Aydın Doğan, sessiz sedasız bir şekilde medya sektöründen çekildi. Daha doğrusu çekilmek zorunda kaldı. Bu çekilmenin, 18 Mart Çanakkale Zaferi'ne denk gelen veya getirilen Afrin'in YPG/PKK'lılardan temizlenmesinin hemen sonrasında olması önemliydi. Satış görüşmelerini Aydın Doğan'ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ yürüttü. Aydın Doğan'la haftada birkaç kez tavla oynayan Ahmet Hakan bile bu satışı medyaya yansıdıktan sonra öğrenebildi.
Demokrasilerde medya, iktidarları uyaran, yanlışları dile getiren bir güç olarak kabul edilir. Elindeki bu güçten dolayı da ülke yönetiminde dördüncü kuvvet olarak tanımlanır. Ancak Türkiye'de medya, kendini hep birinci güç olarak gördü. Medya mensupları da o birinci gücün vurucu unsurlarıydı. Örnek vermek gerekirse, Hürriyet'in eski yazarı Emin Çölaşan haklı haksız iktidara demediğini bırakmayan biriydi. Son olarak AK Parti Hükümeti'nin paradan sıfır atamayacağını iddia etmiş, bu iddiası boşa çıkınca da bunu bahane eden Aydın Doğan, Çölaşan'ı Hürriyet'ten uzaklaştırmıştı.
Emin Çölaşan'ın AK Parti'nin bu kadar aleyhinde olmasının sebebi, AK Parti'nin temsil ettiği değerlere düşmanlığından kaynaklanıyordu. Bu düşmanlığın kaynağı ise Sultan II. Abdülhamid Han'ın dedesini Fizan'a sürgün etmesiydi. Çölaşan, dedesinin sürgününü anlattığı 20.09.2016 tarihli yazısında her zamanki gibi Sultan Abdülhamid'e verip veriştirdikten sonra adını taşıdığı dedesinin Büyük Sahra'yı develerle 45 günde geçtiğini, çölde susuzluktan develerin idrarını içmek zorunda kaldıklarını anlatır. Beş yıllık sürgünden sonra dedesi 1908 yılında Meşrutiyet ilan edilince ülkeye dönmüştür.
***
Hürriyet gazetesinin kurucusu Simavi ailesinin becerisi, milli ve manevi değerlere karşı hıncı olan ne kadar gazeteci varsa, onları bulup birer silah olarak kullanmalarıydı. Simavilerin başlattığı bu uygulamayı Aydın Doğan da aynen devam ettirdi. Diğer şekilde Meclis'te başörtüsü yasağının kaldırıldığı oylamanın sonucunu Hürriyet nasıl "411 el kaosa kalktı" diye verebilirdi?
Aydın Doğan'ın medya sektöründen çekilmesine en çok içerleyenlerden biri geçmişte birçok haber merkezini yönetmiş olan Ayşegül Aslan'dı. Doğan Medya'nın satılması ile tüm ümitlerinin kırıldığını anlatıyordu internet medyasında. Ayşegül Aslan'ın nasıl bir zihniyet yapısına sahip olduğu, CHP Genel Başkanı'na yönelttiği şu eleştiride sırıtıyor: "Münbiç Harekatı olursa arkasındayız demiş Kılıçdaroğlu. Yani nedeeeen? Münbiç bir başka ülkenin toprağında. Nasıl siz o harekatın arkasında olabilirsiniz? Böylesi yoğun bir şuur kaybında işimiz çok zor."
Ayşegül Aslan gibi, Simavi, Aydın Doğan ve Dinç Bilgin medyasının gazete yönetimlerini, haber merkezlerini, gazete köşelerini teslim ettikleri kişilerin zihniyetleri böyleydi. Şimdi Türkiye sınırlarının PKK/YPG'li teröristlerden temizlenmesi gibi medyada da geniş çaplı bir temizliğe gidilecek. Batıda medya mensupları muhalif olsalar bile vatanperverdir. Millet ve vatan söz konusu olduğunda her şeyi bir kenara bırakırlar. Bizde ise tam tersiu2026
28 Şubat'ta olduğu gibi hükümet yıkmaya ve hükümet kurmaya alışmış medyayı bu alışkanlığından vazgeçirmek zordur. Kimse Aydın Doğan'ın 28 Şubat'ın sivil kanadı olarak ceza almamak için bu satışı gerçekleştirdiğini düşünmesin. Bu satış, Doğan ve güruhunun 28 Şubat'taki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz! Doğan'dan önce de AK Parti ile mücadeleye girişen ve kaybeden medya tröstleri oldu. İlki Uzan gurubuydu; ABD'yi arkasına alarak Hükümet'i devirmeye kalkan FETÖ ikinci oldu.
Aydın Doğan'ın defterinin dürülmesi Türk medyasının sağlıklı temellere oturmasının başlangıcı olacaktır. Mısır'ın seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı'na darbecilerin idam cezası vermesini manşetine taşıyıp, üstüne da Tayyip Erdoğan'ın fotoğrafını koymak bir gazetecilik olayı değildir!