapılacak olan bölgelere de ulaşabiliyor. Fakat bir yerden başlamak lazım. Türkiye’de de de organik tarımın önemi anlaşıldı.

Kozmetik ürünler hastalık saçıyor

Öğün içerisinde en çok tükettiğimiz ekmek için yorumunuz nedir?

Her gün yediğimiz ekmekte bile yirmiden fazla katkı maddesi var. Üstelik benzoil peroksit dediğimiz beyazlatıcılar kullanılıyor. Bu da tamamen kanserojen demek. Başta şampuan ve diş macunu olmak üzere kişisel bakım ve temizlik ürünleri bol miktarda kimyasal madde içeriyor. Bir yerde, kullandığımız herhangi bir üründe koku varsa, onda kimyasal maddeler var demektir. Özellikle kadınların kullandığı kozmetik ürünler sağlık açısından ciddi sakıncalar taşıyor.

Tüm dünyada sıkça görülen obezitenin diğer hastalıkların da tetikleyici unsur olduğunu söyleyebilir miyiz?

Obezite, şeker, kalp-damar hastalıkları, kanser, karaciğer sirozu gibi hastalıklar birbiriyle ilintili. Biri baş gösterdiğinde diğer hastalığında ortaya çıkma olasılığı artıyor. Özellikle obezite kimyasallarla direkt olarak ilişkili. Obeziteyi fazla ve yanlış beslenme, fizik egzersiz azlığı olarak tanımlasak da kimyasal maddelerin obezitede, şeker hastalığında, kanser ve kalp damar hastalıklarında ciddi etkileri olduğunu biliyoruz.

Beyaz antibesindir, sağlıksızdır

Un, tuz ve şeker; yani üç beyazı günlük hayatımızda nereye koymalıyız?

Beyaz olan her türlü gıdadan uzak durmak gerekiyor. Beyaz rafine şeker, beyaz un, rafine tuz, margarinler, sıvı bitkisel yağlar beyaz kategorisinde değerlendirilmesi gereken gıdalardır. Rafine, işlenmiş, içinde katkı maddeleri olan her şey antibesindir, kesinlikle besin değildir.

Özellikle gençlerin tercih ettiği fast food tarzı beslenme türü sağlığa nasıl etki ediyor?

Hamburger, asitli içecekler ve patates cipsleri kesinlikle hayatımızda olmamalı. Patates cipsi tükettiğinizde trans yağ da tüketmiş oluyorsunuz. Fast food alışkanlığını ortadan kaldırmalıyız. Bu beslenme çeşidinin içinde vitamin, mineral, lif, antioksidan yok; beyaz un, hayvansal doymuş yağlar, aroma, renk verici katkı maddeleri, tuz ve kafein var. Bunlar da sağlığa zararlı unsurlardır.

Bitkisel ürünler sağlık demek

Tükettiğimiz her şeyde katkı maddesi bulunuyor. Hangi ürünleri tüketirsek daha sağlıklı bir yaşam sürebiliriz? Bitkisel ürünler; sebze, meyve, kuru baklagil, tam tahıllılar, kuruyemiş, baharat ve otları tüketmeliyiz. En fazla bitkisel ürün tüketenler en sağlıklı kesimi, en çok hayvansal gıda tüketenler de en fazla kronik hastalığı olan kesimi oluşturur.

Meyvenin içinde bulunan doğal şekerin de zararlı olduğunu söyleyen uzmanlar var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Bu söyleme katılmak mümkün değil. Bilimsel bir gerçekliği yok. Meyve sadece şeker değildir. Lif, posa vitamin, mineral ve antioksidan içerir. Fruktoz bu besin maddelerinden yalnızca biridir. Meyvelerden uzak durmamak lazım. Günde en az beş porsiyon meyve tüketebilirsiniz.

İşlenmiş şekerden uzak durun

O halde uzak durmamız gereken işlenmiş şeker…

Fruktozdan zengin mısır şurubu dediğimiz işlenmiş şeker çeşidi var. İçinde fruktozdan zengin mısır şurubu olmayan bir süpermarket hayal etseniz rafların yüzde yetmişi boş kalır. Bu şeker cinsi ürüne tat verip bağımlılık yapıyor. Zararlı olan işte bu şekerdir, meyve şekeri değil.

Bir de tüketmediğimiz ama hayatımızın her alanında yer alan maddeler var. Bunlardan biri olan plastiği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yapay östrojenler gıdalarda, suda, havada, tarım ilaçları ve plastiklerde bol miktarda bulunuyor. Obeziteyle başlıyor, insülin direncinden sonra da şeker hastalığına yol açıyor. Erkek ve kadın üreme sistemlerini son derece olumsuz etkiliyor. Erkeklerde kısırlığa, kadınlarda erken menopoza, meme ve rahim kanserine neden olabiliyor.

Stres vücudu paslandırıyor

Peki ya özellikle şehir insanının sıkça yaşadığı stres?

Stres vücudu paslandırıyor, serbest radikalleri ortaya çıkarıyor ve hormonal dengeyi bozuyor. Tansiyonu yükseltiyor, bağışıklık sistemini alt düzeylere indiriyor. Vücudu enfeksiyona açık hale getiriyor. Oysa sağlıklı yaşamın çok basit gereksinimleri var; organik gıda, temiz hava, egzersiz, stresten uzak yaşam, vücudun mükemmel işlemeye devam etmesi anlamına gelir.

Her gün sağlıklı yaşam üzerine çeşitli açıklamalar yapılıyor. Çoğu da birbirinden farklı görüşler. Doğru olanı nasıl bulacağız?

Genel olarak beslenme düzenimizi televizyona çıkan uzmanlara göre ayarlamayı alışkanlık haline getiriyoruz. Bir şeyin yararlı olup olmadığını anlatabilmek için bilimsel gerekçelerini de ortaya koymak lazım. Uzmanların ve uzmanlık derneklerinin toplumu bilgilendirmesi ve farkındalık oluşturmaları şart.

Kanserin nedenleri olarak sigara, alkol, beslenme bozuklukları ve viral etkenleri suçluyoruz ama kimyasal maddeler, tarım ilaçları, radyasyon, gıdalardaki katkı maddeleri gerçeğini de göz ardı etmemek lazım.

Süt ve süt ürünlerinden olabildiğince uzak durmaya çalışın. Yoğurtta bol miktarda doymuş yağ bulunmaktadır. Süpermarketten yoğurt almayın, evde kendi yaptığınız yoğurdu yiyin.

PROF. DR. OSMAN ERK KİMDİR?

1961 yılında Bursa’da doğan Osman Erk, 1984 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1987 yılında İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda ihtisasa başladı. 2002 yılında İç Hastalıkları Profesörü olmaya hak kazandı. 2002 yılından beri İstanbul Tıp Fakültesi’nde İç Hastalıkları Profesörü olarak görevine devam eden Erk, uzun yıllar Acil Dâhiliye Bölüm Başkanlığı görevini yürüttü. Erk, halen Acil Dâhiliye servisinde çalışmalarını sürdürmektedir. “Acil Metabolik Hastalıklar” , “Vaka Sunumları ile Acil Metabolik Hastalıklar ve “Sağlığını Yeniden Keşfet” adlı yayınlanmış tıp kitapları bulunan Erk, evli ve bir çocuk babasıdır.