Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Şahap Kavcıoğlu, TRT Haber, CNN Türk, A Haber, A Para ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasına 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutlayarak başlayan Kavcıoğlu, kurulma talimatı Atatürk tarafından verilen ve zor şartlarda kurulan önemli kurum olan Merkez Bankası ve işlemlerini konuşurken biraz daha özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.
Rezerv konusu hakkında değerlendirmelerde bulunan Kavcıoğlu, şunları kaydetti:
"2020, 2019, 2018 yılında geriye doğru gittiğimizde, Türkiye'nin yaşadıklarına baktığımızda, bu tartışmalar daha bir anlam kazanıyor. Bugün rezerv konusu tartışılırken, o günkü şartları göz önüne getirmemiz ve o günkü şartlara bakmamız gerekir. 2020'ye girdiğimizde, dünyaya baktığımız zaman, gelişmiş ülkelerde ve gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yatırımların ve portföy yatırımlarının azaldığını görüyoruz. Türkiye'de bu global dünya içerisinde, buradan aldığı pay ister istemez azalıyor. 2020 pandemi krizi gerçekten dünyayı çok kötü şekilde etkileyen bir kriz. Diğerlerinden ayıran en önemli şey bence daha önceki krizlerin bir alt yapısı vardı. 2020'deki kriz birden ortaya çıkan bir kriz, bir hastalığın birden ortalığı kasıp kavurduğu, ülkelerin kapandığı, en önemli gelirlerinin tamamen bittiği bir dönemi yaşadık. Bu ortamda Türkiye'ye baktığımız zaman biz biraz iyi daha ayrışıyoruz."
"2018 sürecinin hatırlanması, 2020'yi ve yapılanların neler olduğunu anlamamız için çok önemli"
Dönem dönem Türkiye'nin geçmişte yaşadığı bir sürü sıkıntılar olduğuna işaret eden Kavcıoğlu, 2018'de Başkanlık krizi ile birlikte oluşan ve 2018'in ağustos ayında başlayan kur ataklarını hatırlattı.
Kavcıoğlu, bu atakların bertaraf edilmesi için yapılan çalışmaları anımsatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu sürecin hatırlanması, 2020'yi ve yapılanların neler olduğunu anlamamız için çok önemli. O günlerde hatırlayın, 'IMF'ye gidilecek' mesajları verildi, IMF'ye gitmek zorunda olduğumuz haberleri hep yapıldı ama Türkiye diğer ülkelerden farklı olarak, bu süreci hem sağlık açısından çok iyi yönetti, hem de para ve mali politikalar açısından çok iyi şekilde yönetti. Şimdi kur baskılaması için neler yapıldığı, kredi imkanları gibi konularda eleştirildiği noktalar var ama bunların hepsini kendi şartları, kendi dönemi içinde değerlendirmemiz lazım. 2020 yılında dünyanın yaşadıklarını hatırlayın. Türkiye'ye dönün, bu dönemde yapılanları göz ardı edemeyiz."
Kavcıoğlu, geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansı'na açıkladığı rakamların net ve doğru olduğunu hatırlattı.
"2020 sonu itibarıyla reel sektörün döviz pozisyon açığı 208 milyar dolardan 157 milyar dolara indi"
Kavcıoğlu, "2020 sonu itibarıyla reel sektörün döviz pozisyon açığı 208 milyar dolardan 157 milyar dolara indi. Bu, rezervlerden ya da Merkez Bankası'nın yaptığı bu işlemlerden karşılandı. Sizin bu talepleri bir şekilde karşılamanız lazım. Karşılamazsanız, o zaman oluşacak şeylerle Türkiye yüzleşecektir, karşı karşıya kalacaktır." ifadelerini kullandı.
Rezervin nasıl kullanıldığının anlaşılması için, bu kısımların iyi anlaşılması gerektiğini dile getiren Kavcıoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bu sürecin sağlıklı işlediğini şuradan görebiliriz, daha sonra faiz yükseldiğinde yabancılar yine gelmiştir. Başkan değişikliğinden sonra alıp geri gitmiştir. Türkiye'de bazı şeyleri tartışabiliriz ama insanlar Türkiye'ye istediği zaman parasını getirip istediği zaman parasını alıp gideceği bir ortamın olduğunu çok net biliyorlar ve yaşıyorlar.
Döviz talebi karşılanmasaydı ne olurdu? Merkez Bankası piyasaya bırakabilirdi. Hatırlayın 2000'de Merkez Bankası, 'Piyasaya para vermiyorum.' dedi, sonuçlarını hepimiz hatırlıyoruz. Merkez Bankası piyasaya bıraksaydı o gün, bu kadar döviz talebini, piyasadaki faiz ve kuru... Televizyonlardan arkadaşları dinliyorum, söyledikleri şu; 'kur bir yere giderdi, oradan gelirdi.' O iş öyle değil. Pandemi şartlarını dünyada göz ardı etmememiz gerekir. Bu taleplerin karşılanması için Merkez Bankası, Hazine ile beraber oluşturulan protokoller dahilinde yapılan işlemler var."
Rezervlerin Türkiye'de 1980'lerden sonra oluştuğunu ve o dönemlerde hiçbir şeyi karşılayamayacak seviyelerde bulunduğunu anlatan Kavcıoğlu, "Daha sonra sermaye hareketlerinin, döviz girişlerinin artmasıyla, Türkiye'de kurun da baskılanması döneminde, ona rağmen düşük kurdan oluşturulan rezerv var, 130 milyara kadar oluşan rezerv var." dedi.
IMF'nin yaptığı tanımdan rezervi tanımlayan Kavcıoğlu, bu içeriğin rezervi anlamak için önemli olduğunu dile getirdi.
Kavcıoğlu, birilerine ayrıcalıklı döviz satışı yapıldığı iddialarına ilişkin, "Böyle bir şey söz konusu değil, mümkünatı yok. Yapmak isteseniz de yapamazsınız. Kurlar tamamen o günkü piyasada oluşur ve karşı taraf bilgisi hiç kimse tarafından bilinmez." dedi.
Hazine Müsteşarlığı ve TCMB arasındaki döviz alım satımına ilişkin protokolün içeriği ve bu kapsamda yapılan işlemlere yönelik iddiaların sorulması üzerine Kavcıoğlu, bu konuda çok fazla yanlış bilgi bulunduğunu söyledi.
Kavcıoğlu, Hazine Müsteşarlığının Merkez Bankası'ndaki hesapları kullanarak döviz alım satımı yoluyla piyasa arzının karşılanmasını ilk kez 23 Şubat 2017'de yaptığını aktararak, "Televizyonlarda izliyorum bu işlemlerin 2019 seçimlerden önce yapıldığı söyleniyor. 2017'de, 2018'de yapılan işlemler de var, Başkanlık Sistemi'nden sonra da ..." diye konuştu.
TCMB'nin serbest kura geçtikten sonra 2016'ya kadar döviz alım ve satım ihaleleri düzenlediğini, 2016'dan sonra bunu bıraktığını anımsatan Kavcıoğlu, şunları kaydetti:
"2017'de Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası ile bir protokol imzaladı. 'Başkanlık sistemine geçildi o protokol geçersiz kılındı' falan... Bunlar hep işi farklı yönlere götürmek için yapılan çarpıtmalar. Bir kere protokolün hukuki dayanağı var. Merkez Bankası'nda zaten bunun dışında, herhangi bir hukuki dayanağı olmayan hiçbir işlem yapılmaz. Bugüne kadar yapılmamıştır, bundan sonra da yapılmaz. Bir kere bunun altını çok net çizelim. Dolayısıyla bu protokol dahilinde bu işlemler yapıldı. Şubat 2017'den itibaren yapıldı, 2020'de daha fazlasının yapılmasının nedeni de pandemi şartları. Bu kadar ihtiyacın talebin karşılanması bastırılması noktasında yapılıyor. Şimdi 'Bu işlemler gizli yapıldı, protokol açıklanmadı, rakamla verilmiyor.' Peki siz bu rakamları nereden biliyorsunuz? Nereden aldınız? Biz bir rakam açıklamadık."
"Merkez Bankası bireylere döviz satmıyor"
Şahap Kavcıoğlu, dünyada en şeffaf veri açıklayan bankalardan birinin Merkez Bankası olduğuna işaret ederek, bankanın analitik bilançosunda bu verilerin günlük açıklandığını, saklanan ve gizlenen bir şey olmadığını vurguladı.
İşlemlerin hangi kur seviyesinden yapıldığının da belli olduğuna dikkati çeken Kavcıoğlu, "İşlem platformlarında bankaların yaptığı işlemler, gün gün hangi kurlardan gerçekleşmiş belli. Bunun bilançodan görüldüğünü kabul ettikten sonra bu sefer de 'kimlere satıldı?' diye başladılar. Bakın, dünyada böyle bir veri açıklaması söz konusu değil. Siz bireylerin veya firmaların bilgilerini nasıl açıklayabilirsiniz?" dedi.
Kavcıoğlu, işlem yapanların arasında bireylerin de bulunup bulunmadığı sorusunu, "Bunlar, işlem platformlarında yurt içi yurt dışı piyasa yapıcı bankalarla yapılıyor. Merkez Bankası bireylere döviz satmıyor. Böyle bir şey yok ama bankaların kendi müşterileri o platformlar üzerinden bir başka banka müşterisi olabilir, o banka müşterisi olabilir. Bunun o gün işlem yapılırken o an içinde ne piyasa kurunu, ne karşı tarafı bilmeniz mümkün değil." şeklinde yanıtladı.
"Birileri bundan avantajlı çıktı mı, düşük kurla alım yapabildi mi? Tartışmaların odağında bu soru vardı. Bu bağlamda aslında bireyler var mı?" sorusu üzerine de Kavcıoğlu, şunları kaydetti:
"İnsanların kafalarını karıştırmak için 128 milyar dolar rakamı, şimdi de kur 6,85... Yani belirli rakamlarla insanları bir yerlere götürmek için kullanılan bir algı operasyonu. Böyle bir şey söz konusu değil, mümkünatı yok. Yapmak isteseniz de yapamazsınız. Kurlar tamamen o günkü piyasada oluşur ve karşı taraf bilgisi hiç kimse tarafından bilinmez. Belki de en az bilenlerden biriyim. Bu işi bankaların operasyon ve hazine departmanlarında yıllardır yapan insanlar, bunu çok iyi biliyorlar ama onlar da söylüyorlar. Bu arkadaşlar, eğer karşılarında biraz anlayan birisi olduğunda 'Biz öyle demiyoruz, böyle diyoruz.' diyerek olayı çarpıtıyorlar. Bu sefer 'Karşı tarafı açıklasın'... Merkez Bankası, veri açıklama konusunda şeffaflığı dünyadaki en iyi merkez bankalarından biridir. Şeffaf bir bilançomuz var. Günlük olarak oradan her şeyi izleme ve görme şansınız var. Biz hiç kimseye 128 milyar dolar rakamını söylemedik. Bu eğer bugüne kadar gizli kalsaydı, peki bu arkadaşlar bunları nereden buldular?"
"Avrupa Merkez Bankası avroyu baskılayabilmek için yaptığı işlemleri 10 yıl sonra açıkladı"
Şahap Kavcıoğlu, protokolün içeriğinin açıklanmasına dair tartışmalara da değinerek, "Böyle bir şey olabilir mi? Devletin bir sürü kurumlarıyla, Merkez Bankasının bir sürü yurt içi-yurt dışı ilişkileri, işleri var. Her şey, her içerik açıklanabilir mi? Bir gizlilik olduğundan değil, bu Merkez Bankası'nın işlemleri, yapısıyla alakalı bir şey." dedi.
Avrupa Merkez Bankası'nın 2001-2010 döneminde avroyu baskılayabilmek için yaptığı işlemleri 10 yıl sonra açıkladığını anlatan Kavcıoğlu, şöyle devam etti:
"Kimse sormadı 'Niye açıklamıyorsun?' diye. İsviçre Merkez Bankası bu verileri açıklamıyor. Daha yakın zamanda 3 ayda bir açıklıyor. Japonya Merkez Bankası yıl sonunda toplu rakamları veriyor. Kimse 'Kime, hangi kurdan sattınız?' diye sormuyor. Siz neden soruyorsunuz? Niye 2017'yi, 2018'i sormuyorsunuz? Daha önce döviz alım ihaleleriyle, döviz müdahaleleriyle yapılan işlemlerini niye sormadınız? 'Kime kaç paradan sattınız?' diye niye sormadınız? Burada rakamlar var. Bu süre içerisinde 2003'ten 2011'e kadar yapılan döviz alım müdahaleleri var. Döviz alım ihaleleri yoluyla var, direkt döviz alım müdahaleleri yoluyla var. Şimdi o gün niye bir tanesi çıkıp da 'Siz bunları hangi kurda kime sattınız?' demedi.
Dönem dönem Türkiye gibi kırılgan bir ülkede, cari açık veren bir ülkede biraz önce söylediğimiz gibi portföy yatırımlarının, sıcak paranın çok olduğu dönemlerde çok para girdiği için kur düşük, rezervleri de artırmak için döviz alım ihaleleri düzenlersiniz. 2013-2014 gibi dünyada bir ters gidiş olduğu, kuru baskılamak zorunda kaldığınız dönemlerde de döviz satım ihalelerinde bulunursunuz. Dönem dönem bunu piyasaya bırakmışsınız, dönem dönem Merkez Bankası'nın kurun daha sağlıklı bir şekilde oynaklığın sağlıklı şekilde devam etmesi için müdahaleleri olmuş. 2016'dan sonra başka bir yol denenmiş."
"Hiç kimsenin burnu kanamadan bu pandemi krizi atlatılmıştır"
Şahap Kavcıoğlu, "Neden döviz satım ihalesi uygulanmadı da bu yöntem uygulandı? Bugünü farklı kılan, bugün yapılmak istenen nedir? Neden döviz rezervleri eritildi de faiz artırımına gidilmedi o dönem?" sorusu karşısında, şunları ifade etti:
"Her şeyi kendi dönemi içerisinde tartışmak gerekir. Ben 30 yıldır bankacıyım. 1990 krizi ile bankacılık sektörüne başladım, 1994 krizini bilfiil yaşamış insanlardan biriyim. 1998-1999 krizi, 2000 krizi... 2008 krizi de Türkiye'de derin izlerle bırakmıştır ama Türkiye o krizi yönetebildiği için reel sektöre, vatandaşına çok daha az etki ederek atlattı. O zaman Cumhurbaşkanımızın meşhur 'Bu krizi bizi teğet geçecek' lafı vardı. Vatandaşımız o krizden etkilenmeden çıktı ama devlet, hükümet, Merkez Bankası veya diğer kurumlar olarak baktığınız zaman, Türkiye o yıllarda da küçüldü, rakamlar o kadar iç açıcı değil. Ancak önemli olan bunu yönetebilmek. 2019-2020'de siz hiçbir şey yapmayabilir, piyasaya bırakabilirdiniz. Kur gidebildiği yere kadar giderdi. Sonra faiz artırsanız da ne kadar kontrol edebilirdiniz? Bunun örneklerini Türkiye yaşadı, Arjantin ve Brezilya'da olduğu gibi dünya da yaşadı. Büyük Buhran'dan da daha fazla bir sıkıntının, krizin yaşandığı bir yılı konuşuyoruz. Diğer ülkelerin nasıl destek aldıklarını hepimiz biliyoruz."
Salgın döneminde dünya merkez bankalarının bilançosunun 10 trilyon dolar genişlediğini belirten Kavcıoğlu, "Bu merkez bankaları ne yaptı bu parayı? Bu kadar genişlemeyi ne yaptılar. Onlar yaparken, TCMB hiçbir şey yapmadan mı duracaktı? Yapılanları kendi içinde değerlendirmemiz lazım. O gün öyle yapıldı, böyle yapıldı. Sonucuna bakalım. Döviz işlemlerinin sonucunda vatandaşın, yurt dışı yatırımcısının, reel sektörün burnu kanamadan 2020 pandemi krizi atlatılmıştır." diye konuştu.
Kavcıoğlu, 1994-1995 krizinde birçok firmanın battığını, 2020 krizinde ise bankaların bir araya gelerek firmaların çeklerinin ödenmesini ve batmalarının engellenmesini sağladığını söyledi.
Bunların bir irade ile olduğunu vurgulayan Kavcıoğlu, düşük faizli krediler olmasaydı, sektörün nasıl yara alacağını herkesin bildiğini dile getirdi.
Kavcıoğlu, Türkiye'de reel sektörün protestolu senet ve çekte en düşük dönemini yaşadığını aktararak, "Bir kriz var ve benim 30 yıllık tecrübem bu oranların daha yüksek olmasını gerektirir. Bankacılık sektörünün takipteki alacaklar oranının daha yüksek olmasını gerektirir." dedi.
"Müdahale değil, kurun oynaklığının sağlıklı bir şekilde yönetimi"
Şahap Kavcıoğlu, "Dalgalı kur rejimindeyiz. Müdahale ne kadar doğru diye tartışılıyor. Böyle müdahale edilmesi o serbest kur rejimi ile yan yana koyduğumuzda ne ifade ediyor?" sorusunu, "Buna 'kurun oynaklığının sağlıklı bir şekilde yönetimi' diyeceğiz, bir müdahale değil. Burada bir de talebin karşılanması var. Bunların hepsini o günkü talep ve arz içerisinde değerlendirmemiz sağlıklı." şeklinde yanıtladı.
Kavcıoğlu, TCMB Başkanlığı'na gelmesinin ardından yaptıkları net açıklamaya ve banka genel müdürleri ile görüşmelerinde gerekli mesajları vermelerine rağmen, Asya piyasalarında kurun ciddi dalgalandığını anlattı.
Bir haftalık süreçte Türkiye'de 11 milyar doların piyasadan çıktığını belirten Kavcıoğlu, burada TCMB'nin hiçbir müdahalede bulunmadığını, ülkenin rezervlerinin yeterli olduğu için piyasanın bu talebi kendi kendine karşıladığını söyledi.
Kavcıoğlu, ülkenin rezervlerinin çok karıştırıldığını, bunların tartışılmasının çok üzücü olduğunu vurguladı.
Net-brüt rezerv tartışmalarına da değinen Kavcıoğlu, IMF'nin tanımında yıllardır brüt rezervlerin kullanıldığını, bankacılık sektörünün de yıllardan beri bu tanımı dikkate aldığını aktararak, şunları kaydetti:
"Bir şeyleri çıkarmak, bir şeylere ulaşmak için değişik hesaplamalara gitmeye gerek yok. Hem TCMB hem de Türkiye Cumhuriyeti devleti şu anda hiç olmadığı kadar iyi durumda. Türkiye’de rezervlerin yapısı değişmiştir. Türkiye’nin yıllardır 120 ton altını vardı. 2012’de başlıyor, 2019 ve 2020’de Türkiye’nin altın rezervleri 710 ton altına çıkıyor. 2017-2018’den sonra yurt dışındaki tüm altınlar Türkiye’ye gelmiştir. Şuan Türkiye’nin tüm altınları TCMB'dedir ve 120 ton olan altını bugün 720 tondur."
Kavcıoğlu, Para Politikası Kurulu olarak, mevcut politikalar ışığında yola devam edeceklerini belirterek, "Sıkı para politikasına devam edeceğiz." dedi.
Berat Albayrak'ın Enerji Bakanlığı döneminde çok iyi bir şey yapıldığını anımsatan Kavcıoğlu, cevherden altın üretiminin TL olarak Merkez Bankası rezervlerine alındığını söyledi.
Kavcıoğlu, şu an yıllık 50 ton olan cevherden altın üretimi miktarının bir iki yıl içinde 80 tona çıkacağını aktararak, "Bundan daha önemli bir rezerv kaynağı olabilir mi? Türkiye'de hem rezervleri kalıcı hale getireceğiz hem de üretimi, ihracatı finanse eden bir sistemi daha iyi bir şekilde uygulayacağız. Şu an 90 milyar dolar brüt rezervimiz var ve rezervin açılımı da önemli. Bu rezervin yaklaşık yüzde 40'ı altın rezervi, Türkiye'nin kendi altınları. 2003'ten sonra oluşan rezervler, portföy girişleri ile, sıcak para girişleri ile oluşmuş.” diye konuştu.
IMF'nin tanımında rezervin nasıl oluşacağı ve nasıl kullanılacağının yazdığına işaret eden Kavcıoğlu, şunları kaydetti:
"Türkiye, 2020 yılında da bunu yapmıştır. Dolayısıyla 'Şuraya gitmiş, buraya gitmiş, şunun hesaplarına geçmiş, bunun hesaplarına geçmiş.' ifadeleri doğru değil ve vatandaşımızı da yanlış yönlendiriyorlar. Net ifade ediyorum, Türkiye'nin 90 milyar dolar rezervi vardır, altın rezervlerimiz çok güçlüdür ve bütün altın rezervlerimiz Merkez Bankasındadır ve yıllarca 120 ton olan altın 720 tondur."
"Bir rezerv kaybı, para kaybı, birilerine para verilmesi söz konusu değil"
TCMB Başkanı Kavcıoğlu, açıklamasında döviz satışı karşılığında alınan TL'ye ve devletin bu işlemden zarar edip etmediğine de değindi.
Merkez Bankasının oluşan döviz talebini nasıl karşıladığını anlatan Kavcıoğlu, her gün 630 milyar lira piyasaya para verdiklerini söyledi.
Kavcıoğlu, "Merkez Bankasının rezervleri varlık ve yükümlülük olarak yer değiştirdi. TCMB'nin rezervlerinden çıkarak bankaların DTH'larına döviz olarak giden parayı, bankaların TL ihtiyaçlarını karşılamak için TCMB dövizleri hesaplarına alıyoruz ve piyasaya TL veriyoruz. Değişen hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla bir rezerv kaybı, para kaybı, birilerine para verilmesi falan söz konusu değil." dedi.
2011'e kadar ağırlıklı alım ihalelerinin olduğunu anımsatan Kavcıoğlu, alınan dövizlerin 2020'de daha yüksek kurla piyasaya verildiğini, Merkez Bankası'nın burada kar ettiğini, döviz karşılığı TL'nin piyasadan çekildiğini, şu an o TL'yi de piyasayı fonlamak için sattıklarını, oradan da faiz geliri geldiğini, oradan da kar edildiğini anlattı.
"Merkez Bankası en saygın kurumlardan biri"
Merkez Bankasının kar tablosunu paylaşan ve yıllarca kar rakamı olmadığının altını çizen Kavcıoğlu, 2018-2019-2020'de Merkez Bankasının kar elde ettiğini belirtti.
İhtiyaç akçesine ilişkin bir soru üzerine Kavcıoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"O dönemde öyle bir rakam yok. Kar etmediği bir bilançoda, ihtiyat akçesi nasıl olacak? Bunu söylüyorsunuz bari, buna bir dayanak oluşturun. Merkez Bankası kar etmediği için zaten 2003'e kadar ihtiyat akçesi diye bir şey yok zaten. İhtiyat akçesi Merkez Bankasında asıl kar etmeye başladıktan sonra oluşuyor. Kara gün için, zor gün için ihtiyat akçesini nerede biriktirdiniz? Merkez Bankasının bilançosunda yok, neden milleti kandırıyorsunuz? Bu karlardan sonra Merkez Bankasında o gün 40 küsur milyar bir ihtiyat akçesi oluşuyor. O gün oluşan akçeyi de Hazine'ye aktarıyoruz.
Bu sene 30 milyar lira Hazine'ye kar ettiğimiz için para aktardık. Merkez Bankasında rezervler, şunlar bunlar konuşulurken, 40 milyar lira bir önceki yıl, 30 milyar bu yıl, bu aktarılan paraları neden konuşmuyoruz? En çok üzüldüğüm nokta, böyle bir para varmış gibi konuşulması... TCMB'de başkanlık yapan arkadaşımızın konuşmalarını hayretle dinledim, halkı yanlış yönlendiriyorsunuz, bunlar doğru şeyler değil, vatandaşa yanlış bilgi vermek doğru bir şey değil. Merkez Bankası, dünyada da Türkiye'de de öyle, en saygın kurumlardan biri, burada yanlış bir şey olması mümkün değil."
"Merkez Bankasında bir yanlış olmaz"
Kavcıoğlu, "Merkez Bankası ve bankada yetişen insanlar bu kadar hassasken, 128 milyar dolar gibi bir rakamı telaffuz edip, bu kadar insanları zan altında bırakmak nasıl bir şeydir? Bunu eski Merkez Bankacı arkadaşların açıklaması, yorum yapması daha üzücü. Merkez Bankasında bir yanlış olmaz. Verilerini günlük olarak açıklayan bir Merkez Bankasında nasıl yanlışlık olabilir. Bu rakamlar üzerinden yorum yaparken, hala bizim bir şeyler gizlediğimizi, bir şeyler açıklamamız gerektiğini söyleyerek, kamuoyunun kafasını karıştırmanın nasıl bir anlamı olabilir?" ifadelerini kullandı.
Bu tartışmalardan dolayı üzüldüklerini anlatan Kavcıoğlu, vatandaşın Merkez Bankasına olan güveninin hiç bir zaman sarsılmayacağını söyledi.
"Ben bir işçi çocuğuyum, babam Almanya'da işçi olarak çalıştı. Merkez Bankasının işçi dövizleri ile anılan bir dönemi vardır. Merkez Bankasına para yatırmak bir güven." diyen Kavcıoğlu, o dönemden aklında kalan anılarını paylaşarak, vatandaşın Merkez Bankasına olan güveninin altını çizdi.
"Yüzde 5 enflasyon hedefini tutturana kadar sıkılaşmaya devam edeceğiz"
Kavcıoğlu, Türkiye'nin dünyaya güzel bir resim verdiğini dile getirerek, şunları söyledi:
"Faizle ilgili konuya gelirsek, burada en çok üzerinde durduğumuz konu, tasarruf açığı olan bir ülkeyiz ve cari açık veriyoruz. Dolayısıyla en büyük kırılganlığımız bu. İnşallah bu yeni dönemde hem cari fazla veren bir ülke durumuna gelecek hem de para ve kur politikasında daha sağlıklı şekilde yolumuza devam edeceğiz. Para Politikası Kurulu olarak, mevcut politikalar ışığında yolumuza devam edeceğiz. Yani sıkı para politikasına devam edeceğiz. Piyasaya bir duruşumuz olacak, verdiğimiz sözün arkasında durmaya devam edeceğiz. Hiç bir şekilde faiz indirimi ya da artırımı diye bir şey ifade etmiyoruz, burası kurumsal bir yapı, veri setinden ne gelirse o veriler ışığında Türkiye'nin yönünü belirleyeceğiz. Yüzde 5 enflasyon hedefini tutturana kadar sıkılaşmaya devam edeceğiz. Bu işi dengeli götürmemiz lazım."
Kavcıoğlu, kripto para düzenlemesine ilişkin soru üzerine, bu konunun çok hassas olduğunu söyledi.
Kripto paralarla ilgili dünyada altyapı, düzenleme ve kontrol mekanizmasının bulunmadığına işaret eden Kavcıoğlu, "Birkaç ülke kripto parayı tamamen yasakladı. Bu konuyu sadece yasaklayarak da halledemezsiniz. Zaten bizim böyle bir niyetimiz de yok." diye konuştu.
Yapılan düzenlemenin içeriği hakkında bilgi veren Kavcıoğlu, şunları kaydetti:
"Bu ödemelere aracılık eden ödeme kuruluşlarını altyapıları çok sağlam olmadığı için 'bu tür ödemeleri banka aracılığı ile yapın' dedik. Bu ödemeleri yasaklamadık, sadece 'bankalar aracılığıyla yapabilirsiniz, diğer ödeme kuruluşları ile yapamazsınız' dedik. Çünkü orada bazı sıkıntılar var. Kripto paranın, para yerine kullanımını yasakladık. Şu anda daha geniş bir düzenleme üzerinde çalışılıyor. İki hafta içerisinde belli bir noktaya gelecek. Her kurum kendi alanıyla ilgili çalışmayı yapıyor. Müthiş bir para trafiği var. Şu an Türkiye'den dışarıya bizi rahatsız edecek düzeyde para trafiği var. Giden para geliyor mu gelmiyor mu? Bir taraftan ithalatı kısmak istiyorsunuz, bir taraftan da her gün kripto para alımı için yurt dışına milyon dolarlar gidiyor. Biz bu düzenlemeyi ilk yaptığımızda televizyonlarda 'sermaye kontrolü yapılacak' gibi yorumlar yapıldı. Biz bu konuda çok muzdaribiz. Önce insanların yapılan düzenleme neyi kapsıyor, onu anlaması ve altyapıyı oluşturmak için bizlere katkı vermesi lazım. Aynı durum rezervlerle ilgili de böyle."
"Herkesin bildiği konuda taraf olmak lazım"
Şahap Kavcıoğlu, Türkiye'nin dış politikasının ekonomiye etkileri ve iş dünyasına verilecek mesajlar konusundaki soruyu, şöyle yanıtladı:
"Türkiye, son yıllarda jeopolitik riskler dediğimiz noktada, artık kendini kabul ettirdiği bir dış politika izliyor. Bugün Türkiye, hem sahada hem masada. Sahada oluşunun arkasında güçlü bir ekonominin, güçlü bir iktidarın ve milletin olduğunu unutmayalım. Türkiye artık dış politikasında göz ardı edilen veya istenilen şekilde evrilen bir ülke değil. Son 10 yılda Türkiye, bütün coğrafyada sürdürülebilir ve etkin şekilde varlığını devam ettiriyor. Oralarda istediği sonuçları da alıyor. Sözde Ermeni soykırımı konusu yeni gündeme gelmiyor. Farklı kararlar alınsa da Türkiye'ye yansımasının çok kötü olacağını düşünmüyorum. Türkiye'nin bu konudaki duruşu ve görüşü nettir. İş dünyasının da bu anlamda olaylara bakıp kendi politikalarını ona göre belirlemeleri lazım."
Rezervler konusunda iş dünyasının taraf olması gerektiğini vurgulayan Kavcıoğlu, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Eğer 2020'de talepleri karşılanmasaydı, o kredileri kapatamazlardı, uluslararası borçlarını ödeyemezlerdi, o varlıklara sahip olamazlardı. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD)... Bu dövizleri alanlar bu kuruluşların üyeleri. Türkiye'nin reel sektörü belli. Yurt dışından borç alabilen firmalar belli. Bu firmalarımızın bilançoları da şeffaf. Burada söylemek istediğim; herkesin bildiği konuda taraf olmak lazım. Türkiye'yi, Merkez Bankasını yıpratmamamız lazım. Olmayan bir şeyi varmış gibi göstererek Türkiye'yi ve Merkez Bankasını yıpratmanın kimseye bir faydası yok. Bu yıpranmadan yurt dışındaki yatırımcı faydalanıyor. Ülke risk primimiz (CDS) daha yukarı çıkıyor, kur atakları daha fazla oluyor. Sonuçta vatandaşımız, iş dünyası kaybediyor."