Muhammed Ebrar ALTINALAN
"Bu ülke" yalın ayaklıların, çarıklı yoksulların alın teri, emeği ve kanıyla kuruldu. Henüz "vatandaş" ile "halk"ın birbirinden ayırt edilmediği ilk dönemlerde devlet -göstermelik de olsa- bu kesime karşı sıcak, samimi ve "içten"di. Öyle ki "köylü milletin efendisi"ydiu2026
Ne var ki ülke adım adım Batı yörüngesine sokulmak istenince Kurtuluş Savaşı'nın tüm cefasını sırtlamış yalın ayaklılar, çarıklı yoksullar bir anda ötekileştirildi. Modernleşme adı altında dayatılan toplumsal dönüşümle taşrayı küçümseyen, bu topraklara yabancı yeni bir zihniyet oluştu.
Bu topraklardaki bin yıllık sosyolojiyi hedef alan dizayn, direkt Ankara'dan, başkentin oluşturduğu bu anlayış eliyle yapılıyordu. Bu zihniyet, Batıcı modernleşmeyi dayattıkça halkla devlet arasındaki mesafe açıldı.
İstisna-i enstantaneler olsa da devlet katı protokol kuralları olan, dayatmacı, asık suratlı aygıta dönüştü. Hem realitede hem de bu toplumun belleğindeu2026
Bu realiteyi, başka birçok şeyde olduğu gibi sadece valilerin halkla kurduğu ilişki üzerinden bile analiz etmek/okumak pekala mümkündür.
Nevzat Tandoğan, Fahrettin Kerim Gökay, Recep Yazıcıoğlu, İrfan Balkanlıoğluu2026
Nevzat Tandoğan, 1929'dan itibaren 17 yıl boyunca Ankara Valisi olarak görev yaparken devletin soğuk, taşrayı küçümseyen, ötekileştiren yüzünün en açık çehresi olarak belleklere kazındı.
Kıyafetleri "uygun" görülmediği için başkente sokulmadı
Geçtiğimiz günlerde doğum yıldönümünü kutladığımız halk ozanı Aşık Veysel, ayağında çarığı, şalvarı ve şapkasıyla Ankara'ya geldiğinde, halkla/devlet arasında kalın, aşılmaz bir duvar ören Tandoğan tarafından kıyafetleri "uygun" görülmediği için başkente sokulmamıştı.
Devlet, bir bakıma "vali" demektir vilayetlerdeu2026 Bir vilayet olarak Ankara'da da devlet, Tandoğan demekti ve o dönemin valisi olarak Aşık Veysel'e kentin kapılarını kapatmıştı.
Bu örnek üzerinden bile bir devri okumak mümkündür aslında ama Tandoğan'ın, -maalesef devletin- o soğuk, taşrayı ötekileştiren yüzü bu kadarla da sınırlı kalmadı.
Osman Yüksel Serdengeçti, 3 Mayıs 1944'te tutuklanıp Tandoğan'ın huzura getirilince, valimiz bilinçaltını, mevzuya yaklaşımını olabildiğine açık etmişti.
Tandoğan, Serdengeçti'ye hitaben, "Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız... Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek" demişti.
Devlet ile halk arasına kalın duvarlar kuran vali
Tandoğan'ın açtığı kulvardan ondan yıllar sonra bir vali daha, Fahrettin Kerim Gökay da yürüyecekti. O da tıpkı Tandoğan gibi, devlet ile halk arasına kalın duvarlar ören, "vatandaş" ile "halk" terimlerini iki ayrı dünyayı tarif için kullanan bir efsaneydi (!) .
İstanbul'da, lüks bir semtin plajlarına daha mütevazi semtlerden de gelenler olunca, dönemin İstanbul Valisi Gökay, "Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor" diye buyurmuştu.
Kimi zaman bir geyik muhabbetinin eğlenceli konusu olsa da bu anekdotlar, bunlar aslında bir dönemin anlayışını en net şekilde ortaya koyan detaylardı.
Halkı öteki gören, içinde yaşadığı toplumun değerlerine yabancı bu zihniyetin ilelebet yaşaması mümkün değildi. Bir gün bir vali gelecek ve bu zihniyet değişecekti.
Örnek ve öncü bir vali Recep Yazıcıoğlu
Özlemle beklenen bu değişimin öncü ismi Recep Yazıcıoğlu oldu. Kalkandere'de 1971'de kaymakam olarak sahneye çıktığında yaptığı ilk iş halkla devlet arasına, katı protokol kurallarıyla örülen duvarı yıkmak oldu. İlçe bazında, mikro-devleti halkla bütünleştirdi.
Tarih 1984'ü gösterdiğinde, Karadeniz'in bu kabına sığmayan delikanlısı 36 yaşında "en genç vali" olarak Tokat'a atandı. Tokat, diğer birçok taşra ili gibi kendi yağında kavrulmaya çalışan ama kendine yetemeyen bir vilayetti.
Yazıcıoğlu, kaymakamlık dönemlerinde gelenek haline getirdiği devlet-millet bütünleşmesini burada zirveye taşıyacak, görevini protokolle sınırlayan vali geleneğini bir tarafa atıp halkın sorunlarına çare arayan biri olarak öne çıkacaktı. Tokat'ta torba bütçe uygulamasıyla Cumhuriyetten bu yana yapılan dersliklerden daha fazla derslik kazandırdı kenteu2026 Sonra Erzincan'a atandı, ardından da Denizli'yeu2026 Burada da rafting ve doğa sporlarıyla uğraşarak, yönettiği illerin turizm potansiyeline katkı sağladı.
Kişiliği ve sıra dışı fikirleriyle, sisteme ve hantal bürokrasi hazretlerine getirdiği sert eleştirilerle farklı bir profil çizen Yazıcıoğlu, halk-devlet bütünleşmesine yaptığı unutulmaz katkıları nedeniyle "süper vali" olarak anıldı.
Yazıcıoğlu erken ayrıldı aramızdan ancak onun yaktığı kıvılcım, kendisinden sonra gelenlerin önünü tıpkı bir meşale gibi aydınlattı. O meşaleyi taşıyanlardan biri olan İrfan Balkanlıoğlu, Tandoğan ve Gökay'la zihinlere kazınan imajı değiştiren valiler dizisinin halkalarından biri oldu.
Vatandaşla iç içe yaşayan Vali Balkanlıoğlu
Görev aldığı kentlerde makamının kapısını halka açan, bununla yetinmeyip köy köy ilçe ilçe dolaşarak vatandaşın sorunlarını dinleyen Vali İrfan Balkanlıoğlu, ürettiği çözümlerle birçok icraata imza attı.
Afyonkarahisar Valisi olduğu dönemde jeotermal enerji projesini kente kazandıran Balkanlıoğlu, Bingöl'e atandığında da havalimanı ve organize sanayi gibi projelerin hayata geçirilmesine katkı sağladı.
Buradaki görevinin ardından Ordu Valiliği'ne atanan Balkanlıoğlu, 1 milyon turist hedefiyle Arap turistleri kente getirip burayı Karadeniz'in "turizm başkenti" haline dönüştürdü. Çiftçi kadınların üretimini destekleyerek onların uluslararası marka haline gelmesi için girişim başlatan Balkanlıoğlu, Ordu'dan Fransa'ya uzanan serüvenin de baş aktörlerinden biri oldu.
Validen çok Gönüllü tanıtım elçisi
"Kimi zaman eline kamerayı alıp şehrin güzelliklerini çekip gönüllü tanıtım elçiliği yapan, kimi zaman yolda kalmış vatandaşın aracını onlarla beraber iten, çiftçiyle tarlada hasada yardımcı olan, kimi zaman da karda kışta aç kalmış hayvanlara kendi elleriyle yiyecek götüren, öksüz kalmış ceylan yavrularını koruma altına alan" Vali İrfan Balkanlıoğlu, bu davranışlarıyla da Orduluların gönlünde taht kurar.
Tıpkı Yazıcıoğlu gibi sürekli toplumla iç içe olan Balkanlıoğlu, devlet/millet bütünleşmesine sağladığı katkı ve icraatlarıyla "yılın bürokratı" ödülüne layık görülür.
Türkiye'nin ihtiyacı dayatmacı, elitist, devletle halk arasına aşılmaz duvarlar ören zihniyet değil, içinden çıktığı topluma tepeden bakmayan, halkının değerlerine saygılı bir yönetimi genelleştirmektir.
Devletin valisi olmak kolay, mesele halkın valisi olabilmekteu2026