Özdoğan; ‘’Günün her anında elimizden düşüremediğimiz ve haddinden fazla kullanarak adeta bağımlı hale geldiğimiz cep telefon, tablet ve bilgisayarlar başta kendimiz olmak üzere, çocuklarımız üzerinde de negatif etki bırakarak onların bağımlı hale gelmesine yardımcı oluyor. Ayrıca aileler ve kişiler arası ikili iletişimde kaliteyi düşürüyor. Bunu son yıllarda daha çok görmeye başladık. Sanal dünya olarak adlandırdığımız internet ve sosyal medya iletişim araçları aile içi ve genel iletişim konusunda kişiler üzerinde olumlu olduğu kadar olumsuz etkiler yaratabiliyor. Çocukların kendilerine rol model olarak anne ve babalarını örnek aldığını hepimiz biliyoruz. Anne ve babanın elinden düşürmediği sosyal medya ve teknoloji ürünleri çocuklarımızın da haddinden fazla kullanmasına sebebiyet veriyor. Yani sizin çocuğunuzun dikkatini çekecek şekilde davranış sergilemeniz, ona “ben de bunu yapabilirim” cesareti verir. Siz kitap okumazsanız “çocuğum neden okumuyor?” diyemezsiniz, siz telefona ve sosyal medyaya bağımlıysanız, gününüzün her anını paylaşırsanız ve çocuğunuz da bunu görürse, “benim çocuğum neden bağımlı?” diyemezsiniz. Burada olumlu ya da olumsuz figür sizsiniz.
Bir diğer konu ise biriyle iş toplantısı halindeyken, ya da bir arkadaşımızla özel görüşme yaparken telefonumuzu elimizde tutup, sık sık sosyal medya hesaplarımıza bakmamız veya bir internet sayfasına bakmamız karşı tarafta ‘’Beni önemsemiyor mu acaba?’’ diye algı oluşturabiliyor. Bu durum aile içinde de yaşanıyor. Öyle bir hale geldik ki aile içi iletişimlerimizde bile kalite düştü. Hatta çocuklarımız, arka odadan bir şey isterken yerinden kalkmayıp, aile büyükleriyle telefonla iletişim kurarak istiyor. Çok acı verici bir durum. Bu da bağımlılığın hangi duruma geldiğini apaçık ortaya koyuyor. Ayrıca bir problemimiz olduğunda bunu önce aile içinde konuşmamız gerekirken, ilk olarak sosyal medya da bizi hiç tanımayan insanlarla paylaşma gereği duyuyoruz. Sorunumuza aile içinde çözüm aramadığımızda bu durum bir zaman sonra problemlerimizin daha da artmasına ve bizi psikolojik sorunlar yaşamımıza kadar götürebilir. Burada aile bireylerine önemli bir görev düşüyor. Bunu her ne kadar çocuklarımız daha fazla yapsalar da aile büyükleri de yapabiliyorlar. Aile içi iletişim çok önemli. Günümüzde teknoloji araçlarının ve mecralarının artması reel iletişimin önüne geçmiş duruma geldi. Buna izin vermemek elbette bizim elimizde.
Aile içinde yaşanan geçimsizliğin bir nedeninin de iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyorum. Kendimizi sanal dünyaya bağımlı hale getirmeyelim. Elbette sosyal medyayı ve interneti kullanacağız. Kullanmamak zaten hata olur. Lakin ikili ve yüz yüze iletişimin önüne geçmediği sürece ve daha bilinçli olmak şartıyla olursa doğru olacaktır. Sanal dünyaya bağımlılığımız arttığında ne yazık ki aile ortamını, işimizi ve sosyal çevremizi de olumsuz yönde etkileyebiliyor.
‘YALNIZ DEĞİLSİNİZ’ YANILGISINA DÜŞÜRÜYOR
Sosyal medyanın aidiyet hissini arttırdığını ve yalnızlığı azalttığını, aynı zamanda anlık olarak yaşadığımız stresi azaltıp, mutluluğa dönüştürebildiğini söyleyen Murat Özdoğan, ‘’sosyal medya; gerçek, yüz yüze insan ilişkilerinin bir alternatifi değil. Gerçek sosyallik temas yani iki insanın birbirine dokunma ve yüz yüze iletişim kurma duygusunda gizli. Yaşamınızın kalitesi de aslında buna bağlı. Ne kadar çok reel sosyal olursak hayatı o kadar kaliteli ve zevk alarak yaşıyoruz. Ne yazık ki birçoğumuz sosyal medyayı gerçek ilişkilerin alternatifi ve ana iletişim aracı olarak görüyor’’ dedi. Özdoğan, sosyal medya bağımlılığına sahip mutsuz kişilere şu sözleri iletti: "Siz kendiniz olduğunuzdan daha güzelsiniz. Başkaları tarafından onaylanmak için farklı şeyler yapmanıza gerek yok. Bırakın başkaları sizi olduğunuz gibi kabul etme zorunluluğu hissetsin. Negatif ve onaylanma hissi duygularınıza esir düşmeyin. ‘Ben bu duygulara esir düşecek biri değilim’ deyin. O zaman daha mutlu olacaksınız".