SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN
Rahmet ve bereket ayı, on bir ayın sultanı Ramazan ayına kavuştuk. Maddi ve manevi sayısız güzellikle donatılan Ramazan ayını Peygamberimiz; “Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur” olarak tarif etmiştir. Oruç ibadeti şükretmeye vasıta olurken nefsi terbiye yönünden de önemli bir ibadettir. Sadece aç susuz almaktan ibaret olmayan toplumsal bir öğretisi de bulunan mübarek Ramazan ayını Konya Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Altıntaş’la konuştuk.
Köklü bir irade terbiyesi
Oruç ibadetinin insan üzerindeki hedefi nedir?
Her ibadetin bir hikmet boyutu vardır. Oruç, belli bir süre aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir. Köklü bir irade terbiyesi; insanı kötü alışkanlıklardan arındıran iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir. Bu eğitimin neticesinde, bir Müslümanın hayatında ahlaki bir değişim meydana gelmişse -ki amaç budur-oruç tutmak hedefini bulmuş demektir. Nitekim bir rivayette; “her kim yalan söylemeyi, yalanla iş görmeyi bırakmazsa, Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez” buyrulmuştur. Bu rivayette görüldüğü gibi orucun yüksek hedefi, bu ibadetin sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret olmadığı, esas amacın insanı ahlaki anlamda olgunlaştırmak, ahlak ve fazilet sahibi olarak yetiştirmek olduğu bildirilmiştir.
Sadece aç kalmak ve su içmemek, ‘orucumu tuttum’ demek için yeterli mi?
Oruç ibadeti için sadece aç ve susuz kalmak yeterli değildir. Bununla birlikte orucun manevi kazanımlarını artırmak adına; yalan söylemekten, dedikodu yapmaktan, gıybet ve kıskançlık gibi sevilmeyen kötü huylardan da uzak kalacağız. Midemiz, yiyecek ve içeceklerden uzak kaldığı gibi, dilimiz yalandan, ellerimiz haram işlerden, gözlerimiz harama bakmaktan, ayaklarımız kötü işler peşinde koşmaktan, kulaklarımız yalan ve dedikodu dinlemekten uzak kalacaktır. Ayrıca, kalbimiz de her an Allah’la birlikte olma halini muhafaza edecektir. Bununla birlikte fakirleri, yoksulları ve tüm ihtiyaç sahiplerini görüp gözeteceğiz. İbadet hayatımızda varsa ihmalkârlık, bunu en kısa zamanda bırakıp disipline edeceğiz.
Sahurda yemeğinde bereket var
Çoğu kişi özellikle çalışanlar uykusunun bölünmemesi için sahursuz oruç tutuyor. Ramazan ayına has olan sahurun önemi nedir?
Sahur, seherle aynı kökten gelir. Dinimizde seherlerde kalkıp ibadet edenler övülmüştür. Unutmayalım ki, sahura kalkmak da ibadetin bir parçasıdır, dini açıdan müstehaptır, güzel görülmüştür. Sahura kalkmayanın orucu olmaz diyemeyiz. Ama elde edeceğimiz birçok sevaptan mahrum kalırız. Hz. Peygamber’den sahura kalkmanın faziletli bir davranış olduğuna dair birçok rivayet gelmiştir. Bunlardan birisinde: “Sahura kalkınız, sahur yemeğinde bereket vardır”, bir başka rivayette de “Ehl-i kitabın orucuyla bizim orucumuz arasında fark, sahura kalkmaktır” buyrulmuştur. Dolayısıyla, uykumuz bölünmesin diye sahura kalkmamakla, sahurda elde edeceğimiz mükâfatı ve bereketi kaçırıyoruz, demektir. Sahur yemeği oruca dayanma gücü verir. Zaman dilimi olarak da duaların, istek ve ibadetlerin kabul olduğu, günahların affedildiği zaman dilimleridir. Bunlardan da istifade edilmelidir.
On bir ayın sultanı ramazanın insan bünyesine yararıyla birlikte toplumsal yönden de olumlu etkileri olduğunu biliyoruz. Ramazan bize bir ay boyunca neler öğretiyor?
İlahi hikmette “ramazan ayı” bir mekteptir. Bu mektebin bir müfredatı vardır. Bu müfredat programının yazarı; Yüce Allah’tır. Bu okulda görülen dersler arasında; oruç, teravih namazı, tövbe ve istiğfarda bulunmak, Allah’ı zikretmek, Resul-i Ekrem’e salatü selam getirmek, Kur’an-ı Kerim mukabelesi, kadir gecesini ihya etme, zekat ve sadaka-ı fıtır gibi yardımlarda bulunma, iftar açma, sahura kalkma ve itikafa girme yer alır. Bu dersler tam olarak alınır ve yerine getirme konusunda azami ölçüde gayret gösterilirse sonunda bayramla birlikte mecazi anlamda meleklerin elinden diplomalar alınacaktır. Burada sayılan her bir dersin hakkı tam olarak verilmelidir. Ramazan ayı bir fırsata dönüştürülmeli, ahlaki ve manevi gelişim sürecimiz geçen yıla göre artış kaydetmelidir. Eğer iman-amel bütünlüğüne dair bu çaba yerine getirilirse, bizim için Ramazan ayı bol kazançlı bir ay olmuş olur. Bunun faydası diğer aylarda da kendini gösterecektir. On bir ayın sultanı olan ramazan ayı, diğer aylarda da bizi yönetmeye devam edecektir.
Gençlik saygı göstermiyor
Asrı saadet dönemindeki ramazan ayı ile günümüzdeki ramazan ayı arasındaki farklar nelerdir?
Asr-ı saadet ramazanlarında bütün bir hayat adeta ruhaniliğe bürünürdü. Çarşı pazar adeta ramazan kokardı. Bugün Müslüman toplumlarda ramazan ayının gelip gelmediği belli değil. Peygamber çağı Medine’sinde yaşayan gayr-i müslimler bile Müslümanların orucuna saygı duymak adına açıktan yemez içmezlerdi. Müslümanların orucuna saygı duyarlardı. Maalesef günümüzde Müslümanların evlatları bir gayr-i müslim kadar bile kendi dini değer ve uygulamalarına saygı göstermiyor. Asr-ı saadette, evlerde okunan mukabele sesleri sokağa taşarken bugün evlerden musiki sesleri sokağa taşmaktadır. Gerçekten bugünün Ramazanları Asr-ı saadet ramazanlarına benzeseydi, ümmet-i Muhammet bu kadar güçsüz ve perişan olmazdı.
İslam dünyasında; Suriye’den Yemen’e, Filistin’den Cammu Keşmir’e kadar Müslümanlar zulüm görüyor, Avrupa’da da İslamofobik tutumlara maruz kalıyorlar. Savaştan kaçan Suriyeli kardeşlerimiz de Türkiye’de bizimle yaşıyor. Bu mübarek ayda özellikle rahat bir hayatı olan Müslümanlara empati kurmaları açısından neler söylemek istersiniz?
İslam’da ibadetlerin en büyük yararlarından birisi, bütün bir yeryüzünde ümmet birliğini sağlamaktır. Cemaat halinde kılınan namazlar, tutulan oruçlar, kutlanan bayramlar, verilen zekâtlar, sadakalar, kesilen kurbanlar, her sene tekrarlanan hac ve umre ibadetleri, ümmet bilincini sağlamak ve Müslümanlar arasında birliği pekiştirmeye hizmet eder. Eğer günümüzde ibadetlerin bu birleştirici ve bütünleştirici yönleri gerçekleşmiyorsa, arıza kısa zamanda tespit edilip tedavisine bakılmalıdır. Kusur ibadetlerde değil, bu ibadetleri şekil, mana ve hikmet bütünlüğünden kopuk olarak yerine getiren biz Müslümanlardadır.
Sosyal boyutu olan ay
Oruç ayının sosyal boyutu nedir? Ramazanda oruç tutan insanlar eşitleniyor diyebilir miyiz?
Bir oruç iklimi olan Ramazan ayı, sosyal boyutu olan bir aydır. İslam dininde Ramazan ayı, toplu ibadet ayı olarak kılınmıştır. Bütün Müslümanlar aynı şekilde belirlenmiş zaman diliminde oruçlarını tutarlar ve namaz için camilerde toplanırlar. Böylece ibadetin içtimâî boyutta tezâhür eden coşkusunu hep birlikte yaşarlar. İslam dininde oruç, Müslümanlar tarafından birlik ve beraberliğin bir tezahürü olarak algılanır. Oruca bir zengin villasında, bir köy kulübesinde, bir filozofun evinde ve bir işçinin meskeninde de rastlanır. Bu yönüyle bir ibadet olarak oruç, İslam toplumlarında sosyal vahdetin en önemli tezahürüdür.
İnfak etmek ve yardımlaşmaya büyük önem veren İslam, ramazanda da bunu zekât ve fitreyle zorunlu hale getiriyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
İbadetlerden elde ettiğimiz bu vahdet bilincini, bugün zulme maruz kalan; açlık, sefalet ve yoksulluk içinde bulunan, savaş, doğal afetler nedeniyle acı çeken Müslüman kardeşlerimizle tam bir dayanışma içinde olduğumuzu göstermeliyiz. İslam karşıtlığının pik yaptığı Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanlarla her türlü dayanışma içerisine girmeliyiz. Ramazan ayında kazandığımız iman bilinci bizi farklı coğrafyalarda acı çeken kardeşlerimiz hakkında empati yapmaya götürmeli ve onların dertlerine hemdem olmak için çareler aramalıyız.
Dünyevileşme bencillik getirdi
Özellikle yaşı ilerlemiş olanlar “Nerede o eski ramazanlar, eski bayramlar” diyor. Bunun nedeni ne olabilir? Modern yaşam mı yoksa kaybettiğimiz manevi birtakım yönlerimiz mi? Geçmişten günümüze ramazana dair neler değişti?
Eskiden ramazan geldiği zaman, bireysel ve sosyal hayatın her alanına ramazan birlikte gelirdi. Gönüller büyük bir coşkuya dururdu. Fakirlerin, yoksulların ve çocukların yüzleri güldürülürdü. Sağ elin verdiğinden sol elin haberi olmazdı. Maalesef, günümüzde eğitimin, hukukun gösterişi olduğu gibi ibadetlerin de gösterişi yapılmaktadır. Eskiden iftar sofralarından misafir eksik olmazdı. Misafirsiz bir sofra, bereketsizlik sayılırdı. Ramazan ayının gelişi, halkın teravih namazlarına katılımında gösterdikleri büyük alaka, yardımlaşma ve paylaşma ahlaklarındaki artmadan bilinirdi. Şimdi, dünyevileşmenin getirdiği zihniyet, başkasını düşünme ahlakını yok etti. Maalesef çok şeyler kaybettik, bu da bencillik ve dünyevileşme hastalığına yakalanmamızdan dolayı oldu.
Bu sene koronavirüs nedeniyle camilerde teravih kılınmayacak. Ramazanın tacı teravihe evde de devam edilmeli mi?
Maalesef malum virüs nedeniyle teravih namazlarını iki yıldır camilerde kılamıyoruz. İnsan hayatı çok önemli. Yüzyılda yaşanan bir olayla karşı karşıyayız, sadece biz değil bütün bir dünya. İslam kolaylık dinidir. Kolaylık ilkesi işletilerek Diyanet İşleri Başkanlığımız, Sağlık kurulunun tavsiyesi üzerine teravih namazı konusunda böyle bir karar almak zorunda kaldı. Olağanüstü dönemlerde bazı düzenlemelerin yapılması zorunludur. Pandemi de olağanüstü bir olaydır. Bizler de olağanüstü dönemlerde: “Evlerinizi kıble yapın, namazı orada kılın” (Yunus 87) ayeti hükmünce Ramazan ayının tacı mesabesinde olan teravih namazlarını evlerimizde kılacağız.