AYŞE YILDIZ-ŞANLIURFA
LİMAN Şehrinin Uzun Hikâyesi” romanı ile ilgili Yazar Ahmet Karacan ile bir dem muhabbet adına seyre çıktı kelam. Kitabı elime alınca ve yazarı tanıtan cümleleri okuduğumda bizim oraların insanı olduğunu öğrendim. Artık daha bir arzuluydum bu söyleşi için. Memleketimin insanıydı, aynı diyarın ve aynı kültürün insanı olmanın coşkusu ile sorularımı daha ferah bir ruh hali ile sorabilirdim.
Ve sordum…
-Klasik bir sual ile başlamak istiyorum, Ahmet Karacan kimdir?
12 Aralık 1974 Şanlıurfa Birecik doğumluyum. İlköğretim ve liseyi Birecik’te; üniversiteyi Adana da, Çukurova Üniversitesinde tamamladım. Halen Birecik’te Biyoloji öğretmenliği yapmaktayım. 2001’ten beri aktif olarak yazıyorum. Öykülerim; Kahve molası, Havuz gibi e- dergilerde, Yakamoz, Irmak, Akdeniz Edebiyat, Kül öykü, Öykü Teknesi, Semaver, Abbara, Hece ve Heceöykü gibi sürekli yayımlanan edebiyat dergilerinde yayımlandı. İlk öykü kitabım “Kırlangıç İncinince” 2011 de; ikinci kitabım” Yunus Olmak” Ocak 2014’te yayımlandı. Roman türündeki ilk kitabım “Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi” ise Mayıs 2017’de okurla buluştu.
-Yazma serüveniniz nasıl başladı? Öykü, roman yazıyor olmak günlük yaşamınızda ve iç âleminizde nasıl bir karşılıkla yankılandı? Anlatır mısınız?
İnsan yazı yazmaya başlama zamanını yazmaya başladıktan çok sonra anlayabiliyor. Aslında ben yazmaya ilkokul yıllarımda başlamışım fakat o yaşlardaki davranışlarımın anlamını şimdilerde daha iyi kavrıyorum. Öykü yazmak, roman yazmak günlük yaşantımız; duygu ve düşüncelerimizle o kadar iç içe ki; his dediğimiz zihinsel durum, duyumsamalar, olaylar ve insanlarla ilgili gerçeküstü kurgular, yeni ortamlar nezdinde bizde karşılığını buluyor.
-Yola çıktığınızda yazma ile ilgili beklentiniz, hedefleriniz neydi? İnsanların çoğu “hayatımı yazsam roman olur” der; sebebi bilinmedik bir şekilde. Sizce herkes yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?
Yazmak konusunda içimde her zaman büyük umutlar yeşerttim. Bir gün oturup her şeyi yazacağım diyordum. Yazı yazmanın, özelde şiir, öykü ve roman gibi türlerde eser vermenin insanın iç âlemine doğru yapılmış çeşitli çaplardaki yolculuklar olduğunu söyleyebilirim. Her insanın hayatı yazılmaya ve okunmaya değerdir. Her insan kendi yaşam sinemasının başrolünde oynamaktadır. Kendi hayat romanının başkişisidir. Yazmak konusunda yeteneğin hakkını teslim etmek gerekir. Asla yeteneksiz yapılabilecek bir uğraşı değildir yazmak.
-“Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi”ne gelelim. Bu hikaye zihninizde ne kadar bir zamanda yer buldu. Kaleme gelişi ile yayına verilişi ne kadar sürdü?
Evet, Mayıs 2017’de Okur Kitaplığı yayınları arasında çıktı. Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi’nin yazılması; isminden mülhem, uzun sürdü. 2006’da yazmaya başladığım düşünülürse on bir yıl sürmüş. Arada değişikliklere gittiğim, bazı kısımları iptal ettiğim, bir ara dosyanın yarıya yakınını silip yeniden yazdığım oldu. Dramatik bir aşk hikâyesi aslında. Bu kitabın en belirgin özelliği, aşk deneyimi üzerinden hayat hakkında düşündürmesi.
-Bu romandaki karakterler içinde gerçek yaşamınızdan izler barındıran bir kişilik var mı?
“Liman Şehrinin Uzun Hikâyesi”, omurgası doksanlı yıllarda geçen fakat seksenli ve iki binli yıllara gidiş ve dönüşlerle kurgulanmış özünde bir dram romanı-anlatısı denilebilecek bir çalışma. Doksanlı yıllarda genç olmanın, seksenli yıllarda çocuk ve iki binli yıllarda yetişkinliğin Türkiye şartlarındaki karşılıklarını romanın tamamında göz önünde bulundurmaya gayret ettim. Karakterler her ne kadar gerçek yaşamımdan izler taşısa da; roman kurgusu açısından gerçek yaşamımdan ayrı olarak bir topluluğu oluşturuyorlar. Üniversite öğrencisi Ali Ömer’in; yakın arkadaşları, okul yaşamı, aile çevresi ve tutkuyla bezenmiş derin hisler beslediği Nehar Naz hakkındaki, dostluğa, güvene ve aşka dair izlenimlerini geniş parantezler açarak anlatmaya çalıştım. Türkiye’nin doksanlı yıllarındaki iç çalkantıları; siyasi ve sosyal buhranları, toplumun geçirdiği zorlanmayı yaşları ortalama yirmi olan gençler ve onların üniversite ortamları üzerinden anlatmaya çalıştım. Bugün en çok ihtiyacımız olan samimiyet duygusunu ise Ali Ömer, Mehmet Gül, Süleyman ve Mehmet Ali’nin ev arkadaşlıkları üzerinden anlatmaya çalıştım. Tabii aşkı da Nehar Naz…
-Bir öğretmen ve yazar olarak çocuklarımızın okuma alışkanlığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Okul çağındaki öğrencilere ve geniş anlamda okuyucularınıza vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Bir öğrenci için hangi dersin çalışılması daha önemli olursa olsun; diğer uğraşı mutlaka okumak olmalıdır. Koltuğunun altında sürekli bir kitap bulundurmalıdır. İlköğretimin son sınıflarından başlayarak liseli, üniversiteli olsun tüm okumaya ve yazmaya istekli arkadaşlara öncelikle devamlı ve bol okumalarını öneriyorum.