Geçtiğimiz günlerde Doğu Avrupa’da son derece ilginç bir gelişme yaşandı. Polonya, Litvanya ve Ukrayna dışişleri bakanları bir araya gelerek Lüblin Üçgeni (Lublin Triangle) adlı bir birlik kurduklarını açıkladılar. Birliğin resmî amacı, taraflar arasında güvenlikten ekonomiye, turizmden ticarete çok yönlü bir işbirliğinin geliştirilmesi. Ne var ki adı geçen ülkelerin topraklarının bir zamanlar tek bir devletin (Lehistan-Litvanya Birliği) içinde yer alması, bu birliğe farklı anlamlar da kazandırıyor.
Birliğin kuruluşunun ilan edildiği yer de dikkat çekici. Üç ülkenin dışişleri bakanları Polonya’nın Lüblin şehrinde bir araya geldiler. Burası aynı zamanda Lehistan-Litvanya Birliği’nin kuruluş yeri olarak kabul ediliyor.
1569-1795 yılları arasında tarih sahnesinde yer alan Lehistan-Litvanya Birliği, özellikle 17. yüzyılda Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biriydi. Bu birlik, Lehistan ve Litvanya topraklarının yanı sıra günümüz Ukrayna, Belarus, Letonya ve Moldova topraklarının da bir kısmını kapsıyordu. Gerek bu devlet gerekse de Lehistan ile Litvanya birleşmeden önce ayrı ayrı Rusya’nın en büyük düşmanıydı. Fakat Doğu Avrupa’da verilen hâkimiyet mücadelesi Rusya’nın galibiyetiyle sonuçlandı. Ukrayna ile Belarus toprakları, Çarlık Rusyası’na dahil oldu, Polonya birkaç kez Rusya ile Avrupa ülkeleri arasında paylaştırıldı.
Askerî, ekonomik vs. açılardan birlik, Rusya ve onun başkanlığındaki örgütlerle rekabet edecek güçte olmasa da Rusya karşıtı propagandasıyla Moskova’nın sinir uçlarına dokunabilecektir. Doğu Bloku’nun yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin parçalanmasıyla birlikte bu mücadele/rekabet yeniden alevlendi. Zira Polonya, Moskova’nın uydu ülkelerinden biri olmaktan çıktığı gibi adı geçen diğer ülkeler de bağımsızlıklarını ilan ettiler. Moskova, çeşitli entegrasyon projeleri ve diğer dış politika araçlarıyla Baltık cumhuriyetleri dışında eski Sovyet cumhuriyetlerini kendi yanında tutmaya çalışırken Avrupa Birliği (AB) üyesi Polonya, Rusya’nın bu çabasının zayıflatılması için elinden geleni yapıyor. Polonya’nın bu çabası başta ABD olmak üzere Batı tarafından destek de görüyor. Yine Polonya, AB içerisinde Rusya karşıtı grubun başını çekiyor. Varşova, Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltıyor, Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattı başta olmak üzere Rusya’nın enerji projelerine karşı çıkıyor, geçmişle ilgili Rusya’ya farklı suçlamalarda bulunuyor.
Birliğin diğer üyelerinden Litvanya da aynen diğer Baltık ülkeleri gibi 1991 sonrasında Rusya’nın hiçbir entegrasyon projesinde yer almadığı gibi NATO ve AB üyesi bir ülke. Ukrayna-Rusya ilişkileri ise tarihinin en gergin dönemini geçiriyor. Dolayısıyla üye ülkelerinin hepsinin Rusya ile gergin ilişkilere sahip olması, birliğin amaçlarından birinin Rusya karşıtı ortak bir siyaset izlenmesi olduğuna işaret ediyor. Gerçi taraflar da bunu hiçbir şekilde gizlemiyor; başta enerji alanındaki projeler olmak üzere Rusya’nın siyasetine karşı birlikte hareket edeceklerini belirtiyorlar.
Birlik üç ülkeden ibaret kalmayabilir Birliğin kuruluşunun ilan edildiği yer de dikkat çekici. Üç ülkenin dışişleri bakanları Polonya’nın Lüblin şehrinde bir araya geldiler. Burası aynı zamanda Lehistan-Litvanya Birliği’nin kuruluş yeri olarak kabul ediliyor. Yine birliğin kuruluşunun zamanlaması da ilginç. Son dönemde AB kendi içerisinde birtakım sorunlar yaşıyor. İngiltere’den sonra Hollanda da AB’den ayrılma konusunu tartışmaya başladı. Ayrıca yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele süreci de AB içerisindeki çatlakları arttırdı. Polonya böylece AB’nin farklı sorunlarla uğraştığı bir dönemde “birlik içerisinde birlik” kurarken, uzun vadede de Doğu Avrupa ülkelerini içeren bir birliğin liderliğini gözüne kestirmiş bulunuyor. Kaldı ki, Lüblin Üçgeni de üç ülkeden ibaret kalmayacak, mutlaka genişlemeye çalışacaktır. Letonya, Moldova ve Belarus, birliğin “yayılabileceği coğrafya” olarak görülüyor.
Diğer taraftan Lüblin Üçgeni, 1997’de kurulan ve bir dönem aktif faaliyetlerde bulunan GUAM’ı (Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan, Moldova; 1999-2005’te Özbekistan da üyeydi) hatırlatıyor. Bu örgüt de üye ülkeler arasındaki çok yönlü işbirliğinin yanı sıra Rusya’dan uzaklaşma amacı güdüyordu. Ancak GUAM da aynen eski Sovyet coğrafyasındaki diğer birçok bölgesel örgüt gibi misyonunu tamamlamış bulunuyor. Lüblin Üçgeni de bu bağlamda yeni oluşan konjonktürde kendine bir yer bulmaya çalışacaktır.
Üye ülkelerin beklentileri Peki, üye ülkelerin bu birliktelikten beklentileri nelerdir? Birliğin genişlemeye devam edip uzun vadede varlığını sürdürebilmesi durumda Polonya, Avrupa Birliği içerisindeki “ikinci sınıf ülke”den Doğu Avrupa’nın liderlerinden biri hâline gelme fırsatını elde etmiş olacak. Ayrıca Polonya, tarih boyunca Rusya’yla mücadele veren Ukrayna ile de daha fazla yakınlaşarak buradaki etkisini arttıracak. Ukrayna ise Polonya aracılığıyla bir türlü tam elde edemediği AB’nin desteğini sağlamaya, söz konusu entegrasyon süreciyle NATO üyeliğini ve Batı’nın daha fazla desteğini elde etmeye çalışacak. Diğer bir deyişle Kiev, böyle bir platform ve diğer iki üyenin AB ve NATO üyeliği sayesinde hem bu örgütlerle işbirliğini arttırmayı hem de siyasi ve ekonomik sorunlarını çözmeyi ümit ediyor.
Şüphesiz böyle bir platformun kurulması, üye ülkeler arasındaki işbirliğini arttıracak, üye ülkelere yeni bir hareket alanı oluşturacaktır. Ancak tüm konularda başarılı olmaları da pek gerçekçi görülmüyor. Kaldı ki daha 2009 yılında bu üç ülkenin subaylarından oluşan askerî bir birlik kurulmuş, ancak her şey kâğıt üzerinde kalmıştı.
Üç ülkenin dışişleri bakanları, Rusya’nın AB ile geliştirdiği projelerin hayata geçmesini ve AB’nin yeniden Rusya ile yakınlaşmasını engellemeye çalışacaklarını belirtseler de birliğin bu konuda dahi başarılı olma şansı pek yok. Zira Kuzey Akım 2’nin önündeki son engeller aşıldığı gibi AB ülkeleri ekonomik çıkarlarını da göz önünde bulundurarak Rusya ile işbirliğini yeniden canlandırma niyetindeler. Kaldı ki Varşova’nın kendisi de bugün AB içerisinde birçok sorun yaşıyor. Diğer bir deyişle bu oluşum, Moskova’nın AB ile ilişkilerine daha fazla zarar veremeyecek, Ukrayna’nın AB ile entegrasyonuna pek katkı sağlayamayacaktır. NATO için de aslında benzer bir çıkarımda bulunmak mümkün. Bugünkü sorunlarıyla Ukrayna’nın NATO ile entegrasyonunu arttırması gerçekçi görülmüyor. Lüblin Üçgeni ülkeleri de şüphesiz bunun farkındalar. Ancak bu hâliyle bile birlik, Rusya’nın huzurunu kaçırabilecek mahiyette.
Rusya'nın sinir uçlarına dokunabilir Askerî, ekonomik vs. açılardan birlik, Rusya ve onun başkanlığındaki örgütlerle rekabet edecek güçte olmasa da Rusya karşıtı propagandasıyla Moskova’nın sinir uçlarına dokunabilecektir. Bundan daha da önemlisi bu birlik, Belarus ile Moldova’nın Rusya ile ilişkilerinde ellerini güçlendirmiş olacak. Rusya’nın büyük önem verdiği Avrasya Ekonomi Birliği’nde Belarus asil üye, Moldova gözlemci statüye sahip ülke olsalar da Moskova’nın her iki ülkeyle ilişkileri inişli çıkışlı seyir izliyor. Lüblin Üçgeni ise bu ülkeler tarafından Rusya’ya alternatif olan AB ile entegrasyon için iyi bir şans olabilir. En azından Lüblin Üçgeni, bu ülkeleri de kendi “etki alanına” katmak isteyecektir.
Yirmi birinci yüzyılda Birleşmiş Milletler (BM), AB ve diğer küresel ve bölgesel örgütlerin çağın ihtiyaçlarına cevap verememesi ve kendi içlerinde birtakım sorunlar yaşaması, daha küçük çapta ve sınırlı amaçlara sahip oluşumların ortaya çıkmasına neden olacak. Lüblin Üçgeni, buna iyi bir örnek teşkil ediyor. Ancak üye ülkeler arasındaki tarihî ve kültürel bağlar, ortak siyasi amaçlarla birleşmesine rağmen Lüblin Üçgeni de en azından kısa ve orta vadede ikili işbirliğini arttırmaya yönelik meselelerle uğraşmaktan öteye gidemeyecektir. Uzun vadede ise birliğin geleceği, bölgesel ve uluslararası gelişmelerle bağlı olacak.
[Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]