Ölüm Esnasında Kişiye Müstehab Olan Durumlar

Ölüm anında sakin olmak, ölüme hazırlıklı olmak kişi için gü-zeldir. Dili için güzel olan şehadet getirmesidir. Kalbi için güzel olan Allah hakkında güzel zanlı olmasıdır.

Surete gelince, Hz. Peygamber'den şöyle rivayet ediliyor: Üç şey nezdinde ölüyü murakabe ediniz: a) Alnı terlediği, b) Gözyaşı döktüğü, c) İki dudağı kuruduğu zaman. Bu durum Allah'ın onun hakkında inmiş rahmetindedir. Boğulan bir kimse gibi hırıltı çıkardığı, rengi morlaştığı, dudakları pas bağladığında bu Allah'ın onun üzerine inen azabındandır.64

Dilin şehadet kelimesini söylemesi hayır alâmetidir. Ebû Said el-Hudrî, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet eder: Ölmek üzere olanlara Lâ ilâhe illâllah! telkin edin!65

Huzeyfe'nin rivayetinde şöyledir: 'Çünkü Lâ ilâhe illâllah kendisinden önce meydana gelen günahları yıkar!'

Hz. Osman Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: Kim Allah'tan başka ilah olmadığını bildiği halde ölürse cennete girer.66

Ebû Ubeyde dedi ki: 'Allah'ın hak olduğuna şahidlik ettiği halde! (Bu kelimeyi söylerse cennete girer)'.

Hz. Osman 'Ölüme hazırlanana Lâ ilâhe illâllah telkin ediniz. Ölüm anında nefesleri Lâ ilâhe illâllah ile sonuçlanan her kul için bu kelime cennet azığı olur' demiştir. Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: 'Ölmek üzere olan (sekeratta bulunan) yakınlarınızın yanında hazır bulunun! Onlara Allah'ı hatırlatın. Çünkü sizin görmediğinizi onlar görürler. Onlara Lâ ilâhe illâllah! telkin edin!'

Ebû Hüreyre Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: Ölüm meleği, ölmek üzere olan bir kişinin yanına gelir, kalbine bakar. Orada birşey bulamaz. Bunun üzerine iki çenesini açıp dilinin damağına yapışık olduğu halde Lâ ilâhe illâllah dediğini görür. Bunun üzerine ihlâs kelimesi mefhumu sayesinde o kimse bağışlanır.67

Telkin eden bir kimse için en uygunu, telkin hususunda fazla ısrar etmemektir. Ancak, lütufkâr davranmalıdır. Çünkü çoğu kez hastanın dili dönmez hale gelir. Dolayısıyla bu durum ona ağır olur ve bu da telkinden ürkmesine kelime-i tevhid'den hoşlanmamasına sebep olabilir. Bu hoşlanmamanın da kötü akibet sebebi olmasından korkulur. Bu kelimenin mânâsı şudur: Kişinin kalbinde Allah'tan başka hiçbir şey olmadığı halde ölmesi, hak bir olan Bir'den başka mahbubu olmaması, ölümle mahbubunun huzuruna varması, onun için en büyük nimet olur. Eğer kalp dünya ile meşgul, dünyaya mültefit, lezzetlerine ünsiyet verici, kelime-i şehadet de sadece dilde bulunup, kalp onun tahkikine intibak etmiyorsa, bu takdirde durum tehlikelidir. Çünkü sırf dil hareketi az fayda verir. Ancak Allah Teâlâ kabul etmekle lütûfta bulunursa o zaman mesele kalmaz.

Hüsn-i zan sekerât anında müstehabdır. Biz bunu ümit bahsinde zikretmiştik. Nitekim Allah hakkındaki hüsn-i zan hususunda hadîsler vârid olmuştur. Vasile b. Eska68 bir hastanın yanıa vararak şöyle demiştir: 'Allah hakkındaki zannın nasıl olduğunu bana haber ver?' Hasta 'Günahlarım beni gark edip hel-ake yaklaştırdı. Fakat (buna rağmen) rabbimin rahmetini umarım!'.dedi. Bunu duyan Vasile sevincinden tekbir getirdi ve evdeki insanlar da onunla beraber tekbir getirdiler. Vasile dedi ki: Allahu Ekber! Hz. Peygamber Allah Teâlâ'dan şöyle nakletmişti: Ben kulumun zannî üzereyim. Bu bakımdan kulum benim hakkımda dilediğim zannetsin!69

Hz. Peygamber (s.a) ölüm halinde olan bir gericin yanına varıp 'Kendini nasıl hissediyorsun?' dedi. Genç 'Allah'tan ümidimi kesmiyor ve günahımdan korkuyorum!' dedi. Bunun üzerine

Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: Böyle bir durumda bu iki haslet bir kulun kalbinde bir araya gelmez. Geldikleri takdirde Allah o kula ümit ettiğini verir, korktuğundan da onu emin kılar.

Sabit el-Bennânî şöyle demiştir: 'Oyuna fazlasıyla meyleden bir genç ve ona çok nasihat eden bir annesi vardı. Annesi kendisine derdi ki: 'Ey oğul! Senin için bir gün vardır. Bu bakımdan o günü hatırla!' O gencin üzerine Allah'ın emri indiğinde annesi üzerine kapanıp ona şöyle dedi: 'Ey oğul! Seni işte bu felâketinden sakındırıyordum'. Bunun üzerine genç 'Ey anne! Benim, iyiliği çok olan bir Rabbim vardır. Muhakkak ben ümit ederim ki bugün beni iyiliklerinin bazısından mahrum etmez!' dedi. Sabit der ki: 'Allah Teâlâ o kulunun Rabbi hakkındaki güzel zannından ötürü ona rahmet etti!'

Câbir b. Vedâe şöyle diyor: "Kendisinde biraz toyluk bulunan bir genç vardı. Sekerata girdi. Annesi 'Ey oğul! Birşey vasiyet eder misin?' diye sordu. Genç 'Evet, anne! Benim yüzüğümü parmağımdan çıkarma. Çünkü yüzüğümde Allah'ın zikri yazılıdır. Umulur ki Allah ondan dolayı bana merhamet eder!' dedi".70Genç defnedildikten sonra rüya âleminde şöyle derken görüldü: 'Anneme söyleyin! O sekeratta söylediğim söz bana fayda verdi ve Allah beni affetti!'

Bir bedevî hasta düştü. Kendisine 'Muhakkak öleceksin!' denildi. Bunun üzerine bedevî 'Öldüğüm takdirde nereye götürüleceğim?' dedi. Dediler ki: 'Allah('ın meşietin)e götürüleceksin!' Bedevî dedi ki: 'Öyleyse, kendisinden hayırdan başka birşey görülmeyenin yanına götürülmemden hoşlanmaz mıyım?'

Ebû Mutemer b. Süleyman şöyle demiştir: Babam ölüme hazırlandığında bana dedi ki: 'Ey Mutemer! Bana ruhsattan bahset! Umulur ki ben hüsn-i zan sahibi olduğum halde rabbime kavuşurum!'

Selef, ölüm anında kula, amellerinin güzellerini söylemeyi, dolayısıyla Allah hakkındaki hüsn-i zanını artırmayı müstehab görürlerdi.

64) Hâkim-i Tirmizî, Nevadir'u1-Usûl 65) İbn Hibban 66) İmam Ahmed, Müslim, Nesâî, İbn Hibban ve İbn Huzeyme 67) Taberânî 68) Meşhur bir sahabîdir. Şam'a göç etmiştir 85 senesine kadar yaşamış ve 105 yaşında vefat etmiştir. 69) İbn Hibban 70) Kıymetli şeylerin ölü ile defnedilmemesi emredilmiştir. Müellif hükmü tasvip etmek bakımından nakletmemektedir, sadece olmuş bir vakayi aktarmaktadır.