MAZLUMLARIN \u00c2HIYLA EBABİLLER GELECEK

Ebrehe''nin süvarileri Kabe''yi yıkmak için Mekke''ye varınca Kureyşlilere ve diğerlerine ait hayvanları toplayıp Ebrehe''ye götürdü. Bu hayvanların içinde Abdülmuttalib''in ikiyüz devesi de vardı. Abdülmuttalib, Ebrehe''den develerini isteyince, "Sen, elime geçen ikiyüz deve hakkında benimle konuşuyor da, senin ve atalarının dininin timsali olan Kabe''yi yıkmak isterken benimle o hususta konuşmuyorsun'' diyince Abdülmuttalib ona, ''Ben develer

Edeb Ya Hu00fb! Mısır'da Firavunlar, Irak'ta Hülagu00fblar, Filistin'de Siyonistler, Suriye'de Ebreheler hergün Kabe'nin şubelerini birer birer yakıp yıkıyor. İslam Medeniyeti'nin izleri siliniyor, mazlumların kanı oluk oluk akıyor; başta İslam ümmeti olmak üzere, dünyadan 'çıt' çıkmıyor. 'Namazda gözü, ezanda kulağı olmayan' birileri fildişi kulelerine çıkmış hoyratça 'cami yıktırmayız' edebiyatı yapıyor. *** Edeb Ya Hu00fb! Tek Parti döneminde camilerin nasıl kapatıldığını, nasıl satıldığını, ezanın nasıl susturulduğunu, cenazelerin imamsızlıktan dolayı nasıl gömülemediğini, gazetelerin ve dergilerin nasıl yasaklandığını, sakala, kılık-kıyafete nasıl müdahale edildiğini yüreği kanayarak her fırsatta anlatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmasıyla bazı çevreleri şok etti! Erdoğan'ın, 'Bizim değerlerimizde yol engel tanımaz. Önünde cami bile olsa eğer yol oradan geçecekse, biz o camiyi yıkarız, gideriz o camiyi başka bir yerde inşa ederizu2026' ifadeleri 'gezi zekalılar' tarafından akıllara durgunluk verecek şekilde çarpıtıldı. 'Din üzerinden siyaset yapmayın' diye avazı çıktığı kadar bağıranlar, günlerdir 'din üzerinden muhalefet'e var güçleriyle abanıyorlar. Neredeyse Başbakan Erdoğan'ı Kabe'yi yıkmaya gelen Ebrehe'nin yerine koyuyorlar. Hiç şüphesiz AK Parti Hükümeti'nin en önemli icraatlarından birisi, yok olmaya yüz tutmuş 'Vakıf Medeniyeti'ni ihya ederek tekrar ayağa kaldırmasıdır. Bu kadar da olmaz; 'Edep ya hu00fb!..' Rahman ve Rahu00eem olan Allah'ın adıyla. 'Rabbinin fil sahiplerine ne ettiğini görmedin mi? O, bunların düzenlerini boşa çıkarmadı mı? O, bunların üzerine sürülerle kuşlar gönderdi. Ki, onların üzerine pişkin tuğladan taşlar atıyorlardı. Nihayet onları, yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi.' (Fil Su00fbresi, 1-5) Fil hadisesi İslam'dan önce cereyan eden ve Kabe'yi yıkmak için yola çıkan bir ordunun başına gelen olağanüstü bir hadisedir. Tercih edilen görüşe göre Peygamber Efendimiz, Fil Hadisesi'nin meydana geldiği yılda doğmuştur. Bu olay peygamberlik öncesi, Peygamberler vasıtasıyla görülen tabiatüstü olaylardandır. İbn-i İshak'ın ve İbn-i Hişam'ın naklettiklerine göre Fil Hadisesi özetle şöyle cereyan etmiştir: Habeşistan'ın Yemen'de bulunan genel valisi Ebrehe, Yemen'in San şehrinde 'Kulleys' isminde bir kilise yaptırmıştı. Ebrehe'nin yaptırmış olduğu bu kilise o zamanda misli bulunmayan bir kiliseydi. Ebrehe bu kiliseyi yaptırdıktan sonra Habeşistan Kralı Necaşi'ye şu mektubu yazmıştı: 'Ey kral, ben öyle bir kilise yaptırdım ki, senden önce hiçbir kral için böyle bir kilise yaptırılmamıştır. Bu kiliseyi tamamlayınca hemen Arap Hacılarını buraya çevireceğim.' Ebrehe'nin Kabe'yi yıkmaya yemini Araplar, Ebrehe'nin Necaşi'ye yazdığı bu mektubu duyunca aralarımda bu meseleyi konuşmaya başladılar. Bu sırada Fukeym b. Adiy oğullarından bir adam bu olaya kızdı. Bu kişi, Kulleys Kilisesi'ne vardı ve onun içine girerek oraya pisledi. Sonra çıkıp memleketine gitti. Durum Ebrehe'ye bildirildi. Ebrehe: 'Acaba bunu kim yaptı?' dedi. Ona şöyle dediler: 'Bu işi, senin Arap Hacılarını buraya çevireceğine dair sözünü duyan bir Arap yaptı. Bunun üzerine Ebrehe hiddetlendi ve Kabe'nin üzerine yürüyüp orayı yıkacağına dair yemin etti. Habeş asıllı olan ordusunun hazırlanmasını emretti. Sonra filiyle birlikte ordusunu Kabe'ye doğru hareket ettirdi. Abdülmuttalib, Ebrehe ile görüşüyor Ebrehe, Habeşlilerden, süvarilerin komutanı olan Esved b. Masdu'u önden gönderdi. Esved, Mekke'ye varınca Tihame'de bulunan Kureyşlilere ve diğerlerine ait hayvanları toplayıp Ebrehe'ye götürdü. Bu hayvanların içinde Abdülmuttalib'in ikiyüz devesi de vardı. Bunun üzerine Abdülmuttalib, Ebrehe ile görüşmek istedi. O da izin verdi. Ebrehe onu görünce saygı gösterdi. Tahtından inip halının üzerine oturdu. Abdülmuttab'i de yanına oturttu. Sonra tercümanına dedi ki: 'Sor bakalım ne istiyor?' Tercüman Abdülmuttalib'e sordu. Abdülmuttalib bu soruya cevaben: 'Benim isteğim, kralın el koyduğu ikiyüz deveyi bana vermesidir' dedi. Tercüman bunu anlatınca Ebrehe tercümana: 'Ona de ki: 'Seni gördüğümde çok beğenmiştim, fakat konuşunca gözümden düştün. Sen, elime geçen ikiyüz deve hakkında benimle konuşuyor da, senin ve atalarının dininin timsali olan Kabe'yi yıkmak isterken benimle o hususta konuşmuyorsun.' Abdülmuttalib ona: 'Ben develerin sahibiyim. Kabe'nin de sahibi vardır. O da onu koruyacaktır' dedi. Abdülmuttalib ve beraberindekiler Ebrehe'nin yanından ayrıldılar. 'Mahmud' ölümüne dövülüyor Abdülmuttalib, Kureyşlilere gidip durumu bildirdi ve onlara, ordunun saldırısından korkarak Mekke'yi terketmelerini, dağların başlarına ve vadilere çekilmelerini emretti. Sonra Kabe'nin kapısının halkasından tutarak bir kısım Kureyşlilerle birlikte Allah'a dua etti. Bir sabah Ebrehe, Mekke'ye girmek için hazırlandı. Filini ve ordusunu teçhiz etti. Filin ismi 'Mahmud' idi. Ebrehe Kabe'yi yıktıktan sonra Yemen'e dönmek niyetinde idi. Fil Mekke'ye doğru yöneltince çöktü. Kalkması için filin başına balta ile vurdular. Fil diretti. Sopalarla dürtüp karnını kanattılar. Yine diretti. Başını Yemen'e doğru çevirince hemen kalkıp koştu. Şam'a ve doğuya doğru çevirince de aynı şeyi yaptı. Fakat onu Mekke'ye doğru çevirdiklerinde yine çöktü. 'Nereye kaçıyorsunuz, Allah kovalıyor!..' Ne olduysa bu olaydan sonra oldu. İşte tam bu sırada Allah onların üzerine deniz tarafından kırlangıçlar gibi kuşlar gönderdi. Her kuş, biri ağzında ikisi de ayaklarında olmak üzere nohut ve mercimek tanesi kadar üç adet taş getiriyor ve Ebrehe'nin ordusunun üstüne atıyorlardı. Bu taşlar kime isabet ederse onu helak ediyordu. Taşlar ordunun tümüne isabet etmemişti. Sağ kalanlar kaçışıyor ve geldikleri yoldan geri dönmek için o yolu arıyorlardı. Kendilerine Yemen'in yolunu göstermesi için Nüfeyl b. Habib'i soruyorlardı. Nüfeyl ise, Allah'ın onları cezalandırmasını görünce şöyle demişti: 'Nereye kaçıyorsunuz Allah kovalıyor, Ebrehe mağlup olmuş duruyor.' Azgınlıkta sınır tanımayan Ebrehe'nin ordusu yollara döküldü. Her tehlikeli yerde ve su başlarında helak oluyorlardı. Ebrehe de yaralıydı. Onu da beraberlerinde götürüyorlardı. Parmakları dökülüyor onların yerlerinden kan ve irin akıyordu. Onu San'a'ya götürdüklerinde yumurtadan çıkmış civcive dönmüştü. Sanıldığına göre Ebrehe göğsü yarılıp kalbi görülünceye kadar ölmedi. Allahu Teala, Hz. Muhammed'i peygamber olarak gönderince Kureyşlilere olan lütuf ve nimetlerini bildirdi. Ve bu nimetlerin içinde Kureyşlileri Fil sahibi Ebrehe'ye karşı koruduğunu, Şam ve Yemen'e, kış ve yaz yaptıkları ticari seferlerini muhafaza ettiğini bildirdi. Fil Su00fbresi işte bu hadiseyi beyan etmektedir. *** KISSADAN HİSSE Bekri Mustafa Ayasofya'ya imam olmuş! Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede Küçük Ayasofya Camii'nin önünden geçmektedir. O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. Cemaatin, beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa'yı hoca zannederek namazı kıldırmasını söylerler. 'Yok, ben hoca değilim' dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler. Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder. Bekri Mustafa gülerek cevaplar: 'Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya'ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar dedim...' *** DAĞARCIK Zürafaların dili *Sineklerin 5 tane gözü vardır. * Zürafanın ses telleri yoktur. * Yunuslar bir gözlü açık uyurlar. * Timsahlar dilini dışarı çıkaramazlar. * Zebralar beyaz üzerine siyah çizgilidir. * Baykuş mavi rengi görebilen tek kuştur. * Develerin 3 tane kaşı vardır. * Bir sineğin hızı saatte 8 km.dir. * Zürafanın dili 35 cm. kadardır. * Istakozların kanı mavi renktedir. * Kelebekler ayaklarıyla tat alırlar. * Fil zıplayamayan tek memelidir. * Sığırların 4 tane midesi vardır. * Kangurular geri-geri yürüyemezler. * Kediler şeker tadını ayırt edemezler. * Atlar 1 ay kadar ayakta kalabilirler. * Zürafalar yüzemez. * Yılanlar duyamaz. * Karıncalar uyuyamaz. * Kirpiler suda batmaz. * Kutup ayıları solaktır. * 2600 kadar kurbağa cinsi var.