Necm suresinin okunuşu

Necm suresi hidayet rehberimiz Kuranı Kerimin 53. suresidir. Necm suresi 62 ayeti kerimedir. Necm suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Necm suresinde mirac mucizesi anlatılmaktadır. İşte Necm suresi okunuşu..

Necm suresi hidayet rehberimiz Kuranı Kerimin 53. suresidir. Necm suresi 62 ayeti kerimedir. Necm suresi Mekke döneminde nazil olmuştur. Necm suresinde mirac mucizesi anlatılmaktadır. İşte Necm suresi okunuşu...

Kur’ân-ı kerîmin elli üçüncü sûresi iniş sırasına göre yirmi üçüncü sûredir. İhlâs sûresinden sonra, Abese sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Necm sûresi Mekke’de nâzil oldu (indi). Altmış iki âyet-i kerîmedir. İlk âyetinde geçen ve yıldız mânâsına gelen Necm kelimesi sûreye isim olmuştur. Sûrede; mîrâc mûcizesi, putların uydurma ilâhlar olduğu, Allahü teâlâdan yüz çevirip, dünyâya kul ola nlara îtibâr etmemek gerektiği, büyük günâhlardan ve ahlâksızlıklardan kaçanları Allahü teâlânın mağfiret edeceği, günahlarını bağışlayacağı bildirilmektedir. (İbn-i Abbâs, Râzî, Taberî, Kurtubî)

NECM SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ

Necm 1 (Mealleri Karşılaştır): Ven necmi izâ hevâ. بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ وَٱلنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ (1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

Necm 2 (Mealleri Karşılaştır): Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ. مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ (1-2) Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.

Necm 3 (Mealleri Karşılaştır): Ve mâ yentıku anil hevâ. وَمَا يَنطِقُ عَنِ ٱلْهَوَىٰٓ O, nefis arzusu ile konuşmaz.

Necm 4 (Mealleri Karşılaştır): İn huve illâ vahyun yûhâ. إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْىٌ يُوحَىٰ (Size okuduğu) Kur´an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.

Necm 5 (Mealleri Karşılaştır): Allemehu şedîdul kuvâ. عَلَّمَهُۥ شَدِيدُ ٱلْقُوَىٰ (5-7) (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.

Necm 6 (Mealleri Karşılaştır): Zû mirreh(mirretin), festevâ. ذُو مِرَّةٍ فَٱسْتَوَىٰ (5-7) (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.

Necm 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve huve bil ufukil a’lâ. وَهُوَ بِٱلْأُفُقِ ٱلْأَعْلَىٰ (5-7) (Kur’an’ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu.

Necm 8 (Mealleri Karşılaştır): Summe denâ fe tedellâ. ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu.

Necm 9 (Mealleri Karşılaştır): Fe kâne kâbe kavseyni ev ednâ. فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.

Necm 10 (Mealleri Karşılaştır): Fe evhâ ilâ abdihî mâ evhâ. فَأَوْحَىٰٓ إِلَىٰ عَبْدِهِۦ مَآ أَوْحَىٰ Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti.

Necm 11 (Mealleri Karşılaştır): Mâ kezebel fuâdu mâ reâ. مَا كَذَبَ ٱلْفُؤَادُ مَا رَأَىٰٓ Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı.

Necm 12 (Mealleri Karşılaştır): E fe tumâr rûnehu alâ mâ yerâ. أَفَتُمَٰرُونَهُۥ عَلَىٰ مَا يَرَىٰ (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz?

Necm 13 (Mealleri Karşılaştır): Ve lekad reâhu nezleten uhrâ. وَلَقَدْ رَءَاهُ نَزْلَةً أُخْرَىٰ Andolsun ki, o, Cebrail’i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.

Necm 14 (Mealleri Karşılaştır): İnde sidretil muntehâ. عِندَ سِدْرَةِ ٱلْمُنتَهَىٰ Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında.

Necm 15 (Mealleri Karşılaştır): İndehâ cennetul me’vâ. عِندَهَا جَنَّةُ ٱلْمَأْوَىٰٓ Me’vâ cenneti onun (Sidre’nin) yanındadır.

Necm 16 (Mealleri Karşılaştır): İz yagşes sidrete mâ yagşâ. إِذْ يَغْشَى ٱلسِّدْرَةَ مَا يَغْشَىٰ O zaman Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.

Necm 17 (Mealleri Karşılaştır): Mâ zâgal basaru ve mâ tegâ. مَا زَاغَ ٱلْبَصَرُ وَمَا طَغَىٰ Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı.

Necm 18 (Mealleri Karşılaştır): Lekad reâ min âyâti rabbihil kubrâ. لَقَدْ رَأَىٰ مِنْ ءَايَٰتِ رَبِّهِ ٱلْكُبْرَىٰٓ Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.

Necm 19 (Mealleri Karşılaştır): E fe reeytumul lâte vel uzzâ. أَفَرَءَيْتُمُ ٱللَّٰتَ وَٱلْعُزَّىٰ (19-20) Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?

Necm 20 (Mealleri Karşılaştır): Ve menâtes sâlisetel uhrâ. وَمَنَوٰةَ ٱلثَّالِثَةَ ٱلْأُخْرَىٰٓ (19-20) Lât ve Uzza’ya ve diğer üçüncüsü Menat’a ne dersiniz?

Necm 21 (Mealleri Karşılaştır): E lekumuz zekeru ve lehul unsâ. أَلَكُمُ ٱلذَّكَرُ وَلَهُ ٱلْأُنثَىٰ Erkek size de, dişi O’na mı?

Necm 22 (Mealleri Karşılaştır): Tilke izen kısmetun dîzâ. تِلْكَ إِذًا قِسْمَةٌ ضِيزَىٰٓ Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır.

Necm 23 (Mealleri Karşılaştır): İn hiye illâ esmâun semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ enzelallâhu bihâ min sultân(sultânin), in yettebiûne illez zanne ve mâ tehvel enfus(enfusu), ve lekad câehum min rabbihimul hudâ. إِنْ هِىَ إِلَّآ أَسْمَآءٌ سَمَّيْتُمُوهَآ أَنتُمْ وَءَابَآؤُكُم مَّآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلْطَٰنٍ ۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ وَمَا تَهْوَى ٱلْأَنفُسُ ۖ وَلَقَدْ جَآءَهُم مِّن رَّبِّهِمُ ٱلْهُدَىٰٓ Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler) yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir.

Necm 24 (Mealleri Karşılaştır): Em lil insâni mâ temennâ. أَمْ لِلْإِنسَٰنِ مَا تَمَنَّىٰ Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır?

Necm 25 (Mealleri Karşılaştır): Fe lillâhil âhiretu vel ûlâ. فَلِلَّهِ ٱلْءَاخِرَةُ وَٱلْأُولَىٰ Oysa, Ahiret de dünya da Allah’ındır.

Necm 26 (Mealleri Karşılaştır): Ve kem min melekin fîs semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey’en illâ min ba’di en ye’zenallâhu limen yeşâu ve yerdâ. ۞ وَكَم مِّن مَّلَكٍ فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ لَا تُغْنِى شَفَٰعَتُهُمْ شَيْـًٔا إِلَّا مِنۢ بَعْدِ أَن يَأْذَنَ ٱللَّهُ لِمَن يَشَآءُ وَيَرْضَىٰٓ Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar.

Necm 27 (Mealleri Karşılaştır): İnnellezîne lâ yu’minûne bil âhireti le yusemmûnel melâikete tesmiyetel unsâ. إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْءَاخِرَةِ لَيُسَمُّونَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ تَسْمِيَةَ ٱلْأُنثَىٰ Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar.

Necm 28 (Mealleri Karşılaştır): Ve mâ lehum bihî min ilm(ilmin), in yettebiûne illez zann(zanne), ve innez zanne lâ yugnî minel hakkı şey´â(şey’en). وَمَا لَهُم بِهِۦ مِنْ عِلْمٍ ۖ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ ۖ وَإِنَّ ٱلظَّنَّ لَا يُغْنِى مِنَ ٱلْحَقِّ شَيْـًٔا Hâlbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez.

Necm 29 (Mealleri Karşılaştır): Fe a´rıd an men tevellâ an zikrinâ ve lem yurid illel hayâted dunyâ. فَأَعْرِضْ عَن مَّن تَوَلَّىٰ عَن ذِكْرِنَا وَلَمْ يُرِدْ إِلَّا ٱلْحَيَوٰةَ ٱلدُّنْيَا Öyle ise bizim zikrimizden (Kur’an’dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir.

Necm 30 (Mealleri Karşılaştır): Zâlike mebleguhum minel ilm(ilmi), inne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bi menihtedâ. ذَٰلِكَ مَبْلَغُهُم مِّنَ ٱلْعِلْمِ ۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِۦ وَهُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ ٱهْتَدَىٰ İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir.

Necm 31 (Mealleri Karşılaştır): Ve lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı li yecziyellezîne esâû bimâ amilû ve yeczîyellezîne ahsenû bil husnâ. وَلِلَّهِ مَا فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِى ٱلْأَرْضِ لِيَجْزِىَ ٱلَّذِينَ أَسَٰٓـُٔوا۟ بِمَا عَمِلُوا۟ وَيَجْزِىَ ٱلَّذِينَ أَحْسَنُوا۟ بِٱلْحُسْنَى Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükâfatlandırması için (böyle)dir.

Necm 32 (Mealleri Karşılaştır): Ellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe lemem(lememe), inne rabbeke vâsiul magfireh(magfireti), huve a´lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum, huve a´lemu bi menittekâ. ٱلَّذِينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٰٓئِرَ ٱلْإِثْمِ وَٱلْفَوَٰحِشَ إِلَّا ٱللَّمَمَ ۚ إِنَّ رَبَّكَ وَٰسِعُ ٱلْمَغْفِرَةِ ۚ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنشَأَكُم مِّنَ ٱلْأَرْضِ وَإِذْ أَنتُمْ أَجِنَّةٌ فِى بُطُونِ أُمَّهَٰتِكُمْ ۖ فَلَا تُزَكُّوٓا۟ أَنفُسَكُمْ ۖ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ ٱتَّقَىٰٓ Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.

Necm 33 (Mealleri Karşılaştır): E fe re’eytellezî tevellâ. أَفَرَءَيْتَ ٱلَّذِى تَوَلَّىٰ (33-34) Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?

Necm 34 (Mealleri Karşılaştır): Ve a’tâ kalîlen ve ekdâ. وَأَعْطَىٰ قَلِيلًا وَأَكْدَىٰٓ (33-34) Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü?

Necm 35 (Mealleri Karşılaştır): E indehu ilmul gaybi fe huve yerâ. أَعِندَهُۥ عِلْمُ ٱلْغَيْبِ فَهُوَ يَرَىٰٓ Gayb’ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor?

Necm 36 (Mealleri Karşılaştır): Em lem yunebbe’ bimâ fî suhufi mûsâ. أَمْ لَمْ يُنَبَّأْ بِمَا فِى صُحُفِ مُوسَىٰ (36-37) Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?

Necm 37 (Mealleri Karşılaştır): Ve ibrâhîmellezî veffâ. وَإِبْرَٰهِيمَ ٱلَّذِى وَفَّىٰٓ (36-37) Yoksa, Mûsâ’nın ve Allah’ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim’in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi?

Necm 38 (Mealleri Karşılaştır): Ellâ teziru vâziretun vizre uhrâ. أَلَّا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.

Necm 39 (Mealleri Karşılaştır): Ve en leyse lil insâni illâ mâ seâ. وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَٰنِ إِلَّا مَا سَعَىٰ İnsan için ancak çalıştığı vardır.

Necm 40 (Mealleri Karşılaştır): Ve enne sa’yehu sevfe yurâ. وَأَنَّ سَعْيَهُۥ سَوْفَ يُرَىٰ Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir.

Necm 41 (Mealleri Karşılaştır): Summe yuczâhul cezâel evfâ. ثُمَّ يُجْزَىٰهُ ٱلْجَزَآءَ ٱلْأَوْفَىٰ Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.

Necm 42 (Mealleri Karşılaştır): Ve enne ilâ rabbikel muntehâ. وَأَنَّ إِلَىٰ رَبِّكَ ٱلْمُنتَهَىٰ Şüphesiz en son varış Rabbinedir.

Necm 43 (Mealleri Karşılaştır): Ve ennehu huve adhake ve ebkâ. وَأَنَّهُۥ هُوَ أَضْحَكَ وَأَبْكَىٰ Şüphesiz O, güldürür ve ağlatır.

Necm 44 (Mealleri Karşılaştır): Ve ennehu huve emâte ve ahyâ. وَأَنَّهُۥ هُوَ أَمَاتَ وَأَحْيَا Şüphesiz O, öldürür ve diriltir.

Necm 45 (Mealleri Karşılaştır): Ve ennehu halakaz zevceyniz zekere vel unsâ. وَأَنَّهُۥ خَلَقَ ٱلزَّوْجَيْنِ ٱلذَّكَرَ وَٱلْأُنثَىٰ (45-46) Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.

Necm 46 (Mealleri Karşılaştır): Min nutfetin izâ tumnâ. مِن نُّطْفَةٍ إِذَا تُمْنَىٰ (45-46) Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.

Necm 47 (Mealleri Karşılaştır): Ve enne aleyhin neş’etel uhrâ. وَأَنَّ عَلَيْهِ ٱلنَّشْأَةَ ٱلْأُخْرَىٰ Şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir.

Necm 48 (Mealleri Karşılaştır): Ve ennehu huve agnâ ve aknâ. وَأَنَّهُۥ هُوَ أَغْنَىٰ وَأَقْنَىٰ Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı.

Necm 49 (Mealleri Karşılaştır): Ve ennehu huve rabbuş şı’râ. وَأَنَّهُۥ هُوَ رَبُّ ٱلشِّعْرَىٰ Şüphesiz O, Şi’râ’nın Rabbidir.

Necm 50 (Mealleri Karşılaştır): Ve ennehû ehleke âdenil ûlâ. وَأَنَّهُۥٓ أَهْلَكَ عَادًا ٱلْأُولَىٰ (50-51) Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helâk etti ve hiç kimseyi bırakmadı.

Necm 51 (Mealleri Karşılaştır): Ve semûde femâ ebkâ. وَثَمُودَا۟ فَمَآ أَبْقَىٰ (50-51) Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helâk etti ve hiç kimseyi bırakmadı.

Necm 52 (Mealleri Karşılaştır): Ve kavme nûhın min kabl(kablu), innehum kânû hum azleme ve atgâ. وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَىٰ Daha önce de Nûh’un kavmini helâk etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi.

Necm 53 (Mealleri Karşılaştır): Vel mû’tefikete ehvâ. وَٱلْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَىٰ (53-54) O, “Mu’tefike”yi de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.

Necm 54 (Mealleri Karşılaştır): Fe gaşşâhâ mâ gaşşâ. فَغَشَّىٰهَا مَا غَشَّىٰ (53-54) O, “Mu’tefike”yi de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür.

Necm 55 (Mealleri Karşılaştır): Fe bi eyyi âlâi rabbike tetemârâ. فَبِأَىِّ ءَالَآءِ رَبِّكَ تَتَمَارَىٰ O hâlde Rabbi’nin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun (ey insan!).

Necm 56 (Mealleri Karşılaştır): Hâzâ nezîrun minen nuzuril ûlâ. هَٰذَا نَذِيرٌ مِّنَ ٱلنُّذُرِ ٱلْأُولَىٰٓ Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

Necm 57 (Mealleri Karşılaştır): Ezifetil âzifeh(âzifetu). أَزِفَتِ ٱلْءَازِفَةُ Yaklaşmakta olan (Kıyamet iyice) yaklaştı.

Necm 58 (Mealleri Karşılaştır): Leyse lehâ min dûnillâhi kâşifeh(kâşifetun). لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ ٱللَّهِ كَاشِفَةٌ Onu Allah’tan başka açacak kimse yoktur.

Necm 59 (Mealleri Karşılaştır): E fe min hâzel hadîsi ta’cebûn(ta’cebûne). أَفَمِنْ هَٰذَا ٱلْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ (59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

Necm 60 (Mealleri Karşılaştır): Ve tedhakûne ve lâ tebkûn(tebkûne). وَتَضْحَكُونَ وَلَا تَبْكُونَ (59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

Necm 61 (Mealleri Karşılaştır): Ve entum sâmidûn(sâmidûne). وَأَنتُمْ سَٰمِدُونَ (59-61) Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur’an’a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

Necm 62 (Mealleri Karşılaştır): Fescudû lillâhi va’budû. (SECDE ÂYETİ) فَٱسْجُدُوا۟ لِلَّهِ وَٱعْبُدُوا۟ ۩ Haydi Allah’a secde edin ve O’na kulluk edin.