Nükleer santralsiz olmaz

Ülke olarak yerli, milli savunma sistemleri ve silahların yapımına başlamış olmanın çok önemli bir gelişme olduğunu ifade eden Gürbüz Azak, "Şunun altını çizmek gerekir ki; 21.yüzyılda nükleer santralsiz olmaz. Aksi takdirde üretim, ihracat, verim yüksekliği ve zenginliğimiz olmaz" dedi.

SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN

Gazetecilik zor bir meslek fakat gönülden severek ve iş ötesinde bir hayat tarzı olarak benimseyenler için nefes almak, yemek yemek gibi bir alışkanlık demek. Eskiden yani teknolojinin bu kadar ilerlemediği, cep telefonlarının ve bilgisayarların olmadığı dönemde bu mesleği yapmak herhalde oldukça netameli bir durumdu. Fakat Babıali'nin o şaşaalı günlerinde de şu an duayen olarak anılan gazeteci yazarların yanında yetişmiş bir sürü isim şimdiki kalem erbabından daha önemli hatıralara sahip. Necip Fazıl'ın yakına arkadaşı, yakın dönem Türkiye'sinde birçok olaya şahit olan ve kitaplarıyla günümüze ışık tutan Gazeteci, yazar, ressam Gürbüz Azak'la keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Şehir müzesi oluşturulmalı

Bir dönemin meşhur Babıali'sinde tanınmış isimlerle çalışmış bir gazeteci olarak günümüzde gençlere Babıali'den kalan hatıraları nasıl aktarabiliriz?

Eski Babıali'yi unutturmamak lazım. Gazeteciler Cemiyeti ve Belediye bir araya gelip 'Necip Fazıl Büyük Doğu'yu burada çıkardı. Nazım Hikmet son senaryosunu bu binada hazırladı. binaya birer tabela takmalı; Ahmet Kabaklı 17 yıl bu binada çalıştı. Ünlü karikatürist 20 yıl bu binada karikatür çizdi. Böyle bir şehir müzesi oluşturmak mümkün aslında.

Bir nevi müzeler kurulmalı öyle değil mi?

Evet! Gençler biraz olsun internet bağımlılığımdan kurtulur, edebiyat ve kültür meraklıları da gruplar halinde gezip Orhan Kemal'in 25 yıl boyunca her gün gittiği Meserret kahvesinde çay içip sohbet etme imkanı bulurlar. Müzeler zenginliğimizin işaretidir. Ağırlığımızın göstergesi ve doğru hedefe istikamet yönlendiricidir. Kapı kollarından, antik sobalardan ve heybelerden dahi müze oluşturulabilir. Unutulmaya yüz tutmuş özelliklerimizin şimdiki nesle öğretilmesi lazım.

Bize ait irfanlarımızı unutmamalıyız

Hangi ince düşünce ve özelliklerimizi kaybettik sizce? Bizi diğer milletlerden ayıran farkımız nedir?

Mesela halı dokuyan hanım kızlar halıyı dokurken bir motifi ya yanlış renkte yaparlar ya da ters üretirler. Bu, kusursuzluk yüce yaradana mahsustur, biz kuluz, kusurluyuz anlamına gelir. Mimar Sinan da Selimiye Camii'nde bir çiniyi ters yerleştirmiştir. Burada da düşünce aynıdır. Bu bize ait bir irfandır.

Nerede o eski günler diyenlerden misiniz?

Fedakarlık, azim, cesaret, vefa, istikrar, galibiyet, yenilgi ve tahammül gibi adabı muaşeret kurallarını unuttuk. Örneğin misafirden önce çorba bitirilmez. Öğrencilerden hocalara kadar herkesi kursa tabi tutmak lazım. Hem eski görgü kurallarını hem de dünyadaki sosyolojik gelişmeleri aktarıp öğretmeli. En önemlisi de birbirine selam vermeyi öğretmeli.

Tommiks ve Teksas'ın büyük ilgi gördüğü dönemde Deli Balta'yı hazırladınız ve oldukça ilgi gördü. Yıllar sonra Deli Balta ile alakalı bir geri dönüş aldınız mı?

Milli Eğitim Bakanlığı'ndan bana bir mektup geldi. Deli Balta son yüzyılda yayınlanmış en iyi kitaplar listesine alındı. O dönem Belçika, İtalya ve Amerika çıkışlı resimli çocuk romanları ortalığı kasıp kavuruyordu. Ben de 'niye bizimde yerli bir romanımız olmasın' düşüncesiyle Deli Balta'yı hazırladım. İçine küçük küçük bize dair nükteler de yerleştirdim. Oldukça da ilgi gördü. Dizi olarak da çevrilip televizyonda yayınlandı.

Heyecanlı ve delişmen olmalı

Osmanlı'dan günümüze edebiyatçılar aynı zamanda gazetecilikle de iç içe. Bunun nedeni nedir sizce?

Yazma akrabalığı, heyecan hısımlığı ve delişmenlik var. Gazetecide heyecan, delişmenlik merakı ve hevesi olmalı. İnsanın içinde sevimli ve haşarı çocuk ruhu yoksa yazıp çizmek mümkün değil. Zaman zaman uykusuzluğa ve parasızlığa katlanmak zor olur. Gazetecilik sadece verilen vazifeyi yerine getirmek değildir, o vazife için yola çıktığında başka şeyleri de fark edip kaydedebilmektir, fotoğraflamaktır, hissetmektir.

Türkçe'nin bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan elli sene evvelki neşriyatlar bile gençler tarafından okunduğunda neredeyse anlaşılmıyor?

Necip Fazıl, Tarık Buğra, Osman Turan, Cemil Meriç, Ahmet Kabaklı ve Tahsin Banguoğlu Türkçe'ye hakim entelektüellerdi. Tahsin Bey 1950'de Alman, Fransız ve İtalyan Türkologlara İstanbul'u gezdirirken 'Tahsin Bey siz konuşmuyorsunuz, kelimeleri besteliyorsunuz demişlerdir. İstanbul şivesi kibardır. Eski İstanbullular 'mumu söndür' yerine 'mumu dinlendirir misiniz', 'gün battı' yerine de 'gün kavuştu' derlerdi. Böylesine ince bir lisanı pejmürdeleştirdik.

Osmanlıca'da her dilden izler var

Osmanlıca ya da Osmanlı dönemi dili ile günümüze hakim Türkçe arasında ne gibi farklar var?

Osmanlı bir imparatorluktu. Dilimizin içinde Rumcadan, Ermeniceden, Arapçadan, Yunancadan ve Macarcadan alıntı kelimeler var. Bu yüzden lisanımızı saf Türkçeye çeviremezsiniz. Öz Türkçeci olacağız inadı dili güdükleştirdi ve şiirselliği bozdu. TDK denen ucube üç nesildir gençlere hala doğru yazmasını öğretemedi .

Teknolojinin baş döndürücü hızının da buna etkisi büyük sanırımu2026

Sürat ve hız felakettir. İnsanlığın biraz durup dinlenmesi lazım. Yeni buluşların ve yeni silahların canı cehenneme. Sürat insanlığı törpülüyor, zedeliyor, düşünceyi bile sivriltip gereksiz rekabeti körüklüyor. Dünya olarak bulanık dönemlere yaklaşıyoruz. Biyolojik ve nükleer savaşlara yönelmeye eğilim arttı. ABD, Kuzey Kore gerginliği ortada.

İkna sanatımız eksik

Osmanlı edebiyatında, fermanlarda, o dönemde kaleme alınmış tüm eserlerdeki estetik ve güzelliğin sırrı nedir?

Osmanlı döneminde tüm medreselerde, üniversitelerde tarih, coğrafya, sosyoloji yanında retorik yani güzel konuşma, ikna etme sanatı dersi de vardı. O dönemlerde müthiş sadrazam ve vezirler yetişiyordu. Ahmet Vefik Paşa'yla konuşan bir Fransız sizin en az on yıl Fransa'da kalmışlığınız var sanırım diye soruyor paşaya. Oysa paşa bu güzel konuşmayı zamanın medreselerinde, üniversitelerinde öğrenmişti, Fransa'ya hiç gitmemişti.

Üstat Necip Fazıl'la uzun bir teşviki mesainiz oldu. Büyük şairi nasıl tanımlıyorsunuz?

Necip Fazıl büyüklüğünün ve dehasının farkında olan güzel bir insandı. Liderlik ruhuna sahipti. Bize 'acıktınız mı' diye sormazdı, 'kalkın yemeğe gidiyoruz' derdi. Yemek listesini de o hazırlar, hesabı da o öderdi.

Necip Fazıl'la karşılıklı kahve içerdik

Necip Fazıl'ın sizinle sohbetdaşlığı ne derecedeydi?

'Gürbüz seni neden çok severim biliyor musun' diye sorardı. 'Neden' derdim, 'sen söylemeden anlayan adamsın' diye cevap verirdi. Üstat herkesi evine davet etmezdi. Ben evine giderdim. Özel çaycı ve kahvecisi vardı. Karşılıklı kahve içerdik.

Adnan Menderes'le alakalı kitap yazmış bir yazar olarak o dönemde de gazeteci miydiniz?

Adnan Menderes'i birkaç kez dinledim. Halk ona hayrandı. Giyimi kuşamı düzgün, konuşması mükemmel ve Anadolu halkı gibi yüreği yaralıydı. Anne ve babası veremden, kız kardeşi de sıtmadan vefat etmişti. Tek başına kalmıştı. İdam edildiğinde de gazeteciydim.

Babıali iyi bir imtihan veremedi

Menderes'i idama götüren süreçte Babıali'nin bu idama tepkisi asıl oldu?

Bu üç idamda Babıali iyi bir imtihan veremedi. Babıali'deki aydınlar neden 30-40 kişiyi asmadılar diye feveran ediyorlardı. Yaptıkları hatayı yıllar sonra anladılar. 'Asılmasalardı onlar bizi asalardı' bahanesinin ardına sığındılar. Benim ninem, Menderes asıldıktan sonra üç gün boyunca ağladı.

Halk neden bu idamlara karşı durmadı?

Halk büyük şaşkınlık yaşadı fakat geleneğimiz ötürü askeri sevdiği için iki arada kaldılar. Ama yıllar boyu Menderes'in ardından ağladılar. En sonunda 15 Temmuz'da halk rüştüne ermiş olarak 'buraya kadar, darbeye yeter' dedi.

Zengin kesim Demokrat Parti'ye karşıydı

Günümüzde yürütülen algı operasyonları dönemin gazetelerinde de yer buluyor muydu?

Bir yerlerden gelen emir doğrultusunda yalan haberler üretip ajanslar vasıtasıyla gazetelere ulaştırdılar. Demokrat Parti iktidarına zengin kesim, büyük şehirde oturanlar, eşraf aydın, üniversite hocaları, münevverliğe erişememiş gazeteci ve yazarlar karşı durdular. Yapılan hiçbir hizmeti görmediler. Bu karşı duruş yüzünden halk yalnız kaldı. Buna rağmen üst üste Demokrat Parti'yi iktidara getirdi.

Osmanlı'da darbeler, ihanetler, isyanlar kitabınızdan yola çıkarsak 15 Temmuz darbe kalkışmasını nasıl değerlendirmeliyiz?

Osmanlı'da isyanlar tıpkı günümüzdeki gibi dışarıdan dürtmelidir. Ortadoğu'da büyük bir devletin varlığını kabul edemeyiş vardır. Bizi en büyük hasım olarak gören de İran idi. Onun ardından Rusya gelir. Osmanlıyla sürekli savaş halindeydiler, bu yüzden Türkiye'yi de rahat bırakmadılar ve bundan sonra da bırakmayacaklar.

Nükleer santralsiz olmaz

Türkiye'yi rahat bırakmamalarının asıl sebebi nedir?

Nihayet ülke olarak yerli, milli savunma sistemleri ve silahların yapımına başladık. Her devrin kendi istikameti ve yol göstericiliği var. Şunun altını çizmek gerekir ki; 21.yüzyılda nükleer santralsiz yaşanamaz. Aksi takdirde üretim, ihracat, verim yüksekliği ve zenginliğimiz olmaz.

Halkın Erdoğan'ın arkasında canı pahasına durmasını neye bağlıyorsunuz?

Bizim insanımız cesur, güzel konuşan, ikna edici ve yeni şeyler söyleyen liderin peşinden gider. Bu yüzden de Menderes'in, Özal'ın ve Erdoğan'ın arkasında durdular. Türk milleti hiçbir zaman yanlış adamı desteklemez.

Siyasi deha Sultan Abdülhamid de büyük haksızlıklara maruz kaldı. Daha şehzadeliği döneminde devlet için çalışmalar yapan büyük hakan o gülerde bile birilerini rahatsız etmiştir sanırımu2026

Abdülhamid'i hep kötülediler. Oysa çok büyük hükümdardı. Diğer şehzadeler saray pencerelerinden Boğaz'ı seyrederken o, şehzadelik maaşıyla hisse senetleri alıp para kazıyordu. Kireç ocaklarına mandıralara ortak oluyordu. Büyük bir servete sahip oldu. Bu yüzden tahtta olan amcası Abdülaziz şikayet edildi. Abdülaziz'in onu hesaba çekmesi üzerine 'bu servet gün olur işe yarar' cevabı verdi.

Abdülhamid'in dehası Osmanlı'yı kurtardı

Abdülhamid bu serveti nasıl kullandı peki?

İngiliz ve Amerikan silah fabrikalarına ısmarlanmış çok sayıda mühimmatın ilk iki taksitinin ödenmesinin ardından kalan on taksiti Osmanlı ödeyemedi. Avrupa gazeteleri 'Osmanlı batıyor' manşetleriyle bu olayı duyurdular. Abdülhamid de kazandığı paranın tamamıyla tüm borcu kapattı. Osmanlı, dünya piyasasına Abdülhamid'in keskin zekasıyla küçük düşmekten kurtuldu.

GÜRBÜZ AZAK KİMDİR?

5 Temmuz 1938'de Acıpayam'da dünyaya gelen Gürbüz Azak Denizli Lisesini bitirdi. 1961'de Hür Vatan gazetesinde ressam olarak çalışmaya başladı. Gazeteciliğini Yeni İstanbul (1962-1965) ve Babıalide Sabah (1965-1969) gazetelerinde devam ettirdi. 1969-1974 ve 1980-1984 yılları arasında serbest ressam olarak çalıştı. Yeni Asya gazetesinin genel yayın müdürlüğünü (1974 - 1977) ve Tercüman gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. 1984'ten sonra Türkiye gazetesinde günlük fıkralar yazdı. Şiir ve denemeleri Nasır, Şiir, Saygı Edebiyat, Türk Edebiyatı, Köprü, Doğuş dergilerinde çıktı. Yazılarında Nedim Gürbüz, Oğuz Akalan, Aliş gibi müstear adlar da kullandı.