KORAY TAŞDEMİR
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almasıyla yüzünü Avrasya’ya döndüğü yönündeki tartışmaları değerlendiren Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Siyaset Bilimci Doç. Dr. Barış Doster ile son zamanlarda Türkiye-Batı ilişkileri özelinde sohbet gerçekleştirdik. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almasıyla yüzünü Avrasya’ya döndüğü yönündeki tartışmaları değerlendiren Doster, Türkiye’nin ABD, AB ve NATO ile olan ilişkilerini gözden geçirmesinin gerekli olduğunu dile getirdi. Doster, S-400 alımının çok yerinde bir karar olduğunu ifade ederek, bu sistemin Türkiye’nin yerli ve milli savunma sistemleri yapılana kadar bir ara durak olduğunu belirtti.
Doğu-Batı fark etmez her türlü nüfuza karşıyız
S-400’lerin alımı Türkiye’de çokça tartışıldı alınmaz denildi alındı, Siz S-400 alımlarını Türkiye’nin Atlantik sisteminden Avrasya sistemine dâhil olmasının bir adımı olarak mı görüyorsunuz?
Benim kamuoyunda Avrasyacı olduğum, ulusalcı ve Kemalist olduğum bilinen bir şey, bunu bir kenara koyalım. Usulden ve esastan NATO ve Avrupa Birliği’ne karşı olduğum da biliniyor. Bunu da bir kenara koyun. S-400 alımlarını başından beri savunduğum da biliniyor bunu da bir kenara koyun ama ben S-400 alımını Türkiye’nin NATO’dan kopup Avrasya’ya yönelmesi olarak görmüyorum.
Keşke görebilseydim, görmeyi çok isterdim. Niye görmüyorum? Bunun bir nesnel tabanı, bunun ulusal uzlaşı yönünden bir milli konsensüs yönünden bir tabanı yok. Yani Türkiye’nin Atlantik’ten kopması tartışıldı mı? Bürokrasisi tartıştı mı? İktidarıyla muhalefetiyle, parlamentonun içinde ve dışındaki partiler tartıştı mı? Ana akım medya bunu tartıştı mı? Tartışmadı. Tartışılsa da ‘NATO’dan çıkalım Avrasya’ya girelim’ yönünde bugünden yarına akşamdan sabaha bir yönelim çıkar mı? Bence çıkmaz. En önemlisi şu ki NATO’dan çıkıp Şangay İşbirliği Örgütü’ne girmek de bence doğru değil. Biz nasıl batıdan gelen bir nüfuza kapalıysak doğudan gelen bir basınca, nüfuza da o kadar kapalı olmamız gerekir.
Atlantik’ten Avrasya’ya kaymak akşamdan sabaha olmaz
Bir diğeri de şu 1952’ yılından beri NATO üyesi olan ve ABD’nin Türkiye’nin pek çok alanında etkisinin olduğu bir ülkede yarın bir mucize olsa ve silahlı kuvvetler ‘Biz silahlı kuvvetler olarak NATO’dan çıkmayı savunuyoruz, ordumuzun yapısı, tehdit algısı ve stratejik konsept bunun için uygundur’ dese acaba Türk bürokrasisi, Türk medyası Türk üniversitesi, uluslararası ilişkiler bölümleri Boğaziçi Üniversitesi, ODTÜ, TUSİAD, Robert Koleji acaba ne der? Yani bu kararı almak akşamdan sabaha çok kolay bir şey değil. Çünkü 1952’den bu yana Türk bürokrasisinde yapısal bir nüfuz söz konusu.
S-400 alımının gerekli olduğunu söylemiştiniz? Niçin gerekliydi sizce?
Kesinlikle gerekliydi. Başından beri bunu savunuyorum. Türkiye’nin hedefi elbette orta ve uzun vadede kendi milli ve yerli savunma sanayisine sahip olmaktır. Türkiye’nin bu amaçla savunma sanayisini, özel sektörünü, üniversitesini, AR-GE ve teknoloji kuruluşlarını buna göre yapılandırması, örgütlemesi ve seferber etmesi gerekir. Ama bu öyle bir iki yılda olacak bir şey değildir, bu gerçekleşene kadar bir ara durak olarak Türkiye mümkünse tedarikçilerinden ithal ettiği ürünleri çeşitlendirmeli, mümkünse teknoloji transferini ve ortak üretimi kotarmalıdır. O asıl büyük ve milli hedefe ulaşmak için bunlar dediğim gibi ara duraklardır.
Kendi uçağımızı yapacaksak mutlu olmalıyız
F-35 meselesi gündemde. ABD Türkiye’yi bu projeden çıkardığını açıkladı. ABD’nin bu tavrı konusunda ne düşünüyorsunuz? Nereye varır? Blöf müdür? Türkiye gerçekten F-35 alamayacak mı?
Türkiye’nin bundan sonra F-35’leri alabilmesi için ABD’ye büyük ödünler vermesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir şeye usulden ve esastan karşıyım. F-35’nin alınmaması kısa vadede belki bizi hırpalar ama Anadolu’da güzel bir laf var ya ‘Bir musibet bin nasihatten evladır’ derler. Eğer bu çıkarılma bizim MİLGEM’de olduğu gibi bizim kendi milli uçağımızı yapmamızı hızlandıracaksa bizi seferber edecekse iyi ki de çıkarmış derim.
Nasıl 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra 1975 yılından itibaren Türkiye, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) ROKETSAN, HAVELSAN ve ASELSAN’ı kurduysa yani Kıbrıs Barış Harekâtı’nda maruz kaldığımız ABD ambargosundan ders çıkarıp ataletimizi, tembelliğimizi attık, dost kazığı yedikten sonra bizim kendi savunma sanayimiz gerekiyormuş diye düşünmeye başladık ve bugün yüz akımız kurumlarımızı kurduk eğer böyle sonuçlar doğuracak ise biz iyi ki bizi F-35 projesinden çıkardıkları için mutlu olmalıyız.
Trump ABD’nin çıkarlarından bağımsız davranamaz
Trump’ın S 400 alımı konusunda Türkiye’yle ilgili açıklaması oldu. Trump, S-400 aldığı için ‘Türkiye’yi suçlamıyorum, bu mesele Obama yönetimine dayanıyor’ dedi. Ama beri taraftan ABD’nin derin devleti Türkiye’yi yaptırımla tehdit ediyor. Bu çelişki nedir?
ABD yaptırımları gelecektir ama bunlar çok kapsamlı değil daha dar kapsamlı ve yumuşak şeyler olacaktır. İkincisi Trump iç siyasete de oynadığı için bütün faturayı Obama’ya kesiyor. Her bu soruya muhatap olduğunda Obama dönemini anımsatması iç siyasete oynadığının kanıtı. Bir diğer husus kuşkusuz ABD’de başkan güçlüdür ama ABD müesses nizamı sizin deyiminizle ABD derin devleti başkandan daha güçlüdür. Aralarında bir çekişme olabilir mi? Olabilir, yine aralarında iyi polis kötü polisi de oynuyor olabilirler. Benim görüşüm bir çekişme olduğu yönünde. ABD başkanının bu kadar büyük ve temel meselelerde inisiyatif alanı daha dardır. ABD’de büyük lobilerin, askeri sanayi endüstrilerinin eli vardır. ABD başkanının gücü ABD’nin yönelimlerini değiştirecek kadar ABD emperyalizminin bütün menfaatlerini tersyüz edecek kadar sınırsız değildir.
Bakınız Obama geldi, bir taraftan Müslüman kökenliymiş, Afrikalıymış, esmer tenliymiş, adı Hüseyinmiş diye millet seferber oldu. Ama Obama’nın 8 yıllık iktidarında ABD’nin silah sanayisi kendi tarihinin en karlı dönemini yaşadı. Obama’ya avans olarak Nobel Barış Ödülü verildi ama Ortadoğu en fazla Obama döneminde karıştı. Dolayısıyla bu tür pazarlama, bu tür cila ve PR faaliyetlerine bizim karnımızın tok olması lazım. ABD başkanı ABD’nin silah ve savaş sanayisinden, emperyalist çıkarlarından bağımsız davranacak bir aktör değildir. ABD’de cumhuriyetçiler ile demokratlar arasındaki fark da Coca Cola ile Pepsi arasındaki fark gibidir.
Acilen münhasır bölge ilan etmeliyiz
Doğu Akdeniz’de yaşananlara değinmek istiyorum, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hakkını teslim etmek istemiyorlar. Siz Türkiye’nin Doğu Akdeniz yaklaşımını ve sondaj faaliyetlerimizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hakkını bir kere kimseye yedirmemesi lazım. Orada yavru vatan var. Hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hakkını ve hukukunu hem de kendi hakkımızı sadece askeri yollarla değil diplomatik, politik ve uluslararası hukuk yoluyla da savunmamız lazım. Oraya giden sondaj gemilerimizi doğru buluyorum keşke ikinin yanında üç, dört, beş, altı, yedi ve sekizi de ekleyebilsek. Bu bir. İkincisi bizim bir an evvel Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölgemizi ilan etmemiz gerekiyor. Bu bir eksiklik geç kaldık. Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yanına bir taraftan İsrail, bir taraftan Mısır’ı almış durumda. Arkalarında ABD ve AB emperyalizmi var.
AB, Türkiye’yi gözden çıkaramaz
Bu yetmezmiş gibi bizim çok yakın ilişkilere sahip olduğumuz Rusya bile Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs’ın ve Yunanistan’ın hoşuna gidecek laflar etti, onların arkasında durdu. Türkiye nasıl S-400 ve F-35 geriliminden dolayı ABD yaptırımlarıyla karşı karşıya ise Doğu Akdeniz’deki bu sondaj faaliyetlerinden dolayı da AB’nin yaptırımlarıyla karşı karşıya. AB ‘Bizim üyemiz olan Güney Kıbrıs’ın uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını ihlal ediyorsun’ diyor ve Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni destekleyerek Türkiye’ye karşı yaptırım ilan ediyor. Bunlar da bence sert yaptırımlar olmayacaktır. Çünkü AB’nin Türkiye ile çok ciddi ticari bağları var. Hala bizim en dış ticaret ortağımız Almanya başta olmak üzere AB ülkeleri. Dahası Suriyeli sığınmacılar meselesinde de AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı var. Yani Türkiye’yi gözden çıkarması mümkün olmadığından yüksek perdeden konuşsalar da AB’nin yaptırımları da dar kapsamlı ve yumuşak olacaktır.
Türkiye’nin batı ile S-400, F-35 konusunda yaşadığı sorunlar ve Doğu Akdeniz’deki çıkar çatışması batının Türkiye üzerinde farklı oyunlar oynamasına yol açar mı? Örneğin PKK’yı bu anlamda daha etkili kullanma yoluna giderler mi?
ABD ve Avrupa Türkiye’ye karşı elinin altında hangi terör örgütü varsa onu kullanacaktır. Bu PKK terör örgütü olabilir, bu DEAŞ olur, bu ülkemizin Güneydoğu bölgesinde olur, Suriye’de olur, Irak’ta olur. ABD ve Avrupa Türkiye’yi zayıflatmak için, Türkiye’ye geri adım attırmak ve diz çöktürmek için elinin altında şimdiye kadar yatırım yaptığı ve kullandığı hangi terör örgütleri varsa onları yeniden piyasaya sürerler, bu dünya tarihinde de zaten böyle olmuş
ABD’nin Türkiye’deki sicili kabarık
Bundan sonraki süreçte Türkiye ABD, NATO ve AB ilişkileri nasıl olur?
Dediğim gibi başından beri NATO ve AB’ye karşıyım. NATO’nun sicilinin ne kadar kanlı ve kirli olduğunu görüyoruz. NATO, ABD emperyalizminin saldırı aygıtıdır. Kendi tarihimize bakalım. En son 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi başta olmak üzere ABD’nin bu ülkedeki sicili de kabarık. 12 Eylül 1980, 12 Mart 1971, Mehmetçiğin başına çuval geçirilmesi, Halkbank Hakan Atilla davası, 60’lı yıllarsa casus uçak krizi. Muavenet zırhlımızın tırnak içinde yanlışlıkla vurulması. Listeyi uzatabiliriz. Sadece Türkiye’de mi sicil kabarık? Hayır. NATO’nun örgütlü olduğu yerde.
Gümrük Birliği Anlaşmasını tartışmaya açalım
ABD’nin yapısını ele alalım. 800 milyar dolara yakın bir savunma sanayisi bütçesi var. Dünyada 150’den fazla ülkede bilinen 800’den fazla üssü olan bir devlet. NATO’nun patron devleti. Dolayısıyla bizim bu ilişkiyi sorgulamamız lazım. Keza 1963 Ankara Antlaşması’ndan beri kapısında beklediğimiz bizi asla üye yapmayan ve yapmaya niyeti de olmayan ama bizi hep aday üyelik vaadiyle bekleme odasında bekleten ve bizden ödünler koparmaya çalışan AB ile de bizim ilişkimizi sorgulamamız gerekiyor. Bence bu ödünlerin en büyüğü Gümrük Birliği’dir. Gümrük Birliği’nden bizim milyarlarca dolar zararımız var. Gümrük Birliği’ni hala tartışmaya açabilmiş değiliz. O yüzden ben dünyanın gidişatının Atlantik’ten Avrasya’ya kaydığını, komşularımızda batı kaynaklı darbe ve bölünmelerin yaşandığını gören biri olarak daha eşit ve dengeli ilişkiler kurmak adına soğuk savaş ezberlerini bırakmamız lazım diyorum. Komşularımızı bölen, Irak’ı işgal eden kimse Türkiye’yi bölmek ve parçalamak isteyen de odur yani Amerikan emperyalizmidir. Bunun adını koyalım Allah’ın bildiğini kuldan saklamayalım. Onun için Türkiye’nin kendini yeniye uyarlaması gerekiyor.
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alması yönündeki tartışmaları değerlendiren Doster, Türkiye’nin ABD, AB ve NATO ile olan ilişkilerini gözden geçirmesinin gerekli olduğunu ifade etti.