SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN
Türkiye gergin günler yaşıyor. PKK'ya gerçekleştirilen operasyonlarla birlikte hain terör örgütünün saldırıları devam ediyor. Çözüm Süreci'nin sona ermesi ve HDP'nin terörü destekleyen açıklamaları, çözümü içinden çıkılmaz bir noktaya götürdü. Yaşanan bu gelişmeler ışığında ülke gündemini Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Bora Bayraktar'la konuştuk.
PKK'ya yönelik operasyonlar sürüyor. Bölgede yaşananlara bakarsak şu an nasıl bir tabloyla karşılaşırız?
Türkiye kendisini ciddi bir güvenlik tehdidi altında hissetti. Operasyonlar sadece Türkiye'nin dış politikasıyla ilgili değil, bölgenin genel değişen paradigmalarının yansımasıdır. Amerika ve İran arasındaki nükleer anlaşması bölgede yeni bir güç dengesi oluşturmaya başladı. Suriye- İran dengesi de işin bir başka boyutu.
PKK VE DAEŞ AYNI KEFEDE
Operasyonların ana hedefi nedir?
Operasyonların hedefi PKK'nın askeri kapasitesini azaltmak için. Bu son üç yılda müzakere sürecini PKK taktik olarak kullandı. Barışı stratejik hedef olarak görmedi ve bu üç seneyi kullandı. Özellikle Kobani savaşından sonra YPG üzerinden örgüte uluslararası bir boyutta meşruiyet kazandırılmaya çalışıldı. Türkiye, PKK ve DAEŞ'e aynı anda operasyon yaparak bu iki örgütü aynı kefeye koymuş oldu ve müttefiklerine bunu kabul ettirdi.
Türkiye bu anlamda Ortadoğu dışında diğer komşularında yaşanan gerilimlerden de etkileniyor mu?
Küresel bazda Amerika, Batı- Rusya, Ukrayna arasında başlayan bir gerilim var. Bu durum, Kuzey Avrupa'dan Ortadoğu'ya kadar bir hat üzerinde ciddi bir rekabet ortamı doğurmuş durumda. Türkiye açısından baktığımız da değişen bu dengeler ülke güvenliği üzerinde tehdit algılarında bir değişiklik oluşturdu.
SIRTLARINI OY VERENLERE DAYAMADILAR
HDP'nin barış ortamına karşı olumsuz tutumunda yaşananların bu noktaya gelmesindeki payı nedir?
2012'den bu yana bir Barış Süreci vardı. Özellikle Barzani siyasetinde ve Güneydoğu'ya yapılan yatırımlarda büyük bir açılım ve kararlı bir siyasi irade gördük. Fakat Suruç saldırısı her şeyi alt üst etti. HDP içerisinde, özellikle Figen Yüksekdağ'ın çok radikal bir çizgide konuştuğunu gördük. Suruç saldırısından önce 'sırtımızı YPG'ye dayadık' gibi sözler yüzde on üç oy almış bir partinin söylemekten kaçınması gereken ifadelerdi. Çünkü sizin sırtınızı dayadığınız yer size oy veren kitle olmalı, eğer meşru siyaset zemininde kalacaksanız.
HDP'nin teröre karşı bir tavır sergilememesi Çözüm Süreci'ni bitirdi diyebilir miyiz?
Eğer HDP siyasette kazandığı noktada kalmak istiyorsa terörle olan bağlantısıyla vedalaşmak zorunda. Çünkü yüzde on üç oy alarak Türkiyelileşmekten bahsettiler. Üstelik HDP'ye verilen oyların barış için verildiğini düşünüyorum. Hangi kesim olursa olsun HDP'ye şiddeti desteklemesi için değil, barış ve müzakereler devam ettirilsin diye oy verdi.
AÇIKÇA TEHDİT ETTİLER
Çözüm Süreci'ne Öcalan ve Kandil arasında da farklı bir bakış açısı var mı?
12- 13 Temmuz tarihleri arasında KCK'nın 'ateşkesi sona erdirdik' açıklaması ve barajları hedef alacaklarını söylemesi Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı açık bir tehditti. Oysa sürecin en önemli unsuru PKK'nın silahsızlanmasıydı. Öcalan'ın çağrısı 2014'de tekrarlandı ve silah bırakma temelli Kürt kongresinin toplanılması çağrısı yapıldı. Fakat 2015 yazına geldiğimizde bunların hiçbirisi olmadı. Dolayısıyla müzakereyle sonuç alma beklentisi rafa kalkmış oldu.
PKK ile birlikte bölgede bir de DAEŞ tehdidi var. Türkiye'nin bu terör örgütüne karşı diğer ülkelerle birlikte hareket etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ukrayna savaşından sonra NATO ve Rusya arasında büyük bir çekişme oldu. Biz bunu fazla hissetmiyoruz ama son birkaç ay içerisinde NATO altı yeni komuta merkezi kurdu. DAEŞ'e otuz altı bin kişinin katıldığı bir operasyon yapacaklar. Ruslar Akdeniz'e donanma indiriyor. Burada çok ciddi bir gerilim var. Dolayısıyla Türkiye İncirlik'i açarak NATO'nun yanında yer aldı.
SURİYE GÜÇ NOKTALARINA BÖLÜNECEK
Suriye'de yaşanan karışıklık terörün artmasındaki en büyük nedenlerden biri olarak gösterilebilir mi?
Türkiye Suriye'de Esed'in devrilmesini önceledi. Fakat geçen dört yıla rağmen Esed hala iş başında. Belki devrilemeyecek ama hiçbir zamanda eskisi kadar Suriye'ye hakim olamayacak. 2015 yazındaki tabloya göre Suriye'deki iç savaş uzun yıllar devam edecek ve Esed gitsin ya da gitmesin ülke belli güç noktalarına bölünecek.
Bu güç noktaları neler?
Bunlardan bir tanesi rejimin şuan elinde tuttuğu Akdeniz kıyıları; Şam, Hama, Lazkiye hattı, diğeri DAEŞ'in elinde bulundurduğu alan; Türkiye'nin güneyinde Hatay'ın altında özgür Suriye ve Kürt bölgesi.
TAMPON BÖLGE OLUŞTURULUYOR
Bu noktalara karşı Türkiye nasıl bir yol izleyecek?
Türkiye'nin yeni bir okuması var; YPG ve PYD'nin tamamen bölgeye egemen olmaması. Türkiye kendisine yakın olan Özgür Suriye Ordusu'nun olduğu alanı korursa, hem rejime olan baskıyı sürdürür hem de Arap dünyasıyla bir şekilde ilişkisini devam ettirir. Türkiye kendi nüfus alanını korumaya yönelik bir çaba içerisinde tampon bölge oluşturuyor. Böylelikle Kürt bölgesinin Akdeniz'e kadar uzanmasını da o bloktan engellemeye çalışıyor.
DAEŞ Suruç patlamasını da göz önünde bulundurursak neden Türkiye'yi hedef aldı?
DAEŞ başından beri Türkiye için bir tehditti. Fakat örgüt öncelik olarak Irak-Suriye bölgesinden sonra Lübnan Ürdün üzerine yürümeyi düşündü. Türkiye ideolojik olarak DAEŞ'in hedefi. Çünkü DAEŞ Türkiye'deki Müslümanları mürted olarak görüyor. Hatta son dönemlerde hilafetin tekrar kurulmasından ve İstanbul'un tekrar fethedilmesinden bahsediyorlar.
BARZANİ TÜRKİYE'Yİ KARŞISINA ALAMAZ
Barzani bölgede yaşanan gelişmeler karşısında nasıl bir tuttum sergiliyor?
Mesut Barzani'nin 20 Haziran'da görev süresi bitiyor. Dolayısıyla kendi iktidarıyla alakalı bir sorunu var. Bir de son döneme bakıldığında en iyi müttefikleri Türkiye. Dolayısıyla milliyetçi bir söylem tuttururken Türkiye'ye ile yakaladığı bu yakınlığı da kaybetmemesi gerekiyor. Son dönemde yaptığı açıklamaları iç politika bazlı değerlendirmek lazım. Ben Türkiye'yi karşısına alacağını düşünmüyorum. Çünkü Kürtler şuan çok sıkışmış durumda. En önemli gelirleri petrol ve onun da fiyatı yarıya indi. Bütün bir sınırda Bağdat'tan Musul'a kadar DAEŞ var.
Bölge bu kadar karışıkken sona eren çözüm Süreci'nin tekrar başlayabilmesi mümkün mü?
Barış süreçlerinde dönemsel şiddet olayları yaşanabilir ama bugünkü tablodan baktığımız zaman PKK ve Kandil'in artık masaya oturması çok zor. Sürecin devam edip etmeyeceğini HDP ve Öcalan belirleyecek. Eğer PKK'nın değil de Kürt halkının çıkarlarını düşünürlerse sürecin tekrar başlama şansı var ve Türkiye'de bence bunu istiyor.
GERİ DÖNÜŞ ŞANSI VAR
Sizce hükümet taraflarla Çözüm Süreci için yeniden bir uzlaşı arayışına girer mi?
Türkiye'nin amacı Kandil'in gücünü kırıp ondan sonra masaya oturmak. Artık 90'lı yıllara dönüş olacağını düşünmüyorum. Güneydoğu'da herkes barıştan söz ediyor. Önemli olan bölgede PKK'nın vesayetinin kırılması. Kürt siyasetinin PKK boyunduruğundan kurtulması durumunda çözüm hızlanacak. Süreç bitebilir, şiddet artabilir ama yine de geri dönüş şansının olduğunu düşünüyorum.
KUTU-KUTU-KUTU-
*** Kürt siyaseti şu an ki durumu çok iyi okuyamadı. Kürt ulusunun bekasına asıl tehdit son bir senedir güneyden geliyor. Geçtiğimiz yıl Kobani ve pek çok bölgeden beş yüz bin Kürt, DAEŞ tehdidi yüzünden mülteci durumuna düştü ve Türkiye'ye sığındılar.
*** Türkiye, Suriye politikası açısından siyasetini tekrar revize ediyor. Daha çok güvenlik boyutuna geçiyor. Klasik ittifak, Batı içerisindeki konumunu güçlü hale getirdi. Bu bakımdan İncirlik'in açılması DAEŞ'le mücadele açısından önemli.
*** Kürtler açısından Türkiye kesinlikle tehdit değil. Kürtlerin sürekli düşünmesi gereken, eğer DAEŞ bölgede biterse Bağdat ve Körfez ülkeleri acaba Kürtleri o bölgede rahat bırakır mı? Bence asıl sorunları bu.