SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN
Bugün on bir ayın sultanı Ramazan ayının ilk günü. İslam âlemi bir ay boyunca oruç tutacak, teravih namazı kılacak, Kadir Gecesi’ni ihya edecek ve bayram yapacak. İbadet olmasının yanı sıra toplumsal olarak da hem yardımlaşma hem de ihtiyaç sahipleriyle empati kurma bilincini aşılayan Ramazan ayını her yönüyle İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Mahfuz Söylemez’le konuştuk.
Oruç ibadetinin tarihçesi nedir?
İslam, Hz Adem’den itibaren tüm peygamberlere verilen dindir. Dolayısıyla İslam’ın içindeki ibadet manzumeleri de birbirini takip eder. Ayette ‘oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı’ buyrulmuştur. İslam öncesinde Araplar da birden fazla çeşidiyle oruç ibadeti yapardı. Bir ay banyo yapmama ya da susma orucu tutarlardı. Şu an ehli kitapta da oruç var ama bizim orucumuza birebir uyan yok.
Orucu bir paket olarak düşünmeli
Peki oruç tutmak sadece belirli saatlerde aç kalmak ve yemek yemekten ibaret bir ibadet mi?
Orucu bir paket olarak düşünmek lazım. Bu paketin içinde Kuran, ibadet ve itikâf var. Oruç aslında empati kurmak demektir. İçinde yaşadığımız toplum parçalardan oluşuyor. Peygamberimiz bu parçalarla empati kurmamızı istiyor. Ramazan ayı sofrasını donatan insanın, günlük olarak evine çok az maişet götüren insanı düşünebilmesini sağlıyor. Dünya küreselleştikçe bunu daha net görebiliyoruz.
Peygamberimiz Ramazan ayını nasıl karşılardı?
Ramazan Kuran ayıdır. İçerisinde bin aydan daha hayırlı bir gecenin olduğu zaman diliminden bahsediyoruz. Biz bunu çoğu zaman göz ardı ediyoruz. Oysa Peygamberimiz Ramazan ayı için özel hazırlık yapardı. Ramazana doğru önce iki gün oruç tutmaya başlar, yaklaştıkça günü artırır, bedenini hazır hale getirirdi. Öğrencilere de kişiye özgü müfredat belirler ve Kuran ödevi verirdi.
Cebrail, Peygamberimizin öğretmeniydi
Ramazan ve Kuran ilişkisini nasıl değerlendirmeliyiz?
Peygamberimiz her Ramazan ayında Kuran-ı Kerim’i Cebrail’le birlikte gözden geçiriyordu. Burada Kuran’ın sağlıklı ve sahih bir şekilde ulaşmasının vurgusu vardır. Cebrail, Peygamberimizin öğretmeniydi. Öte yandan Peygamberimiz de sahabeye öğretmenlik yapıyordu. O yüzden Kuran’ı Kerim’i bu Ramazan iniyormuş gibi değerlendirmemiz ve anlamaya çalışmamız gerekir. Allah’la konuşmak isteyen Kuran okumalı.
Peygamberimizin Ramazan ayında Oruç tutmak ve Kuran okumak dışında yaptığı bir ibadet var mıydı?
İtikâf Peygamberimiz için çok önemliydi. Bedir Savaşı’nda giremediği itikâfın kazasını yapmıştır. Peygamberimiz itikâfta geçen bir yılın muhasebesini, gelecek bir yılın da planlamasını yapardı. Bunu dünyevi işleri düşünmek olarak algılamamalıyız. Ne kadar para kazandım değil, kazandığım parayı nasıl kazandım, helalinden mi elde ettim şeklinde düşünmektir itikâf. Bu açıdan bakarsak Ramazan muhasebe ayıdır.
Teravih namazını yirmi rekât kılmak şart değil
Teravihin yeri ve önemi nedir?
Sadece farzları mescitte kılan Peygamberimiz teravih namazını üç gün Mescid-i Nebevi de kılmıştır. Sünnetleri evinde kılardı zira yaptığı ibadetler insanlara farz kılınır endişesiyle sünneti evinde kılardı. Sadece bu geleneğini teravih için bozup üç gün mescitte kılarak eve çekilmiştir. Sahabelerin teravih namazı sorusu üzerine ‘size farz kılınmasından endişe ettiğim için evime çekildim’ demiştir. Yine de mescitte kılarak ‘kılın’ mesajı vermiştir. Teravih namazının mutlaka yirmi rekât kılınması gerekmiyor. Sekiz rekât da kılınabilir. Ayrıca bizi bir araya getiren mabetlerimizde teravih namazı kılmanın toplumsal bir yönü de vardır.
İftar sofralarımıza da değinecek olursak uzun süre aç kalıyoruz. Nasıl bir iftar sofrası Ramazanın ruhuna uygun olur?
Akşama kadar aç kaldıktan sonra sofrada üç öğünlük yemek yiyip hazmetmek için teravih namazına gidiyoruz. Oysa Peygamberimiz ‘midenizi üçe taksim edin. Üçte biri yemeğin hakkıdır. Diğer üçte biri suyun, kalan üçte bir de havanın hakkıdır’ buyurmuştur. Biz ise midemizi üçe taksim etmek yerine gelecek öğünün hakkını dahi kullanıyoruz, o kadar ki sahurda bile acıkmıyoruz. Böyle dolu bir mideyle ibadetten haz alınamaz.
Herkesin bir teşekkürü vardır
Ramazan ayı içinde zekât ve fıtır sadakası da var…
Sadaka ve zekâtın toplumsal bir boyutu da var. Özellikle fıtır sadakası verecek olan kişinin belli bir ekonomik düzeye ulaşması gerekmiyor. Herkesin bir teşekkürü vardır. Fakir de, zengin de, orta halli de kendi sofrasına göre sadaka verir. Sofrasında bir tabak çorbası olan ona göre, çeşit çeşit yemek sahibi ise ona göre sadaka miktarını belirler. Sonra da bayramla kutlayarak bu teşekkürümüzü taçlandırırız.
Allah, merkezimize kendisini koymamızı istiyor
Yaratıcıya nasıl teşekkür ve şükür etmeli? Bizden istenen ne?
Sadaka verdiğimiz zaman Allah’a şükür etmiş oluyoruz. Bu teşekkür bir anlamda başka bir varlığı hayatımızın merkezine koymamayı da ifade ediyor. Fakat bu modern çağda hayatımızın merkezini ne yazık ki Allah teşkil etmiyor. Günümüzde insanlar tuttukları futbol takımını, ırkını, memleketini, eşini, işini, parasını, evladını merkeze oturtmuş. Oysa Rabbimiz bizi bir amaç için, ona ibadet etmemiz için yarattı.
Ramazan eğlence ayı değildir
Ramazan eğlencelerine bakışınız nasıl? Son dönemde böyle bir kültür oluştu…
Ramazan bir eğlence kültürü değildir. Ortaoyunu, televizyonda yayınlanan eğlence programları ve diğer eğlencelik hazırlıklar ramazanın ruhuna ters. Ramazan, ibadet ayıdır. Osmanlı döneminde eğlence yapanların yanı sıra ibadet edenler de çoktu, bunu görmek lazım.
Ramazan ayının yaza denk gelmesi hasebiyle uzun saatler oruç tutan insanlar gün içinde işlerine, okullarına devam ediyor. Oruçluya saygı da sanki azalmış durumda. Bu da bazen gerginliğe sebep oluyor. Bu konuda düşünceleriniz neler?
Farklı yapılara ve renklere sahibiz. Bir arada yaşama kültürüne haiz olmamız gerekiyor. Özellikle dini hassasiyetlerimize karşılıklı olarak saygı duymalıyız. Ben her dinin kıyafet ve ibadetlerine saygı duyarım, bana da saygı duyulsun isterim. Müslüman olup da İslami pratikleri olmayan insanların ibadet pratiği olanlara karşı baskı ve dayatmalarına şahit olabiliyoruz. ‘Ben bu kimlikten sıyrıldım başka bir kimliğe geçtim’ düşüncesiyle baskıcı davranmaları doğru değil.
*** Günümüzde insanlar tuttukları futbol takımını, ırkını, memleketini, eşini, işini, parasını, evladını merkeze oturtmuş. Bu modern çağda hayatımızın merkezini ne yazık ki Allah teşkil etmiyor. Oysa Rabbimiz bizi bir amaç için, ona ibadet etmemiz için yarattı.
***Peygamberimiz ‘midenizi üçe taksim edin. Üçte biri yemeğin hakkıdır. Diğer üçte biri suyun, kalan üçte bir de havanın hakkıdır’ buyurmuştur. Biz ise midemizi üçe taksim etmek yerine gelecek öğünün hakkını dahi kullanıyoruz, o kadar ki sahurda bile acıkmıyoruz. Bu şekilde ibadetten haz alınamaz.
MEHMET MAHFUZ SÖYLEMEZ KİMDİR?
Prof. Dr. Mehmet Mahfuz Söylemez, 1963 yılında Bingöl ilinin Solhan ilçesinde doğdu. İlkokulu Elazığ ve Solhan’da, Ortaöğretimi Muş İmam Hatip Lisesinde tamamladı. Fakülteyi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okudu. Aynı fakültede yüksek lisans ve doktorasını yaptı. Yüzüncü Yıl Ü. İlahiyat Fakültesi’nde akademik hayata başladı. Daha sonra Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi ve Hitit Ü. İlahiyat Fakültesi’nde uzun yıllar çalıştıktan sonra İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesine geçti. Halen burada akademik yaşamını sürdürmektedir. İslam Medeniyeti Tarihi, Günümüz İslam Ülkeleri, İslam Düşünce Tarihi ve İslam Öncesi Arap Tarihi sahasına yoğunlaşan Söylemez’in bu alanda, değişik dillerde yazılan birçok kitabı ve makalesi bulunmaktadır.