Mearic suresi, Mearic suresinin okunuşu ve anlamı

Mearic suresi Kuranı Kerim''de 70. sıradadır. Mearic suresi Mekke döneminde nazil olan surelerdendir. Mearic suresi 44 ayeti kerimedir. Mearic suresinde kıyamet j-halleri ve dirilme anlatılmaktadır. İşte Mearic suresi hakkında bilgiler ile Mearic suresinin okunuşu ve anlamı...

Mearic suresi Kuranı Kerim'de 70. sıradadır. Mearic suresi Mekke döneminde nazil olan surelerdendir. Mearic suresi 44 ayeti kerimedir. Mearic suresinde kıyamet j-halleri ve dirilme anlatılmaktadır. İşte Mearic suresi hakkında bilgiler ile Mearic suresinin okunuşu ve anlamı..

Hakkında Mekke döneminde inmiştir. 44 âyettir. Sûre, adını üçüncü âyetteki “elMe’âric”kelimesinden almıştır. Me’âric, yükselme yolları demektir. Sûredebaşlıca, Mekke müşriklerinin inkâr, inat ve azgınlıkları, insan tabiatının bazıyönleri, ölüm ötesi hayatın gerçekliği konu edilmektedir

Nuzül

Mushaftaki sıralamada yetmişinci, iniş sırasına göre yetmiş dokuzuncu sûredir. Hâkka sûresinden sonra, Nebe’ sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 24. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet genel kabul görmemiştir (İbn Âşûr, XXIX, 152).

Konusu

Meâric sûresinde kıyamet halleri, öldükten sonra dirilme, hesap gününün sıkıntıları, cehennem azabı, âhiret hayatı ve peygamberlik gibi İslâm’ın inanç esasları ele alınmaktadır. Sûrede cömertlik ve cimrilik konularından bahsedilir; müminlerin güzel vasıfları, iyi işleri ve üstün ahlâkı anlatılır; inkârcıların Hz. Peygamber’e karşı tutumları değerlendirilir.

MEARİC SURESİNİN TÜRKÇE VE ARAPÇA OKUNUŞU İLE MEALİ

Meâric 1 (Mealleri Karşılaştır): Se ele sâilun bi azâbin vâkı’n(vâkıın). بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ سَأَلَ سَآئِلٌۢ بِعَذَابٍ وَاقِعٍ (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

Meâric 2 (Mealleri Karşılaştır): Lil kâfirîne leyse lehu dâfi’(dâfiun). لِّلْكَٰفِرِينَ لَيْسَ لَهُۥ دَافِعٌ (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

Meâric 3 (Mealleri Karşılaştır): Minallâhi zîl meâric(meârici). مِّنَ ٱللَّهِ ذِى ٱلْمَعَارِجِ (1-3) Soran birisi, yükselme yollarının sahibi Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.

Meâric 4 (Mealleri Karşılaştır): Ta´rucul melâiketu ver rûhu ileyhi fî yevmin kâne mikdaruhu hamsîne elfe seneh(senetin). تَعْرُجُ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ وَٱلرُّوحُ إِلَيْهِ فِى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُۥ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَةٍ Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

Meâric 5 (Mealleri Karşılaştır): Fasbir sabren cemîlâ(cemîlen). فَٱصْبِرْ صَبْرًا جَمِيلًا (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.

Meâric 6 (Mealleri Karşılaştır): İnnehum yerevnehu baîdâ(baîden). إِنَّهُمْ يَرَوْنَهُۥ بَعِيدًا Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.

Meâric 7 (Mealleri Karşılaştır): Ve nerâhu karîbâ(karîben). وَنَرَىٰهُ قَرِيبًا Biz ise onu yakın görüyoruz.

Meâric 8 (Mealleri Karşılaştır): Yevme tekûnus semâu kel muhl(muhli). يَوْمَ تَكُونُ ٱلسَّمَآءُ كَٱلْمُهْلِ (8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

Meâric 9 (Mealleri Karşılaştır): Ve tekûnul cibâlu kel ıhn(ıhni). وَتَكُونُ ٱلْجِبَالُ كَٱلْعِهْنِ (8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

Meâric 10 (Mealleri Karşılaştır): Ve lâ yes’elu hamîmun hamîmâ(hamîmen). وَلَا يَسْـَٔلُ حَمِيمٌ حَمِيمًا (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.

Meâric 11 (Mealleri Karşılaştır): Yubassarûnehum yeveddul mucrimu lev yeftedî min azâbi yevmi izin bi benîh(benîhi). يُبَصَّرُونَهُمْ ۚ يَوَدُّ ٱلْمُجْرِمُ لَوْ يَفْتَدِى مِنْ عَذَابِ يَوْمِئِذٍۭ بِبَنِيهِ (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

Meâric 12 (Mealleri Karşılaştır): Ve sâhıbetihî ve ahîh(ahîhi). وَصَٰحِبَتِهِۦ وَأَخِيهِ (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

Meâric 13 (Mealleri Karşılaştır): Ve fasîletihilletî tu’vîh(tu’vîhi). وَفَصِيلَتِهِ ٱلَّتِى تُـْٔوِيهِ (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

Meâric 14 (Mealleri Karşılaştır): Ve men fîl ardı cemî’an summe yuncîh(yuncîhi). وَمَن فِى ٱلْأَرْضِ جَمِيعًا ثُمَّ يُنجِيهِ (11-14) Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

Meâric 15 (Mealleri Karşılaştır): Kellâ, innehâ lezâ. كَلَّآ ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ (15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

Meâric 16 (Mealleri Karşılaştır): Nezzâaten liş şevâ. نَزَّاعَةً لِّلشَّوَىٰ (15-16) Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

Meâric 17 (Mealleri Karşılaştır): Ted’û men edbera ve tevellâ. تَدْعُوا۟ مَنْ أَدْبَرَ وَتَوَلَّىٰ (17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

Meâric 18 (Mealleri Karşılaştır): Ve cemea fe ev’â. وَجَمَعَ فَأَوْعَىٰٓ (17-18) O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

Meâric 19 (Mealleri Karşılaştır): İnnel insâne hulika helûâ(helûan). ۞ إِنَّ ٱلْإِنسَٰنَ خُلِقَ هَلُوعًا Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.

Meâric 20 (Mealleri Karşılaştır): İzâ messehuş şerru cezûâ(cezûan). إِذَا مَسَّهُ ٱلشَّرُّ جَزُوعًا Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.

Meâric 21 (Mealleri Karşılaştır): Ve izâ messehul hayru menûâ(menûan). وَإِذَا مَسَّهُ ٱلْخَيْرُ مَنُوعًا Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.

Meâric 22 (Mealleri Karşılaştır): İllel musallîn(musallîne). إِلَّا ٱلْمُصَلِّينَ Ancak, namaz kılanlar başka.

Meâric 23 (Mealleri Karşılaştır): Ellezîne hum alâ salâtihim dâimûn(dâimûne). ٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَآئِمُونَ Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.

Meâric 24 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne fî emvâlihim hakkun ma’lûm(ma’lûmun). وَٱلَّذِينَ فِىٓ أَمْوَٰلِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ (24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

Meâric 25 (Mealleri Karşılaştır): Lis sâili vel mahrûm(mahrûmi). لِّلسَّآئِلِ وَٱلْمَحْرُومِ (24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

Meâric 26 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne yusaddikûne bi yevmid dîn(dîni). وَٱلَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ ٱلدِّينِ Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.

Meâric 27 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne hum min azâbi rabbihim muşfikûn(muşfikûne). وَٱلَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.

Meâric 28 (Mealleri Karşılaştır): İnne azâbe rabbihim gayru me’mûn(me’mûnin). إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.

Meâric 29 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne hum li furûcihim hâfizûn(hâfizûne). وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَٰفِظُونَ Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

Meâric 30 (Mealleri Karşılaştır): İllâ alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânuhum fe innehum gayru melûmîn(melûmîne). إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.

Meâric 31 (Mealleri Karşılaştır): Fe menibtegâ verâe zâlike fe ulâike humul âdûn(âdûne). فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

Meâric 32 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne hum li emânâtihim ve ahdihim râûn(râûne). وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

Meâric 33 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne hum bi şehâdâtihim kâimûn(kâimûne). وَٱلَّذِينَ هُم بِشَهَٰدَٰتِهِمْ قَآئِمُونَ Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

Meâric 34 (Mealleri Karşılaştır): Vellezîne hum alâ salâtihim yuhâfizûn(yuhâfizûne). وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.

Meâric 35 (Mealleri Karşılaştır): Ulâike fî cennâtin mukremûn(mukremûne). أُو۟لَٰٓئِكَ فِى جَنَّٰتٍ مُّكْرَمُونَ İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

Meâric 36 (Mealleri Karşılaştır): Fe mâ lillezîne keferû kıbeleke muhtıîn(muhtıîne). فَمَالِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ (36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?

Meâric 37 (Mealleri Karşılaştır): Anil yemîni ve aniş şimâli ızîn(ızîne). عَنِ ٱلْيَمِينِ وَعَنِ ٱلشِّمَالِ عِزِينَ (36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?

Meâric 38 (Mealleri Karşılaştır): E yatmeu kullumriin minhum en yudhale cennete naîm(naîmin). أَيَطْمَعُ كُلُّ ٱمْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?

Meâric 39 (Mealleri Karşılaştır): Kellâ, innâ halaknâhum mimmâ ya’lemûn(ya’lemûne). كَلَّآ ۖ إِنَّا خَلَقْنَٰهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.

Meâric 40 (Mealleri Karşılaştır): Fe lâ uksimu bi rabbil meşârikı vel megâribi innâ le kâdirûn(kâdirûne). فَلَآ أُقْسِمُ بِرَبِّ ٱلْمَشَٰرِقِ وَٱلْمَغَٰرِبِ إِنَّا لَقَٰدِرُونَ (40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.

Meâric 41 (Mealleri Karşılaştır): Alâ en nubeddile hayren minhum ve mâ nahnu bi mesbûkîn(mesbûkîne). عَلَىٰٓ أَن نُّبَدِّلَ خَيْرًا مِّنْهُمْ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوقِينَ (40-41) Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.

Meâric 42 (Mealleri Karşılaştır): Fe zerhum yehûdû ve yel’abû hattâ yulâkû yevme humullezî yûadûn(yûadûne). فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا۟ وَيَلْعَبُوا۟ حَتَّىٰ يُلَٰقُوا۟ يَوْمَهُمُ ٱلَّذِى يُوعَدُونَ Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar.

Meâric 43 (Mealleri Karşılaştır): Yevme yahrucûne minel ecdâsi sirâan ke ennehum ilâ nusubin yûfîdûn(yûfîdûne). يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ ٱلْأَجْدَاثِ سِرَاعًا كَأَنَّهُمْ إِلَىٰ نُصُبٍ يُوفِضُونَ (43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.

Meâric 44 (Mealleri Karşılaştır): Hâşi’aten ebsâruhum terhekuhum zilleh(zilletun), zâlikel yevmullezî kânû yûadûn(yûadûne). خَٰشِعَةً أَبْصَٰرُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۚ ذَٰلِكَ ٱلْيَوْمُ ٱلَّذِى كَانُوا۟ يُوعَدُونَ (43-44) Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.