Laiklik, ladinilik olursa elbette itirazlar olacaktır

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan ve Hırvatistan gezilerini değerlendirirken, ülke gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, "Kimse bize dayatma yapamaz" dedi.

ALİ ADAKOĞLU u2013Zagreb

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan'da Medeniyetler İttifakı toplantısına katıldı. Burada Malta Cumhurbaşkanı'yla bir görüşme gerçekleştirildi. Kaldı ki Malta, Akdeniz'de iki bayşan cumhurbaşkanı barındıran iki ülkeden birisi. Diğeri ise Hırvatistan. Erdoğan, Azerbaycan'dan sonra Hırvatistan'a geçti. Yanında çok sayıda bürokrat ve işadamı da vardı. Erdoğan'a her iki ziyarette yaşananları sorduk.

- Azerbaycan'da Medeniyetler ittifakı toplantısına katıldınız. Projede son durum nedir?

-Bu, daha önceden tohumları atılmış bir projedir. İlk planda BM bu işin içinde yoktu. BM Üyelerinin bu projeye dahil edilmesi hem İspanya hem Türkiye'nin ortak fikriydi. Ancak İspanya'da Zapatore'den sonra yönetime gelenler bu projeye yeterince sahip çıkamadılar. BM'de ise Kofi Annan'la başladık. Ban Ki-mun'un da çabaları oldu. Daha sonra ise Katarlı Nasır bu işin direktörlüğünü yaptı. Ülke ve kurum bazlı olarak üye sayısı 145'e ulaşmış durumda. Şunu açıkça ifade etmem lazım ki 7. Buluşma olmasına rağmen arzulanan heyecan henüz yok. Yine de BM çatısı altında böyle bir oluşumun bulunması bizim için son derece olumlu. Bu çatı altında İslamafobi, İslam'ı terörle yan yana getirmeye girişimlerine karşı özel bir duruş sergileme yapılabileceğini ümit ediyorum. Ben Ban Ki-mu'un da bu toplantıya gelmesini arzu ederdim. Ancak gelemedi. İlk görüşmemizde kendisine bunun sebebini de mutlaka soracağım.

- Medeniyetler İttifakı, ileriye doğru Dünya 5'ten büyük tezinize bir katkıda bulunur mu?

- Evet, olayı bu noktaya taşımamız lazım. Bizim arzumuz, 20 daimi üyenin olacağı bir BM teşkilatı. Geçici üyesi olmayacak. Yılda 1 ya da 2 yılda bir, daimi üyeler yenilenecek. Hem farklı kıtaların hem de farklı dinlerin temsilcileri yer alacak bu yapının içerisinde. Ama birileri ellerine geçirdikleri saltanatı kimseyle paylaşmak istemiyor. İslam İşbirliği Teşkilatı'nda da söyledim; 'Ağlamayan çocuğa süt vermezler'dedim. Beni anladıklarını dile getirdiler, ben de 'Eğer anladıysanız, bu işin üzerinde ciddiyetle durmamız lazım' dedim.

Şehitlik Camii

bir semboldür

- Bakü'deki Şehitlik Camii saat 9 ile 18 arasında açık. Cuma namazı da kılınmıyor. Bu konuyu Aliyev'le görüştünüz mü?

-Evet konuştuk. Şehitlik Çamii'nde başlatılan restorasyon çalışmalarından mutluyuz. Şehitlikte yer alan Din ateşemizin kullandığı ofis de korunacak. Yalnız güvenlik nedeniyle Cuma Namazları kılınmayacak. Cuma günleri büyük camide namazlar eda edilecek. Fakat şehitlik bölgesindeki cami korunacak. O cami bir semboldür.

Ermenistan ateşle oynuyor

- Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Azerbaycan'la savaşa hazır olduklarından söz ediyor, Türkiye'yi suçlayıcı ifadeler kullanıyor. Ermenistan'ın ülkemizi hedef almasının altında ne yatıyor?

- Bana göre Ermenistan ateşle oynuyor. Türkiye'nin her vesileyle iyi niyet gösterdiği biliniyor. Mesela ülkemizde, toplamda 100 bin civarında Ermeni var. Bunların 50 bin kadarı Türkiye vatandaşı değil. İçlerinde oturma izni olmayanlara karşı hoş görülü davranıyoruz. Yine bizler, ülkemizde yaşayan Ermeni vatandaşlarımızın yıllarca verilmeyen vakıf mallarını da iade ettik. 24 Nisan'da geçen yılki taziye mesajıma benzer bir mesaj da yayımladım. Biz iyi niyetli olduğumuzu gösteriyoruz. Ama Ermenistan tüm bunları anlamıyor. Dediğim gibi, Sarkisyan ateşle oynuyor. Ama tablo da ortada. Bu çatışma ortamında Azerbaycan ve İlham Aliyev güç kazanıyor. Rusya da tam manasıyla Ermenistan'a destek veremiyor. En azından açıktan destek veremiyor, çünkü Azerbaycan ile de menfaat ilişkisi var. Şu an Azerbaycan'ın ele geçirdikleri yerlerle ilgili olarak 'Bizim için önemli değil' deseler de Ermenistan'ı korku sarmaya başladı. Nüfus, asker sayısı ve diğer imkanlar bakımından Azerbaycan'ın gücü Ermenistan'la kıyas edilmeyecek kadar fazla. Azerbaycan'ın durumu çevresindeki ülkelere benzemez. Ne Gürcistan'a ne de Ukrayna'ya benzer. Kaldı ki Rusya Ukrayna ve Kırım'da yanlış yapıyor.

- Daha önce, DAEŞ ile mücadele için ABD'ye ılımlı muhaliflerden müteşekkil 1800 kişilik bir isim listesi verdiğinizden söz etmiştiniz. Gerek bu liste, gerekse PYD hususunda ABD ile ilişkilerde yeni gelişmeler söz konusu mu?

-Temaslarımız sürüyor. DAEŞ'le mücadelede, örneğin son dört-beş gün içinde verdiğimiz koordinatları vurma konusunda daha gayretliler. PYD ve YPG isimleri de artık telaffuz edilmiyor. Bu hususta eski tavırları yok. Tabii biz yine de temkinliyiz. Şu anda Azez noktasında Türkmen dağlarında, o bölgelerde çatışmalar yoğun bir şekilde devam ediyor. Rejim son zamanlarda çok daha farklı bir şekilde aslında güç kaybediyor. Muhalif grupların desteklenmesi önemli. ABD, 250 kişilik bir eğitici unsur da gönderdi o bölgeye. Başarı için ne gerekiyorsa yapılmalı. Çok kısa sürede bitmez gibi ifadeler kullanılmasının nedenini anlamakta zorlanıyorum.

- Obama, 'Benim dönemimde bitmez' diyor.

-Bu tür ifadelerin kullanılmasını, şahsen doğru bulmuyorum. Çünkü devlet politikalarında devamlılık esastır. Yönetimde biri gider diğeri gelir. Devletin politikası devam eder.

- Kilis'e düşen bombaları durdurmak için ne gibi adımlar söz konusu?

-Bu hususta malumunuz karada, fırtına obüsleri devrede. Şimdi önümüzdeki ay bize ABD'denHIMARS bataryaları da geliyor. Bunlar, 90 km menzili olan etkin silahlar. Güvenliğimizle ilgili her türlü önlem alınıyor.

- Kilis e düşen bombalara karşı bir kara harekatı düşünülüyor mu?

-Güvenliğimizle ilgili gereken her türlü tedbir görüşülüyor. Bunu sayın Başbakan'la konuştuk, dönünce tekrar bu konuyu masaya yatıracağız.

- Azez-Cerablus arasındaki sizin güvenli bölge olarak tarif ettiğiniz alan ile bahsettiğiniz füze sisteminin menzili aşağı yukarı örtüşüyor.

-Güvenli bölge diye sözü edilen yer, o bölgede eni 90 km, derinliği 40-45 km olan bir alan. Bu yapıldığında, Türkiye'de yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz oraya yerleşebilir. Terörden arındırılmış güvenli bölge dediğimiz bu. Şimdi Şansölye Merkel'e bu teklifi getirdiğimde baktım hiçbir şey söylemedi. Bunu çalışalım dedi, o gün bugün hala çalışıyor. Geldi çadırları gezdi. Çadır dediğin 3 sene dayanır, 4 sene dayanır. Oysa bizim bu insanlara, yaşanabilir imkanlar sağlamamız lazım. Merkel, 10 milyar Euro ben ayıracağım bu işe diyor. Kim için? Kendi ülkesine gelenler için. Ben dedim ki, bunu Suriye'deki güvenli bölge için ayırın dedi.

- Alman basınında Almanya'nın İncirlik'te kalıcı üs kurmak istediği yönünde bazı iddialar yer aldı...

-Biz ne kadar müsaade edersek o kadar kalırlar. Bunlar zaten, şu anda bu süreçle alakalı bir şey. NATO üyesi olarak bunların bize faydası da var. Almanya'nın Fransa'nın İncirlik'te böyle bir yerleşim yapmasının bizlere faydası da var. Bunu unutmamak lazım.

- İsrail ile ilişkilerde yeni gelişme olabilir açıklaması yapıldı. Nedir o konudaki gelişmeler? Zamanında One-Minute yüzünden İsrail ile ilişkileri bozmakla eleştirilmiştiniz şimdi de ilişkileri yeniden kurmakla eleştiriliyorsunuz. Ne diyeceksiniz?

-Valla demişler ya, 'Kaderim buysa çekerim'. (Mütebessim bir edayla) Bizim kaderimiz bu herhalde. Önemli olan, İsrail'in Türkiye ile girdiği bu süreçteki hatasını anlamış olması. Biz 3 şarttan söz etmiştik. Bunun ilk adımı, özürle atıldı. Diğer iki şart ise tazminat meselesi ve Gazze'ye ambargonun kalkmasıydı. Şu anda tazminatta, bir yere gelindi. Gazze konusundaki görüşmelerde de ciddi mesafe alındı. Gazze'nin en önemli sıkıntısı enerji. Orada bir santral veya enerji verebilen bir gemi kurmamız lazım. Onlar Almanlarla birlikte bir santral kurmamızı önerdiler. Biz de bunun mümkün olabileceğini belirttik. Ama biz gemi olayından da vazgeçmiş değiliz. Ayrıca orada çok ciddi su sıkıntısı var. Bunu da çözmemiz lazım. Okul, hastane ihtiyaçları da giderilmeli. Tüm bunların, inşaat malzemelerinin Türkiye üzerinden iletilmesine de evet diyorlar. Şimdi, Mayıs ortasında ekiplerimiz yeniden bir araya gelip görüşecekler. Tüm bunları halledebiliyorsak, biz olumluyuz.

- Bunları Filistinli yetkililerle de görüşüyor musunuz? Onlar nasıl bakıyorlar bu sürece?

-Elbette görüşüyoruz. Atılacak adımları Filistinli kardeşlerimizle de istişare ediyoruz. Onlarla da konuşuyoruz. Nitekim, Ankara'da Teşekkürler Türkiye Platformu heyetini kabulümüzde de, gelinen noktayı konuklarımıza da anlattım.

Başkanlık sistemi konusu

-Geçtiğimiz günlerde sayın Başbakan, 'Tam Başkanlığı benimsemiyorum dersem, kendimi inkar etmiş olurum' anlamında bir cümle kullandı. Bu noktada yeni anayasa nasıl hazırlanmalı?

-Onu bana değil, Ahmet Bey'e sormanız lazım (Gülüşmeler) Benim kendi meşveret meclisimdeki danışmanlarımla bu konuda çalışmalar yapıyorum. Anayasacı arkadaşlarım tüm dünyayı tarıyorlar Araştırıyorlar. Bizim amacımız alternatifleri de değerlendirebilmek.

- İran lideri Ruhani, İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'ne geldi. Epey eleştirildi. Mezhepçilik konusundaki tutumunuz dünyada epey gündem oldu. İkili ilişkilere de yansıdı mı bu?

-İkili görüşmelerimiz gayet iyi geçti. Mezhepçilik, terörle mücadele dahil pek çok konuda bizimle aynı düşünüyorlar. Hatta Suriye meselesini beraber çözelim dediler. Bunu bizim de kendilerine defaatle önermiş olduğumuzu söyledik. Biz Esedli bir çözümün olamayacağını belirttik. Meselelere Sünni ya da Şii değil, İslam olarak bakmanın önemini vurguladık. Bu konuda da bizimle aynı kanaatte olduklarını belirtiyorlar.

-AP Başkanı Schultz'un 'Biz Erdoğan'la anlaşmadık. Bizim muhatabımız Davutoğlu'dur, hükümettir, onlar da gayet ciddi muhataplar' şeklinde bir açıklaması oldu geçtiğimiz günlerde. Schultz'un eleştirileri devam ediyor. Otoriterleşme, basın özgürlüğü gibi konularda eleştirileri de sürüyor. Yorumunuz nedir?

-Seviyesizliğe ve kalitesizliğe, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak bir cevap vermek uygun düşmez. Bahsettiğiniz kişi, benimle ne zaman görüşse, benim liderliğimin ne kadar saygın olduğumdan, ne kadar güçlü olduğundan söz eder. Yüzüme karşı böyle konuşan bir insanın şimdi o türden farklı tavırlara girmesine ne demeli? Ben bu tür davranışları, adeta Alman ekolünün Türkiye'ye bir operasyonu gibi görüyorum.

-Mülteciler için verilecek AB yardımı konusunda bir gelişme var mı?

-3 milyar Euro meselesinde en büyük yükü Almanya alıyor falan deniliyor. Halbuki cüzi bir miktar hariç, henüz Türkiye'ye gelen bir şey yok. Sözünü ettikleri katkı için Türkiye'den proje isteme eğilimlerine de anlam veremiyorum. Mesela Merkel, Nizip'i gezip gördü aslında. Türkiye olarak bizim yaptıklarımız ortada. Bizden neyin projesini istiyorsunuz? Sizin proje dediklerinizi biz çoktan hayata geçirmişiz. Bunu 22-23 yerde uygulamışız. Samimiyseniz, proje isteyeceğinize, çalışmalarımıza destek verin. Kaldı ki sözünü ettikleri destek bizim bütçemize de girmeyecek. Doğrudan Suriyeli kardeşlerimize gidecek. Dolayısıyla proje vesaire diyerek hiç kimse bizi aldatmaya kalkmasın. Birileriyle fotoğraf verebilmek için böyle şeylerin içine girmeye gerek yok.

-Schengen konusunda samimi olduklarını düşüyor musunuz?

-Bu konu benim Başbakanlığım dönemimde Ankara Palas'ta açıklanmıştı zaten. 2016 Ekim'de Schengen'in uygulamaya gireceği o gün açıklanmıştı. Koşul moşul yoktu. Şimdi bunu Haziran'a yani 4 ay önceye çekmenin adeta büyük bir kazanımmış gibi sunulmasını anlayamıyorum. Bu tür küçük şeylerin büyük kazanımmış gibi sunulmasına üzülüyorum.

-Proje isteklerine nasıl bakıyorsunuz?

-Resmi iyi okumak lazım. Biz kalkmışız onca harcama yapmışız. Sadece Akdeniz'de 100 bin insan kurtarmışız. Tüm bunlar karşısında halen, filanca buraya geliyor. Onunla neyi hallederiz derdinde olunmasına anlam verebilmek zor. Bunları G-20'de Sayın Donald Tusk'a da Junker'a da açık açık söyledim. 'Ya siz Türkiye'ye lütufta mı bulunuyorsunuz? İane mi yapıyorsunuz? Proje diye tutturmuşsunuz. Katkıda bulunacaksınız bulunun, ne projesinden bahsediyorsunuz. Bu nasıl mantık?' dedim. Bakalım, yıl sonuna kadar, Türkiye'ye sözünü ettikleri katkının ne kadarını ulaştırdıklarını hep birlikte göreceğiz.