Müzemmil suresi kaç ayettir?

Mekk döneminde nazil olan Müzemmil suresi kaç ayetten oluşuyor? Adını ilk ayetinde geçen müzemmil kelimesinden alan Müzemmil suresinde kıyamet gününden bahsedilmektedir. İşte Müzemmil suresi okunuşu, anlamı ve ayet sayısı...

Mekk döneminde nazil olan Müzemmil suresi kaç ayetten oluşuyor? Adını ilk ayetinde geçen müzemmil kelimesinden alan Müzemmil suresinde kıyamet gününden bahsedilmektedir. İşte Müzemmil suresi okunuşu, anlamı ve ayet sayısı...

Müzzemmil suresi, Mekke-i mükerremede nâzil olmuştur. Yirmi ayettir. İlkayette geçen el-Müzzemmil kelimesinden dolayı Sûret-ül-Müzzemmil denilmiştir. Müzzemmil, örtünüp bürünen demektir. Resulullah’a şahsı ve peygamberliği ile ilgili bazı görevlerin verildiğini ifade eden ayetlerle başlayan surede daha sonra kıyamet günündeki olaylar, ahiretteki hesap ve ceza konuları anlatılmakta; son olarak da müminlerin ibadet yüklerinin hafifletildiği bildirilmektedir.

Kim Müzzemmil sûresini okursa, Allahü teâlâ ondan dünyâda ve âhirette zorluğu kaldırır. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîrî)

Müzemmil suresi okunuşu Bismillahirrahmanirrahim 1. Ya eyyuhelmuzzemmilu. 2. Kumilleyle illa kaliylen. 3. Nısfehu evinkus minhu kaliylen. 4. Ev zid ‘aleyhi ve rettililkur’ane tertiylen. 5. İnna senulkıy ‘aleyke kavlen sekıylen. 6. İnne naşietelleyli hiye eşeddu vat’en ve akvemu kıylen. 7. İnne leke fiynnehari sebhan taviylen. 8. Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtiylen. 9. Rabbulmeşrikı velmağribi la ilahe illa huve fettehızhu vekiylen. 10. Vasbir ‘ala ma yekulune vehcurhum hecren cemiylen. 11. Ve zerniy velmukezzibiyne uliynna’meti ve mehhilhum kaliylen. 12. İnne ledeyna enkalen ve cahıymen. 13. Ve ta’amen za ğussatin ve ‘azaben eliymen. 14. Yevme tercuful’ardu velcibalu ve kanetilcibalu kesiyben mehiylen. 15. İnna erselna ileykum resulen şahiden ‘aleykum kema erselna ila fir’avne resulen. 16. Fe’asa fir’avnurresule feehaznahu ahzen vebiylen. 17. Fekeyfe tettekune in kefertum yevmen yec’alulvildane şiyben. 18. Essemau munfetırun bihi kane va’duhu mef’ulen. 19. İnne hazihi tezkiretun femen şaettehaze ila rabbihi sebiylen. 20. İnne rabbeke ya’lemu enneke tekumu edna min suluseyilleyli ve nısfehu ve sulusehu ve taifetun minelleziyne me’ake vallahu yukaddirulleyle vennehare ‘alime en len tuhsuhu fetabe ‘aleykum fakreu ma teyessere minelkur’ani ‘alime en seyekunu minkum merda ve aharune yadribune fiyl’ardı yebteğune min fadlillahi ve aharune yukatilune fiy sebiylillahi fakreu ma teyessere minhu ve ekıymussalate ve atuzzekate ve akridullahe kardan hasenen ve ma tukaddimu lienfusikum min hayrin teciduhu ‘ındallahi huve hayren ve a’zame ecren vestağfirullahe innallahe ğafurun rahıymun.

Müzemmil suresi anlamı Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Ey örtüsüne bürünen (Resulüm)!

2. Gecenin bir kısmı hariç olmak üzere kalk!

3. Gecenin yarısında, yahut ondan biraz eksilt.

4. Veyahut üzerine biraz artır. Kur'an'ı ağır ağır, tane tane, tertil üzere oku!

5. Doğrusu biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz.

6. Şüphesiz ki gece kalkıp ibadet etmek daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir.

7. Çünkü gündüz vakti seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır.

8. Rabbinin adını zikret ve her şeyi bırakıp yalnız O'na yönel.

9. O, doğunun da batının da Rabbidir, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'nu vekil tut (O'nun himayesine sığın).

10. Onların söylediklerine sabret ve güzelce onlardan ayrıl.

11. Resulüm! Nimet içinde olan o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.

12. Yanımızda onlar için ağır boyunduruklar ve cehennem var.

13. Boğaza takılıp kalan bir yiyecek ve acıklı bir azap var.

14. O gün yer ve dağlar sarsılır, dağlar dağılmış kum yığınına döner.

15. Doğrusu biz Firavun'a bir peygamber gönderdiğimiz gibi, size de hakkınızda şâhitlik edecek bir peygamber gönderdik.

16. Firavun o peygambere karşı gelmişti de, onu çok ağır bir yakalayışla yakalayıp cezalandırmıştık.

17. Eğer inkâr ederseniz, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek olan o günden nasıl korunacaksınız?

18. O günün şiddetinden gök yarılır, Allah'ın vaadi mutlaka yerine gelir.

19. Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine varan bir yol tutar.

20. Resulüm! Şüphesiz Rabbin biliyor ki sen, gecenin üçte ikisinden biraz eksik ve yarısında ve üçte birinde kalkıyorsun. Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar. Geceyi ve gündüzü (onun vakitlerini) Allah takdir eder. O, sizin bunu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Artık Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bildi ki içinizden hastalar olacaktır. Diğerleri Allah'ın lütfunu arayarak yeryüzünde seyahat edecekler, diğer bir kısmı da Allah yolunda savaşacaklar. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a güzel ödünç takdiminde bulunun. Kendiniz için önden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu hem daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.

Müzemmil suresi tefsiri

1-4 ayetleri

Hadis kaynaklarında anlatıldığına göre Hz. Peygamber Hira mağarasında ilk vahyi aldığında bu olaydan fevkalâde etkilenmiş, doğruca evine gidip eşi Hz. Hatice’ye, “Beni örtün, beni örtün!” demiş; onlar da üzerine bir örtü örtmüşler, korkusu geçip rahatlayıncaya kadar bu şekilde kalmıştır (bk. Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3, 7; Müslim, “Îmân”, 252, 255). İşte 1. âyetteki “müzzemmil” kelimesi onun bu halini ifade etmektedir. Hz. Peygamber örtüsüne bürünmüş bir halde dururken yine Cebrâil gelmiş ve “Ey örtüsüne bürünen!” hitabıyla başlayan yeni vahiyler getirmiştir (bk. Şevkânî, V, 364; İbn Âşûr, XXIX, 256). Bundan sonraki Müddessir sûresi de aynı sebeple gelmiştir. Çünkü bu durum bir süre devam etmiştir. Bununla birlikte “örtüsüne bürünen” ifadesine mecaz olarak, “peygamberlik kisvesine bürünen, Kur’an’a bürünen, uyumak için örtüsünü üzerine çeken, uykuya dalmış olan, kendi kendine dalıp düşünen” anlamları da verilmiştir (Şevkânî, V, 364; Esed III, 1200). 2. âyette Hz. Peygamber’e gecenin büyük bir kısmını ibadetle geçirmesi emredilmiş; 3 ve 4. âyetlerde ibadet süresinin miktarı gecenin yarısı veya daha azı yahut biraz fazlası olarak tayin edilmiştir. 20. âyette ise bu sürenin, üçte ikisine yakın, yarısı, üçte biri olarak uygulandığı bildirilmiştir. Çoğunlukla tefsirlerde gece kalkıp namaz kılmanın Hz. Peygamber’e farz olduğu, beş vakit namaz farz kılındıktan sonra da bu ödevin aynen devam ettiği bildirilmektedir. Teheccüd adı verilen bu gece namazı yükümlülüğü Hz. Peygamber’e mahsus olup ümmetinin de geceleyin kalkıp bu namazı kılmaları sünnet kabul edilmiştir (İbn Âşûr, XXIX, 258; ayrıca krş. İsrâ 17/79).

Tane tane, hakkını vererek oku” diye çevirdiğimiz fiilin masdarı olan tertîl, sözlükte “bir şeyi güzel bir şekilde sıralamak, dizmek, açığa çıkarmak ve açıklamak” anlamlarına gelmektedir. Burada Kur’an’ın açık ve düzgün bir şekilde, tane tane ve yavaş yavaş, mânası üzerinde düşünerek okunması kastedilmektedir. Bu şekilde okumak Kur’an’ı anlamaya ve mânalarını düşünmeye daha elverişli olduğu için yüce Allah böyle okunmasını emretmiştir. Hz. Peygamber’in Kur’an’ı, harflerinin hakkını vererek ağır ağır okuduğu rivayet edilir (İbn Kesîr, VIII, 276).

5-7 ayetleri

“Ağır söz”den maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir; yüceliği, önemi ve değerinden, içeriğinin zenginliğinden, getirdiği sorumlulukların ağırlığından dolayı ona ağır söz denilmiştir (Râzî, XXX, 174; Şevkânî, V, 365). Hz. Peygamber’in geceleri kalkıp namaz kılmasının emredilmesinin de onun psikolojik olarak bu ağır göreve hazırlanmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. “Gece vakti” diye tercüme ettiğimiz nâşie kelimesine müfessirler “gece vakitleri ve bu vakitlerde meydana gelen olay, gece kalkan kimse” gibi anlamlar vermişlerdir (Şevkânî, V, 365). Âyette gece vaktinin sessizlik, tenhalık, karanlık, serinlik gibi özelliklerinden dolayı huzur ve sükûn içerisinde ibadetle meşgul olmak ve Kur’an okumak için gündüzden daha elverişli olduğu veya geceleyin kılınan namazın insanı mânen yüceltmeye, Kur’an’ı anlayacak ve üzerinde düşünecek şekilde okumaya daha müsait hale getireceği bildirilmektedir.

7. âyetteki sebh kelimesi, “yüzme” anlamının yanında, mecaz olarak, “ihtiyaçlar ve türlü meşguliyet alanları için koşuşturma, gidip gelme, dolaşıp durma” şeklinde de açıklanmış olup (bk. Şevkânî, V, 366) meâlde bu mâna dikkate alınmıştır. Burada Hz. Peygamber’e ve onun şahsında ümmetine, gündüzleri daha çok maişet temini, Kur’an’ı tebliğ, dini öğretme ve daha başka işlerle meşgul olacakları, bu tür maksatlarla koşuşturacakları; bu sebeple namaz, Kur’an okuma gibi ibadetler için gecenin daha elverişli bir zaman olduğu hatırlatılmıştır.

8-10 ayetleri

Önceki âyetler, ilâhî mesajı alarak onu kendi mânevî dünyasına yansıtması ve insanlara tebliğ etmesi için Hz. Peygamber’i psikolojik yönden hazırlamaya yönelikti. Bu âyetler ise mânevî hazırlıkla birlikte tebliğin nasıl yapılması ve nelere dikkat edilmesi gerektiğini öğretmektedir. Bunlar, daima Allah’ı anarak O’ndan yardım istemek, samimi kalp ile O’na yönelmek, O’nun gücüne dayanmak ve koruyuculuğuna güvenmek; inkârcıların kendisi hakkında söyledikleri “sihirbaz, kâhin, şair, mecnun” gibi yakışıksız sözlere, iftiralara aldırmamak, bunlara sabırla göğüs germek ve böyle durumlarda bu tür sözleri söyleyenlerle gereksiz ve verimsiz bir tartışma ve çatışma ortamına girmektense onlardan uzaklaşmaktır (krş. En‘âm 6/68). Mekke döneminin ilk zamanlarda inkârcıların, Resûlullah’a ve yeni müslüman olan az sayıdaki insana karşı tutumları daha çok sözlü sataşma şeklindeydi. Âyette Hz. Peygamber’in gittikçe şiddetlenecek olan bu olumsuz davranışlar karşısında takınacağı tavır belirlenmektedir. Buna göre Resûl-i Ekrem’in gerek üstün ahlâkı gerekse tebliğ görevi onun kötülüğe kötülükle karşılık vermesini engelleyecek; dolayısıyla o, –korktuğu, âciz olduğu için değil– ödevi gerektirdiği için düşmanlarının haksız sözlerine, sataşmalarına katlanmayı bilecektir. Onun, bu tür saldırganlardan “uygun bir şekilde uzaklaşması” da fiziksel anlamda uzaklaşmaktan çok, onlarla tartışma ve çatışmaya girişmekten, karşılık vermekten kaçınmak şeklinde yorumlanmıştır. Nitekim hicrete kadar Hz. Peygamber’in tutumu da burada belirtildiği şekilde olmuştur.

11-14 ayetleri

“Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak” cümlesi, elde ettikleri nimetlerin şükrünü yerine getirmeyen ve Allah’ın gönderdiği peygamberi yalancılıkla itham eden varlıklı ve despotik tavırlı Mekke müşrikleriyle ilgilidir. Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e onlarla uğraşmasına gerek olmadığını, onların cezalarını kendisinin vereceğini bildirmiştir. Müfessirlerin çoğunluğu, bu cezalandırma sürecinin hicretten sonra Bedir Savaşı’yla başladığını belirtirler. 12. âyet onların cezalarının dünyada sona ermediğine, âhirette de cehennem ateşiyle cezalandırılacaklarına işaret etmektedir. “Prangalar” diye çevirdiğimiz enkâl kelimesi “kelepçeler, bukağılar, demir halkalar” anlamına da gelmektedir. Buna göre âyet suçluların elleri kelepçeli, ayakları bukağılı, boyunlarına halka geçirilmiş olarak cehenneme sürüleceklerine işaret eder. Müfessirler “boğazdan geçmeyen yiyecekler”den maksadın zakkum ağacı ve kuru diken olduğunu söylemişlerdir (Şevkânî, V, 367; krş. Gåşiye 88/6). 13. âyetin son bölümünde suçlular için ayrıca mahiyeti belirtilmeyen elem verici bir azaptan söz edilmektedir. 14. âyette de bu cezaların, dağların ve yeryüzünde bulunanların şiddetli bir şekilde sarsılması ve dağların kum yığını haline gelmesi ve kıyametin kopmasıyla başlayacağı haber verilmiştir (dağların parçalanması hakkında bilgi için bk. Kehf 18/47). Bütün bunlar dünyada verilen ağır cezalara benzetme yoluyla uhrevî cezanın ağırlık ve dehşetini tasvir etmeye yönelik anlatımlardır.

15-16 ayetleri

Geçmişte kudret ve saltanatına güvenerek hak yoldan saptığı, zorbalık yaptığı ve Allah’ın gönderdiği peygambere karşı geldiği için cezalandırılmış olan Firavun örnek verilerek insanların bundan ders almaları istenmektedir. Hz. Mûsâ ile Hz. Peygamber’in durumları ve dini tebliğ ettikleri kimselerden aldıkları tepkiler birbirine benzediği için yüce Allah bu örneği vermiştir (Hz. Peygamber’in insanlar hakkında şahit olarak gönderilmesi konusunda bk. Bakara 2/143; Nisâ 4/41).

17-19 ayetleri

Yüce Allah önceki âyetlerde inkârcılıkta devam edenlerin dünyada nasıl cezalandırılacağını Firavun olayını da örnek vererek anlattıktan sonra bu âyetlerde bir misalle kıyamet gününün şiddetini ve inkârcıların o günkü hallerini tasvir etmektedir. 17. âyetin, kıyamet gününün dehşetinden dolayı çocukların yaşlanacaklarını bildirdiği veya kıyamet olayı karşısında insanların güçlerini kaybedeceklerini gösteren temsilî bir ifade olduğu şeklinde yorumlar vardır. Artık bunlardan ders çıkarıp Allah’a giden yolu seçmek insanların hür iradelerine bırakılmıştır; dileyen Allah yolunu seçerek kurtuluşa erer, dileyen de şeytanın yolunu tercih ederek cezasını bulur. Hiç kimse bu yollardan birini seçmeye zorlanmaz. Bu ve benzeri âyetler Kur’an’ın din ve vicdan özgürlüğüne ne derecede önem verdiğini göstermesi bakımından ayrıca dikkat çekicidir.

20. ayet

İlk âyetlerde gece namazına kalkılması ve bunun belli bir vakit içinde eda edilmesi emredilmişti. Uygulamada hem gece namaza kalkma hem de istenen vakti tesbit etme hususunda zorluk ortaya çıkınca yükümlülük hafifletilmiş veya maksadın kesin olarak vakte riayet etmek ve mutlaka kılmak olmadığı, emrin teşvik ve tavsiye mahiyetinde olduğu açıklanmıştır. Gece namazının başlangıçta hem Hz. Peygamber’e hem de ümmete farz kılındığını, daha sonra halkın zorlandığı ortaya çıkınca onlar için nâfile, Hz. Peygamber için farz haline getirildiği görüşünde olanlar da vardır (Şevkânî, V, 371-372).

Müfessirler “Artık Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun” meâlindeki bölümü iki türlü yorumlamışlardır: a) Geceleri kolayınıza gelen miktarda teheccüt namazı kılın; b) Gece namazında Kur’an’dan kolayınıza gelen miktarda okuyun (bk. Şevkânî, V, 371-372; İbn Âşûr, XXIX, 283-284). Birinci yoruma göre müminler geceleyin belli bir vakte bağlı kalmadan ve farz olmaksızın kalkıp kolaylarına geldiği miktarda nâfile namaz kılarlar; ikinci yoruma göre ise gece kalkıp kıldıkları namazda Kur’an’dan kolaylarına gelen miktarda ve kolay gelen âyetleri okurlar. Bununla birlikte bu cümleyi, namazla alâkası olmaksızın, “Sadece Kur’an’dan kolayınıza gelen miktarı okuyun” şeklinde yorumlamak da mümkündür (bk. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, IV, 1881).

Âyetin bundan sonraki bölümünden anlaşıldığına göre hastalıktan, geçim temini için veya başka maksatlarla yapılan yolculuklardan; vatan savunması, özgürlük, bağımsızlık vb. yüce amaçlarla cihadda bulunmak gibi mazeretlerden dolayı Allah Teâlâ kullarına kolaylık lutfetmiş, müminlerin gece kalkıp kolaylarına geldiği miktarda namaz kılmaları farz değil, mendup olmuştur.

Son bölümde ise yüce Allah müminlere, namazlarını usul ve âdâbına uygun olarak kılmalarını, zekâtlarını vermelerini, Allah rızâsı için hayır yapmalarını, iyilikte bulunmalarını, fakirlere karşı şefkat ve merhametle davranıp onlara yardım etmelerini buyurmakta, dünyada bu tür iyi işler yapanların âhirette Allah katından bu yaptıklarının karşılığını kat kat alacaklarını haber vermektedir. Müfessirler genellikle burada geçen, “Namazı kılın, zekâtı verin” cümlesindeki namazı beş vakit namaz, zekâtı da farz olan zekât olarak yorumlamışlarsa da sûrenin tamamının Mekke döneminde inen ilk sûrelerden olduğunu dikkate alırsak bu yoruma katılmak mümkün değildir. Çünkü beş vakit namaz ve belirli kurallara bağlanmış haliyle zekât vecîbesi yıllar sonra farz kılınmıştır. Buna göre âyette, İslâm’ın beş temel şartından ikisini teşkil eden namaz ve zekât ibadetlerine ilişkin yükümlülük bilincini oluşturmanın ve bunların ilk uygulamalarını başlatmanın amaçlandığı söylenebilir. Kullar dünya hayatında ne kadar dikkat ederlerse etsinler hatadan kurtulamayacakları için sûrenin son cümlesinde Allah’tan bağışlanma istemeleri emredilmiştir.