Nikâh Akdi - Gazali - İhyau Ulumiddin

Nikâh akdine gelince, tam akid olması ve helâl olması için dört şartı vardır: Büyük İslam Alimi Ebu Hamid Muhammed Gazali''nin İhyau Ulûmi''d-Dîn eserinden bölümler: Nikâh Akdinde ve Nikâh Yapanlar Arasında Riayet Edilmesi Gereken Âdâb

Nikâh Akdinde ve Nikâh Yapanlar Arasında Riayet Edilmesi Gereken Âdâb

Nikâh Akdi

Nikâh akdine gelince, tam akid olması ve helâl olması için dört şartı vardır:

1. Kadının velisinin izni. Eğer kadının velisi yoksa devlet başkanı onun velîsidir. O zaman, devlet başkanının izni lâzımdır. 2. Eğer kadın bâliğ ve dul ise, rızasını almaktır. Eğer bâkire ve bâliğe ise, kendisini evlendirmek isteyen de babası veya dedesi değilse, yine rızâsı alınmalıdır. 3. Zâhirde âdil olan iki şahidin hazır bulunmasıdır. Eğer şahidlerin durumları kapalı ise yine ihtiyaç olduğu için onların şahitlikleriyle o nikâhın doğru olduğuna hükmederiz. 4. İcap ve hemen akabinde gelen kabûl sigalarıdır. Bu icap ve kabûl sigaları evlendirmek mânâsına gelen Nikâh veya Tezvic veya bu iki kelimenin özel mânâsını ifâde eden herhangi bir lisandan gelen herhangi bir kelimedir. Bu icap ve kabul âkil ve bâliğ olan iki şahıstan çıkmalıdır. Bu iki şahıs kadın olmamalıdır. Bu iki şahıs damat veya velisi veya dâmat ile gelinin vekilleri olabilir.

Nikâh Âdâbı Nikâh akdinin âdâbına gelince, müstakbel gelinin velisiyle beraber Hitbe (isteme ve sözleşme) olmalıdır. Fakat bu isteyiş kadının iddet beklediği zamanda olmamalıdır. İddet bekleyen hanımın iddeti tamam olduktan sonra gidip velisinden istemelidir. Bir de başkasının daha önce istediği bir kadını istememelidir. Çünkü Hz. Peygamber başkasının istediği bir kadını istemeyi yasaklamıştır.50

Nikâh akdinin edeplerinden biri de nikâhtan önce bir hutbenin okunmasıdır. İcap ve kabûl ile Allah'ın hamdini karıştırmaktır.

Meselâ kızın vekili ve kızı evlendiren şöyle demelidir: 'Hamd Allah'a mahsustur. Salât ve selâm Allah'ın Rasûlü üzerine olsun. Ben sana kızım filânı (ismini vererek) verdim'.

Dâmat da şöyle demelidir: 'Hamd Allah'a mahsustur. Salât ve selâm Allah Rasûlü'nün üzerine olsun. Senin kızın filânı şu kadar mehir ile kabul ettim'.

Nikâh akdinde zikredilen mehir, belli ve az olmalıdır. Nikâh akdinden önce okunan hutbeden önce Allah'a hamdetmek de müstehabdır.

Nikâh akdinin edeplerinden birisi de dâmadın kimliği ve durumunu gelin olacak kıza duyurmaktır. Her ne kadar gelin namzedi bâkire olsa da böyle bir duyurma, duyurmamaktan daha uygun ve müstakbel dâmat ile gelinin arasındaki muhabbet ve ülfete daha münasiptir. İşte bu sırra binaen nikâhtan önce dâmadın müstakbel geline bakması müstehabtır. Zira böyle bir hareket gelecekte aralarındaki kaynaşmaya daha uygun düşer. Nikâh akdinin edeplerinden biri de salâh ve takvâ sahiplerinden bir grubu nikâh meclisinde hazır bulundurmaktır. Tabiidir ki, bu grup nikâh şahidlerinin dışında bir gruptur. Çünkü şahidler nikâhın doğru olmasının rükünleridir. Onların olması mecburidir.

Âdabdan biri de nikâhtan gayesi Allah Rasûlü'nün sünnetini yerine getirmek, gözünü haramdan alıkoymak, çocuk istemek ve daha önce zikredilen diğer faydaları kazanmak olmalıdır. Evlenmekten, sadece nefsinin hevasını ve geçici lezzeti düşünmemelidir. Şayet evlenmekten gayesi; sadece bu ise, o vakit ameli dünya amellerinden olur. Oysa evlenmeyi âhiret amellerinden kılan yukarıdaki niyet hiç de kendisini zevk ve safâdan menetmemektedir. Çünkü birçok hakikatler vardır ki, nefsin isteğiyle bir arada meydana gelir.

Ömer b. Abdülâziz (r.a) şöyle demiştir: 'Hak, hevâ-i nefis ile birleştiği zaman, o kaymaklı hurmadır'. Nefsin isteği ile dinin hakikati beraberce bir işe iteleyici olabilirler ve böyle olmaları imkânsız da değildir. Nikâhın mescidde yapılması müstehabdır. Şevval ayında yapılmasının müstehab olduğu gibi.

Zira Âişe vâlidemiz (r.a) şöyle demiştir: Hz. Peygamber benimle Şevval ayında nikâhlandı ve yine Şevval ayında benimle evlendi.51

Kadın Hakkında Riayet Edilmesi Gereken Hususlar Kadın hakkında iki şeye dikkat etmek gerekir. Biri helâl olması, ikincisi ise güzel bir hayat sürmek ve evlenmekten beklenen faydaları temin etmektir. Helâl olması için nikâh edilen bir hanımda dikkate alınması gereken birinci şey budur: Kadın evlenmeye mâni olan durumlardan uzak olmalıdır. Evlenmenin mânileri ise, ondokuz tanedir: 1. Kadının başkasının nikâhı altında olmasıdır. 2. İddet bekliyor olmak. İster o iddet kocasının vefat iddeti olsun, isterse boşama iddeti veya şüphe ile cinsî münasebette bulunma iddeti olsun veya kadın cariyelik münasebetinden rahmini istibra etmek için beklemekte olsun. 3. Kadının dinden irtidâd etmesidir. Bu irtidad keyfiyeti, küfrü icabettiren herhangi bir kelimenin ağzından çıkması olabilir. 4. Kadının ateşperest olmasıdır. 5. Kadının putperest veya herhangi bir kitap veya peygambere intisap etmeyen zındıka olmasıdır. (Yasak tanımayan ve her şeyi helâl bilen) ibâhî mezhebine inanan kadınlar da bunlardandır. Böyle kadınlarla da evlenmeleri helâl değildir. Bozuk olan herhangi bir mezhebe ki o mezhebe inanan bir kimsenin kâfir olduğu bir mezhebe bağlı bulunan kadının da nikâh edilmesi câiz değildir. 6. Tahrit edildikten sonra bir dine girmesi veya İsrailoğulları'nın nesebinden gelmediği halde Hz. Muhammed Mustafa'nın peygamber olarak gönderilmesinden sonra hristiyanlığa veya yahudiliğe girmesidir. Bu iki haslet olmadığı zaman böyle bir kadınla evlenmek helâl değildir. Eğer sadece kadının nesebi yok olursa böyle bir kadınla evlenilip evlenilmeyeceği hususunda fakihlerin ihtilâfı vardır. 7. Kadının cariye olmasıdır. Câriye olan kadınla evlenmek isteyen kişi, kendisi gibi hür olan bir kadınla evlenecek kadar imkânlara sahipse veya hür bir kadınla evlenmeye gücü yetmiyor ve cariye ile evlenmese de zina yapmaktan korkmuyorsa böyle bir kişinin câriye ile evlenmesi câiz değildir. 8. Kadının tamamı veya bir kısmı kendisi ile evlenmek isteyen bir kimsenin mülkü ve câriyesi olmaktır. (Böyle bir kadınla evlenmek istediği zaman önce hürriyetini kendisine bahşedip âzâd etmesi ve ondan sonra kendisiyle evlenmesi gerekir. Bu meselenin tedkik ve izâhı fıkıh kitaplarında yapılmıştır). 9. Kendisiyle evlenilmek istenilen kadının evlenmek isteyen kişiye yakın olmasıdır. Meselâ soy itibariyle o kadın, kendisini isteyenin annesi, kızı, torunu, büyük annesi olması gibi... Dâmat namzedinin aslından gayemiz, anneler ve ninelerdir. Faslından gayemiz ise, kız kardeşleri ve onların kız çocuklarıdır. Her asıl ki, ondan sonra diğer bir asıl vardır, onların ilk faslından gayemiz ise; teyzeler ve halalardır. Fakat teyzeler ve halaların kız çocuklarıyla evlenebilir. 10. Süt ile nikâhı kendisine düşmeyen bir kimse olmasıdır. Soy ile nikâhı haram olan ve daha önce bahsi geçen asıl ve fasıllar süt ile de haram olurlar. Fakat süt ile kadını haram eden durum; beş defa kana kana emmektir. Eğer beş defadan az kana kana emmiş ise bu durumda kişiye haram olmaz. (Bu hüküm Şafiî mezhebine göredir). 11. Müşâheret (dünürlük) sebebiyle haram olmaktır. Şöyle ki: Evlenmek isteyen kişi istediği hanımın kızı ile veya ninesiyle daha önce nikâh yapmış veya daha önce şüphe akdiyle veya cariyelik akdiyle istediği kadının kızını veya ninesini nikâh etmiştir veya bu kimselerle şüpheli bir akidle temasta bulunmuştur. Yahut da evlenmek istediği hanımın annesiyle veya ninesiyle sahih veya şüpheli bir akidle ilişki kurmuştur. Bu bakımdan kadına yapılan mücerred nikâh akdi, onun annelerini nikâh sahibine ebediyyen harâm eder. Ancak bu kadının kızı ve torunları kendisiyle sadece nikâh akdi eden kişiye haram olmaz. Ancak kendisiyle cinsî münâsebette bulunursa veya evlenmek istediği kadınla daha önce ba-bası veya oğlu nikâhlanmışsa bu takdirde de o kadınla evlenemez. 12. Nikâh ettiği kadının nikâhında olan beşinci kadın olmasıdır. Yani bu kadından başka nikâhının altında dört kadın daha varsa, işte bu takdirde beşinci kadını nikâh etmesi helâl değildir. Eğer nikâhının altında bulunan kadınlardan birisi üç talâk ile boşanmışsa ve iddet bekliyorsa, böyle bir durumda beşincisiyle evlenmek yasak değildir. 13. Kadınla evlenmek isteyen kişinin nikâhı altında kadının kızkardeşi, halası veya teyzesinin bulunmasıdır. Böylece kadını nikâh etmekle kızkardeşi ile teyzesi ve halası ile bir araya getirmiş olur. (Bu ise caiz değildir). Akraba olan iki kadın ki aralarında eğer birisi erkek, diğeri kadın olursa evlenmek caiz değildir bu iki kadının bir kişinin nikâhı altında bir araya getirilmesi caiz değildir. 14. Damat namzedi olan kişi, daha önce aynı kadını üç talâk ile boşamış olmalıdır. Bu bakımdan kişi tarafından üç talâk ile boşanmış bir hanım sahih bir nikâh ile başka birisi ile evlenip onunla karı koca hayatı yaşamadıkça (ve ondan kendi isteğiyle boşanıp iddetini bitirmedikçe) ilk kocasına ikinci bir defa helâl olmaz. 15. Damat namzedinin, evlenmek istediği kadınla mülâanet52 etmesidir. Kendisiyle mülâanet ettiği hanım, lian muamelesinden sonra ebediyyen kendisine haram olur. 16. Kadının hac veya umre ihramında bulunmasıdır veyahut da kocası olacak şahsın hac veya umre ihramında bulunmasıdır. Bu bakımdan eşlerden herhangi birisi veya her ikisi de hac veya umre ihramında bulunurlarsa bu durumda nikâh kıyılamaz. Ancak nikâhın kıyılması ihramdan çıktıktan sonra mümkün olabilir.53 17. Kadının küçük (baliğ) olmamakla beraber dul olmasıdır. Bu bakımdan evlenme çağma varmayan dul bir hanımın ancak bâliğ olduktan sonra nikâhı sahih olabilir. 18. Kadının yetim olmasıdır. Yetim bir kız, ancak bâliğ olduktan sonra eylendirilebilir. 19. Rasûlullah'ın pâk zevcelerinden birisi olmasıdır. İster Rasûlullah vefat ettiği zaman onun nikâhı altında bulunanlardan olsun isterse daha önceden nikâhladığı herhangi bir kadın olsun. Bunlarla evlenmek haramdır.Çünkü Rasûlullah'ın zevceleri (ayetin nassı ile) mü'minlerin anneleridir. Böyle bir muamele zaten zamanımızda mümkün de değildir.

İşte buraya kadar saydıklarımız nikâha engel teşkil eden durumlardır. Evlilik hayatını güzelleştiren ve kadın alınırken akdin devam etmesi için kadında aranan hasletlere gelince, onlar da sekiz tanedir: 1) Dindar olmak 2) Ahlâklı olmak 3) Güzel olmak 4) Mehri az olmak 5) Çocuk doğurabilmek 6) Bâkire olmak 7) Soylu olmak 8) Yakın akrabalardan olmamak

Dindar Olmak Kadının dindar ve sâliha olmasıdır. Kadında esas olarak bu vasıf aranmalıdır ve bu vasfa diğer vasıflardan fazla itina gösterilmelidir. Çünkü kadın nefsinin ve namusunun korunması hususunda dinî zafiyete sahip ise kocasını rezil edip halk arasında yüzünü karartır. Bu hareketinden ötürü kocasının kalbi karma karışık olur. Hayatı karmakarışık bir hâl alır. Eğer bu durum karşısında kalan koca, kıskanma ve gayret yolunu takip ederse, daimi bir şekilde felâketten felâkete sürüklenip gidecektir. Eğer müsamaha yolunu tercih ederse, o vakit dini ve nâmusu hakkında gevşek davranmış olur ve gayretsizliğe nisbet edilir. Eğer kadın fâsık olmakla beraber güzel de olursa o zaman ondan gelen felâket daha da şiddetli olur. Zira kocası kötü huylarına göz yummayacağı gibi, kendisinden ayrılmaya da güzel olduğu için tahammül gösteremez. Tıpkı Hz. Peygamber'e müracaat eden kişi gibi olur. Zira rivayet ediliyor ki, adamın birisi Hz. Peygamber'e geldi ve dedi ki: - Ey Allah'ın Rasûlü! Benim bir hanımım var. Uzatanın elini geri çevirmez. - Boşa! - Ama ben onu seviyorum. - O hâlde boşama, yanında dursun.54

Hz. Peygamber (s.a) bu adama hanımını boşamamasını şu hikmetten ötürü emretmiştir: Çünkü bu kişi, kalben sevdiği bu hanımı boşadığı takdirde bu sefer kendisi arkasına düşüp zinâ felâketine düçâr olabilir. Kadının bozulduğu gibi adam da bozulacak. Bu nedenle kadınla beraber durup sıkıntı çekmesini, onu boşadıktan sonra fesâda uğramasından daha hayırlı görmüştür.

Eğer kadın, kocasının malını telef etmek suretiyle veya başka bir şekilde dinî zâfiyete sahipse, yine kocasının bu durumda hayatı karışır. Eğer koca, kadının bu durumuna göz yumar ve ses çıkarmazsa kendisi de günahta kadının ortağı olur ve Allah Teâlâ'nın Tahrim sûresinin altıncı ayetinde 'Nefsinizi ve ehlinizi ateşten koruyunuz' emrine muhalif düşer. Eğer bu durumundan hoşlanmayıp onunla mücadele ederse hayatı boyunca rahat yüzü görmeyecektir.

İşte bu sırra binâen Hz. Peygamber (s.a) tekrar tekrar dindar bir kadınla evlenmeyi teşvik ederek şöyle demiştir: Kadın, malı, soyu sopu, güzelliği veya dindarlığı için tercih edilir. Sen dindar olan kadını tercih et.55

Herhangi bir kimse kadını malı veya güzelliği için nikâh ederse o kimse, kadının hem güzelliğinden, hem de malından mahrum olur. Bir kimse kadını sadece dindarlığından ötürü nikâhlarsa Allah Teâlâ ona hem kadının malını ve hem de güzelliğini ihsan eder.56

Kadını güzelliği için nikâh etmeyin. Kadının güzelliğinin kadını felâkete sürüklemesi mümkündür. Aynı zamanda kadını, malı için de nikâh etmeyin. Zira kadının malının kadını baştan çıkarması mümkündür. Kadını, sadece dindarlığından ötürü nikâhlayın.57

Hz. Peygamber'in bütün bu hadîslerinde dindar kadınlarla evlenmeyi ısrarla teşvik etmesinin hikmeti şudur: Dindar olan kadın, kocasına, din hususunda yardımcı olur. Eğer kadın dindar değilse, kocasını dinî sahadan geri bırakır ve hâlini altüst eder.

Güzel Ahlâk Dine yardım bakımından ve sadece dinî sahada ilerlemek için, boş vakit elde etmek ancak güzel ahlâk temeline dayanır. Çünkü güzel ahlâk bu sahada önemli bir temeldir. Zira kadın geveze, kötü ahlâklı, saldırgan ve nankör olursa ondan gelen zarar umulan faydadan çok fazladır. Kadınların gevezelikleriyle denenen ve bu sahada sabreden, Allah'ın velî kullarıdır.

Araplardan birisi der ki: Kadınlardan şu altı çeşidiyle evlenmeyiniz: a) Ennâne, b) Mennâne, c) Hannâne, d) Haddâke, e) Berrâka, f) Şeddâka.

Ennâne; çokca inleyen, şikayette bulunan ve daima başı ağrıyormuş gibi başını sarmak suretiyle naz yapan kadın demektir. Bu bakımdan hastalıklı olan veya yapmacıktan kendisini hasta gösteren bir kadınla evlenmekte hiçbir hayır yoktur.

Mennâne ise; kocasına karşı 'Ben senin için şunu yaptım, bunu yaptım' demek suretiyle minnette bulunan kadın demektir.

Hannâne; başka bir adamın aşkıyla yanıp tutuşan veya başka bir kocadan olan çocuğunun aşkıyla yanan hanım demektir. Bu hanımdan da sakınmak ve böyle bir hanımla evlenmemek gerekir.

Haddâke; her şeye göz dikip isteyen hanım demektir. Böyle bir hanımın oburluğu, kocasını gücünün yetmeyeceği yüklerin altına sokar.

Berrâka; iki mânâya gelme ihtimali vardır: a) Sûni bir parlaklık için bütün gün boyunca yüzünü süsleyen kadın demektir. b) Kocasıyla beraber sofrada oturup yemekten hoşlanmaz, ancak tek başına yer ve her şeyden müstakil bir paya sahip olmak ister. Bu kelime Yemen Arapçasıdır. Yemenliler çocuk veya kadın yemekte kızdığı zaman, Berrakat'il-Mer'e (Kadın yemeğe küstü) veya Berraka's-Sabî (Çocuk yemeğe kızdı) derler.

Şeddâka'ya gelince, çenesi düşük ve çokça konuşan kadın demektir. Hz. Peygamber'in şu hadîs-i şerifi de bu mânâyı ifade eder:

Allah Teâlâ, çenesi düşük olanlara buğzeder.58

Rivayete göre Sâlih el-Ezdî, bir seyahatında Hz. İlyas ile bir araya geldi. İlyas (a.s) Sâlih'e evlenmesini tavsiye etti ve evlilikten kaçıp ibadete dalmayı yasakladıktan sonra kendisine şöyle dedi: Sakın şu dört grup kadın ile evlenme: a) Muhtelia, b) Mübariye, c) Âhire, d) Naşize.

Muhtelia, her zaman sebepsiz bir şekilde kocasından para karşılığında talâkını satın almak teklifinde bulunan kadın demektir.

Mübâriye, kendi nefsiyle değil de, başka şeylerle ve dünyevî sebeplerle kocasına karşı böbürlenen kadın demektir.

Âhire, dostu olarak bilinen fâsık kadın demektir. Allah Teâlâ böyle bir kadın hakkında Nisâ suresinin 25. ayetinde şöyle buyurmaktadır: 'Gizli dost da edinmeyerek..

Nâşize, fiil ve sözleriyle daima kocasından yüksekte görünmeyi arzulayan kadın demektir. Zira Nâşiz kelimesi yüksek olan tümseklere denir.

Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: 'Erkekler için şerli haslet sayılanlar, kadınlar için, hayırlı haslet sayılır. O hasletler de şunlardır: a) Cimri olmak, b) Katı olmak, c) Korkak olmak'.

Zira kadın cimri olduğu zaman, hem malını, hem de kocasının malını korur, muhafaza eder. Katı ve mağrur olduğu zaman, kocasının dışında herhangi bir kimse ile şüphe verici ve yumuşak bir şekilde konuşamaz. Korkak olduğu zaman da, her şeyden korkar, evinden çıkmaz ve böylece şüpheli yerlerde tabii olarak bulunmak-tan ve kocasının korkusundan korunmuş olur. İşte bu hikâyeler, seni nikâh konusunda istenilen ahlâkların tamamına irşad etmektedirler.

Güzel Olmak Yüz güzelliği de nikâhlanmak istenilen kadında aranan bir sıfattır. Çünkü kadının güzel yüzlü oluşu sayesinde kocası başka felâketlerden korunmuş olur. Zira insanoğlunun tabiatı çoğu zaman çirkin bir kadınla yetinmez. İnsanoğlunun tabiatı nasıl olur da çirkin yüzle yetinir? Oysa denildi ki; güzel yaradılış ile güzel ahlâk çoğu zaman biri diğerinden ayrılmaz.

Bizim daha önce dindar kadın ile evlenmeyi teşvik eden hadîsleri nakletmemiz ve 'kadın sadece güzelliği için nikâh edilmez' deyişimiz, insanı güzelliğin aranmasından menedici bir özellik taşımaz. Onların ifade ettikleri şudur: 'Kadının dini zayıf olduğu hâlde sadece güzelliğinden ötürü alınırsa, bu durum kötüdür'; zira çoğu zaman sadece kadının güzelliği, insanoğlunu kendisiyle evlenmeye iter ve onun dindarlık durumu pek dikkate alınmaz. İşte bu sırra binaen 'kadın sadece güzelliğinden ötürü nikâh edilmez' denilmiştir. Sevgi ve muhabbetin çoğu güzellikle olduğundan, güzelliğe iltifat etmenin gerekliliğine işaret etmektedir. İslâm nizamı eşlerin arasında sevgi oluşturan sebeplerin gözetilmesini teşvik etmiştir ve bu sırra binaen de kendisiyle evlenmek istediği hanıma bakmayı müslüman erkek için müstehab kılarak Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allah Teâlâ herhangi birinizin kalbine bir hanımla evlenmeyi attığı zaman, o kimse evlenmek istediği hanımı dikkatle incelesin. Çünkü evlenmeden önce bakıp sonra hüküm vermek, eşlerin arasında muhabbet meydana getirmeye daha elverişlidir.59

Medinelilerin gözlerinde hastalık vardır. Bu nedenle Ensar'dan bir kadınla evlenmek isteyen, onlara dikkatle bakmalıdır.60

Bu hadîs-i şerifi tefsir eden bazı âlimler, 'Ensar'dan olan kadınların gözlerinde gece körlüğü vardır', bazıları da 'gözleri küçücük olurdu' demişlerdir, Takvâ ehlinden bazıları Ensar'ın kızlarına ancak dikkatle baktıktan sonra, onlarla evlenirlerdi. Böyle yapmaktaki gayeleri, aldanmaktan emin olmalarıdır.

A'meş şöyle demiştir: 'Bakmaksızın ve tedkik etmeksizin olan her evliliğin sonu üzüntü ve sıkıntıdır'. Herkesin malumudur ki, kadına bakmak, onun ahlâkını, din ve malını göstermez. Bakmakla ancak onun güzelliği çirkinliğinden ayırdedilir.

Rivayet ediliyor ki: Adamın biri Hz. Ömer'in hilâfeti za-manında saçlarını (beyazlarını örtmek için) boyatarak evlendi. Bir zaman sonra saçlarının boyası dökülünce beyaz saçlar görünmeye başladı. Bu manzara karşısında kadının tarafı adamı âdil halîfenin huzuruna götürdüler ve halîfeye dediler ki: 'Biz onu genç zannederek kızımızı ona verdik'. Bu durumu öğrenen Hz. Ömer, adamı incitecek derecede döverek şöyle demiştir: 'Sen bu insanları aldatmışsın'.

Rivayet edildi ki, Bilâl Habeşî ve Suheyb-i Rumî (r.a) Araplardan bir kabileye giderek kızlarını istediler. Kız tarafı 'Siz kimsiniz?' diye sordu. Bilâl (r.a) 'Ben Bilâl'im, bu da kardeşim Suheyb'dir. İkimizde daha önce dalâlette idik. Allah bizi hidâyete kavuşturdu. Biz köle idik, Allah bizi âzâd eyledi. Biz fakirdik, Allah bizi zengin kıldı. Bu bakımdan eğer siz kızlarınızı bize verirseniz, Allah'a hamd ü senâlar olsun. Eğer bizi reddeder kabul etmezseniz, o zaman Allah her türlü eksiklikten münezzehtir deriz'. Bu söze muhâtap olan kabile halkı 'Sizi reddetmiyoruz, bilâkis size kızlarımızı vereceğiz ve hamd de Allah'a mahsustur' dediler. Daha sonra Suheyb (r.a) Bilal'e dedi ki: 'Keşke sen bizim İslâm uğrunda katıldığımız savaşlardan ve Rasûlullah ile beraber olan durumlarımızdan bahsetseydin'. Bunun üzerine Bilâl, Suhayb'e 'sus' dedi; 'sen doğru söyledin ve doğruluk da seni evlendirdi'.

Aldatmak bazen hem güzellikte, hem de ahlâkta olur. Bu bakımdan güzellikteki aldatma, bakmak ve tedkik ile giderilebilir. Ahlâktaki aldatma ise, istenilen kadının durumunu tarif etmek ve dinlemek ile giderilir. O hâlde evlenmeden önce güzelliğine aldanmamak için müşteri gözüyle kadının güzelliğini tedkik etmelidir. Kadının gerek ahlâkını ve gerekse güzelliğini doğru, basiret sahibi, zahir ve bâtına vakıf olabilen birisinden öğrenmelidir. Kendisiyle istişâre edilen kişi, istenilen kıza fazla taraftar olmamalı ki kendisinde bulunmayan vasıfları mübalâğalı bir şekile anlatmasın ve aynı zamanda istenilen kıza hased eden bir kimse de olmamalı ki, onun iyi vasıflarını söylemeyip, meziyetlerinden gereği gibi bahsetmesin. Zira tabiatlar nikâhın başlangıcında ve kendisiyle evlenilmek istenen hanımların vasfında ya ifrâta veya tefrite meyledicidir. Bu hususta normal hareket edip doğruyu söyleyen pek azdır. Böyle ihtiyatlı hareket etmek zevcesinden başkasına gönül vermekten korkan bir mü'min için çok önemlidir.

Zevcesinden sadece sünnet-i seniyyeyi tatbik etmesini isteyen veya çocuk doğurmasını isteyen veya ev işlerini iyi bilmesini bekleyen bir kimseye gelince; eğer bu kimse güzelliğe önem vermez, sadece yukarıda sayılan hasletleri dikkate alırsa, zâhidliğe daha yakın bir hareketi seçmiş olur. Çünkü evlenmek şöyle böyle dünyadan bir kapı olarak kabul edilmektedir. Her ne kadar bazı kimseler için din hususunda yardımcı olursa da bu herkes için değildir.

Ebu Süleyman ed-Dârânî şöyle demektedir: 'Herşeyde zühd vardır. Hatta kadında bile. Kişi dünyada zahidliği tercih ettiği için bazen yaşlı bir kadınla evlenir'.

Mâlik b. Dinar şöyle derdi: "Herhangi biriniz öksüz bir kızla evlenip onunla evlendiği için neden sevap işlemeyi terkediyor? Oysa böyle bir kimse ile evlenirse ona yedirdiği ve giydirdiği zaman o az ile yetinir ve onun nafakası hafif olur. (Buna rağmen) bunu yapmamaktadır. Dünyaperestlerin kızlarını tercih ediyor ve böylece zevcesi şehvetlere dalıp 'Bana şu şu şeyleri giydir' diyor".

Ahmed b. Hanbel, tek gözlü bir hanımı, ondan daha güzel olan kızkardeşine tercih etmiştir. İkisinden hangisi daha akıllıdır' diye sormuş kendisine 'Gözünde körlük olanı daha akıllıdır' demişler. 'O halde onunla evlendirin' demiştir.

Evlenmekten sadece dünyanın zevk ve safâsını düşünmeyenlerin âdeti böyle idi. Neşesini artıran ve güzelliğiyle zevk ve safâsmı tatmin eden bir hanımı olmadığı takdirde dininden korkan bir kimse, eş olarak güzel kadını tercih etmelidir. Zira helâl ile lezzetlenmek din için koruyucu bir kaledir. Denilmiştir ki, kadın güzel, ahlâklı, kara kaşlı, siyah saçlı, iri gözlü beyaz renkli oluğu zaman, kocasının sevgilisi olur. Kocasının gözünü haramdan uzaklaştırır. Böyle bir kadın elâ gözlü, cennet hurîlerinin misâlidir.Çünkü Allah Teâlâ cennet kadınlarını bu sıfat ile tavsif ederek şöyle buyurmuştur: Cennetlerin hepsinde huyları iyi olan güzel yüzlü hanımlar... (Rahman/70)

Allah Teâlâ bu ayet-i celîledeki 'hayrat' kelimesinden güzel ahlâklıları kasdetmiştir. Yine cennet kadınları şöyle tavsif edilmektedir: O cennetlerde gözlerini kocalarından başkasına çevirmeyen hanımlar vardır... (Vakıa/56)

Böylece onları hep bâkire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar yaptık. (Vâkıa/36-37)

Âyetteki 'urub' tâbiri, kocasına âşık olan ve kocasını cinsel duygulara sevkeden kadın demektir. Böyle bir kadının verilmesiyle ehl-i cennetin lezzetleri tamamlanır. Hûr kelimesi, beyaz demektir. Havra, elâ gözlü ve siyah saçlı kadın demektir. Ayna ise gözü geniş hâtun demektir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Kadınlarınızın en hayırlısı, öyle bir kadındır ki, kocası kendisine baktığı zaman, kocasını sevindirir. Kocası kendisine emrettiği zaman, kocasına itaat eder ve kocası hazır bulunmadığı zaman da kocasının namusunu ve malını korur.61

Hanım kocasını sevdiği zaman, kocası kendisine bakmakla sevinir.

Mehri Az Olmak Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Kadınların en hayırlısı, yüzce en güzeli ve mehirce en hafif olanıdır.62

Hz. Peygamber, mehirlerde ifrata kaçmayı yasaklamıştır.63

Hanımlarından bazısıyla on dirhem ve ev eşyası karşılığında evlenmiştir. Ev eşyası ise, bir el değirmeni, bir su testisi, yüzü deri içi hurma yapraklarıyla dolu bir yastıktan ibaretti. Bazı hanımlarına da iki avuç arpa velimesi vererek evlenmiştir. Diğer birine de iki avuç hurma ve iki avuç kavut vererek evlenmiştir.64

Hz. Ömer (r.a), mehirler hususundaki ifratı yasaklamıştır. Bu hususta derdi ki: 'Allah'ın Rasûlü evlendiği ve kızlarını evlendirdiği zaman, dört yüz dirhemden fazla mehir vermemiştir'.65

Eğer kadınların mehrinde ifrata kaçmak bir şeref olsaydı, muhakkak ki herkesten önce Hz. Peygamber bu şerefi elde etmeye gayret ederdi. Hz. Peygamber'in bir kısım ashabı beş dirhem kıymetinde bulunan altın çekirdekleri mehir vererek ev-lenmişlerdir.66

Said b. Müseyyeb, kızını iki dirhem mehirle Ebu Hüreyre'ye götürmüş ve kapıdan kızını içeriye soktuktan sonra geri dönmüştür. Yedi gün sonra kızının hâlini sormak üzere gitmiş ve ona selâm vermiştir. Eğer kişi ulemânın ihtilâfından kurtulmak için, on dirhem mehir ile evlenirse, iyi bir iş yapmış olur.67

Kadının çabuk evlenmesi, çabuk doğurması ve mihrinin kolay olması, onun bereketli oluşundandır.68

Hâtunların en bereketlisi, mehir yönünden en az mehirli olanıdır.69

Kadın tarafından mehirde ifrâta kaçmak mekruh olduğu gibi koca için de kadının malının ne kadar olduğunu sormak mekruhtur. Hiçbir zaman servetine göz dikerek kadınla evlenmek uygun bir hareket değildir. Süfyân es-Sevrî şöyle demiştir: "Kişi evlendiği zaman 'Acaba kadının bir şeyi var mıdır?' derse bil ki o kişi, hırsızdır".

Kişi kayınpederine birşey hediye ettiği zaman, onları daha fazlasını hediye etmeye mecbur etmek gayesiyle hediye etmemelidir. Zira böyle hareket etmek uygun değildir. Kızın ana ve babası da damatlarına bir hediye verdikleri zaman hediyelerinden daha fazlasını istemek niyeti taşırlarsa, onların bu niyetleri bozuk ve çirkin bir niyettir. Hiçbir şey beklemeksizin sadece insanlık için verilen hediyeler ise müstehabdır ve böyle bir hediye muhabbete vesile olur.

Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Hediyeleşiniz ve dolayısıyla sevişiniz.70

Verdiği hediyeden daha fazlasını beklemek ise Allah Teâlâ'nın kötülediği ahlâka dahildir. Az birşey verip karşılığında çok şey isteme. (Müddessir/6)

Yani daha fazlasını almak için başkasına hediye verme. Aynı zamanda böyle bir hareket Allah Teâlâ'nın şu hükmünün kap-samına girer! İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz faiz Allah katında artmaz. (Rum/39)

Çünkü ayetteki 'Ribâ' kelimesi fazlalık demektir. Bu ise, zımnen fazlayı istemektir. Her ne kadar faiz olmasa bile bütün bunlar mekruh ve nikâh hususundaki bid'atlerdir. Ticaret ve ku-mara benzer. Nikâhın da esas hedeflerini ifsâd eder.

Çocuk Doğurabilmek Eğer kısır olduğu bilinen bir kadın ise onunla evlenmekten kaçınmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Sevimli ve doğurgan kadınla evleniniz!71

Eğer kadın daha önce evlenmiş değilse ve doğurup doğurmayacağı bilinmiyorsa, onun sağlık ve gençliğine bakmalıdır. Zira kadında sıhhat ve gençlik olunca çoğu zaman doğurgan olur.

Bâkire Olmak Hz. Peygamber (s.a) dul bir kadınla evlenen Câbir'e şöyle demiştir:

Neden oynaşabileceğiniz bir bâkire ile evlenmedin.72 Bâkirelikte üç fayda vardır: a) Bâkire olan bir hanım kocasını sever ve onunla ünsiyet ka-zanır. Böylece onun bu durumu muhabbete tesir eder. Hz. Peygamber de 'sevimli olan ile evleniniz' dememiş midir? Tabiatlar ilk dost üzerinde titizlikle duracak şekilde yaratılmıştır. Daha önce erkekleri denemiş, onların hâllerini görmüş bir kadın ise, çoğu zaman göreneklerine zıt düşen bazı vasıflara razı olamaz. Dolayısıyla kocasından soğur. b) Bâkire olmak, kocası tarafından daha fazla bir şekilde sevilmeye vesile olur. Çünkü tabiat, başka bir kimse tarafından ellenmiş bir hanımdan az da olsa ürker ve kocası bu durumu hatırladıkça tabiatına ağır gelir. Hele bazı tabiatlar bu konuda daha ürkektirler. c) Dul olan bir kadın, daima ilk kocasını hatırlar. Zira muhabbet çoğunlukla ilk dost ile güçlü olur. Soylu Olmak Kişinin evleneceği kadın dindar ve sâlih bir ailenin kızı olmalıdır. Çünkü böyle bir kadın çocuklarını dindar olarak yetiştirir. O halde kadın, terbiye görmemiş ise, çocuklarına edep ve terbiye vermeyi nasıl bilir?

Bu sırra binaen Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Mezbelelikte biten yeşillikten (çiçekten) sakınınız.73

Bunun üzerine kendisine şöyle soruldu: 'Mezbelelikte biten yeşillik de nedir?7 Hz. Peygamber (s.a) 'Kötü bir ailede yetişen güzel kadın demektir' diye cevap verdi. Tohumlarınız için (münbit bir arazi) seçiniz. Zira damar çok çekicidir.74

Yakın Akrabalardan Olmamak Çok yakınlarından olmamalıdır. Zira yakınlık derecesi ne kadar fazlaysa şehveti o nisbette azaltır.

Hz. Peygamber (s.a) bu konuda şöyle buyurmuştur: Pek yakınınız olan bir kadınla evlenmeyiniz. Çünkü çocuk cılız olur.75

Böyle bir evlenmenin mahzuru olan çocuğun cılız olması, şehvetin azalmasına vesile olmasından ileri gelir. Zira şehvet ancak bakış ve dokunuşla kabaran hissin kuvvetiyle gelişir. Hissin kuvvetlenmesi ise hoşa giden ve yeni karşılaşılan şeylerde daha fazla olur. Öteden beri görüp tanıdığı bir kadına karşı bu his zayıflar ve şehvet uyanmaz olur.

İşte buraya kadar saydığımız hasletler insanı kadınla evlenmeye teşvik eden hasletlerdir. Kadının velisinin de damat olacak kimsenin hasletlerine dikkat etmesi gerekir. Bu nedenle baba, kızı için iyi bir damat seçmelidir. Kızını ahlâk veya şekil bakımından çirkin olan, yahut da dini zayıf olan veya kızının hakkını yerine getirmekten aciz bulunan veya nesepte kızına denk olmayan birisiyle evlendirmemelidir.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: Nikâh köleliktir (köleliğe benzer). Bu bakımdan kızınızı kime verdiğinize dikkat edin.76

Kadın hakkında ihtiyatlı hareket etmek, daha önemlidir. Çünkü kadın nikâh ile (âdeta) köleleştirilir. Kadın için bu durumdan kurtuluş yolu yoktur. Koca ise, her an boşayabilir. Bu bakımdan kişi kızını zâlim, fâsık, bid'atçı veya içkici bir kimse ile evlendirirse dinine saldırmış olur ve kendisini sıla-i rahmi gözetmediği ve ahlâklı dâmat seçmediği için Allah'ın şiddetli kahrına mâruz bırakır.

Kızının tâlipleri çok olan bir kimse, Hasan Basrî'ye 'Kızımı şu kimselerden hangisine vereyim?' diye sorunca şöyle cevap verdi: 'Kim Allah'tan daha fazla korkarsa ona ver. Çünkü böyle bir kimse kızını severse onu ikrâma garkeder. Eğer ondan hoşlanmazsa ona zulmetmez'.

Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: Kızını fâsık bir kimse ile evlendiren, kızı ile olan ilgisini kesmiş demektir.77

50) Müslim ve Buhârî, (İbn Ömer'den) 51) Müslim 52) Mülâanet veya lian, kocanın, doğan çocuğun kendisinden olmadığını, veled-i zinâ olduğunu, dolayısıyla hanımının zinâ ettiğini iddia etmesi; şahidleri olmadığı için ancak fıkıhta belirtilen şekilde dört kez yemin ederek hanımının zina ettiğini gördüğünü söylemesi ve beşincisinde 'Eğer ben hanınıma iftira atıyorsam, Allah'ın lâneti üzerime olsun' diye yemin etmesidir. Kadının da zinâ cezasından kurtulması için, aynı şekilde dört kez zinâ etmediğine dair Allah adına yemin etmesi ve beşincisinde 'Eğer ben ya-lan, söylüyorsam Allah'ın laneti benim üzerime olsun' demesi gerekir. Böylece çocuğun nesebi hanımın kocasından ayrılmış olur. Çocuk sadece annesinin varisi olur ve çocuk öldüğünde de varisi, sadece annesidir. 53) Şayet ihramda oldukları halde veya birisi ihramda olduğu halde nikâh kıyarlarsa nikâhları fasiddir. Aralarında karı-koca ilişkisi cereyan ederse bu zina olur. 54) Ebu Dâvud ve Nesâî 55) Müslim ve Buhârî 56) Taberânî 57) İbn Mâce 58) Tirmizi 59) İbn Mâce 60) Müslim 61) Nesâî 62) İbn Hibban 63) Sünen sahipleri 64) Ebu Dâvud, Tayâlâsî, Bezzar 65) Tirmizî 66) Müslim ve Buhârî 67) Bâzı âlimlere göre mehrin en azı on dirhem olmalıdır. Bu sebeple bu ihtilâftan kurtulmak için en az on dirhem mehir vermek gerekir. 68) İmam Ahmed ve Beyhakî 69) Ebu Ömer et-Tukanî 70) Buhârî, ei-Edeb'ul-Müfred ve Beyhakî 71) Ebu Dâvud ve Nesâî 72) Müslim ve Buhârî 73) Darekutnî el-İfrad 74) Deylemî 75) İbrahim el-Harbî 76) Ebu Ömer et-Tukânî ve Beyhakî 77) Ebû Ömer et-Tukânî ve Beyhakî