Hamza Mercanoğlu
Hamzamercanoglu@hotmail.com
Her ne kadar Yemen el Kaide'si üstlense de bir takım soru işaretleri hala bulunmaktadır. Olayın failleri gerçekten bu işi yapanlar ama bu eylemin organizasyonu ve üst akıl sahipleri gerçekten Yemen el Kaide'si midir? El Kaide, bu eylemi yapma emrini veren örgüt olabilir. Ancak ne tür bir algı operasyonu oluşturulmuş ve örgüt bu eylemi yapmaya manipüle edilmiştir.
Neden böyle düşündüğüme gelince, öncelikle Peygamber efendimiz (S.A.V.) ile ilgili daha önceden de çeşitli karikatür ve hakaret içeren birtakım yazılar yayınlandı. El Kaide ve benzeri örgütlerin bu çirkin yazılar karşısında ne bir eylemini ne de bir beyanatını hatırlamıyorum. Zamanlama çok önemli. Zira tam da Fransa'nın Filistin'le ilgili BMGK'da lehte oy kullandığı bir süreç dahilinde bu saldırının gerçekleşmesi düşündürücüdür.
Özellikle olayın hemen ardından kamera önüne geçen Hollande'ın "Olayların İslam ve Müslümanlarla bir ilgisinin olmadığını" söylemesi ve Paris baskınını etnik bir terör eylemi olarak açıklaması işin bir diğer ilginç yönüdür. Tarihi sürece bir seyir yaptığımızda Fransa ile İsrail'in, Filistin'le ilgili meselelerde birbirlerine ters düştükleri vaki değildir. Ancak geçtiğimiz günlerde İsrail'in 67 sınırlarına çekilmesi konusunda BMGK'da yapılan oylamada, Fransa'nın Filistin lehine oy kullanması şaşırtıcı ve sürpriz bir gelişme olmuştu. Bu en çok İsrail'i tedirgin etmiştir şüphesiz. Yaptığı katliamlar ve Filistin halkı üzerinde estirdiği terör eylemleri dolayısı ile Batı dünyasında eski popülerliği kalmadığı bir gerçek. İsveç, İngiltere ve İspanya gibi birçok Avrupa ülkesinin Filisin devletini tanıması veya tanıma yolunda adım atması İsrail'in artık yolun sonunu görmesi anlamı da taşımaktadır.
Dünyanın vicdanında artık meşru ve bağımsız bir devlet olan Filistin'in bu yükselişini önlemenin bir tek yolu vardı İsrail için. ABD ve Avrupa'da hızla yayılan İslamafobiyi körüklemek. Ve bununla ilgili algı oluşturulmasını sağlamak. Bu aynı zamanda Filistin'e destek veren Avrupa ülkelerine bir gözdağı olacaktı. İşte tam da bu sırada Yemen el Kaide'si Hızır gibi imdadına yetişti İsrail'in ve bomba Paris'te patladı. İslam dünyası ve Müslüman halklar eylemin sunuluş biçimine bakarak, genel itibarıyla eylemi benimsedi. Zira Paris'te Peygamber (S.A.V.)'e hakaret eden müsteşrikler cezalandırılmış ve adalet yerini bulmuştu. Belki de yapılmak istenen şeyde buydu. Yani Müslümanların vicdanlarında bu katliamın meşrulaştırılması ve "oh ne iyi oldu" dedirtmekti belki de.
Şimdi madalyonun diğer tarafına bakalım. Her ne kadar Fransa Cumhurbaşkanı bu eylemin Müslümanlar ile alakası yok dese de, Avrupa ve Amerikan halkının kafalarında ve yüreklerinde müthiş bir İslamafobi oluşmamış mıdır? Etnik ve dini açıdan ırkçılık hareketlerinin yükseldiğini ve daha da ivme kazanarak devam edeceğinden hiç şüpheniz olmasın.
Bu eylemin arkasında CIA ve MOSSAD vardır. Bu katliamın planlayıcıları İsrail Siyonistleridir. Zira bu eylem en çok onların işlerine yaramaktadır. 11 Eylül saldırılarında gördük ki "arzı mevud" idealleri için ve dahi ulusal çıkar olarak tabir ettikleri kirli dünyaları için kendi insanlarından üç bin, beş bin ve on binleri feda etmekten çekinmeyen bir İsrail ve ABD gizli istihbaratı, Fransa'da öldürülecek olan 17 kişiye herhalde acımayacaklardır.
Asıl tehlike bundan sonra başlıyor. Avrupa ve diğer Hristiyan devletlerde yaşayan milyonlarca Müslüman bundan böyle potansiyel bir tehdit ve terör şüphelisi durumuna düşürülmüştür. Başbakan Sayın Davutoğlu'nun Paris'te Netenyahu ve diğer emperyalistlerle kol kola yürümesi bu algıyı asla değiştirmeyecektir. İsrail kendi işlemiş olduğu yüz binlerce cinayetini 17 cinayet daha işleyerek amorti etmiştir. Paris'te Cumhuriyet meydanında tüm dünyayı koluna takarak şu ana kadar yapmış olduğu bütün katliamlarını meşrulaştırmış ve Hristiyan halkların iç dünyalarında "İsrail aslında kötü bir şey yapmıyormuş, Müslümanların hepsi teröristmiş" benzeri bir algıyı oluşturmayı başarmıştır.
Müslüman ülkelerin kendi içlerinden çıkan, iyi niyetli gibi görünse de şiddetle aleyhine çalışan, düşmanla işbirliği yapmaktan kaçınmayan taşeron terör örgütleri ve paralel örgütlerin bir an önce dışlaması ve onlarla daha etkili bir mücadele içerisine girmesi gerekmektedir. Müslüman ülkeler kendi aralarında bir ekonomik ve askeri işbirliği oluşturabilmelidir. Hülasa merhum Necmettin Erbakan hocanın her fırsatta söylediği "İslam Birliği" kurulmalı ve Müslümanlar Batılı Emperyalistlere karşı yekün bir güç olarak duruş sergilemelilidirler.