Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kanal 7 televizyon kanalında katıldığı "İskele Sancak" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Güvenlik toplantısının illegal dinlenmesinin içeriden olduğu iddiasına yönelik soruya Davutoğlu, "Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ciddiye alınması gereken olaylarından biri. Herhangi bir şekilde afaki ya da yüzeysel bir yaklaşımla ele almıyoruz çünkü bu işlenen cürüm, sıradan bir cürüm değil. Onun hakkıyla incelenmesi, her türlü çalışmasının yapılması ve bir karara varıldığında kimsenin zihninde bir şüphenin kalmaması lazım. O bakımdan MİT Müsteşarlığımız ve emniyet birimlerimiz hepsi çok yoğun bir çalışma yapıyor" şeklinde cevap verdi.
İllegal dinlemenin seçimden üç gün önce servis edildiğine dikkati çeken Davutoğlu, dinlemenin hem bir casusluk faaliyeti hem de siyasi bir operasyon olduğunu söyledi. Davutoğlu, "Seçimden üç gün önce piyasaya salınıyorsa, dağıtılıyorsa, servis yapılıyorsa bu aynı zamanda Türk siyasetine bir müdahaledir ve sadece casusluk faaliyeti değil, casusluk faaliyeti üzerinden siyaseti dizayn etme çabasıdır veya açık bir şekilde darbe teşebbüsünün bir parçasıdır" ifadelerini kullandı.
"İhanet mektupları"na ilişkin bir soru üzerine, Türkiye'de bir iletişim savaşı olduğunu ve bunun medya üzerinden yapıldığını kaydeden Davutoğlu, bir ülkenin itibarının o ülkeye yatırım yapan sektörü kaçırtacak şekilde de zedelenebileceğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri
Ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihine bakıldığında, ilk defa doğrudan halkoyuyla cumhurbaşkanının seçileceğini anlatan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Özellikle 1960 ihtilalinden önce Atatürk'ün seçimi doğal şekilde gerçekleşti. İnönü'nün seçimi parti içi bir devir teslim olarak algılandı. 1960 ihtilalinden sonra ise cumhurbaşkanlığı makamı öyle bir konumda görüldü ki halk yanlış şekilde birilerini iktidara getirirse, cumhurbaşkanı denge unsuru olarak düşünülerek tasarlanmıştı. Sembolik bile olsa, daha çok milleti değil de devleti temsil eden, olağanüstü yetkilerle donatılmış özel bir konum verildi. Zaten AK Parti'nin en büyük devrimi bence bu oldu. İlk defa halkın seçtiği iktidarı paylaşmadan kullanma iradesi gösteren, bir on yıl yaşandı. Kolay olmadı. İlk defa rahmetli Turgut Özal bunu kırmaya çalıştı ama dikkat edin 28 Şubat'ta siyasi elit cumhurbaşkanlığı makamını böyle kullandı. 28 Şubat üzerinden cumhurbaşkanı bir hükümet değişikliğinin bizzat orkestrayonunu yaptı. Şimdi bu değişti, halk seçecek artık. Bu yeni bir durum. Dolayısıyla sadece Ankara içinde dönen birtakım oyunlar artık cumhurbaşkanının kaderini belirleyemez. Artık bu milletin istemediği hiç kimseyi kimse cumhurbaşkanlığı makamına getiremez. Bu milletin istediği birini de cumhurbaşkanlığı makamına getirmesini kimse engelleyemez. Ne çıkarırlarsa çıkarsınlar, nihayetinde bu millet ilk defa kendi iradesiyle cumhurbaşkanını seçecek."
"Kimse merak etmesin"
AK Parti ve üyelerinin cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecindeki tavrı hakkında konuşan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bu insanlar birgün şu makamı paylaşalım diye bir araya gelmiş insanlar değiller. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızla Sayın Başbakanımızın ilişkileri dün başlamış değil. Biz ortak ideallerde yola çıkmış insanlarız. O ortak ideallerin bağlarının çözülmesi, böyle bir bağın çözülmesinden Allah'a sığınıyorum. İşte o zaman özümüzü kaybetmeye başlarız. Bu ortak idealleri, bizleri bir araya getiren bu bağın mevcudiyetini korudukça, bunun kurumsal bağları anlam kazanır. Eğer bu bağı kaybedersek, manevi bağı kaybedersek tabiri caizse, bu ortak ideal özünü kaybedersek bu makamlarla oluşan bağlar hiyerarşiler hepsi, hepimizin başında demokrasinin kılıcı gibi duran şeyler olur ve hesabını veremeyiz."
"Biz bu değerleri terkeder, küçük hesaplar içerisine girersek işte o zaman kendi içimizde bir şey yaşarız" diyen Davutoğlu, "Kimse, Başbakan, Cumhurbaşkanı olduktan sonra ne olur senaryosunu merak etmesin. AK Parti bütün bu sınavları aşacak kudrette ve kendi kökünü geliştirmiş bir partidir. O yapı içerisinde her şey bugün Başbakanımızın bu istişareleri de dahil olmak üzere en doğru eksene oturtulur" ifadelerini kullandı.
"Üzerimizdeki emanetin hakkını nasıl vereceğimizi düşünmemiz lazım"
Kendisiyle ilgili Başbakanlık için adının geçtiğinin hatırlatması üzerine Davutoğlu, "Bu sorular bana iki, üç sene önce de gündeme geldiğinde böyle bir şeyi zihnimden geçirmeyi, telaffuz etmeyi zül addederim demiştim" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şu anda günlük hayatımızda beni ilgilendiren yegane mesele üzerimde taşıdığım emanetin hakkını vermektir. Şu an Başbakan, Başbakanlık makamının hakkını yerine getiriyor. Bizde tüm bakan arkadaşlarımız için aynı şey geçerlidir. Her birimizin de üç ay sonra, üç sene sonra ne olacağını değil, üç dakika içerisinde üzerimizdeki emanetin hakkını nasıl vereceğimizi düşünmemiz lazım."
"Birçok problemimizin sebebi anayasamızdır"
Türkiye'nin sistem içerisinde değişikliğe gitmek zorunda kalıp kalmayacağı sorusu üzerine Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Keşke 2007'de ilk anayasa reformu teşebbüsleri başladığında gerçek manasıyla reformu yapabilseydik. Bence şu anki birçok problemimizin sebebi anayasamızdır. Türkiye'nin bu yükselen değerini, hem siyasal anlamda milli irade anlamında, hem de yükselen iddialarını karşılayacak özgürlük alanlarında halkın motivasyonunu temsil etmek anlamında 12 Eylül Anayasası bu yükü kaldıramadı. Bunda her parti anlaştı. Bugünkü anayasanın iç tutarlılığı da kalmamıştır. Türkiye'nin siyasal kültürü anayasasını aştı. Anayasa siyasal kültüre bir çerçeve çizer ama bu anayasa siyasal kültüre duvar çekmeye çalışıyor, siyaset onu aşıyor."
"Esed tam bir hayal içinde"
Davutoğlu, Esed'in birkaç gün önceki "Güç kazanıyoruz" söyleminin sorulması üzerine şunları kaydetti:
"6 Nisan 2011'de Şam'a gitmişim. Beşar Esed'e Sayın Başbakanımızın mesajıyla birlikte şunları söylemişim: 'Bu gösterilere aman sert müdahalede bulunmayın, zaten Ortadoğu kaynıyor. Biz Suriye'de bir olumsuzluk olmasını istemeyiz. Mümkünse seçime gidin, biz de size destek veririz. Ama seçime gitmeyi zamana yayacaksanız birtakım yasal reformlar yapın. Baas Partisi'nin tekelini kaldırın. Kürtlere kimliklerini verin. Vatandaşlık kimliği bile yoktu biliyorsunuz" demiştim. Aynen şunu dedi: 'Hiç merak etmeyin olaylar kontrolümüz altında. Bir, iki ay içerisinde tüm bunları durduracağız. Sonra da reformları yapacağız' dedi. Bir sonraki görüşmemizde, 'Merak etmeyin ben tüm bu olayları bastıracağım. O zaman reformları daha rahat yaparız' dedi. Ben de şunu demiştim: 'Sayın Başkan: Siz, bizim size dost olarak konuşacağımızı biliyorsunuz. Eğer, 'Ben bu olayları bastırayım, daha sonra reformları yaparım' diyorsanız, böyle bir zaman asla gelmeyecek. Çünkü reform yapmazsanız bu olayları kontrol edemezsiniz. Ama 'Ben reformları başlatayım, bu arada güvenlik tedbirlerini de alayım' derseniz, o zaman halk yavaş yavaş sizin yanınıza doğru döner."
Esed'in daha sonra da birçok kere tarihler verdiğini ve bunun artık bir karşılığının olmadığını ifade eden Davutoğlu, "Keseb'te şu an belli yerleri kontrol eden bir muhalefet var. Halep'te kontrolünü tahkim eden bir muhalefet var. Şam'ın civarında bazı bölgelerde özellikle açlık uygulanan yerler var. İnsanların vahşice açlığa, susuzluğa mahkum edildiği yerlerde ilerleme kaydediyor. Çünkü oralara ulaşması mümkün değil herhangi başka bir kaynağın. Esed tam bir hayal içinde" diye konuştu.
"Türkiye'yi burada suçlayan herkes, orada Türkmenleri zayıf düşürüyor"
Davutoğlu, Türkiye'nin Türkmen bölgelerinde el-Kaide unsurlarına yardım ettiği iddialarına ilişkin "Suriye haritasını bilen birisi o bölgenin Türkmen bölgesi olduğunu bilir. Keseb bölgesi Bayırbucak Türkmenlerinin yaşadığı bölgedir. Bunu Türkmen, Kürt ayrımı yapmak için değil ihanetin ne ölçüye vardığını göstermek için söylüyorum. Bu söylenen her söz, Türkiye'yi burada suçlayan herkes, orada Türkmenleri zayıf düşürüyor. O mücadeleyi verenlerin büyük bir kısmı Türkmenlerdir. Türkiye için Bayırbucak Türkmenlerinin bulunduğu bölge stratejik açıdan da kültürel açıdan da özel ilgi duymamız gereken bir bölgedir" ifadelerini kullandı.
Ukrayna'daki olaylar
Davutoğlu, Ukrayna'daki krizin Ortadoğu'daki krizlerden bağımsız olmadığını belirtti.
"Ukrayna'da bazı kişiler olayları ferdi değerlendiriyor" diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
"Suriye krizi, Mısır krizi diye, hayır, uluslararası sistemin bir krizi var. Bunu gördüğünüzde komşu bile olmayan Ukrayna krizinin Suriye krizi ile irtibatlı olduğunu görürsünüz. Eğer uluslararası güç kaymalarında bazı aktörler lehine veya aleyhine ağır kaymalar yaşanmışsa bu ancak karşı bir denge oluşturmakla istiklale kavuşur. Geçici istikrardır o da. Gerçek istikrar ise ilkeler üzerine uluslararası bir sistem kurmaktır. Suriye'de kısa süreli bir demokratik dönüşüm yaşansaydı yani demokratik dönüşümü kastediyorum, yani Esed gönüllü olarak yapsaydı şimdi Arap dünyasının lideri olurdu. Önemli bir demokratik dönüşüm sağlasaydı bizim ona tavsiye ettiğimiz gibi. Beşşar Esed'e rağmen bir dönüşüm sağlansaydı Mısır'da darbe olmazdı. Mısır'da darbe olmasa otoriter eğilim, otokratik eğilim güç kazanmaz ve Ukrayna'da bugünkü yaşanan çatışmalar yaşanmazdı. Hepsi birbirini tetikliyor."