Özlem DOĞAN
Türkiye 2002 yılından itibaren içe dönük siyaset anlayışını bir kenara bırakarak ‘ben de varım’ dedi ve bölgede yaşananlarda oyun bozucu ülke konumuna yükseldi. ‘Dünya beşten büyüktür’ ilkesiyle hareket eden Türkiye yerli ve milli silah üretiminden terör mücadeleye kadar etkin bir şekilde hareket ederken ABD’nin tüm baskılarına rağmen hava savunma sistemi S-400’leri aldı. Suriye’de bir terör devleti kurulmasına müsaade etmeyeceğini de hem açıklamalarıyla hem de gerçekleştirdiği operasyonlarla net olarak ortaya koydu. AB ile ilişkilerinde ülke menfaatlerini öne alan politikasıyla Batı’nın tepkisini çekse de dik duruşundan vazgeçmedi. Türkiye’nin dış politikadaki tavrını, AB ve diğer ülkelerle olan ilişkilerini Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger’le konuştuk.
Önemli bir dönemeçten geçiyoruz
Türkiye- AB ilişkisi şu an ne durumda?
Türkiye, Osmanlı’nın sön döneminde batılılaşmaya başladı. İkinci dünya savaşından sonra da Batı merkezli topluluklara üye oldu, AB’ye de girmek için çaba gösteriyor. Türkiye’nin Batı bağlantısı da bulunduğu şu anki dönemde sorgulanmaya başladı. Sebebi; ulusal çıkarlarına öncelik ve politikalara ağırlık veren Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini ulusal gücünü artıracak şekilde kendi menfaatine kullanımıdır. Dış politikada önemli bir dönemeçten geçiyoruz.
Zaman zaman Avrupa ülkelerinden Türkiye aleyhine açıklamalar yapılıyor. Bunun sebebi nedir?
Türkiye bugün Batı sistemi içerisinde önde gelen ülkelerden biri konumuna geldiği için ilişkilerini yeni parametrelerle sürdürmek istiyor. AB tarafından Türkiye dışlandı. ABD ve NATO ile problem yaşadığımız koşullarda da Türkiye kendi çıkarlarına ağırlık veren politika izlemeye başladı. 2002’den beri de Batı’yı sorguluyor ve daha özerk hareket ediyor. Batı sisteminin bir üyesi de olsa dünyanın her tarafındaki oluşumlarla irtibat kurup savunma hizmeti alması tepkiye neden oluyor. Bu da Türkiye’nin büyüdüğünün bir göstergesi. Sıkıntı yaşasak da uzun vadede Türkiye için yararlı olacağı kanaatindeyim.
Türkiye’nin S-400 alımı da başta ABD olmak üzere Batı’ya ‘alternatifsiz değilsiniz’ şeklinde bir cevap niteliğinde, öyle değil mi?
Türkiye artık önce kendi çıkarlarını düşünüyor, ona göre hareket ediyor. Tank, top, tüfek, zırhlı muharebe aracı, helikopter gibi konvansiyonel silahlar açısından büyük bir problem yaşamıyor. Fakat füze saldırısıyla karşı karşıya kalırsa S-400’ler çelik şemsiye vazifesi görecek. Bu konuda açığımız olduğunu Suriye’de yaşanan Arap Baharı döneminde görmüş olduk. Bu alanda ihmal edilen açığın giderilmesi için adım atıldı. ABD çeşitli bahanelerle yardımcı olmadığı için Rusya ile anlaşıldı.
AB, İngiltere’nin yerini almamızdan korkuyor
Avrupa’nın Türkiye korkusunun altında nasıl bir neden yatıyor?
Şu an Avrupa’nın büyük sorunları var. 2008 krizi hâlâ etkisini sürdürüyor. Akın akın gelen mülteciler de başka bir problem. İngiltere de AB’den ayrılmak istiyor. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu altı ülkeyle müzakere yapıyorlar. Yakın bir gelecekte Sırbistan, Karadağ ve Kuzey Makedonya AB’ye girecek. Türkiye’nin AB’ye girmesi zor gözükse de İngiltere ayrıldığında AB’ye girerse İngiltere’nin yerini dolduracak bir potansiyele sahip olduğu için AB tedirgin oluyor.
Bu tedirginlik sadece Türkiye’nin Müslüman olmasından kaynaklanan bir durum mu?
Türkiye’nin nüfusu artıyor ve Türk-İslam dünyasının bir parçası. Avrupa’da nüfus eriyor ya da sabit durumda. Türkiye AB’ye dâhil olursa hazır kurulmuş sistemi Türkler-Müslümanlar ele geçirecek endişesi taşıyorlar. Önümüzdeki dönemde Avrupa ile ilişkilerimizin yeni parametrelerle tanımlanacağını, tam üye olamayacağımızı ama ilişkinin devam edeceğini düşünüyorum.
AB ülkeleriyle ticaretimiz var
Türkiye ve Batı tamamen ilişkilerini koparabilir mi? Bu ne gibi olumsuz sonuçlar doğurur?
İlişkilerimizin tamamen kopması bize zarar verir zira dış ticaretimizin bileşenlerine baktığımızda hâlâ yüzde 50’den fazla AB ülkeleriyle ticaret yapıyoruz. Ayrıca Gümrük Birliği vesilesiyle Türkiye Batı standartlarında ürettiği malları dünyanın her tarafına satıyor. Çünkü ürettiğimiz malların üzerinde TSE ile birlikte CE de yazıyor. Avrupa’yı tamamen dışlamamakla birlikte aşırı hayalci de olmamak lazım.
İçinde bulunduğumuz dönemde hangi ülkeler büyük güç olarak yerini aldı?
Büyük fotoğrafa bakmak gerekiyor. İki kutuplu sistem 90’lı yıllarda çöktü. 2001’e kadar ABD’nin hegemonyası söz konusuydu. Bugün çok kutuplu yapı var; ABD, Rusya, Çin ve AB. Bu güç merkezlerinin ortasında tampon bölge durumunda da İslam dünyası yer alıyor.
İsrail Türkiye’yi kendisine tehdit görüyor
Bölgedeki her çatışmanın, her taşın altından çıkan İsrail’in Türkiye’ye bakışı nasıl?
İsrail bu bölgede kendisine yönelik en önemli tehdit olarak Türkiye’yi görüyor. O yüzden Türkiye’de olan biteni yakın markaj takip ediyor. İsrail, ABD’nin 51. eyaletidir. Federe devlet olmasının ötesinde ABD’nin politikasını yönlendirir. ABD dış politikası İsrail çıkarlarını korur. Suriye’de, Libya’da, Mısır’da İsrail için tehdit oluşturan her oluşum ve isim bertaraf edildi, devre dışı bırakıldı. Sadece ideolojik devlet İran’la Türkiye kaldı. Şimdi İsrail bu iki ülkeyi yakından izliyor.
Bir ülkede nükleer güç varsa bu onu dokunulmaz kılıyor. İsrail’in Türkiye’yi yakından izleme sebebi nükleer konusunda da adım atabilme ihtimali olabilir mi?
Türkiye bugüne kadar nükleer konusunda gözle görülür bir çalışma yürütmedi. Uluslararası anlaşma, nükleer silahların yayılmasını önlemek için nükleer güçlerin ellerindeki teknolojiyi başka ülkelere satmasını yasaklıyor. Fakat anlaşmanın varlığına rağmen yıllar önce kendisine yönelik saldırıları durdurup caydırmak için Pakistan nükleer silah yaptı. Aynı şekilde İran da nükleer çalışmalar yürütüyor. Türkiye de Ruslarla birlikte sınırlı nükleer üretme amacı taşıyan faaliyetler yürütüyor.
Nükleer silah bizi dokunulmaz kılar
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süre önce nükleerle ilgili yaptığı açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan’ın nükleerle alakalı ifadeleri bir gerçeği yansıtıyor; nükleer silah yapabilecek güç haline gelmeliyiz. Bu elbette kısa bir sürede gerçekleşemez. Buna karar verdiğimizde uluslararası siyasal sistemdeki gelişmelere paralel olarak kurgulamamız lazım. Nükleeri kullanmak gerekmiyor. Ona sahip olmak bile dokunulmazlık için yeterli. Nükleer silaha sahip olmak caydırıcıdır. Devletler nükleer silahları kullanmaktan ziyade caydırma ve dokunulmazlık kazanma amacıyla elinde tutuyor. Türkiye’nin de nükleer silahlara sahip olma niyeti dokunulmaz hale gelmek içindir.
ABD ve İsrail gibi geçmişi katliamlarla dolu iki ülkenin elinde nükleer bulunması büyük bir tehlike iken Türkiye gibi ülkelerin nükleer konusunda bir şeyler yapmaya çalışması neden tepki çekiyor?
Nükleer devletlerin önemli bir kısmı bu konuda hasis davranıyor. İsrail ileri teknoloji alanındaki çalışmaları sebebiyle ABD desteğiyle nükleer güç haline geldi. Dünya sistemine göre nükleer silahların yasaklanması lazım yoksa terörizmle her an dünyayı yok edebilecek bir potansiyel taşıyan silahların yaygınlaşması büyük problem olur.
Türkiye en güç koşullarda en iyisini yapıyor
Yıllardır iç savaşın yaşandığı ve Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiren, etkileyen Suriye’de Türkiye diğer devletler karşısında elinin güçlü olması için ne yapmalı?
Türkiye’nin kadim politikası Suriye’nin toprak bütünlüğü üzerine kurulu. ABD ve Rusya ise bölünmüş bir Suriye’de kurulan yönetimler üzerinde etki alanı oluşturmak istiyorlar. Neye mâl olursa olsun Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahale etmesi lazım. Bu müdahaleyle 30-40 kilometre ya da daha geniş bir alanı kontrol edebilirse masaya oturduğunda avantajlı olur. Hükümetin mevcut koşullarda yürüttüğü faaliyetlere bakacak olursak son derece çetrefilli, güç alternatifler arasından en iyisini yapmaya çalışıyor.
İrfan Kaya ÜLGER
Kocaeli Üniversitesi, İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.
1989 yılında Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdi. Yüksek lisansını 1995 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün Uluslararası İlişkiler bölümünde “Yugoslavya’nın Parçalanması” başlıklı teziyle tamamladı. 2002 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı Avrupa Birliği Uluslararası Ekonomik İlişkiler Ana bilim dalında doktora eğitimini tamamladı. Doktora tezi “Avrupa Birliğinde Ortak Dış ve Güvenlik Politikasının Oluşumu” başlığını taşımaktadır.
1990-1991 yılları arasında Milli Savunma Bakanlığı NATO ve Antlaşmalar şubesinde uzman yardımcısı, 1993 yılında İzmir Ticaret Odası’nda “Avrupa Toplukları Uzmanı” olarak çalıştı. Çeşitli gazete ve dergilerde dış politika muhabiri ve dış haberler şefi olarak görev yaptıktan sonra 1996 yılında Gazi Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümünde araştırma görevlisi olarak akademik hayata başladı. 2003 yılında Yardımcı Doçent, 2008 yılında Doçent ve 2017 yılında Profesör oldu.
Ülger’in yayınlanmış kitapları şunlardır: “Avrupa Birliği Kıskacında Kıbrıs Meselesi”, “Avrupa Birliği Ansiklopedisi“, Avrupa Birliğinde Siyasal Bütünleşme”, “Yugoslavya Neden Parçalandı?”, “Avrupa Birliği Rehberi”, “Avrupa Birliği’nin ABC’si”, “Türk Yunan İlişkilerinde Ege Sorunları” ve “Putin’in Ülkesi”.
Halen Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde bölüm başkanı ve AB Uluslararası Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır. Lisans düzeyinde “Türkiye –AB İlişkileri”, “AB Hukuku”, “Orta Asya Devletleri ve Toplumları”, “Din ve Toplum”, “Avrupa Bütünleşmesi” derslerini, lisansüstü düzeyde ise “Uluslararası İlişkiler Teorileri”, “Azınlıklar”, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi” ve “AB Dış Politikası” derslerini vermektedir.