Münafık kime denir? Münafıklık alametleri nelerdir? Münafıklığın belirtileri nelerdir? Hadislerde rivayet edildiğine göre münafıklığın 3 alameti vardır. İşte münafıklığın 3 belirtisi...
Ebû Hüreyre (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Münâfığın alâmeti üçtür:
– Konuşurken yalan söyler,
– Vaad ettiği vakit sözünde durmaz,
– Kendisine bir şey emniyet edildiği zaman hıyânet eder.” (Buhârî, Îmân, 24)
Abdullah bin Amr bin Âs (r.a)’dan rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Dört şey her kimde bulunursa hâlis münâfık olur. Her kimde bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar o kimsede münâfıklıktan bir haslet kalmış olur. Bunlar:
– Kendisine bir şey emniyet edildiği zaman hıyânet etmek,
– Konuşurken yalan söylemek,
– Bir ahidde bulunduğunda ahdini tutmamak,
– Münâkaşa ve muhâkeme esnâsında haktan ayrılmak.” (Buhârî, Îmân, 24)
BU HADİSLE İLGİLİ AYET VE OLAYLAR…
Nifak, zulmün bir çeşididir. İnsanın önce kendine, sonra da diğer insanlara yaptığı bir zulümdür.
Nifak da derece derecedir ve muhtelif alâmetleri vardır. Mü’min, üzerinde hiçbir nifak alâmeti ve hasleti taşımamalıdır.
Hadiste bahsedilen alâmetler;
Söz, Fiil ve Niyetin fesâdına dikkat çekiyor. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun, doğru ve sağlam söz söyleyin! (Böyle yaparsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı mağfiret eder. Kim Allah ve Rasûlü’ne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (el-Ahzâb, 70-71)
“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın!” (Kâf, 18)
Allah Teâlâ, kıyâmet gününü; “…Bu, sâdıklara sadâkatlerinin fayda vereceği gündür…”(el-Mâide, 119) şeklinde tavsîf eder. Yine âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere o gün “Allah Teâlâ, sâdıklara, sadâkatleri sebebiyle mükâfat verecektir…” (el-Ahzâb, 24)
Safvân bin Süleym (r.a) anlatıyor:
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e:
“–Mü’min korkak olabilir mi?” diye soruldu.
“–Evet, olabilir!” buyurdular.
“–Mü’min cimri olabilir mi?” diye soruldu.
Allah Rasûlü (s.a.v) yine:
“–Evet, olabilir!” buyurdular.
“–Pekâlâ, mü’min yalancı olabilir mi?” diye soruldu.
Rasûlullah (s.a.v) bu sefer:
“–Hayır, aslâ!” buyurdular. (Muvatta’, Kelâm, 19; Beyhakî, Şuab, IV, 207)
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar:
“Ben, haklı bile olsa münâkaşayı terk eden kimseye Cennet’in kenarında bir köşk verileceğine kefilim!
Şakadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye Cennet’in ortasında bir köşk verileceğine kefilim!
Ahlâkını güzelleştiren kişiye de Cennet’in en üstünde bir köşk verileceğine kefilim!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 7/4800. Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr, 58/1993; İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)
Yalan, insanı Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den uzaklaştırır. Hz. Âişe (r.a) şöyle buyurur:
“Rasûlullah (s.a.v)’e, yalandan daha kötü ve çirkin gelen bir huy yoktu. Ashâbından birinin herhangi bir hususta azıcık yalan söylediğini duysa, onun tevbe ettiğini öğreninceye kadar kendisini o sahâbîden uzak tutar, fazla görüşmek istemezdi.” (İbn-i Sa’d, I, 378)
Sahâbeden Cerîr bin Abdullah (r.a) bir at satın almak istemişti. Beğendiği bir at için satıcı beş yüz dirhem fiyat teklif etti. (1 Dirhem, 3,5 gr. gümüşe tekâbül eder.) Cerîr (r.a) bu ata altı yüz dirhem verebileceğini, hatta sekiz yüz dirheme kadar fiyatı yükseltebileceğini ifâde etti. Çünkü atın değeri yüksek olup, satıcı bunun farkında değildi.
Kendisine:
“–Atı, beş yüz dirheme alman mümkün iken, niçin sekiz yüz dirheme kadar fiyatı yükselttin?” diye soruldu.
Cerîr (r.a) şu muhteşem cevabı verdi:
“–Biz alışverişte hile yapmayacağımız husûsunda Allâh’ın Rasûlü’ne söz verdik.”