SEVGİLİ Milat okuyucuları... Bu haftaki Cuma Sohbetimizde, İslâm dininin gençlere verdiği önem üzerinde duracağız.
Aziz Peygamberimizin İslâm Dini’ni tebliğ etmeye başladığı Mekke şehir devletinde; en güzel, ailesi en zengin ve en edip gençlerinden biri Mus’ab bin Umeyr idi. Büyük bir sevgi ve saygı gören bu hayat ve istikbal dolu genç, yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) mukaddes dâvetine muhatap olunca, İslâm Nizâmı’nın imanlısı ve bağlısı nurlu bir genç oldu.
İmanını gizliyordu!
Şanlı Peygamberimiz ve önderimizin tebliğ ettiği inanç esaslarına, hayat kanunlarına, ahlâk ve fazilet ölçülerine inatla karşı çıkan Mekke’li aile ve kabileler arasında Mus’ab’ın ailesi ve kabilesi de bulunduğu için, bu genç sahabi, inancını kalbinde gizli tutuyordu. Fakat, gerçek îmanın yaşanan hayata aksetmemesi mümkün mü?
Onu hapse attılar
İmanını yaşamak istediği ve yaşadığı için Mus’ab bin Umeyr’in Müslüman olduğu duyuluyor. İlk köklü tepki ve ilk şiddetli darbe, ailesi ve kabîlesin den geliyor. O’nu hapse atıyorlar. Artık, Mus’ab için ıstırap çile devri başlamıştır. (Asrı Saadet, Peygamberimizin Ashabı, Sebilür-Reşad Neşriyatı, 1964, 2/ 374)
Yoksulluğa düşüverdi
İslâm Dini’nin aklı tatmin edici, rûhu doyurucu düstûrlarını, inanç, aşk ve aksiyon dolu hayat nizâmını, içinde yaşadığı toplumun karanlık doğmalarına, bâtıl hayat tarzlarına üstün tutan bu genç muvahhidin rûhu, kemâlin ve vecdin doruğuna ulaşırken, maddî hayatı refahın zirvesinden yoksulluğun uçurumlarına düşüyor.
Hicret yolu gözüktü
Ailesinin ve kabilesinin ret ederek Mekke inkârcılarının zulüm cenderesine terk ettiği bu genç muvahhidi karanlık ruhlular ezmek, üzmek ve Hak’dan çevirmek için ard arda teşebbüslerde bulunuyorlar. Kendilerine amansız bir zulüm tatbik edilmesinden, sürekli sosyal ve iktisadî baskılar yapılmasından ötürü Mekke’de yaşama imkânı bulamadıkları için Habeşistan’a hicret eden mü’minler topluluğu arasında bu genç sahabiyi de görüyoruz. (Es-Sîretün-Nebeviyyeli’İbn-i Hişam, Mısır, 1936, 1/344.)
Varlığına sindirdiği ve hayatına aksettirdiği imanından taviz vermediği için, imanlı hayatını sürdürmek gayesiyle gizlice hicret eden bu genç sahabi, böylece maddî saltanatından sonra, yurdundan da geçiyor. O, artık, İslâm uğrunda genç ve garip bir muhacirdir.
Döndü ama nasıl!
Mekke’de küfür siyasetini yürüten Ebu Cehil güruhunun Müslüman olduğu şayiası üzerine Habeşistan’dan dönen ilk kafile arasında Mus’ab bin Umeyr de dönüyor. Haberin asılsızlığı ve zulmün devam ettiği anlaşılınca, kabîle taassubundan istifade ederek, himaye altında Mekke’ye giriyor.
İslâmiyet'in ilk öğretmeni
Mus’ab bin Umeyr, Peygamberimizin sohbetlerinden devamlı feyz alıyordu. Nazil olan (inen) Kur’ân-ı Kerim âyetlerini bir bir ezberliyor, ruhuna sindiriyor. O kadar gelişiyor ki,İslâm’ın öğreticisi olabilecek kıvama ulaşıyor.
Müslümanların, kafir ve müşriklerin zulümlerinden iyice bunaldıkları devrede, Akabe tepesinde, Medine’li ilk mü’minlerin İslâm’ı öğretecek bir öğretmen istemeleri üzerine, Peygamberimiz, Mus’ab bin Umeyr’i Medine’ye, İslâm’ın tebliğcisi ve muallimi olarak gönderiyor.
Üstün hitabet kudretivardı
Genç muvahhid ve muhacir Mus’ab, genç bir tebliğci ve öğretmen oluyor. Kuvvetli îmanı, ihlâsı, bilgisi ve üstün hitabet kudreti ile Medine’de İslâm’ın süratle yayılmasına aracı olan Mus’ab bin Umeyr, Peygamberimizden izin alarak Medine’de ilk Cuma namazını da kıldırıyor. (Müslümanlıkta İbadet Tarihi, 2. Baskı, sh. 44.)
Medine’li mü’minlerin Peygamberimizi Medine’ye daveti üzerine Mus’ab bin Umeyr, Mekke’ye gelerek Peygamberimize, durumun müsait, Medinelilerin ise samimî olduğunu bildiriyor.
Yiğit bir mücahid
İslâm’ı yaşamak ve yaşatmak için saf bir aşkla çırpınan ve bu uğurda her çileye göğüs geren Mus’ab bin Umeyr’i, İslâm’ı müdâfaada hayatından geçmeyi fazilet bilen yiğit bir mücahid olarak da görüyoruz. Bu genç, cesur ve yiğit sahabi, Bedir ve Uhud harplerinde Peygamberimizin sancaktarlığını yapıyor.
Uzuvlarını bir bir kaybetti
Uhud harbinde, bütün hedefleri Peygamberimizi öldürerek İslâm dâvasını temelinden yıkmak olan Mekkeli kâfirler, Hz. Peygamber olduğu zannıyla O’na çok benzeyen Mus’ab bin Umeyr’in etrafını çeviriyor ve şiddetle saldırıyorlar. İlk darbede sağ elini kaybeden Mus’ab, sancağı sol eline alıyor. Sol elini kaybedince de, İslâm sancağını yere düşürmemek için kollarıyla göğsüne dayıyor. Üçüncü darbe yiyiyince yıkılan bu genç sahabi meleklerin kucağında can verirken, sancağı diğer bir genç sahabi Hz. Ali alıyor. (5) Genç muvahhid, genç muhacir, genç öğretmen ve genç mücahid olan Mus’ab b. Umeyr, genç şehid payesine de erişiyor.
Mus'ab, ilk öğretmenlik görevini Akabe'de yapmıştı.
Kefen bezi bulunamadı
Akılları durduran şu hikmetli tecelliye bakınız ki, bizzat Peygamberimizin, «Mekke’nin en güzel, en zengin genciydi.» diyerek vasıflandırdığı Mus’ab b. Umeyr’i, fakir Müslümanlar kefenleyecek bez bulamıyorlar. Ashab-ı Kiram’dan Habbâb b. El-Eret şöyle anlatıyor: .... Mus'ab bin Umeyr Uhud günü şehit edilmişti. Alaca yün bir kaftan bırakmıştı. Bununla onu kefenleyecek olduğumuzda, başını örterken ayakları açılıyor, ayaklarını kapatırken başı açık kalıyordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber şehidimiz Mus’abın başını örtmemizi, ayaklarına da bir parça izhir otu koymamızı emretti. (Riyazüs-Salihîn veTer. 2. Baskı, 1/509.)
Sözündendönmedi caymazlar
Maddî bakımdan İslâm’ın ikbal devrini göremeyen, fakat hayatıyla İslam’a istikbal hazırlayan bu genç sahabinin şahâdetini Hz. Peygamber’e haber verdiklerinde Peygamberimiz, O’nun mânâ zenginliğini açıklamak için Ahzâb sûresinin şu anlamdaki âyetlerini okuyor: Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimileri verdiği sözleri gereği canlarını vermişler; şehîd olmuşlardır. Kimi de şehîd olmayı beklemektedir. Onlar (Allah’a verdikleri sözü) asla değiştirmediler. Çünkü Allah sözlerinde duranları, sözlerinde durmaları sebebiyle mükâfatlandıracaktır…Şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır ve çok esirgeyicidir. (Ahzab Suresi, Ayet 23-24)
Mus'ab gibi olmak kolay mı!
Bizler, dünya ve âhiret mutluluğumuz ve milletimizin saadeti için birer Mus’ab b. Umeyr olmaya mecburuz. Mîlâdi 6. asır Mekke’sinde olduğu gibi İslam dışı bir hayatın hâkimiyet kurduğu, nefisleri azgınlaştırdığı, insanları dünya sevgisi ve ölüm korkusu ile kuşattığı bir vasatta asrın Mus’ab b. Umeyr’leri olabilmek şüphesiz çok çok zordur ama mümkündür. Bizler tam bir iman ve aşkla Rabbimizin Kitabı Kur’ânın ve onu örneklendiren şanlı Peygamberimizin izinde yaşadıkça aramızdan daha nice nice Mus’ab b. Umeyr’ler yetişecektir.