Peygamberimiz (as) hanımlarına en ufak kırıcı bir söz dahi etmemiştir

Kadına şiddet sorununda en çok haksızlığa ve iftiraya uğrayan belki de yüce dinimiz İslamdır. Bugün İslamın kadını toplum ve aile hayatında nasıl konumlandırdığını, en güzel örneğimiz ve önderimiz Hz. Muhammedin (as) kadına bakış açısını sorduk.

Hazırlayan: Bülent Çolakoğlu

KADINA ŞİDDET VE İSLAM

Allah’ın indirdiği son ve en mükemmel din olan İslam ile âlemlere rahmet Hz. Muhammed (as), kadını toplum hayatında nereye koyuyor? Kadına şiddete karşı dinimizin emri nedir?

Emel Nermin Temel (Nesil Çocuk Yayınları Yayın Yönetmeni / Yazar)

‘En iyi Müslüman hanımına en iyi davranandır’

Kadına şiddet her şeyden önce bir kul hakkıdır. Sadece kadının hakkına girmek midir? Ne yazık ki kavgaların sürekli olduğu seslerin yükseldiği annelerinin dayak yediğini gördüğü ortamda çocukların da kul hakkına girmektir. Kul hakkı ise Rabbimizin büyük günahlar arasına aldığı bir günah. Diğer tüm günahlarda kendi merhameti direkt tecelli edebilir. Ancak kul hakkında Rabbimiz kendi merhametinden önce kul hakkına girilen kişiden helallik alınmasını ön koşul olarak gösterir Kur’an’ı Kerim’de… Nesai’de geçen bir hadiste Peygamberimizin “En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim.” buyurduğu rivayet edilmiştir. Görüldüğü üzere kadına şiddete, şiddetle karşı çıkan güzel bir dinimiz var. Ve en güzel örnek olarak Peygamberimiz (a.s.m.) eşine iyi davrandığını vurgulayarak ümmetini buna yönlendirir.

***

Hülya Sezen (Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni / Şair / Yazar)

Erkeğin kadına bakış açısı, imanının kemalini gösterir

Kadına şiddetin önlenmesi konusunda bakmamız gereken ilk kaynaklar, Kuran'ı Kerim ve peygamberimizin hayatıdır. Aile içerisinde ya da toplumsal hayatta kadına yönelik kaba ve adaletsiz tavır ve tutumları peygamberimiz asla kabul etmemiş hatta bu konuda kesin emirler vermiştir. Dinimiz kadına yönelik şiddetin her türlüsünü bir kul hakkı ihlali olarak görmüştür. “Kul hakkı” ise İslam’ın en önemli kavramlarından biridir. Gerek aile içinde gerekse toplumsal ve kamusal hayatta erkeğin kadına karşı tutumu ve bakış açısı, onun imanının kalitesini gösterir diye düşünüyorum.

***

Zeynep Sati Yalçın (Öğretmen / Yazar)

İslam kadını hayatın tam merkezine koymuştur

Hz. Muhammed (as)’in kadına verdiği değer tartışmasızdır. Kız çocuklarının diri diri gömülmesinin övünçle yapıldığı bir çağda kızlarına verdiği değer, çarşıda omuzunda kızlarını gezdirmesi, onları öpüp koklaması muhteşem bir devrimdir. O dönemde de kadınların; dönemlerindeki mevcut meslekleri yaptığı, savaşlara katıldığı, ibadethanelere gidebildiği, yanlış bulduğu kanunlara uygulamalara karşı çıkabildiği ve fikrini sunabildiği, toplumsal organizasyonlarda yer aldığı bilinmektedir. Yani kadını toplum hayatının tam da merkezine koymuştur. Şimdi o dönmedeki meslekler dışında kalan işleri yapmasınlar, evin dışında çalışmasınlar, demek İslam’ı doğru anlamamak olur. Çalışmak, üretmek, okumak, yazmak, yönetmek veya sadece evinde çalışmak kadınların kendi yetenek istek ve ihtiyaçlarına göre, tıpkı erkeklerde olduğu gibi, kendilerinin vereceği bir karardır. Dinimizin kadına şiddeti öneren bir emri yok, olsaydı gerçek anlamda kaç Müslüman kadın kalırdı? Kendisine yönelik ayrımcılık içeren, erkekleri kadına şiddete teşvik eden bir dini bırakalım, küçük bir oluşumun içinde dahi hiçbir insan mecbur kalmadıkça yer almak istemezdi. Aksini iddia edenler de kadınları dinden soğutarak hazırda bekleyen birçok oluşumun içinde hak aramak mücadelesinin içine sürüklemeye çalışanlardır.

***

Asiye Türkan (Aile Danışmanı / Yazar)

İslam’da kadınlar kocaları ile aynı haklara sahipdir

Kur’an-ı Kerim, kadınla ilgili olumlu ve olumsuz örnekler verir. Mesele kadınların yaratılışıyla değil eylemleriyledir. Olumlu örnek kadınlar, Firavun’un karısı ve Meryem validemiz. İffet, hayâ, teslimiyet, vakar sahibidirler. Olumsuz örnek ise Lut ve Nuh (a.s) peygamberlerin hanımlarıdır. İnsanı değerli veya değersiz kılan cinsiyeti olmayıp tavır, eylem olarak duruşlarıdır.

Devlet adamlığı ve ileri görüşlülüğü ile Kur’an’ın bahsettiği kadın, Sebe Melikesi (devlet başkanı) dır. Yönetimde istişarenin, danışmanın güzel bir örneğini sergilemekte, Allah’ta bu özelliğini bize bildirmektedir. Danışmanlarının gazına gelerek ülkesini felakete sürüklemeyip Süleyman’la (A.S.) görüşüp ona göre karar vereceğini bildirir ve olayın iç yüzünü öğrenmek için yola çıkmasını olumlu bir tavır olarak Kur’an-ı Kerim bahseder.

Vahyin içinde Erkek ve kadın, mü’min olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatılacağı hatta mükafatlarının yaptıklarının en güzeliyle verileceği vaadi vardır. (Nahl 16/97)

Mü’min erkeklerle mü’min kadınların birbirlerinin dostları olduğu, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacakları vardır... (Tevbe 9/71)

İslam kadına yalnızca islam tarihiyle başlayan haklarını vermekle kalmamış, bunun yanında erkeklerden gelecek tecavüzlere karşı kadının haklarını himâye etmiştir. Açık bir biçimde tecrübeler gösterir ki, bilinen genel prensipler içinde kadınlar kocalarıyla aynı haklara sahiptirler. (Bakara 2/228)

Bu hakların ihlâli gayri meşrudur. Kadınlar bu durumda kocanın tek sorumluluğu olan bu haklarının korunmasını isterler. ( Bakara 2/220-226, Nisa 4/26)

Resulullah (s.a.v.) buyurdular: “Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muâmele ediniz! Onlar hakkında Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. ( Sahih-i Buhari Muhatsarı, X. 398)

***

Sabiha Doğan (Tarihçi / Akademisyen / Yazar)

Peygamber (as) eşlerine bırakın şiddeti, kırıcı bir söz dahi etmemiştir

Bir din bilimci yahut ilahiyatçı olmasam da Müslüman olarak dinimin kadına yaklaşımını araştırdığım için bir fikir sahibi olduğumu söyleyebilirim. Bir Müslüman olarak hayatımdaki tartışmasız tek rol model, mihmandar olan Peygamberimizin S.A.S hayatını, eşleriyle ilişkisini, onlara karşı muamelesini titizlikle araştırdım.

Gördüğüm o ki, Sevgili Peygamberim bırakınız eşlerine fiziksel şiddet uygulamayı en ufak kırıcı söz ve eylem içerisinde olmadığı gibi ev işlerinde eşlerine yardımcı olmuş. Kişisel ihtiyaçlarını kendisi karşılayan, eşlerini bir kez dahi incitmemiş bir Peygamberden daha güzel bir rol model olabilir mi? İfk Hadisesi gibi çirkin bir iftira ile de karşılaşmış olan Peygamberimizin eşine şiddete tevessül etmemesi sanırım bu konuda dinimizin emrini göstermesi açısından önemlidir.

Yine evlilik ve boşanma konusunda kadının onayını zorunlu gören, kadının sosyal aktivitelerini kısıtlamayan bir Peygamber, Ümmü Seleme gibi kadınlarla ilgili sert sorular soran kadın karşısında dahi kızmayan örnek bir insan… Ve Ümmü Seleme’nin sorularına karşılık inen vahiyde de bir azar veya ikaz yoktur. Bunların üzerine başka söze gerek var mıdır?

***

Nuray Alper (Şair / Yazar)

Rahman kadını toplumun mürebbiyesi kılmıştır

İslâm dininin kadına verdiği değer tartışmasız tüm gayret ve hareketlerin üzerinde. Kadına taşıyıcılık ve doğurganlık vasfı veren, onu yarattıkları içinde daha ziyade bir merhamet, asalet, nezaket ve rikkat ile donatan Rahman, yüklediği bu niteliklerle ferdin ilk eğitiminden mesul tuttuğu kadını, toplumun mürebbiyesi de kılmış oluyor. Peygamberlerin, âlimlerin, vatan mimarlarının, toplum mühendislerinin ilk eğitimlerini aldığı annelik makamının yüceliği, “cennet annelerin ayakları altındadır.” diyen resul sözü ile tescillenmiş oluyor. Geçen hafta “kadın” konulu bir seminerde idim. Şöyle bir cümle geçti; “Kur’an da adı geçen kadınları takip ettiğimizde yol bizi, mesaj yüklü bir resimle buluşturur.”

***

Muhammed Özkılınç (İlahiyatçı)

İslam’da kadın toplumun ustası, öğretmeni, muhafızı ve annesidir

Kadın insan dahi sayılmıyorken, onu en mümtena bir statüye kavuşturan İslam’dır. İslam’da kadın evinin hanım efendisi, erkek ise; eşinin ve tüm ailenin hizmetkârıdır. Erkeğin evin reisi olması, aynı zamanda ona böyle bir sorumluluk da yüklemektedir. Bu sebepledir ki, erkek, tüm ailenin nafakasından sorumludur.

Allah (cc) şöyle buyurur: “Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Şu halde bana ve ana babana şükret diye emrettik. Dönüş Bana'dır.” (Lokman 14) Peygamber Efendimiz (sav): "Müminlerin imanı en kâmil olanı, ahlâkı en güzel olandır. Sizin en hayırlınız da, hanımlarına karşı en iyi davrananızdır." (Tirmizî, Radâ:11, No:1162, Ebu Dâvud, Sünnet:16) Bu vb. nice uyarı ve tavsiyeler varken, aklıselim Müslüman eşine şiddet uygular mı?

İslam’da kadın; toplumun ustası, öğretmeni, bekçisi, muhafızı, mürebbisi ve annesidir. Öyle ki, cennet annelerin ayakları altındadır. İslam ümmetine batı rüzgârı esmeden önceki 1300 yıllık tarihine bakalım. İslam gelmeden önce cahiliye döneminde kadın ne haldeydi? İslam geldikten sonra nasıl oldu. Batının kadını insan sayması kaç yıl oldu ki, kadın üzerinden İslam’ı karalamaktadır.

***

Prof. Dr. Burhanettin Can (SEKAM Yönetim Kurulu Başkanı)

‘En hayırlılarınız eşlerini asla dövmeyeceklerdir’

Öncelikle bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Türkiye’de kadınlara uygulanan şiddet, dinî gerekçeli değildir. Böyle bir veri elde yoktur. Laik, seküler Türkiye Cumhuriyeti’nin inşa ettiği insan unsurunun yaptıklarına, dini gerekçe aramak ve yorumlamak yanlıştır.

İslam, kadın ve erkek fıtrat farkını göz önüne alarak kadın ve erkeğe yüklediği görev ve sorumluluklar vardır. Genel olarak ailede kadının, kocanın, karı-kocanın, çocukların, dede ve ninenin sorumlulukları olmak üzere beş farklı eksende sorumluluklar ele alınıp değerlendirilmektedir. Görev ve sorumluluk farklılığı, cinsiyetler arası bir üstünlük farkından değil genetik yapı farklılığındandır. Kadının fıtratında en etkili faktör çocuk odaklı oluşudur. Çocuğun anne karnındaki gelişimine bağlı olarak kadının psikolojisinde meydana gelen değişimler, çocuk doğduktan sonra da, daha hareketli bir hal alır. Çocukta ki her türlü değişimi anne, anında sezer ve kendine göre tedbir alır. Erkekte bu özellik gelişkin değildir. İnsan beynindeki ak madde ve gri madde salgısı cinsiyete göre farklılık arz etmekte, bu da davranışlarda değişime sebebiyet vermektedir. Bu nedenle kız çocukları ile erkek çocuklarının oyun tercihleri, olaylar karşısındaki tepkileri, meslek seçiminde ki hassasiyetleri, ev eşyalarının seçimi, evin boya badana işleri, pazara bakışları, alış-veriş yapma tutum ve tavırları farklıdır. Hayatın tanzim edilmesinde ev içi ve ev dışı çalışmaların organizasyonunda bu gerçekler göz önüne alınmalıdır.

Resûlüllah (sav.):"Bilesiniz ki kadınlarınızın üstünde sizin hakkınız ve

sizin üstünüzde de kadınlarınızın hakkı vardır.” (Tirmizî, Kitabul-Rada', III. 467.) formulasyonu, iyi bir yuva kurmada önemli bir düsturdur. Bu karşılıklı hak ve sorumluluk şuuru, adalet şuuru ve ahiret şuuru ile güçlendirilmelidir. Ahirette hesap verme duygusunun diri ve canlı oluşu, birçok sorunun baştan çözülmesine sebebiyet verecektir. O nedenle adalet duygusu inşa edilmesi gereken en önemli duygulardan biridir:

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için doğru şahitlik eden kimseler olun.” (Nisâ 4/135).

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adil davranmamaya itmesin…” (Mâide 5/8)

Ayetlerde cinsiyet ayrımı yoktur; kadın ve erkek herkesi kapsamaktadır.

Kadına şiddet konusuna bu açıdan baktığımızda, genel olarak İslâm kadına şiddeti yasaklamaktadır. Bir tek istisnai durum Nisa Suresinin 34. ayetinde yer almaktadır:

“Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için saliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” (Nisâ, 4/34)

“(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.” (Nisâ, 4/35).

Nisa suresi 34. ayetinde “kavvâm” ve “nüşûz” kavramları, anahtar kavramlardır. Kavvâm kavramı ile erkeğin aile içerisinde sorumluluk üstlenen, adalet duygusuna sahip, yönetim emanetine riayet eden, yönetim konusunda ehliyet ve liyakate sahip, istişare becerisi olan bir yöneticilik sorumluluğu yüklenmektedir. Bu bir cinsin diğerine üstünlüğü olarak ifade edilebilecek bir olgu değildir. Yaratılış itibariyle Allah’ın aile içerisinde kadın ve erkeğe yüklediği rollerle alakalı bir olgudur.

“Nüşûz” kelimesinin ıstılahı anlamı “eşlerin birbirlerinden nefret ederek kaçınmaları, birbirlerine karşı hoşnutsuzluk göstermeleri, kadının kocasına buğz etmesi ve asi olması, kocasından nefret etmesi, artık onu sevmemesi, ona itaat etmekten kaçınması ve kocasından başkasına gözünü dikmesi; kocanın da eşine eza, cefa ve zulmetmesi” anlamına gelmektedir. Tanımlamada en dikkat çeken husus, “Kadının kocasından nefret etmesi, ona itaat etmekten kaçınması ve kocasından başkasına gözünü dikmesi” boyutudur.

Nüşûz halinde Nisa suresi 34 ve 35. ayetleri birlikte değerlendirdiğimiz zaman, boşanma vakası, normal şartlar altında birbirinin devamı olan beş aşamalı bir sürecin sonucudur: 1. Nüşûz halindeki kadınlara öğüt vermek, 2. Yataklarda yalnız bırakmak, 3. Hafifçe dövmek, 4. Nüşûz halinden vaz geçip itaat ederlerse aleyhlerinde başka bir yol aramamak, 5. Aksi takdirde kadın ve erkek ailesinden bir hakem heyeti oluşturmak, 6. Boşanmak.

Muhtemelen 3. evre çok daha kötü bir sonuç verecek olan boşanmaya gitmemek için ön görülen bir çare olarak vardır. Ancak bunun uygulanabilmesi için ilk iki tedbirin gerektiği gibi alınması ve yerine getirilmesi gerekmektedir. Erkeğin o şuur ve sorumluluk içinde olması lâzımdır ve de zorunludur.

Ayette geçen “darb” ifadesi ile “yaralayıp berelemeyen, cilde zarar vermeyen, kanatmayan, incitmeyen bir temas ve dokunuş kast edilmektedir.” Âlimlerin böyle bir yorumlama yapmasının sebebi, Hz. Eyyûb’un, yapmış olduğu bir hatadan dolayı hanımına yönelik dövme yeminini bozmaması için Allah’ın Hz. Eyyub’e gösterdiği yolun referans alınması olabilir: “Ve eline bir deste (sap) al, böylece onunla vur ve andını bozma.” (Sâd 38/44)

Bu konuda dikkat çeken husus, genel olarak, Hz. Peygamber’in(sas.) kadınların dövülmesini tasvip etmediği, bu konuda kendisine yapılan bazı başvurularda doğrudan boşanmayı emrettiği ve de karısını dövene dövme sebebini sormamış olduğudur. Bazı hadislerinde ise kadınların dövülmemesine ve sırlarının paylaşılmamasına özel olarak dikkat çekmektedir. Bu bağlamda bazı hadisler aşağıda verilmiştir:

Hz. Peygamber(sas.): “En hayırlılarınız eşlerini asla dövmeyeceklerdir.” (İbn aşur, tefsiru’t Tahriri, IV/43, DİB Şiddet Karşısında İslam s: 217),

“Sizin hayırlınız kadınlarına karşı iyi davrananlarınızdır.” (Tirmizi Rada 11),

“Gece birlikte olduğunuz kadınları nasıl döversiniz.” (Buhârî el Edebû’l-Mûfred, 20.),

“(Ebu’d Derdaya Vasiyeti): “Ailene değneğini kaldırma, onları sadece Allah hakkında korkut.”

“Bir mümin erkek, mümin eşine buğz etmesin. Onda hoşlanmadığı bir huy varsa, hoşlanacağı başka bir huy da vardır.” (İbn Hanbel, Mûsned, 2/ 330; Tirmizi, Birr, 48),

“Lakît b. Sabre adlı bir sahabeye, eşini boşamasını teklif etmiş, o da “Onunla aramızda bir beraberlik(sohbe) ve bir de çocuk var.” deyince Hz. Peygamber, “Eğer onda bir hayır görürsen nasihat et, karını cariyeni döver gibi dövme.”( Ebû Dâvûd, Tahare, 55),

“Hz. Peygamber: Kıyamet gününde, Allah katında mevkii en kötü olacak insanlardan birisi, karısı ile haşır neşir olup da onun sırrını yayan kimsedir.”

Bu konuda okuyucunun Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı “Şiddet Karşısında İSLÂM” kitabı ile SEKAM’in yayınladığı Arzu Arıkan’ın “Kur’an’a Göre Mutlu Aile” kitabının okunmasında fayda vardır.

***

Doç. Dr. Ali Akben (Uzman Nörolog – Yazar)

İslam ile kadına şiddeti yan yana getirmek cehalettir

İslam kelime anlamı ile bile şiddetin tam karşısında durur. Barış ve esenlik dini hangi saikle şiddete ve cenneti ayakları altına serdiği kadına el kaldırabilir. Feodalite, gelenek, örf gibi kültürel tercihleri İslam dinine bulaştırarak çarpık bir zihniyeti baz alıp, yüce dinimizle kadına şiddeti yan yana getirmek en iyi hafif ifade ile cehaletin ürünü olabilir.

Kur’an da nisa suresi ile hakkı hukuku koruma altına alınan kadının başka bir güvenceye muhtaç olmadığı halde muhtaçmış gibi bir yafta ile aldatılması aklı selim sahibi kadınlar için tam bir iman turnusolü. Kadına şiddet bir tarafa anneye öf bile denilemeyeceğini yine yüce dinimizden öğreniyoruz.

***

Prof. Dr. Sefa Saygılı (Psikiyatrist – Yazar)

Kadına şiddet Müslüman erkeğe yakışmaz ve uymaz

Kadına şiddet kesinlikle yanlış, rezilane bir tutumdur. Müslüman erkeğe hiç yakışmaz, uymaz. Peygamber Efendimiz (sav) eşlerine bir defa bile bırakın şiddeti kötü muamelede bile bulunmamıştır.

***

Abbas Pirimoğlu (Avukat / Yazar)

Sorunlarımızı çözmek için önce zihniyetimiz değişmeli

Bu sorunun cevabı yukarıdaki sorunun cevabını da içeriyor. Zannımca unutulan önemli bir husus var İslam’ın sorunlarımızı çözebilmesi için evvela zihniyetimizin değişmesi lazım. İslami dünya görüşüne sahip olmadıktan sonra yapılan dini ritüellerin hiçbir önemi yok. Mesela Hz. Ebubekir’in “namaz ile zekâtın arasını ayıranlarla savaşacağım” sözü bu bağlamda çok manidar. Dünya görüşü ne gerektirirse o yapılacak. Lakin bazı durumlarda zamanın önemi göz ardı edilmemeli. Mesela İstanbul’da okurken tanışan Elazığ’dan gelen bir kız ile Burdur’dan gelen bir erkek birbirini seviyor ve evleniyorlar Tayinleri Diyarbakır’a çıkıyor. Bu şartlar altında çekirdek aileyi eleştirmenin hiçbir geçerliliği yok. Keza yine tek maaşla geçinmenin zorlukları ortada iken kadınlar çalışmasın demenin de toplumda bir karşılığı yok.

***

Ahmet Ay (Yazar)

Muhammed (as)’ın sünnetinde kadına şiddetin zerresini göremezsiniz

Kadına şiddetin din ile ilişkilendirilmesi asırları bulan bir yanlışlık, bir saplantıdır. Aynı zamanda bu konunun İslam’a kara çalınması için araçsallaştırıldığı da bir vakıadır. İslam, kadına şiddeti asla uygun görmemiştir, görmez de. Kendi dönemin şartları (bağlam) gereği yaşanan coğrafyadaki tali kabuller ile Muhammed Mustafa (SAV) Efendimizin uygulamaları /sünnet dikkatlice incelendiğinde kadına şiddetin zerrece emaresini de fetvasını da görmek mümkün değildir. Dolayısıyla ayaklarının altına cennetin serildiği kadına şiddetin ayak izlerini İslam’da aramanın öküz altında buzağı aramaktan daha zor ve gereksiz olduğunu söyleyebiliriz.

Kadın ve erkeğin toplumdaki yeri yukarıda da söylediğim gibi “Hak-hukuk” ile “Görev ve sorumluluklar” başlıkları ile değerlendirilince bir haksızlığın olmadığını lakin “gerekli” bir “fark”ın olduğunu söyleyebiliriz.

***

Ufuk Coşkun (Yazar)

Peygamberimizin sahip olduğu anlayıştan asla şiddet çıkmaz

Hz. Muhammed (a.s) “Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi” buyurdu. Önce kadını ve güzel kokuyu andı sonra da gözünün nuru namazı ekledi. Yani önce kadını anarak namazı sonra söyledi. İbn-i Arabi bunun nedenini; “Kadının varlık alanında belirme konusunda erkeğin bir parçası ve Hakk’ın aynası olmasındandır” şeklinde yorumlar

Kadını ilk sıraya koyan bir peygamberin ümmeti ona zarar verebilir mi? Veriyorsa burada bir sorun var demektir.

Kaldı ki bizim inancımızda kadın ile erkek aynı hükümlerle mükelleftir. Kadın ve erkek “Hakikat” yolunda ortaklık eder. Modernizm kadın ile erkeği birbirinden uzaklaştırırken İslam onları bir bütün olarak görür. Peygamberimizin sahip olduğu anlayıştan asla şiddet çıkmaz. Buraya yoğunlaşmak lazım.

KADINA ŞİDDET YAZI DİZİMİZ

(1)

(2)

(3)

(4)

(5)

(6)