Prof. Dr. NURŞİN ATEŞOĞLU GÜNEY[Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı ve BİLGESAM Başkan Yardımcısı]
Avrupa tarihinde sürekli bir 'öteki' yaratma geleneği mevcuttur. Bunun Avrupa'ya getirdiği zararı fark eden Avrupa elitleri, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Kömür ve Çelik Birliği ile somutluk kazanan bir entegrasyon fikri çevresinde, Avrupa ülkeleri arasındaki düşmanlığa ve ötekileştirmeye son vererek, Avrupa kıtasında bir güvenlik topluluğu oluşturmayı başardılar.
GÜVENLİK TEHDİTLERİNE KARŞI NORMLAR
Birliğin çevresi Bosna benzeri savaş ve çatışmalarla sınanırken, birliğe üye olmak, çok-kültürlüğün alanına dahil olmak, yani 'Avrupa barışı'ndan pay almak anlamına geliyordu. Bu nedenle meraklı gözler, çevrenin istikrarsızlığında Avrupalı/Batılı güçlerin oynağı rolü görmesine rağmen kapandı; nihayetinde o yıllar barış ve istikrarın tek başına başarı sayıldığı yıllardı.
AVRUPA'DA DUVARLAR YÜKSELİYOR
İktisadi alanda iyi bir performans gösteren AB, tüm bu nedenlerle ve doğal olarak Soğuk Savaş sonrası bağımsızlığına kavuşan Avrupa'daki tüm eski Sovyet ülkeleri için cazibe ve çekim merkezi haline geldi. Türkiye'nin 2004 sonrasında önüne konulan "Kopenhag+" kriterleri, Avrupa normlarının popüler politikaya yem edilmeye başlayacağının sinyalini de çoktan vermişti. Nitekim görünmez duvarlar kalınlaştı, Avrupa normları kimlik ve ötekileştirme üzerinden sert ve muhafazakar bir çizgiye yöneldi. Her ötekileştirme biçiminde olduğu gibi, hedefler zikredildikçe Avrupalılığın içine hapsedileceği kale de görünürlük kazandı.
ÖTEKİLERİN KORKUSU ÇARE OLUR MU?
Mülteci krizlerinin Akdeniz ve Ege'de trajediye dönüşmesi, Ukrayna krizi, Rusya ile sallantılı pazarlıklar, Kuzey Afrika'nın geleceğine yönelik duyarsızlık ve Türkiye'nin güvenliğine yönelik umarsızlık, zaten "iyi komşuluk"vizyonunun altını boşaltmıştı. Bu koşullar devam ettikçe, aşırılık yanlısı uç siyasi partiler bir yandan siyasetin merkezine taşındı, bir yandan da Avrupa'da iktidarda olan ana akım siyasi partiler seçim zaferlerini garantilemek için popülist söylem ve güvenlik uygulamalarına itibar etmeye başladılar.
KÖPEKLER, ATLI POLİSLER VE AVRUPA İDEALİ
Bu sığ alanın -köpekler, atlı polisler vb. araçlarla korunacak kadar sığ bu alanın- Hollanda seçimleri öncesi dünyanın gözü önünde, Türkiye karşıtı çirkin söylem ve şiddet içeren eylemlerle kurulduğunu gördük. Bu arada, Atlantik'in öteki yakasında, Batılı diğer aktör ABD, popülist Trump'la mücadele mi etsin, teslim mi olsun bilemiyor. Trump yabancı düşmanlığı ve güvenlik korkusu üzerinden ABD'yi kapılarını kapamaya çağırıyor. İlk reddedilenler Müslüman ülkelerden gelecekler ve onların dizüstü bilgisayarları.
YARINLARDA AB'Yİ KURTARMAZ!
Avrupa son günlerde yine terör saldırılarına sahne oldu. Bu saldırıların yukarıda çizdiğimiz iç karartıcı tabloyu daha da sevimsiz hale getireceğini söyleyebiliriz. Hem bu nedenle hem de Avrupa'da popülizmin prim yaptığını gören ana akım merkez partilerin siyasi çıkar beklentisiyle hareket etmeleri, Hollanda sonrasında Fransa ve Almanya'da yapılacak seçimleri de sağduyu açısından kötü sınavlara dönüştürecek gibi görünüyor. Bugüne kadar çok-kültürlü Avrupa'nın öznesi olduğunu düşünenler, yabancılar, Müslümanlar ve Türkler zorluklar yaşayabilir. Avrupa'nın öteki korkusu, çok-kültürlü Avrupa'da yaşadığını düşünüp ötekileştirilenlerin, Avrupa'dan korkmasını beraberinde getirecek.
Uzaktan dost olarak uyaralım: Bu tip siyasi kolaycılığın siyasi tehlikeleri vardır. Avrupa ülkelerinin uygulamakta oldukları kısa vadeli, seçim odaklı bu yaklaşımlardan, uzun vadede en çok zararı görecek olan Avrupa'nın/Avrupalıların kendisi olacaktır.