Kişi, kurum ve oluşumların kendileri için belirlemiş olduğu isim ya da kavramların zaman içinde göstermiş oldukları davranışlara göre farklı bir anlama ya da başka bir tanımlamaya dönüşmesi mümkündür. Yavuz kelimesinin Sultan Selim'in ardından "güçlü, mert, çetin" manalarıyla özdeşleşmesi buna örnek verilebilir. Bu isim ve tanım değişimi dayanaksız olarak da dikte edilebilir. Daha güncel bir örnek olarak, iktidar partisinin adı AK Parti iken başkaları bunu AKP olarak tanımlamakta ısrarcı davranabilir. Diğer bir açıdan bu örnekleme bugün itibariyle "cemaat" ve "camia" kavramları arasında sıkışıp kalmış Gülen hareketi için daha isabetli görünmektedir.
Burada hangi tanımın nasıl dillendirildiği asli unsur olmasa da kavramın özünden haber vermesi açısından ismin kendisi önemli bir referans teşkil etmektedir. Nitekim bugün Gülen hareketi içinde, bir yanda din adına biraz daha nasıl bilinçlenebilirim, dişimden tırnağımdan arttırıp da benden başkalarına nasıl yardımcı olabilirim derdi taşıyan geniş yürekli, samimi niyetli, dili dualı, alnı secdeli Anadolu insanları cemaat kavramını inşa ederken, diğer yanda devlet içinde örgütlenmiş, yargıdan emniyete kadar birçok devlet organını zaafiyete uğratmış, faaliyetleriyle vicdani ve dini anlamda da gönüllere ve akıllara soru işaretleri düşürmüş bir camia yapısı karşımıza çıkmaktadır.
Aynı oluşuma ait bu iki ayrı tanımın içini doldurmak ve birbirinden ayırmak sanıyorum hakkaniyet açısından ayrıca bir önem taşıyor. Zira bugün camianın örgütsel faaliyetlerinden sadece ülkedeki vatandaşlar değil, cemaat kavramına müntesib insanlar da rahatsızlık duyuyor. Üstelik bugün karşımıza çıkan yeni bir resim de söz konusu. Bugüne kadar kendi sistemleri içindeki yanlışları "bunlardan hocaefendinin haberi yok, o amerikada zühd hayatı yaşıyor, bilse kesinlikle müsaade etmez, çok üzülür" sözleriyle cemaati teskin eden camia önde gelenleri artık bu sözlerin arkasında da duramıyor. Nitekim Fethullah Gülen tarafından yapılan son açıklamalar ve takındığı tutum, olaylardan ve atılan adımlardan, öncesinde ve sonrasında detaylarıyla haberdar olduğunu bizzat ortaya çıkardı. Bu da cemaatin içindeki halisane niyetli gönül insanlarını ayrıca yaraladı.
Camianın bu doğrultuda neyi hedeflediği ve nereye varmayı hesapladığı bir muammadan öte değil. Fakat ortada kendi tabanına vermiş oldukları derin yaralar ve telafi edilemez zararlar gün be gün artmaktadır. Bu doğrultuda kısa bir zaman içinde tabanda büyük kopuşlara ve gönül kırıklıklarına yol açacağı görünen köyden öte değildir.
Bu noktada Sayın Başbakan'ın söz verdiği gibi devletin paralel yapılardan temizlenmesi işlemininin bir benzerini cemaat de kendi içindeki camiayı temizleyerek yapmalı ve üstlerine yapışan bu camia tanımından kurtulmalıdır. Bugün yapılması beklenen kabine revizyonu en son örneği olarak, AK Parti ak tanımını muhafaza etmek için nasıl genel ve yerel seçimlerde kendini yeniliyorsa, gerektiğinde ilgili değişiklikleri ve atamaları yerine getiriyorsa, cemaat de bunu bir siyasi malzeme olarak kullanmak yerine kendine bunu olumlu bir örnek olarak almalı; camianın kıskacından kendini kurtararak kendi tanımını muhafaza etmelidir. Aksi takdirde gerekli temizlik yapılmadığı sürece cemaatin içindeki kopuşlar artacak ve camia gittikçe radikalleşerek başta kendi tabanı olmak üzere ülkeye daha büyük zararlar verecektir.
Bir derdimiz var, bir yolumuz ve bir duamız var. Bu kadar bir içinde duamız odur ki, aklı selim dualara yapılan aminler, sadece yedi kat semaya varmaya değil; yedi kat yerin altındaki ateşi de söndürmeye muktedirdir. Amin.
ÖMER ASLAN