SÖYLEŞİ: ÖZLEM DOĞAN
Toplumları en çok etkileyen iki ana unsur din ve siyaset. Özellikle Türkiye gündeminin yoğunluğu hep bu iki noktada sürekli birleşiyor ya da ayrışıyor. 28 Şubat öncesi ve sonrasında yaşananlar bunun bir göstergesiydi. Sonrasında dini kullanarak kendini gizlemeye çalışan bir terör örgütü olan FETÖ’nün ortaya çıkışı da beraberinde bir değişim sürecini getirdi. Osmanlı’nın yıkılışından Cumhuriyet’in ilanına ve bugünümüze kadar gelinen süreçlerde de Türk halkı hem din hem de siyasetle daima iç içe oldu ve yapısı, yaşam tarzı buna göre şekillendi. Elbette diğer toplumlarda sürekli değişim içindeydi. Din, siyaset ve toplum ekseninde dünü ve bugünümüzü Türk-Alman Üniversitesi Araştırma Görevlisi Taceddin Kutay’la konuştuk.
Etik din anlayışı Batı’da dini bitirdi
Geçmişten günümüze din algısında değişim ve dönüşüm nerede başladı?
Klasik anlamda din dediğimizde cevabı insanoğlunda eskiden beri var. Avrupa’da bu 19. yüzyılda değişti. İnsanlar mucize dinini bırakıp etik dine inanmaya başladılar. Dini tek söz sahibi olduğu yegâne saha olan transandantal yani aşkın sahadan soyutladılar, dünyaya ait bir sosyal bir kurum haline getirdiler. Böylece Batı’da din bitti.
Geleneksel din anlayışımızın ayarlarıyla kimler oynadı?
Klasik din algımız FETÖ ve Adnan Oktar gibi şartlatanların elinde deformasyona uğradı. Mustafa İslamoğlu ve İhsan Eliaçık gibi ortaya çıkan reaktif hareketler de tüyleri yolunmuş din ve dindarlık öneriyorlar. Bu sosyal hareketler dinden başka her şeye benziyor.
FETÖ ve Oktar, dini algımızı yıktı
Peki ya sonuç?
Başta FETÖ olmak üzere Adnan Oktar gibi dini hüviyete benzeyip aslı olmayan hareketler dini algımızı yıktı ve sosyal kapitalimizi düşürdü. Abdülaziz Bayındır’ın anlattığı din ve dindarlık tipi de bir sonraki kuşağa aktarılamaz. Türk toplumunun toplumsal direncinin tükenmesinde FETÖ büyük pay sahibi.
Yüzlerce yıllık klasik bir bakış açısının evrilmesinde dindarların da payı var mı?
Eski Türkiye’de 90’lı yıllarda dindarlara gerici diye hitap ederler ve ‘İran’a git’ diye toplumun dışına iterlerdi. Şu an o itilen kesim ‘Biz de sizin kadar moderniz’ kompleksi içerisinde hareket ediyor. İşte birlikte yaşadığımız bu jenerasyon dindarı komplekslerinden kurtulmalı.
Herkesin ikinci ajandası var
Bahsettiğiniz kompleks din adına ahkam kesen bazı hocalarda da var sanırım…
Piyasada dini anlatan ilahiyatçıların hiçbirinin aksansız Türkçesi yok. Mustafa İslamoğlu’nun kullandığı gibi nereye ait olduğu anlaşılmayan aksan Doğu’da bile mevcut değil. Bu kişilerde kompleks var. Sınıf atladıklarını göstermeye çalışıyorlar. Entel dindar gençlerin hareketleri de irrite edici. Herkes ikinci bir ajanda ile dolaşıyor. Kimse gerçekte olduğu gibi düşünüp yaşamıyor.
Piyasada din adı altında sunulan ve büyük tepki çeken sapkın fetvaların gerçek nedeni ne olabilir?
Enteresan ve yıkıcı fikirlerin hepsi halinden, çocuğundan, eşinden, işinden razı olmayan adamlardan çıkıyor. Batı’yı örnek alma ilişkimizin sonuna geldik. Bireyselliği ve aklı dönüştürecek noktadayız artık. Burası Dar’ul Hilafe. İçinde yaşayacağımız yegâne ülke burası. Aynı şekilde Doğu’dan da alacağımız bir şey yok. Ülkemizden razı olacağız.
Bizim sınıf atlama talebimiz yoktu
Rıza göstermek için kabullenmek gerekir. Bunca debdebe ve tüketim çılgınlığı içinde bunu başarmak kolay mı sizce?
Bizim kültürümüzde hiçbir zaman sınıf atlamayla ilgili bir talep olmadı. Kaderine razı adamların çocukları olarak ‘sınıf nasıl atlanır’ı bilmediği halde bu kaygı içine girince sıkıntı yaşamak kaçınılmaz oldu. Rezidansta yaşamayı istemek, kurbanı vekâletle bir yerlere göndermek izah edilebilir ama bulunduğu hale, topluma, çevresindeki insanlara razı olarak yaşamamaktan kaynaklanıyor sorunlar. ‘Her güzel şey benim olsun’ düşüncesi çok yanlış.
Bolluğu görgüsüzlükle tahvil ettik
‘Her şey benim olsun’cu kesim toplumda nasıl bir yer teşkil ediyor?
Toplumdaki değişimler ya kültürel ya da ekonomik olarak gerçekleşir. Türkiye ekonomik anlamda AK Parti ile çok genişledi. Kazancımız da, kenara koyabileceğimiz para da arttı. Bileni bilmeyeni hat sanatıyla, ebruyla uğraştı. Bu bolluğu eğitimsizliğimiz nedeniyle görgüsüzlüğe tahvil etmeye çalıştık.
Amerikan filmi ağzıyla konuşuyoruz
Bahsetmiş olduğunuz bolluğun getirmiş olduğu bu görgüsüzlük bize empoze mi edildi yoksa hegemonya mı?
Bakıyorsunuz adam Suriyelileri eleştirirken ‘ben vergi veriyorum’ diyor. Oysa böyle bir söz bizim dilimizde yoktur. Bu ‘ben vergi veriyorum’ cümlesi ABD filmlerinde gözaltına alınan adamlara aittir. Şu an gençler arasında sıkça kullanılan Kanka hitabı Amerikan bro’sunun Türkçesidir.
Her ne kadar boykot etsek de bu ABD prangasını zihinlerimizden kolayca söküp atamayacağımız anlamına geliyor sanırım, yanılıyor muyum?
Algımızı, iletişim şeklimizi, taleplerimizi, beklentilerimizi şekillendiren şey hegemonyal ilişkide edindiğimiz Amerikan refleksleridir. Bunları tespit edip ikazda bulunmak zorundayız. Bizi zihin arkasında sürekli Amerikancılığa sokan kalıplar içinde yaşıyoruz.
Türk toplumu tembel mi? Neden üretemiyor?
Tembel değiliz ama prodüksiyon anlamında sıkıntılarımız var. Büyük resme bakarsak sanayi devrimi sürecini yaşamadık. Bununla birlikte burjuvazimizi de yaratamadık. Devletin sürekli yarattığı sermaye sınıfları var ve her iktidar döneminde ortaya çıkan bu sermayenin devlet ve milletle ilişkileri çok kuralsız.
Sermaye sınıfını sigaya çekmek lazım
O halde sermayedeki sıkıntının büyüklüğü halka yansıyor diyebiliriz…
Sermaye sınıfımızı sigaya çekmemiz lazım. Bizim milletimiz üretmeye talip ama bu pahalı yaşam şartlarında 1600 TL için çalışmak istemez. Eğer böyle bir ücreti maaş olarak veriyorsan bu memlekette gazetelere 70 TL’ye lahmacun haberi yaptırmayacaksın. İnsanların ekonomik sisteme olan inancını bu sermaye sistemini terbiye ederek yerine getireceğiz.
Sisteme olan inanç... Bunu biraz açar mısınız? FETÖ yüzünden insanların hukuka da güveni kalmadı. Bu terör örgütünü bir şekilde kurumlardan temizlerken bu seferde hukukta başka sorunlar baş verdi. Pendik’te küçük kızı sırtından vuran adam serbest bırakıldı. İnfial olunca tekrar tutuklandı. Bu sorunların mutlaka düzelmesi gerekiyor. Yoksa insanlar çocuk tecavüzcülerinin cezasını hapishanede kader mahkûmlarının vermesini bekliyor. İnsanları sisteme güvenir ve bir noktada kendini sistem içerisinde bir takım şeyleri elde edebileceğini hisseder hale getirirseniz bu insanın sistem içinde işleyip işlemediğini test edebilirsiniz.
ABD halkı kolayca manipüle ediliyor
Dünyanın süper gücü olarak lanse edilen ABD toplumunda durumlar nasıl? Devletleri kadar hegemonyal bir karaktere sahipler mi?
Dünyada yabancı dil bilme oranının en az olduğu ülkelerden biri Amerika. ABD halkı dünyaya açık bir kafaya sahip değil. ABD’nin işgal ettiği dönemde ‘Irak Pasifik’te bir yer mi’ diye soran cahil bir milletten bahsediyoruz. ABD’de basını diğer ülkelere göre çok daha güçlü bir belirleyiciliğe sahip. Bu bakımdan Amerikan halkı daha kolay bir şekilde manipüle ediliyor.
Amerikancılıktan kurtulmak için AMATEM’e yattık
ABD ile gerilen ilişkilerimiz dolayısıyla yürüttüğümüz boykotu nasıl değerlendiriyorsunuz? Şu an geleceğe dönük hegemonik kaygılarımız mevcut, mesela I Phone alamamak gibi. Yaptığımız boykotla ya da dolara bağlı alamama gücümüzü de ele alırsak AMATEM’e yatırıldığımızı farz edelim. Reflekslerimiz değişiyor.
Bu refleksif değişimi tetikleyen unsur nedir?
Türkiye dünyanın değişen konjonktürünü fark etti. Eskisi gibi alt konumlama tarzı ortaklık tipleri yok. Artık her devlet bir çeşit ortaklıkla ittifak kuruyor. Türkiye ‘ben bunu yırtacağım’ dedi çünkü maziden gelen bir imparatorluk refleksi var. İşte ABD’nin eskiden askeri darbelerle fabrika ayarlarına döndürdüğü Türkiye ile arasını açan bu duruştur.
Dışarı çıkmak için bu soğuğa alışmalıyız
O halde yeni jenerasyon, imparatorluk duruşuyla yeniden sahneye çıkıyor diyebilir miyiz? Sert rüzgârların estiği soğuk bir ısı derecesinde yaşıyoruz ama alışacağız. İçeri girersek bir daha dışarı çıkamayız. Şu an yetişen ve on-on beş sene sonra söz sahibi olacak olan bürokratlar ve diplomatların kültürü eski monşerlerin kültürü gibi değil. Devir adamını yaratır. Bu dik duran adamlara tekrar içeri girmiş Türkiye’yi hazırlayıp veremeyiz.
Bundan sonrası ne olacak?
Bu memleket ne ekonomik krizler gördü. Acımızdan ölmeyiz. Bir takım alışkanlıklarımızı revize ederek bu krizden çıkacağız. Biz bir imparatorluk bakiyesiyiz. Sistem arızalarımızı gidermemiz ilk yapmamız gerekenlerin başında geliyor. Türkiye bu zorlu süreçten refleksleri daha da güçlenmiş olarak çıkacak.
TACEDDİN KUTAY KİMDİR?--------------------------------------------------------------------------
1981 doğumlu Taceddin Kutay, Viyana Üniversitesi temel psikoloji ve siyasal bilgiler tahsilinden sonra Yüksek lisans tezini Avrupa sekülerleşmesi ve din algısının değişmesi üzerine yaptı. Viyana Başpiskoposluğu Teolojik Eğitim Merkezi’nde (Theologische Kurse in der Erzdiözese Wien) Katolik teolojisi eğitimi alan Kutay 2006-2013 yılları arasında Viyana Başpiskoposluğu’nda danışmanlık, Hıristiyan Müslüman İlişkileri Merkezi ve Kardinallik Danışmanlığı hizmetleri ve bilimsel çalışma elemanlığı yaptı. Halen Türk-Alman Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olan Kutay İngilizce ve Almanca bilmektedir.