Mürselat suresi Kuranı Kerim'de 77. sıradadır. Mürselat suresi Mekke döneminde nazil olan surelerdendir. Mürselat suresi 50 ayeti kerimedir. Mürselat suresinde Allah'ın varlığı birliği ve kudreti anlatılmaktadır. İşte Mürselat suresi hakkında bilgiler ile Mürselat suresinin okunuşu ve anlamı...
Hakkında Mekke döneminde inmiştir. 50 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “elMürselât”kelimesinden almıştır. Mürselât, gönderilenler demektir. Sûredebaşlıca, kıyametin, hesap ve azabın gerçekleşeceği, Allah’ın kudreti vegünahkârların akıbeti konu edilmektedir.
Nuzül
Mushaftaki sıralamada yetmiş yedinci, iniş sırasına göre otuz üçüncü sûredir. Hümeze sûresinden sonra, Kaf sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 48. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (Şevkânî, V, 411; İbn Âşûr, XXIX, 418).
Konusu
Sûrede ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, melekler, kıyamet, öldükten sonra dirilme, âhiret hayatı ve orada müminler için hazırlanmış olan nimetler, suçlulara verilecek cezalar ve gayb âlemi gibi itikadî konular canlı ve eğitici bir üslûp içinde ele alınmaktadır.
MÜRSELAT SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ
Mürselat 1 (Mealleri Karşılaştır): Vel murselâti urfâ(urfen). بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ وَٱلْمُرْسَلَٰتِ عُرْفًا (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
Mürselat 2 (Mealleri Karşılaştır): Fel âsıfâti asfâ(asfen). فَٱلْعَٰصِفَٰتِ عَصْفًا (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
Mürselat 3 (Mealleri Karşılaştır): Vennâşirâti neşren. وَٱلنَّٰشِرَٰتِ نَشْرًا (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
Mürselat 4 (Mealleri Karşılaştır): Fel fârikâti ferkâ(ferkan). فَٱلْفَٰرِقَٰتِ فَرْقًا (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
Mürselat 5 (Mealleri Karşılaştır): Fel mulkıyâti zikrâ(zikren). فَٱلْمُلْقِيَٰتِ ذِكْرًا (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
Mürselat 6 (Mealleri Karşılaştır): Uzren ev nuzrâ(nuzren). عُذْرًا أَوْ نُذْرًا (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
Mürselat 7 (Mealleri Karşılaştır): İnnemâ tûadûne levâkı’(levâkıun). إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَٰقِعٌ (1-7) Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir.
Mürselat 8 (Mealleri Karşılaştır): Fe izen nucûmu tumiset. فَإِذَا ٱلنُّجُومُ طُمِسَتْ Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,
Mürselat 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve izes semâu furicet. وَإِذَا ٱلسَّمَآءُ فُرِجَتْ Gök yarıldığı zaman,
Mürselat 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve izel cibâlu nusifet. وَإِذَا ٱلْجِبَالُ نُسِفَتْ Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,
Mürselat 11 (Mealleri Karşılaştır): Ve izer rusulu ukkıtet. وَإِذَا ٱلرُّسُلُ أُقِّتَتْ Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir).
Mürselat 12 (Mealleri Karşılaştır): Li eyyi yevmin uccilet. لِأَىِّ يَوْمٍ أُجِّلَتْ (Bu) hangi güne ertelenmiştir?
Mürselat 13 (Mealleri Karşılaştır): Li yevmil fasl(fasli). لِيَوْمِ ٱلْفَصْلِ Hüküm ve ayırım gününe.
Mürselat 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve mâ edrâke mâ yevmul fasl(fasli). وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِ Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin.
Mürselat 15 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 16 (Mealleri Karşılaştır): E lem nuhlikil evvelîn(evvelîne). أَلَمْ نُهْلِكِ ٱلْأَوَّلِينَ Biz öncekileri helâk etmedik mi?
Mürselat 17 (Mealleri Karşılaştır): Summe nutbiuhumul âhırîn(âhırîne). ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ ٱلْءَاخِرِينَ Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız.
Mürselat 18 (Mealleri Karşılaştır): Kezâlike nef’alu bil mucrimîn(mucrimîne). كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِٱلْمُجْرِمِينَ Biz suçlulara işte böyle yaparız.
Mürselat 19 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 20 (Mealleri Karşılaştır): E lem nahlukkum min mâin mehîn(mehînin). أَلَمْ نَخْلُقكُّم مِّن مَّآءٍ مَّهِينٍ Biz sizi bayağı bir sudan (meniden) yaratmadık mı?
Mürselat 21 (Mealleri Karşılaştır): Fe cealnâhu fî karârin mekîn(mekînin). فَجَعَلْنَٰهُ فِى قَرَارٍ مَّكِينٍ (21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
Mürselat 22 (Mealleri Karşılaştır): İlâ kaderin ma’lûm(ma’lûmin). إِلَىٰ قَدَرٍ مَّعْلُومٍ (21-22) Sonra onu belli bir süreye kadar sağlam bir yerde (ana rahminde) tuttuk.
Mürselat 23 (Mealleri Karşılaştır): Fe kadernâ fe ni’mel kâdirûn(kâdirûne). فَقَدَرْنَا فَنِعْمَ ٱلْقَٰدِرُونَ Sonra da ona ölçülü bir biçim verdik. Biz ne güzel biçim verenleriz!
Mürselat 24 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 25 (Mealleri Karşılaştır): E lem nec’alil arda kifâtâ(kifâten). أَلَمْ نَجْعَلِ ٱلْأَرْضَ كِفَاتًا (25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
Mürselat 26 (Mealleri Karşılaştır): Ahyâen ve emvâtâ(emvâten). أَحْيَآءً وَأَمْوَٰتًا (25-26) Biz yeryüzünü dirileri de ölüleri de toplayan (bir yurt) yapmadık mı?
Mürselat 27 (Mealleri Karşılaştır): Ve cealnâ fîhâ revâsiye şâmihâtin ve eskaynâkum mâen furâtâ(furâten). وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ شَٰمِخَٰتٍ وَأَسْقَيْنَٰكُم مَّآءً فُرَاتًا Orada sabit yüce dağlar yaratmadık mı, size tatlı bir su içirmedik mi?
Mürselat 28 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 29 (Mealleri Karşılaştır): İntalikû ilâ mâ kuntum bihî tukezzibûn(tukezzibûne). ٱنطَلِقُوٓا۟ إِلَىٰ مَا كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ Onlara şöyle denecek: “Yalanlamakta olduğunuz şeye (cehennem azabına) gidin.”
Mürselat 30 (Mealleri Karşılaştır): İntalikû ilâ zıllin zî selâsi şuâb(şuâbin). ٱنطَلِقُوٓا۟ إِلَىٰ ظِلٍّ ذِى ثَلَٰثِ شُعَبٍ (30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”
Mürselat 31 (Mealleri Karşılaştır): Lâ zalîlin ve lâ yugnî minel leheb(lehebi). لَّا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِى مِنَ ٱللَّهَبِ (30-31) “Üç kola ayrılmış gölgeye gidin ki, o ne gölgelendirir ne de alevden korur.”
Mürselat 32 (Mealleri Karşılaştır): İnnehâ termî bi şerarin kasr(kasri). إِنَّهَا تَرْمِى بِشَرَرٍ كَٱلْقَصْرِ Şüphesiz cehennem, her biri saray büyüklüğünde kıvılcımlar saçar.
Mürselat 33 (Mealleri Karşılaştır): Ke ennehu cimâletun sufr(sufrun). كَأَنَّهُۥ جِمَٰلَتٌ صُفْرٌ Bunlar sanki birer kızıl devedir.
Mürselat 34 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 35 (Mealleri Karşılaştır): Hâzâ yevmu lâ yentıkûn(yentıkûne). هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ Bu, konuşamayacakları gündür.
Mürselat 36 (Mealleri Karşılaştır): Ve lâ yu’zenu lehum fe ya’tezirûn(ya’tezirûne). وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ Onlara izin de verilmez ki, özür dilesinler.
Mürselat 37 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 38 (Mealleri Karşılaştır): Hâzâ yevmul fasl(fasli), cema’nâkum vel evvelîn(evvelîne). هَٰذَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِ ۖ جَمَعْنَٰكُمْ وَٱلْأَوَّلِينَ Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.
Mürselat 39 (Mealleri Karşılaştır): Fe in kâne lekum keydun fe kîdûn(kîdûni). فَإِن كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!
Mürselat 40 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 41 (Mealleri Karşılaştır): İnnel muttekîne fî zılâlin ve uyûn(uyûnin). إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى ظِلَٰلٍ وَعُيُونٍ Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.
Mürselat 42 (Mealleri Karşılaştır): Ve fevâkihe mimmâ yeştehûn(yeştehûne). وَفَوَٰكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.
Mürselat 43 (Mealleri Karşılaştır): Kulû veşrebû henîen bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). كُلُوا۟ وَٱشْرَبُوا۟ هَنِيٓـًٔۢا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ “Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”
Mürselat 44 (Mealleri Karşılaştır): İnnâ kezâlike neczîl muhsinîn(muhsinîne). إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
Mürselat 45 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 46 (Mealleri Karşılaştır): Kulû ve temetteû kalîlen innekum mucrimûn(mucrimûne). كُلُوا۟ وَتَمَتَّعُوا۟ قَلِيلًا إِنَّكُم مُّجْرِمُونَ Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.
Mürselat 47 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 48 (Mealleri Karşılaştır): Ve izâ kîle lehumurkeû lâ yerkeûn(yerkeûne). وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱرْكَعُوا۟ لَا يَرْكَعُونَ Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.
Mürselat 49 (Mealleri Karşılaştır): Veylun yevmeizin lil mukezzibîn(mukezzibîne). وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ O gün vay yalanlayanların hâline!
Mürselat 50 (Mealleri Karşılaştır): Fe bi eyyi hadîsin ba’dehu yu’minûn(yu’minûne). فَبِأَىِّ حَدِيثٍۭ بَعْدَهُۥ يُؤْمِنُونَ Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?