Renklerin sanata dönüştüğü kadim şehir 'Kütahya'

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)'nun 'Yaratıcı Şehirler Ağı'na eklediği tarihi, kültürel ve sanatsal açıdan oldukça zengin bir şehir Kütahya'dan öğrenilecek çok şey var.

Özlem DOĞAN'ın kaleminden...

Türkiye bulunduğu coğrafi konum dolayısıyla tarih ve kültür açısından oldukça zengin bir ülke. Kadim uygarlıkların beşiği olan ülkemizin hemen hemen her şehri bir medeniyet kitabesi gibi. Bunlardan biri de renklerin dansıyla emeğin seramikte buluştuğu birbirinden güzel çinilere hayat verilen şehir; Kütahyau2026 Tarihinde Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyanoğulları ve Osmanlı Dönemi'nden izler taşıyan ve Ege Bölgesi'nin İç Batı Anadolu Bölümü'nde yer alan ve meşhur Seyyahımız Evliya Çelebi'nin memleketi, yedi bin yıllık şehir Kütahya'ya tarihten kalan mirasını incelemek üzere Kütahya Belediyesi'nin davetlisi olarak yola revan olduk.

Osmanlı'nın Beylerbeyi merkezi

Şehzadeler kenti Kütahya 1429 yılında Osmanlı Devleti'nin eline geçtikten sonra bir süre vilayet olarak yönetildi. 1451 yılında Anadolu Beylerbeyliği'nin merkezi İshak Paşa'nın atanmasıyla Kütahya oldu. Bu nedenle birçok devlet adamı Kütahya'da çeşitli idari görevlerde bulunmuştur. Sultan II. Murat'ın oğlu şehzade Alaaddin, Yıldırım Beyazıt'tan sonra sancak beyi olan 2. Şehzadedir ve Kanuni'nin şehzadelerinden Beyazıt'ın 1542 yılında Kütahya sancağında görevlendirilmiştir. Daha sonra Beyazıt'ın yerine II. Selim Kütahya sancağına tayin edilmiş ve babası vefat edip tahta geçene kadar bu sancakta kalmıştır. Dolayısıyla Kütahya Osmanlı döneminde önemli bir rol üstlenen şehirlerimizden biri.

Osmanlı evlerinin süslediği Germiyan Caddesi

Kütahya gezimizde ilk durağımız Germiyan Caddesi'ydi. İki veya üç katlı ahşap Kütahya evlerinin sıralandığı Anadolu mimarisinin en güzel örnekleriyle süslü bu sokakta eski yüzyıllarda gezintiye çıkmış gibi oluyor insan. Sanki yüzü peçeli bir Osmanlı hanımı, konak kapısından çıkan fesli şalvarlı eşini dualarla uğurlar gibi kafes ardından bakıyor gibi hayal ederken buluyor insan kendini. Tarihi Kent Müzesi, Restoran ve konaklarıyla ayrı bir dokusu olan bu caddeyi farklı kılan özelliklerden biri de şehre has yemekler. Lezzetine hayran kaldığım tirit, leziz sıkıcık çorbası, güveç, cimcik, mutlaka tadılması gereken yöresel yemeklerimizden birkaçı.

Şehirde kıymetli bir sanatçı

700 yıllık çini sanatını günümüze taşıyan en büyük ustalardan biri olan ve UNESCO'nun miras taşıyıcı olarak kabul ettiği için "Yaşayan İnsan Hazinesi" ödülüne layık gördüğü Sanatçı Mehmet Gürsoy'u da ziyaret ettik. Gürsoy'un atölyesindeki birbirinden kıymetli eserler gözlerimizi kamaştırdı. Ecdadın yaşadığı mekanları mücevher rengiyle süslediğini ifade eden Gürsoy, "Mercan kırmızısı, zümrüt yeşili, Lapis lazuli mavisi, firuze taşının renkleri sıradan renkler değil. Bunları incelediğimizde karşımıza mücevherler çıkıyor" dedi.

Kadınların gözlerinde başarı aşkı var

Kütahya'da kadınlar da başarılı işlere imza atıyor. 'Hayal eden insanlar başarılıdır' diyen Modacı Cemile Gül'ün ortaya çıkardığı çalışmaların hepsi adeta birer sanat eseri. O işlemeler, desenler, göz alıcı kreasyonlar alelade bir çalışmanın değil, büyük bir hüner ve titizliğin sembolü olarak karşımıza çıktı. Doğrusu Osmanlı döneminden esinlenerek yapılan kıyafetlere öylesine hayran kaldım ki, tüm dünyada gelinlerin giydiği beyaz gelinliğin Osmanlı kızlarının giydiği o muhteşem gelinliklerin yanında hiçbir özelliği olmadığını fark ettim.

Kadim dönemlere açılan kapılar

Germiyan Caddesi'nde yer alan Kütahya Kent Tarihi Müzesi'nde Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyan, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetine ait bilgi ve belgeler, fotoğraflar yer alıyor. Kütahya'da basılan sikkeler, yapılan kazılar, Aızanoı antik kenti, Kütüphaneci ve öğretmen Mustafa Yeşil ve öğrencilerine ait fotoğraf, Kütahya'nın 1930'lu yıllarına ve günümüzdeki değişimlerine ait fotoğraflar önlü arkalı olarak güzel bir çalışmayla ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor.

Geçmiş zaman olur kiu2026

Kent Tarihi Müzesi'nin ikinci katında Kütahya'da günlük hayat sergilenirken, artık kaybolmaya yüz tutan mesleklerden demirci, bakırcı, kalaycı, keçeci, sepetçi, dülger, bıçakçı, semerci, nalbant, saraç, kunduracı gibi meslek gurupları, mankenlerle adeta canlandırılmış. Onları izlerken tarihin izlerinin hatıralarda kalan bir şekilden ibaret olmadığını zamanın içinde bir yerlerde saklandığını düşünüyorsunuz. İşte bu zaman diliminin şahidi de müzeleru2026

Kaleden hapishaneye

Kütahya Kalesi M.S. 9.yüzyılda Bizans tarafından inşa edildikten sonra 1071'deki Malazgirt Savaşı'nın ardından yeniden güçlenen Bizans tarafından yeniden örülmüştür. Daha sonra 14.yüzyılda şehrin Germiyan Beyliğinin başkenti olmasıyla birlikte kalenin üçüncü inşa dönemi gerçekleşmiş ve ana girişin daha iyi savunabilmesi için ikinci bir dış bir sur yapılmıştır. Dördüncü inşa döneminden sonra Osmanlı İmparatorluğu zamanında birçok kuşatmaya karşı koyan kale 19.yüzyılda hapishane olarak kullanılmıştır.

Değerli taşlar tarihi hamamda

Börekçiler Mahallesi'nde yer alan, Kütahyalı Seyyah Evliya Çelebi'nin memleketi Kütahya'yı ziyaretinde adını zikrettiği tarihi Şengül Hamamı yapılan bir restorasyondan sonra Jeoloji Müzesi olarak ziyarete açılmış. Rengarenk jeolojik kayaç ve taşlar, taşlaşmış fosil şeklindeki ağaçların yanı sıra bir kömür galerisinin gerçek kokusunu hissedebilirsiniz bu müzede. Lapis lazulisten ametiste, flöritten kuvarsa kadar birçok değerli taşı da incelemek mümkün.

Ulu bir Cami'nin gölgesindeu2026

Kütahya o kadar güzel ve tarihi ve kültürel açıdan zengin bir şehir ki her adımınız yeni bir bilgi ve öğreti kapısına açılıyor. Şehrin merkezinde bulunan ve Yıldırım Beyazıt'ın valilik yaptığı dönemde yapılmaya başlanan ve 1410 senesinde de yapımı tamamlanan Ulu Cami ikindi namazı vaktinde cemaatin saf tutarak namaza durmasıyla huzura gark oldu. Camide Kabe tasviri haricinde çini kullanılmaması en dikkat çeken özelliklerinden biri. Ayrıca vakıf kayıtlarında caminin adı Beyazıt Han Cami olarak geçiyor. Caminin dış bölümünde yer alan ve aralarında yeşil çimlerin bittiği Arnavut kaldırımının etrafını çevirdiği küçük havuz sanki geçen yüzyıllardan kalan bir işaret gibi. Caminin tam karşısında yer alan çeşme ise bakımsızlıktan yıpranmış olsa da ayrı bir güzel ve ayrı bir mütevazı. Kitabesinde ise şu mısralar yer alıyor:

Ya Rab! Ver ecr-i cürmümün hakkı çün oldu delil

Ab-ı zülalü'l-hayatKevser misal zemzem sıfat

On ayda yaptı selsebil tecdid edip serha be pa

Atşana olsun afyat iç besmeleyle kıl dua

Tarihi çeşmenin her iki yanında yer alan şadırvanlardan akan suların çıktığı mermerlerde ise çiçek ve meyve kabartmalı desenler yer alıyor.

Amazon Lahti'nden Frig dönemine Arkeoloji Müzesi

Bir diğer ziyaret durağımız olan Kütahya Arkeoloji Müzesi'nin resmi açılışı 6 Mart 1965 yılında gerçekleşmiş. Giriş kapısı üzerindeki kitabeye göre bu medreseyi Germiyanoğulları devrinde Umur bin Savcı yaptırmıştır. Müzede Kütahya'ya damgasını vurmuş kadim uygarlıklardan kalan eserlerin yanı sıra Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler de bulunuyor. Çeşitli fosiller, Eski Tunç ve Frig dönemine ait eserlerle, Frig çocuk oyuncakları, Ana Tanrıça, Kybele, rahipler, Satyr ve Hekate heykelleri de dikkat çekicidir. Ayrıca Helenistik ve Roma dönemlerine tarihlenen keramikler, kandiller, cam eserler, cerrahi aletler de önemli sergi eserleri. Ayrıca Aizonai ören yerinde 1990 yılında bulunan ve MS.160 yılında Yunanlılarla Amazonların savaşını canlandıran Amazon Lahti müzenin belki de en önemli parçası.

Çini Müzesi'nin nadide eserleri

Çini şehrinde çini müzesi olmaz mı hiç? Elbette olur. 1999 yılında restore edilen II. Yakup İmareti'nde ziyarete açılan ülkemizin ilk ve tek çini müzesi halk arasında Gökşadırvan adıyla da bilinir. 600 yıllık bir geçmişe sahip olan bu imaret muhteşem bir tuğla işçiliğiyle, Beylikler Dönemi'nin önemli ve sağlam kalmış yapılarından biri. Beylikler Dönemi'nden başlayarak günümüze kadar imal edilen Kütahya ve İznik çinilerinin görülmeye değer örnekleri müzenin en değerli parçaları. Seramik Mühendisliği tahsilini Paris'te yapmış olan iş adamı rahmetli Rıfat Çini, babası Mehmet Çini'ye ait olan ve Azim Çini Fabrikasında üretilmiş aile koleksiyonu ve çinicilikle ilgili belgeleri de bağış olarak müzede bulunuyor.

Renklerin sanata dönüştüğü şehir

Beş bin yıl öncesinde bile seramik yapıldığına dair buluntular, seramik fırınları bulunan Kütahya'ya gelip de Seramikçiler çarşısına uğramamak olur mu hiç? O rengarenk el işlemelerinin süslediği bardaklar, tabaklar, fincanlar, duvar süsleri, takılar ve çeşit çeşit desenlerin sanata dönüştüğü eserlerin kıymetini ve varlığını sadece Türkiye değil dünyanın da bilmesi gerekir. Kuşlar, karanfiller, laleler, çiçekler, sarmaşıklar ve daha nice desen, buluştuğu renklerle göze ve gönle hitap ediyor. Kütahya rengin, desenlerin, el emeğinin, göz nurunun şehri olarak mutlaka gezip görülmesi gereken güzide bir ilimiz.

Kütahya'da 'Açık Üniversite' başlıyor

Kütahya Belediyesi bir ilke imza atarak, Türkiye'de bir belediye tarafından açılan ilk "Açık Üniversite" programını başlattı. "Açık Üniversite" programı, 8 Şubat'ta eski Kültür ve Turizm Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı'nın ilk dersi vereceği açılış programıyla başlayacak. Türkiye'nin saygın hocaları, Hezar Dinari Kültür Merkezi'nde Kütahyalılara, üç ay boyunca aralarında İslam Şehirleri, İslam Düşünce Tarihi, Millilik ve Yerlilik, Sosyolojik Düşünmek, Siyasetnameler, Modernizm, Modern Şiir ve Poetika, Türkiye'nin Yerel Yönetim Yapısı'nın da bulunduğu çok sayıda ders verecek.