Naziat suresi kaç ayettir?

Mekki surelerden olan Naziat suresinde kıyametin şiddeti bildirilmektedir. Naziat söküp koparan anlamına gelmektedir. İşte Naziat suresi okunuşu, anlamı, tefsiri, faziletleri ve ayet sayısı...

Mekki surelerden olan Naziat suresinde kıyametin şiddeti bildirilmektedir. Naziat söküp koparan anlamına gelmektedir. İşte Naziat suresi okunuşu, anlamı, tefsiri, faziletleri ve ayet sayısı...

Naziat suresi, Mekke’de nazil olmuştur. Kırl altı ayettir. Sûrenin ilk kelimesi olan ve söküp koparan ve çekip alan manasına gelen Naziat kelimesi sureye isim olmuştur. Surede; kıyametin şiddeti ve onu inkar edenlerin dirilişi, yeri göğü yaratan Allah'ın insanları yeniden diriltmeye kadir olduğu bildirilmektedir.

Naziat suresi Türkçe anlamı

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Andolsun (canları boğarcasına) söküp çıkaranlara!

2. Andolsun (müminlerin canlarını) yavaşça çekenlere!

3. Yüzüp yüzüp gidenlere andolsun!

4. Yarıştıkça yarışanlara andolsun!

5. Böylelikle işleri idare edenlere andolsun!

6. O gün o sarsıntı sarsar.

7. Peşinden bir diğeri gelir.

8. O gün kalpler korkudan titrer.

9. Gözler zilletle alçalır.

10. Diyorlar ki: "Öldükten sonra biz dünyadaki ilk halimize mi döndürüleceğiz?"

11. "Ufalanmış kemikler haline geldiğimiz zaman mı?"

12. Dediler ki: "Eğer öyle ise bu, çok ziyanlı bir dönüştür."

13. Doğrusu o, ancak bir tek haykırıştır.

14. Bir de görürsün ki onlar (diri olarak) düz bir yerin yüzündedirler.

15. Resulüm! Musa'nın haberi sana geldi mi?

16. Hani Rabbi ona mukaddes Tuvâ vâdisinde şöyle seslenmişti:

17. "Firavun'a git, doğrusu o azmıştır."

18. De ki: "Tertemiz olmayı ister misiniz?"

19. "Rabbine giden yolu sana göstereyim de, O'na karşı saygı duyup korkasın!"

20. Ve ona en büyük mucizeyi gösterdi.

21. Fakat o yalanladı ve isyan etti.

22. Sonra arkasını dönüp koştu.

23. Derhal (adamlarını) topladı ve onlara bağırdı:

24. "Ben sizin en yüce Rabbinizim!" dedi.

25. Allah da onu dünya ve ahiret azabı ile yakalayıverdi.

26. Şüphesiz ki bunda, korkan kimse için bir ibret vardır.

27. Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina etti.

28. Onun boyunu O yükseltti, sonra onu bir düzene koydu.

29. Gecesini kararttı, gündüzünü aydınlık yaptı.

30. Bundan sonra da yeryüzünü döşedi.

31. Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.

32. Dağları dikti.

33. Sizin ve hayvanlarınızın faydalanması için.

34. Her şeyi altüst eden o en büyük felâket geldiği zaman.

35. O gün insan neyin peşinden koşmuş olduğunu, ne uğurda çalıştığını anlar.

36. Cehennem her bakanın göreceği şekilde gösterilir.

37. Kim ki azgınlık edip haddi aşarsa,

38. Ve dünya hayatını ahirete tercih ederse,

39. Muhakkak ki o alevli ateş onun varacağı yerin tâ kendisidir.

40. Rabbinin huzurunda durmaktan korkan ve nefsini hevâ ve hevesten alıkoyan kimseye gelince,

41. Şüphesiz ki cennet onun varacağı yerin tâ kendisi olacaktır.

42. Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar.

43. Sende ona âit bilgi yoktur ki anlatasın.

44. Onun bilgisi Rabbine âittir.

45. Sen ancak ondan korkacak olan kimselere o tehlikeyi haber verensin.

46. Onlar o kıyameti gördükleri gün, sanki dünyada bir akşamdan veya kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.

Naziat suresi Arapça okunuşu

Bismillahirrahmanirrahim

1. Vennazi’ati ğarken. 2. Vennaşitati neştan. 3. Vessabihati sebhan. 4. Fessabikati sebkan. 5. Felmudebbirati emren. 6. Yevme tercufurracifetu. 7. Tetbe’uherradifetu. 8. Kulubun yevmeizin vacifetun. 9. Ebsaruha haşi’atun. 10. Yekulune einna lemerdudune fiylhafireti. 11. Eiza kunna ‘ızamen nehıreten. 12. Kalu tilke izen kerretun hasiretun. 13. Feinnema hiye zecretun vahıdetun. 14. Feiza hum bissahireti. 15. Hel etake hadiysu musa. 16. İz nadahu rabbuhu bilvadilmukaddesi tuven. 17. İzheb ila fir’avne innehu tağa. 18. Fekul hel leke ila en tezekka. 19. Ve ehdiyeke ila rabbike fetahşa. 20. Feerahul’ayetelkubra. 21. Fekezzebe ve ‘asa. 22. Summe edbere yes’a. 23. Fehaşere fenada. 24. Fekale ene rabbukumul’a’la. 25. Feehazehullahu nekalel’ahıreti vel’ula. 26. İnne fiy zalike le’ubreten limen yahşa. 27. Eentum eşeddu halkan emissema’u benaha. 28. Refe’a semkeha fesevvaha. 29. Ve ağtaşe leyleha ve ahrece duhaha. 30. Vel’arda ba’de zalike dehaha. 31. Ahrece minha aeha ve mer’aha. 32. Velcibale ersaha. 33. Meta’an lekum ve lien’amikum. 34. Feiza caetittammetulkubra. 35. Yevme yetezekkerul’insanu ma se’a. 36. Ve burrizetilcehıymu limen yera. 37. Feemma men tağa. 38. Ve aserelhayateddunya. 39. Feinnelcahıyme hiyelme’va. 40. Ve emma men hafe mekame rabbihi ve nehennefse ‘anilheva. 41. Feinnelcennete hiyel me’va. 42. Yes’eluneke ‘anissa’ati eyyane mursaha. 43. Fiyme ente min zikraha. 44. İla rabbike muntehaha. 45. İnnema ente munziru men yahşaha. 46. Keennehum yevme yerevneha lem yelbesu illa ‘aşiyyeten ev duhaha.ü

Naziat suresi tefsiri

1-5 ayetleri

Allah Teâlâ bazı varlıklara yemin ederek sûrenin ana konusu olan kıyamet ve öldükten sonra dirilme olayının mutlaka gerçekleşeceğini vurgulamıştır. Müfessirler, adlarına yemin edilen bu varlıkların neler olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

a) Bunların hepsi meleklerdir. İlk âyette “batmak üzere yükselenler” diye çevrilen nâziât kelimesinin anlamları içinde “kuyudan kova ile su çekenler” mânası da vardır. İnsanların ruhlarını bedenlerinden çekip çıkaran ölüm meleği ve yardımcıları bu sıfatla nitelendirilmiştir. Sözlükte “boğmak” anlamına gelen garkan kaydı, burada ölüm meleklerinin inkârcıların ruhlarını şiddetle çekip çıkarmalarını, “Sakin ve düzenli hareket edenler” diye çevrilen nâşitât ise müminlerin ruhlarını incitmeden hafifçe çekip alan melekleri ifade eder. “Yüzdükçe yüzenler”den maksat ise ya Allah’ın emrini yerine getirmek için gelip giderken ufuklarda denizde yüzer gibi hareket eden veya dalgıcın denizde yüzdüğü gibi insan bedeninde yüzerek ruhunu çıkartan meleklerdir. “Yarıştıkça yarışanlar” ise müminlerin ruhlarını cennete, kâfirlerin ruhlarını cehenneme götürürken birbirleriyle yarışan meleklerdir. “Emri uygun yol ve yöntemle yerine getirenler”e gelince bunlar da evrenin nizamında Allah tarafından kendilerine verilen işleri yerine getiren meleklerdir.

b) İnsanların ruhlarıdır. Ölüm anında bedenlerinden zorlukla veya kolaylıkla ayrıldıkları, hızla ruhlar âlemine vardıkları, ruhlar âlemindeki makamlarına yarışırcasına gittikleri ve işleri yöneten meleklerin katına yükseldikleri için bu vasıflarla anılmışlardır.

c) Gaziler anlatılmaktadır. Yayları iyice gererek ok attıkları, oklarını kolayca fırlattıkları, karada hızla yürüdükleri ve denizde yüzdükleri, düşmanla savaşta yarışırcasına vuruşarak ileri geçtikleri ve savaş işlerini yürüttükleri için bu sıfatlarla nitelenmişlerdir.

d) Yıldızlardan söz edilmektedir. Bir ufuktan doğup diğerinden battıkları, bir burçtan diğerine yavaş ve düzenli bir şekilde akıp gittikleri, yörüngelerinde yüzerek yol aldıkları, hızları farklı olduğundan yarışır gibi birbirlerini geçtikleri ve Allah’ın koyduğu kanunlar uyarınca işlevlerini yerine getirdikleri için bu vasıflarla nitelenmişlerdir. Biz bu anlayışa daha yakın bir çeviri yapmış olduk.

Râzî âyetlerde bu mânaların hepsinin mevcut olma ihtimalinin bulunduğunu söylemiştir (daha fazla bilgi için bk. XXXI, 27-32; Şevkânî, V, 430-432; Elmalılı, VIII, 5552-5556; Ateş, X, 302-303).

6-9 ayetleri

Yüce Allah’ın önceki âyetlerde yemin ederek gerçekleşeceğini haber verdiği kıyamet ve öldükten sonra dirilme olayları anlatılmaktadır. “O gün şiddetle sarsan sarsar, onu ikinci sarsıntı izler” meâlindeki 6 ve 7. âyetleri de müfessirler farklı anlamlarda yorumlamışlardır:

a) Burada, kıyamet gününde şiddetle sarsılacak olan yer küresi ile bunun ardından sarsılacak olan göklerden söz edilmektedir. Bu sarsıntıda gökler çatlar, yarılır ve parçalanır. 8-9. âyetlerde yeniden diriltilen insanoğlunun kıyamet olayı sırasında ve mahşerde içine düşeceği derin korku, dehşet, kaygı gibi olağanüstü psikolojik haller özetlenmiştir.

b) 6. âyette, sûra birinci üflemede, 7. âyette ise ikinci üflemede meydana gelecek seslerden söz edilmektedir. Sûra ilk defa üflendiğinde tamamen kâinat sarsılır, toz duman olur, kıyamet kopar; ikinci defa üflendiğinde ise yeniden dirilme olayı gerçekleşir (bilgi için bk. Şevkânî, V, 432-433).

10-14 ayetleri

Arapça’da “geldiği yola geri dönme” mânasındaki deyim 10. âyette “öldükten sonra tekrar dirilip önceki hale dönme” anlamında kullanılmıştır. Müşrikler kemikleri bile çürümüş insanların tekrar dirilmesini imkânsız buluyor, dolayısıyla öldükten sonra dirilmeyi inkâr ediyorlardı.10-12. âyetler onların öldükten sonra dirilme konusundaki düşünce ve tutumlarını dile getirmektedir. “Mahşer” diye çevirdiğimiz 14. âyetteki sâhire kelimesi “geceyi uykusuz geçiren, sahra, düz alan” anlamlarına gelir. Mahşerde korkudan kimsenin gözüne uyku girmeyeceği için ona da sâhire denilmiştir.

15-26 ayetleri

İnsanları âhiret hayatı konusunda uyarmak için gönderilen peygamberi yalanlayanların sonunun ne derece kötü olacağı bildirilerek bundan ibret alınması istenmiş; dolaylı olarak Hz. Peygamber teselli edilmiştir (kutsal vadi Tuvâ ve burada Allah’ın Mûsâ’ya seslenişi hakkında bilgi için bk. Tâhâ 20/11-12; Kasas 28/29-30). Hz. Mûsâ’nın Firavun’a gösterdiği en büyük mûcizeden maksat yılana dönüşen asâsıdır. Müfessirler bu mûcizenin, Mûsâ’nın ışık saçan eli, denizin yarılması veya Mûsâ’ya verilen dokuz mûcizenin tamamı olabileceğini de söylemişlerdir (Şevkânî, V, 435; dokuz mûcize hakkında bk. A‘râf 7/107-108, 133-136; İsrâ 17/101). Buna rağmen Firavun inkâr ve isyandan vazgeçmediği gibi sihirbazları ve adamlarını toplayıp onlara “Ben sizin en yüce rabbinizim!” diyerek kendi tanrılığını ilân etmiştir (krş. Kasas 28/38).

Firavun’un, “Ben sizin en yüce rabbinizim” şeklindeki iddiası, insandaki makam ve mevki tutkusunun, benlik iddiasının nerelere kadar varabileceğini gösteren ibretlik bir sözdür. Gazzâlî, insanın bu tutku ve iddiasının sebeplerini ve mahiyetini benzersiz bir vukuf ve başarıyla işlerken özetle şöyle der: Firavun’a, “Ben sizin en büyük tanrınızım” dedirten motif aslında her insanın içinde saklıdır; fakat kimi bunu dışarı vurur, kimi de bazı sebeplerle içinde tutar veya bastırır. Firavun tipiyle uyuşan insanlardaki bu küstah iddia, her insanda bulunan yetkinlik, yükselme ve özgürleşme arzusu ve arayışının saptırılmış şeklidir. Oysa gerçek yetkinliğe, yükselme ve özgürleşmeye ancak ve ancak Allah’a yönelmek, O’nu tanımak (mârifet), buyruğuna ve rızâsına göre yaşamak, ilâhî ahlâk ile bezenmekle ulaşılabilir. Bunun dışındaki bütün benlik ve yetkinlik iddiaları tam tersine gerçekte bir sefalettir, düşüştür ( İhyâ, III, 281-284). Mûsâ’nın davetine inkâr ve isyanla cevap veren Firavun’un durumu da bundan başka bir şey değildir. Bu yüzden insanları zulüm ile ezen Firavun’un yaptıkları karşılıksız kalmamış, hem dünyada hem de âhirette yüce Allah’ın azabına müstahak olduğu bildirilmiştir. Nitekim dünyada başkalarına da ibret olacak şekilde adamlarıyla birlikte denizde boğulmuştur (bk. Tâhâ 20/78). “Allah da ona ibretlik dünya ve âhiret cezası verdi” diye çevirdiğimiz 25. âyete,

“Allah da onu hem sonraki sözünden hem de önceki sözünden dolayı cezalandırdı” şeklinde de mâna verilmiştir (Kurtubî, XIX, 202). Önceki sözünden maksat “Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum” anlamındaki sözüdür (bk. Kasas 28/38); sonraki sözü ise “Ben sizin en yüce rabbinizim!” mânasına gelen sözüdür.

27-33 ayetleri

Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin dikkatleri, yeri ve göğü ile evrene çevrilerek, böylesine geniş ve kompleks olan, düzenli ve uyumlu işleyen varlıklar dünyasını yaratan kudretin insanları da öldükten sonra tekrar diriltebileceğine işaret edilmiştir. Başka bir âyette göklerin ve yerin yaratılmasının insanların yaratılmasından daha büyük bir olay olduğu açıkça ifade buyurulmuştur (Mü’min 40/57). Allah’ın gökleri direksiz yaratması (bk. Ra‘d 13/2), geceyi zifiri karanlık, gündüzü ise aydınlık kılması (Bakara 2/164; Nebe’ 78/10-11), yeryüzünü üzerinde yaşanacak bir şekilde yaratıp gerek insanların gerekse hayvanların beslenmesi için her türlü nimetlerle donatması O’nun sonsuz kudretini ve öldükten sonra insanları diriltebileceğini gösteren çok sayıdaki kanıtlardan bazılarıdır.

34-36 ayetleri

Arap dilinde “dayanılamayacak kadar ağır ve başka musibetleri bastıracak ölçüde büyük musibet” anlamına gelen tâmme kelimesi burada kıyameti ifade eder. Kıyametin dehşeti insanlara diğer sıkıntıları unutturacak kadar ağır olduğu için ona bu isim verilmiştir (Şevkânî, V, 439). O gün insanlara dünyada yaptıkları iyilikler de kötülükler de gösterilir, o zaman yapmış oldukları halde unuttuklarını hatırlar ve itiraf ederler. “Cehennem” diye çevirdiğimiz cahîm kelimesi sözlükte “derin çukurda yakılmış büyük ateş” anlamına gelir (İbn Âşûr, XXX, 91). O gün cehennem meydana çıkarılır ve görme kabiliyeti olan herkes onu görür.

37-41 ayetleri

Kıyamet gününde insanlar mutlular ve bedbahtlar olarak iki kısma ayrılacaklardır. Özgür iradesiyle dünyayı âhirete tercih edip ömrünü inkâr, isyan ve taşkınlıkla geçirerek tövbe ve iman etmeden Allah’ın huzuruna çıkanlar bedbahtlardır; bunların barınacakları yer ise cehennemdir. Rabbinin huzurunda hesap vereceğine inanan ve o huzura günahkâr olarak çıkmaktan korkarak nefsini kötülüklerden sakındıranlar ise bahtiyar kimselerdir; bunların barınacakları yer de cennettir.

42-45 ayetleri

Müşrikler kıyamet ve âhirete inanmadıkları için sürekli olarak Hz. Peygamber’e kıyametin ne zaman kopacağını sorarak onu zor duruma düşürmek istiyor, alay ediyorlardı; hatta nasıl olsa böyle bir şeyin imkânsız olduğunu düşündükleri için kıyametin çabucak gelmesini de istiyorlardı. Hz. Peygamber ise onların iman etmelerine vesile olur ümidiyle, “Keşke sorularına cevap vermek mümkün olsaydı!” diye temennide bulunuyordu. Yüce Allah, “Sen onun hakkında ne söyleyebilirsin ki!” meâlindeki âyetle onun bu konuda bilgi edinme imkânının bulunmadığını, bu bilginin yalnız kendisine ait olduğunu (krş. Lokmân 31/34), Hz. Peygamber’in görevinin kıyametin ne zaman kopacağını bildirmek değil, sadece ona inanıp âhiret kaygısı taşıyanları uyarmak ve o güne hazırlık yapmalarını sağlamak olduğunu vurgulamıştır.

46. ayet

Sûrenin bu son âyetinde şu iki gerçeğe dikkat çekilmektedir: a) İnsanlar, ikinci hayata döndüklerinde ebedî olan âhirete göre geçici olan dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu anlayacaklar; b) Psikolojik olarak insana geçmiş daima kısa bir zamanmış gibi gelir; çünkü geçmiş artık olmuş bitmiştir. İnsan için geçmişten daha önemlisi, henüz bir imkân olan ve farklı durumlara açık bulunan, bu yönüyle de daima önemli ve ilginç görülen, hatta kaygı uyandıran gelecektir.