Cenâb-ı Hak hadsiz enva-i(çeşitli) nimetlerini nev-i beşere zemin yüzünde neşretmiş. Ona mukabil, o nimetlerin fiyatı olarak, şükür istiyor. İşte O’na teşekkür etmek; o nimetleri doğrudan doğruya O’ndan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.
İşte Ramazân-ı Şerif’teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü sâir vakitlerde mecbûriyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nîmetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara –hususan zengin olsa– ondaki derece-i nîmet anlaşılmıyor. Halbuki iftar vaktinde o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nîmet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası( tat alma duygusu) şehâdet eder.
Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazân-ı Şerifte o nîmetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mâneviye mazhar olur.
Hem gündüzdeki yemekten memnû’iyeti (yasak olması), ciheti ile “O nîmetler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde (kullanımında) hür değilim; demek başkasının malıdır ve in’amıdır. O’nun emrini bekliyorum” Diye nîmeti nîmet bilir; bir şükr-ü mânevî eder. İşte bu suretle oruç, çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.
BUNCA NİMETLER !
Selman bitirmeden, Enes ;
“ Hocam, bir şey ilave edebilir miyim?” “ Tabii ki! “
-Arkadaşlar, Selman’ın dediği gibi gerçekten Allah’ın verdiği nimetleri ve bizi ne kadar güzel terbiye ettiğini unutuyoruz. Demek, bir Ramazan lazım ki gafletten kurtulup, kendimize gelelim. Bazen de nankörlük ediyoruz. Mesela; dünyaya geldiğimizde bir şey bilmezken çok aciz ve çaresiz iken Yüce Allah, bizi sinesi şefkat ve merhametle, memeleri de iki musluk misali süt ile dopdolu sevgili bir anneye teslim edip Rab ismi ile terbiye edip, büyütmedi mi? Sütten kesilince de muslukları değiştirip biri bitkisel diğeri hayvansal iki dev musluğu midemize bağlayıp tekrar imdadımıza yetişmedi mi?, On beşten sonra da ;iman, İslamiyet, hidayet, en büyük kitap ve en güzel bir Peygamber(asm) ile bizi terbiye edip merhamet ve rahmetini göstermedi mi? Biraz daha açayım: Kan ve fışkı içerisinde ot ile samandan bembeyaz süt, lezzetli et, zehirli böcekten bin bir derde deva bal, tane tane rahmet yüklü yağmur ile, kara topraktan, kuru ağaçtan bin bir çeşit rengarenk etli, lezzetli meyvelerle bizi beslemedi mi?
Düşünmez mi insan! Eğer düşünmese olur mu insan!
Nüktedan Ceylan, parmak kaldırdı. “Hocam bunca nimetlere karşı bu nankörlük yapanlara ne
Demeli?” “Ne demeli Ceylan?”
“Ziya Paşa’nın dediğini demeli;”
“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir!
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.”
Asım, söz istedi. Şemsi Tebrizi hazretleri diyor ki: “Şükür etmedikten sonra dünyaları yesen ne fayda! Şükürle başladıktan sonra bir kuru ekmek değmez mi dünyalara?” Şükür risalesi’nde de:” Lezetli bir nimeti insan yese, eğer şükür etse ; o yediği nimet şükür vasıtası ile bir nur olur, uhrevi bir meyve cennet olur.” Tarık öğretmen de,SadiŞirazi Farsça derki:” Yek nefesra dü şükür vacipest(= bir nefes için, iki şükür lazım). Sonra sordu: "En büyük en külli şükür nedir?" Bütün sınıf; "NAMAZ" dedi.