MGK üzerinden psikolojik harekat

MGK yine gündemdeu2026 Ama bu kez tartışmalar ve iddialar çok farklı. Toplum mühendisliğine soyunanlar kendilerini haklı çıkartmak için vesayeti meşrulaştırmayı bile deniyorlar. Oysa milletin hafızasında saklı olanlar çok farklı. İsterseniz detaya girmeden hatırlayalım:

ASLAN DEĞİRMENCİ- ANALİZ

28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK)'nda gündem; laiklik ve Cumhuriyet. Her ikisi de tehdit altında, rejim yıkılmak isteniyor. Hedef; şeriat. Cunta heyetinin iddiaları bunlar. Tüm bunların ana nedeni ise Refah Partisi ve cemaatler. Rahatsız oldukları; dirilişe geçen yerli düşünceu2026 MGK'da masaya getirilen iddiaları defalarca gündeme getiren ise İsrail ve ABDu2026

30 Ekim 2014 tarihli MGK'sında ise gündem; Paralel Yapı, Çözüm Süreci, IŞİD, Irak, Suriye. KKTC, Afganistan, Tunus ve Ukrayna. Tehdit; Milli güvenliği tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmaların faaliyetleri. Emperyalizm belası ile karışan Ortadoğu, İsrail'in derin KKTC planı, Tunus'u Mısır'a çevirmeye çalışan şer odakları, Afganistan ve Ukrayna'da batının bitmek bilmeyen senaryolarıu2026 Tüm tehditlerin içerisinde Siyonizm ve emperyalizm var.

30 Ekim 2014 MGK'nın gündemi Siyonizm ve emperyalizme karşı alınması gereken tedbirler, 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu'nun gündemin de ise Siyonizm ve emperyalizmin çıkarlarını korumak için alınması gereken tedbirler masada. Yani 28 Şubat MGK'sının gündemini belirleyen İsrail ile ABD, 30 Ekim MGK'sının gündemini belirleyen milli irade.

Normalleşen Türkiye

28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu'nda kararları dayatan asker, 30 Ekim 2014'de talepleri sıralayan milli irade.

28 Şubat'ta dayatılana karşı 5 gün direnen siyaset, 30 Ekim 2014'de talepleri ortak imza altına alan siyaset ve devlet.

İlk MGK'da eleştirdiğimiz cunta ve vesayet, son MGK'da eleştirilen sivil siyaset. İlk MGK'yı destekleyenler, emperyalizm, kapitalizm, Siyonizm, faiz lobisi ve baronlar. Son MGK'yı eleştirenler bu yapıların Türkiye'deki destekçisi.

28 Şubat MGK'sında postmodern darbeye start veriliyor, son MGK'da yeni Türkiye'nin önündeki engellere karşı önlem alınıyor. Sürekli olarak sanal iç tehditlerle hükümeti baskı altına alan vesayet, normalleşen Türkiye'de coğrafyasında yaşanan sorunlara odaklanıyor, içeride sorunu derinleştirmeye çalışan yapılara karşı tedbirler alıyor.

Dün milleti tehlike gören MGK, bugün millete karşı şantaj, kumpas ve kayıt dışı siyasetle tuzak kuranları tehdit olarak kabul ediyor. Özetle; dün sivil siyaseti alaşağı etmek, kontrol altına almak isteyen MGK, bugün toplumun kontrolüne giriyor.

Sivil siyasetin alanı genişletiliyor

Yani iddia edildiği gibi ne HDP'nin kapatılması ne de cemaatlerin kafese alınması söz konusu değil. Çözüm süreci gündemde iken, sivil siyasetin alanı iyice genişletilmeye çalışılırken, sürece kanaat önderlerinin ve özellikle İslami hassasiyeti yüksek sivil oluşumların dahil edilmesi için çalışmalar yürütülürken bu iddialara ancak akıl tutulması yaşayanlar inanır. Kürtleri ve cemaatleri tahrik ederek oynanan kirli oyunun tek amacı kaos meydana getirmek.

Sivil anayasa gerekli

Düne kadar farklı düşünen Kürtleri ve cemaatleri düşman ilan eden ve ötekileştirenlerin bugün psikolojik harp oyunlarına sarılarak bilgi kirliliği meydana getirmesi algı operasyonundan başka bir şey değildir.

Ayrıca niyetim MGK'yı savunmak değil. Niyetim sivil siyasetin MGK'da ilk kez bu denli güçlü olduğunu gözler önüne sermek. Yoksa dün söylediğimin arkasındayım: MGK'ya tamamen kaldırılmalı ya da tamamıyla sivilleştirilmelidir. Bence MGK; savunma konusunda bir danışma kurulu haline getirilmelidir. Bugün sivil irade vesayete geçit vermiyor olabilir. Ancak yarın ne olacağı belli değil. 28 Şubat MGK'sında postmodern darbe kararı alanlar bugün yargı önünde hesap verseler de tehdit geçmiş değil. Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat sadece beş yılda ömrünü tamamlasa da zihniyet değişimi tamamıyla sağlanmış değil. Bu tehdidi ortadan kaldırmanın en kısa formülü sivil anayasadır.

1982 Anayasası'nın kısmi değişikliklerle ıslah edilemeyeceği, özgürlükçü ruha kavuşturulamayacağı ortaya çıkmıştır. "Yeni Türkiye" hedefinin siyaseten ve hukuken en önemli aşamasını ve yol haritasını oluşturacak "Yeni Anayasa"nın yapımı bir an önce gerçekleştirilmelidir. Herkesin kendini özgürce ifade edebileceği bir toplumda yaşamak için katılımcı, özgürlükçü, eşitlikçi, bir anayasa yapılmalıdır. Vesayet anlayışı ancak sivil anayasa ile ortadan kalkar. Tarihin önemli kırılma noktalarından birisinden geçmekte olduğumuz bu süreçte, adalet, özgürlük, refah ekseninde yeni bir dünyanın ve insani değerler üzerinde yükselen "Yeni Türkiye"nin inşasını hedef almış olanlara düşen en büyük görev budur. Hiç kimsenin özde ya da sözde vatandaş olarak ayrılmadığı, herkesin eşit ve özgür yurttaşlar olarak yaşadığı bir Türkiye inşa etmek zorundayız.