EZGİ ÇELİKANKARA
Türkiye'nin en büyük emek hareketi olan Memur-Sen Konfederasyonu tarafından hazırlanan "1 Mayıs ve Sendikal Örgütlenme Raporu" Genel Merkez'de düzenlenen basın toplantısıyla deklare edildi. 1 Mayıs'a ilişkin çalışanların algılarının da tespit edildiği anket sonuçlarının ayrıntılarını Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, anlattı. Çalışmaya göre, 1 Mayıs'ta yaşanan çatışma görüntülerinden rahatsızlık duyanların oranı yüzde 95.2. Rahatsızlık duymayanların oranı ise yüzde 4.8. Taksim alanını kutsal olarak görenlerin oranı yüzde 10.9, alanı kutsal olarak görmeyenlerin oranı ise yüzde 89.1. Yapılan araştırma, 1 Mayıs'ın Taksim dışında da kutlanabileceğini ifade eden sendikalı memurların oranının %90,4 olduğunu ortaya koydu.
"TAKSİM DAYATMASINDAN VAZGEÇİLMESİNİ ÖNEMSİYORUZ"
Araştırmada "Taksim bizim için kutsal", "Taksim dışında kutlama yapmayız" diyenlerin kendi üyelerinin beklentilerinden ve gündemlerinden ne kadar uzak olduğunu gösterdiğini vurgulayan Yalçın, "Anket sonuçlarına göre Taksim alanını kutsal olarak görenlerin oranı sadece %10.9'dur. Ankete katılanların %89,1'i alanı kutsal olarak görmemektedir. Bu yıl tabandan yükselen bu sese kulak vererek, Taksim dayatmasından vazgeçilmesini önemli buluyoruz. Ayrıca Taksim alanına kutsallık atfedenlerin, orada katledilenlerin isimlerini bile hatırlamamasını da emekçilere karşı en büyük haksızlık olarak değerlendiriyoruz" dedi.
"ÜLKEMİZDE İLK 1 MAYIS OSMANLI DÖNEMİNDE KUTLANDI"
Ülkemizde ilk 1 Mayıs'ın Osmanlı döneminde 1909'da kutlanmaya başlandığına vurgu yapılan çalışmada, "İkinci meşrutiyetin ilanından hemen sonra 1909'da Üsküp'te Türk, Bulgar ve Sırp işçilerden oluşan yaklaşık yüz kişi ellerinde kızıl bayraklarla yürümüşlerdi. İstanbul'da 1 Mayıs ve Sendikal Örgütlenme ilk 1 Mayıs 1910'da kutlanmaya başlandı. Osmanlı döneminden Cumhuriyet'in ilanına kadar 1 Mayıs, savaş dönemleri hariç küçük katılımlarla kutlandı. Osmanlı döneminde sosyalistlerin ilgi duyduğu 1 Mayıs, İkdam Gazetesi'nin 1Mayıs 1920 tarihli nüshasında şu şekilde haberleştirilecektir: "1 Mayıs tatilinin her sene memleketimizde az çok bir in'ikası mevcut olduğu halde bu sene amele sınıfı fevkalade ahvali nazar-ı itibara alarak tatilden sarfı nazar etmiştir." Osmanlı işçileri, dönemin olağanüstü şartlarından dolayı 1920'de kutlama yapmamışlar. İlk kitlesel 1 Mayıs kut-laması ise 1921'de yapılmıştır. İkdam Gazetesi'nin 2 Mayıs 1921 tarihli nüshasında, yapılan etkinliklerle ilgili şu haber yer almaktadır: "Amelenin bir kısmı bayramlarını kutlamak için mavi işçi gömlekleri giydikleri ve kırmızı boyunbağı taktıkları gibi hemen hepsi de kırmızı rozetleri hamil idiler. Sosyalist Fırka merkez-i umumisine kırmızı bayrak çekilmişti. Amelenin bindikleri bazı otomobiller de kırmızı bayraklar çekmişlerdi." 1 Mayıs 1922'de Sultan Ahmet meydanında toplanan işçiler yürüyüş yapmış, İzmir ve Ankara'da da gösteriler yapılmıştır. 1923'te İstanbul Umum Amele Birliği tarafından tertip edilen 1 Mayıs kutlamaları için Sultan Ahmet'te toplanan işçiler Mustafa Kemal'e ve 3. Enternasyonale birer telgraf çekmiştir. 1923 yılının başında toplanan İzmir İktisat Kongresi'nde, çalışma süresinin sekiz saat olması esasa bağlanmış ve "1 Mayıs'ın Türkiye İşçileri Bayramı" olarak kanunen kabulü ön-görülmüştür. Kongrede ilke olarak kabul gören bu görüş yasalaşmadı. Ancak işçiler 1 Mayıs 1923'ü bayram olarak kutladılar. Dünyada 1 Mayıs'ı ortaya çıkaran "çalışma sürelerinin kısaltılması" talebi, ülkemizin gündemine de girmiştir" ifadelerine yer veriliyor.
"O DÖNEM 1 MAYIS BROŞÜRÜ DAĞITANLAR YARGILANDI"
Cumhuriyetin ilan edildiği tarihten sonraki ilk 1 Mayıs kutlamalarının 1924'te Türkiye Amele Birliği tarafından tertip edildiğine vurgu yapılan çalışmada, "Ancak yeni rejimin Hükümeti, şiddetli bir tepki göstererek vilayetlere gönderdiği bir genelgede özetle şunları söylemiştir: "Amele Birliği namıyla bir müessese hükümetçe hiçbir veçhile tanınmamıştır. 1 Mayıs gösterilerine müsaade edilmemelidir." Buna rağmen kutlama yapan işçilerden tutuklananlar olmuş, 1 Mayıs için çıkarılan "Çelik Kol" gazetesi toplattırılmıştır" bilgisine yer veriliyor."Daha sonra "İnönü Hükümeti" tarafından 1925'de çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile emekçi bayramını kutlamak çok daha zorlaşmıştır" denilen çalışmada, şu ifadelere yer veriliyor: " O yıl bir dergi 1 Mayıs broşürü yayınlamıştı. Kapağında "Bütün Dünya İşçileri Birleşiniz" yazan bu broşürü yayınlayan derginin yöneticileri ile Amele Teali Cemiyeti yöneticileri tutuklandılar. İstiklal Mahkemelerinde yargılanan yöneticilere 7 ila 15 yıl hapis cezası verildi. İstiklal Mahkemeleri işçi hareketleri içinde yer alan insanları da yargılamış ve hapse attırmıştır. Hapse atılanlardan biri de Nazım Hikmet idi. Hapse atılanlar yaklaşık 18 ay sonra Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle serbest bırakıldılar. Ayrıca 1925'te Atatürk'ün emriyle 1 Mayıs "Bahar Bayramı" olarak düzenlendi. 1935 yılında 1 Mayıs, işçi bayramı olarak değil de "Bahar ve Çiçek Bayramı" olarak ücretsiz tatil günü ilan edildi. Tek parti döneminde uzun yıllar 1 Mayıs'ın emek bayramı olarak kutlanması yasaklanmıştır. 1935'te 1 Mayıs bildirisi dağıttıkları gerekçesiyle yine tutuklamalar yapılacaktı. Tek parti dönemi boyunca 1 Mayıs kutlamaları yapmak yasaktı."
"İŞÇİLERİN BAYRAMINI KUTLAYAN İLK BAŞBAKAN: MENDERES"
Tek parti döneminin yasakları ve hapis cezalarının, dönemin "emek hareketi" temsilcilerine nefes aldırmadığına dikkat çekilen çalışmada, "Çok partili hayata geçildiğinde katı kuralların esnediği ve demokrasinin yükseldiğini görüyoruz. 1951 yılında Menderes Hükümeti döneminde çıkarılan bir yasayla işçilere 1 Mayıs tatilinde yarım ücret ödenmesi, 1956 yılında ise yine Menderes Hükümeti döneminde işçilere 1 Mayıs tatilinde tam ücret ödenmesi sağlandı. İlginçtir ki sendikalara ve emeğe mesafeli durduğu söylenen merhum Menderes, işçilerin 1 Mayıs'ı gerçek bir resmi tatil olarak kutlamalarını sağlayan yasal düzenlemeleri yapmıştır. Menderes ayrıca ilk kez radyodan işçilerin bayramını kutlayan Başbakan olmuştur. 27 Mayıs darbesinden 26 gün önce, 1 Mayıs 1960'da radyodan yaptığı konuşmada işçilerin işçi bayramını kutlamıştır. O gün radyodan uzun bir konuşma yapan Menderes, 1 Mayıs ile ilgili olarak şunları söylemiştir: "Bugün 1 Mayıs işçi bayramı, işçi kardeşlerimize, elemsiz kedersiz birçok bayramlar idrak etmelerini ve onların refah ve saadetini temenni ederken, bu çerçevede kendilerine her zaman yardımcı olmanın en aziz emelimi teşkil ettiğini ifade etmek isterim" demiştir. 27 Mayıs darbe dönemi sonrasında, her ne kadar 60 Anayasasının özgürlükler getirdiği söylense de, 1975 yılına kadar toplu kutlamalar yapılamadı. 1967 yılında kurulan DİSK'in 1976 yılına kadar kitlesel kutlama yapmaması ise manidardır.1976 yılında ise DİSK ve diğer örgütlerin katılımıyla Taksim Meydanında kutlamalar yapıldı" deniliyor.
1 MAYIS 1977 KATLİAMININ DİKKAT ÇEKİCİ AYRINTILARI
Kanlı 1 Mayıs olayları hakkında ise çalışmada oldukça dikkat çekici tespitlere yer veriliyor. 1 Mayıs 1977 katliamının, tarih sayfalarında hala aydınlatılamamış bir olay olarak yer aldığına vurgu yapılan çalışmada, 1977 olaylarının açığa çıkarılması için yeterli çalışmaların yapılmadığın altı çiziliyor. Çalışmada, "12 Eylül'e giden sürecin ilk ayağı 1977'deki 1 Mayıs katliamıdır" deniliyor. Çalışmada şu tespitlere yer veriliyor: "Hemen ardından Kahramanmaraş, Çorum olayları, Savcı Doğan Öz'ün ve DİSK başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi darbeye zemin hazırlamıştır. Belki de olayların faillerini bulma kararlılığı olsaydı 12 Eylül darbesi yapılamayacaktı. 1 Mayıs 1977 Taksim olaylarında yaşananlar, savcıların hazırladığı iddianamede "tertip" olarak nitelendiriliyordu. Taksim Meydanı'na sayıları 500 bini bulan bir kitle katılmıştı. DİSK'in Genel Başkanı Kemal Türkler, konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulmaya başlandı. Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki İntercontinental Oteli'nin çeşitli katlarından açılan ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başladı. Yaşanan can pazarında 34 kişi hayatını kaybedecek 126 kişi ise yaralanacaktı. Bu karışıklık sırasında ölen 34 kişinin 29'u ezilme sonucu, diğer beş kişi ise kurşun yaraları ile hayatını kaybetmişti. 1 Mayıs 1977'de katledilenlerin sayısı konusunda farklı bilgiler var. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın Hz: 1977/14652, Büro No: 1977/458 ve İddia No: 1977/158 dosya numaralarıyla İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı'na sunduğu iddianameye göre, biri kimliği belirsiz olmak üzere toplam 34 kişinin kat-ledildiği yazıyor. Ancak DİSK'e göre ise 36 kişi katledilmiştir. "
KİMLERİN DÜĞMEYE BASTIĞI ASLA SORGULANMADI
Açılan davaların ya zamanaşımına uğradığı ya da yapılan suç duyurularının dikkate alınmadığının belirtildiği çalışmada, "Kimlerin düğmeye bastığı asla sorgulanmadı. O gün yaşanan katliamın bir başka ilgi çekici yönü ise ülkenin 6 Haziran 1977 tarihinde genel seçimlerini yapacak olmasıydı. Ülkemizde her seçim döneminde gizli ellerin devreye girmesi, olayın tertip olduğunun bir başka göstergesidir. Kanlı 1 Mayıs'ın yaşandığı dönem Süleyman Demirel Başbakan, Bülent Ecevit ise Ana muhalefet lideriydi. Başbakan Süleyman Demirel olay gecesi olağanüstü Bakanlar Kurulu toplantısına girmeden önce DİSK'i ve Genel Başkanı Kemal Türkler'i suçluyordu. CHP lideri Bülent Ecevit ise 7 Mayıs günü İzmir Konak alanında yaptığı konuşmada şöyle diyordu: "Devlet içindeki, fakat demokratik hukuk devletinin denetimi dışındaki bazı örgütler ve güçler gün yitirmeksizin kontrol altına alınmalıdır. Kontrgerilla harekat halindedir ve 1 Mayıs'ta parmağı vardır." Ancak ne Demirel ne de Ecevit olayların sorumlularını ortaya çıkaramadı. Kanlı 1 Mayıs olayları, 12 Eylül darbesine giden yolun önemli basamaklarından biri olarak kullanılacaktır" ifadelerine yer veriliyor.
1977 KATLİAMINDA SOL HAREKETLERİN KAVGALARININ ETKİSİ VAR MI?
Olayların başlamasına ve büyümesine mercek tutulan çalışmada, "Dönemin tanıklarının yıllar sonra yaptığı bazı açıklamalar, 1977 katliamında sol hareketlerin kendi aralarındaki rekabetin etkisi olduğu tartışmalarını canlı tutmaktadır. Olayların büyümesinde fraksiyon çatışmalarının katkısı olma ihtimali göz ardı edilmemelidir. O dönem DİSK yönetiminde hakim olan görüş, "Mos-kova yanlısı" olarak bilinen Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) görüşleridir. Kutlamaları düzenleyen DİSK, o dönemde Maocu olarak bilinen grupların kutlama alanına alınmayacağını açık bir dille deklare etmişti. Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Birliği o dönemin Maocu sol örgütleriydi. Diğer tarafta ise Türkiye İşçi Partisi, Türkiye Sosyalist İşçi Partisi ve Türkiye Komünist Partisi vardı. Guruplar birbirlerini "provokatör' olmakla suçluyorlardı. Maocu guruplar DİSK yönetimini "revizyonist" olmakla ve "sosyal faşistlikle" açık bir dille suçluyorlardı. DİSK Maocu olarak nitelendirdikleri grupların alana sokulmaması için TKP yanlısı sendikalardan seçecekleri işçilere, "onları alana sokmama" görevi vermiş ve tören düzenini buna göre belirlemişlerdi. 1 Mayıs 1977 günü de her iki gurup arasındaki tartışmalar alanda da sürecektir. Tüm bu yaşanan gerginliklerle birlikte 1 Mayıs 1977'ye gidiliyordu. Ortamı daha da geren iki olay daha olacaktı. İstanbul'da "Halkın Yolu" yanlısı bir genç, TKP'nin gençlik örgütü olan İGD'lilerin (İlerici Gençlik Derneği) açtığı ateş sonucu öldürüldü. İzmir'de ise DİSK afişi asan üç işçi, Maocular tarafından vurularak yaralanacak ve bir başka kişi ise öldürülecektir. Yaşanan sol içi çatışmalar ve cinayetlerle tırmanan gerginliklerin, 1977 olaylarının büyümesinde etkilerinin bulunduğu bugün de tartışılmaktadır" deniliyor.
FAİLLER BULUNAMAYINCA DARBEYE GEREKÇE OLUŞTU
1977 olaylarıyla ilgili bir iddianame hazırlandığına vurgu yapılan çalışmada, "Hazırlanan iddianamenin yirminci sayfasında, "Bu büyük ve kanlı facianın tertipçisi, uygulayıcısı yurt ve in-sanlık düşmanı olan asli failler er geç tespit edilecek ve tarihin şaşmaz adaletinin önüne çıkarılıp hüküm giyeceklerdir" şeklinde bir değerlendirme vardı" ifadelerine yer veriliyor. "İddianameyi hazırlayan savcılar, faillerin şimdilik tespit edilemeyeceğini sanki biliyorlardı" şeklinde bir tespite yer verilen çalışmada, "Onun için "er geç tespit edilecek" umutlarını geleceğe bırakıyorlardı. Kanlı 1 Mayıs olaylarından sonra DİSK genel başkanı Kemal Türkler, DİSK'e bağlı muhalif 21 sendikanın talebiyle genel kurul yaptı ve seçimi kaybetti. Maden-İş Genel Başkanı olarak 22 Temmuz 1980'de evinin önünde vurularak katledildi. 1 Mayıs 1977, bir katliamın yaşandığı zaman olarak hatırlanmasının yanı sıra 12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri olarak da kullanılacaktı. Abdullah Baştürk'ün DİSK genel başkanı olmasının ardından 1 Mayıs 1978 yine Taksim'de kutla-nacaktı. Ancak bu sefer hüznün hakim olduğu bir atmosferde anma yapıldı. 1979'da İstanbul'da 1 Mayıs kutlamaları yasaklandı. İstanbul dışındaki şehirlerde kutlamalar yapılabildi. 1980'e gelindiğinde Sıkıyönetim otuz ilde miting ve gösteri yapılmasını yasakladı. Darbenin ardından Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs'ın "bahar bayramı" olarak bile kutlanmasını yasakladı" deniliyor.
DARBENİN ETKİSİNİN AZALDIĞI 1990'LI YILLARDA 1 MAYIS'LAR
Çalışmada, 12 Eylül darbesinin katı kurallarının, çalışanların birtakım haklarında geriye gidişe neden olduğu belirtiliyor. Darbe gerekçelerinden biri olan sendikaların bazıları kapatılırken bazılarının da faaliyetlerinin durdurulduğuna vurgu yapılan çalışmada, şu ifadelere yer veriliyor: "Uzunca bir süre 1 Mayıs kutlanmasına izin verilmedi. 1987'de yasal olmayan bir gösteri düzenlendi. 1989'da ise yapılan izinsiz gösteride bir kişi hayatını kaybetti ve çok sayıda kişi yaralandı. 1992'de Türk-İş, Hak-İş ve DİSK kapalı salonda "1 Mayıs güç birliği ortak bildirisi" yayımlayarak ortak 1 Mayıs kutlaması yaptılar. Aynı yıl üç konfederasyon İstanbul Gaziosmanpaşa'da kutlama yaptı. 1993 yılında Hak-İş Taksim'de kutlama yaptı. 1993'te Türk-İş İstanbul Abide-i Hürriyet Meydanı'nda, DİSK ise Pendik'te kutlama yaptı. 1994 1 Mayıs'ı Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve Demokrasi Platformu içinde yer alan Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu İstanbul Abide-i Hürriyet Meydanı'nda coşkulu bir kutlama gerçekleştirdi. 1995'te 1 Mayıs Demokrasi Platformu'nun organizasyonu ve tüm sendikaların ortak katılımıyla İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara'da kutlandı."
28 ŞUBAT SÜRECİ ÖNCESİ VE SONRASINDA 1 MAYIS'LAR
28 Şubat darbe sürecinde yaşananlar ise çalışmada şu şekilde yerini alıyor: "1996 ve 1997 yıllarında, ülkemizde postmodern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat'a giden bir dönem yaşanıyordu. Bu süreçte darbeye giden yolda sendikaların etkileri tartışmasızdır. Dönemin güç odakları "biz üzerimize düşeni yaptık sıra silahsız kuvvetlerde" diyerek sendikalara ve meslek odalarına görev veriyorlardı. Mesut Yılmaz'ın Başbakan olduğu 1996'da 1 Mayıs, Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve KESK organizasyonuyla Kadıköy'de kutlanıyordu. Göstericiler ile polis arasında çıkan çatışmalarda üç kişi hayatını kaybedecekti. Toplumun hafızasına olumsuz görüntülerin yerleşeceği bir 1 Mayıs daha yaşanacaktı. Kadıköy'de kutlanan 1996 1 Mayıs'ında kan dökülmüş, çıkan olaylarda 3 kişi ölmüş, 33 güvenlik görevlisi yaralanmıştı. Yaşananlar halkta yeniden panik oluşmasına neden olacaktı. O gün zihinlere kazınan birçok olay gerçekleşti. Birincisi uzun zaman sonra 1 Mayıs'ta üç insanımızı kaybetmemiz. İkincisi kızıl maskelerle, askeri düzenle ve tek tip kıyafetle yürüyen terör örgütleri. Üçüncüsü kızıl maskeli bir kadının Kadıköy meydanında yer alan çiçekleri elindeki sopayla tahrip etmesi. Dördüncüsü ise bir polisin göstericiler arasında şiddete maruz kalması ve ölü taklidi yaparak linçten kurtulması. Bu durum halkta endişeye neden olacak, "Neler oluyor?", "Nereye gidiyoruz?" sorularının sorulmasına neden olacaktı. 1 Mayıs kutlama alanlarında istenmeyen olayları çıkaranların, çalışanlar dışındaki kitleler olduğu bir kez daha görülmüştü. 1996'nın 1 Mayıs'ında akıllarda kalan olumsuz tüm görüntülerin terör örgütlerince yapıldığı yazılı ve görsel medyaya yansımıştı. Kadıköy'de polisi ölesiye dövenler arasında yer alan terörist G.A. daha sonra 2007'de Ulus'ta intihar bombacısı olacak ve 7 kişinin ölümüne 100 kişinin yaralanmasına sebep olacaktı. AK Parti'nin iktidara geldiği döneme kadar 1 Mayıs'lar sendikalar tarafından farklı alanlarda kutlandı.
AK PARTİ HÜKÜMETLERİ DÖNEMİNDE 1 MAYIS'LAR
Yakın tarihe ışık tutan çalışmada, son süreçlerde kutlanan 1 Mayıslar ise şu şekilde anlatılıyor: 2003 yılı 1 Mayıs'ına gelindiğinde artık Ak Parti Hükümetlerinin olduğu dönemler başlıyor. 2003 ile 2006 tarihleri arasında önceki yıllarda olduğu gibi başka alanlarda kutlama yapan DİSK ve KESK, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı 2007'de Taksim'in kutsallığını hatırlıyor. 2007 yılı aynı zamanda ülkemiz siyasi tarihi açısından kritik olayların olduğu bir dönem olacaktı. Daha önce 1977 katliamında yaşanan olayların ardından Çorum ve Maraş olaylarının darbe gerekçesi sayılması, Taksim ısrarının bir provakasyona dönüşebileceği şüphesini akıllara getiriyordu. 17 Mayıs 2006'daki Danıştay saldırısı, 27 Nisan 2007'de elektronik muhtıra ve çeşitli olayların yaşanması, yaklaşan genel seçimler, uzun yıllardır başka alanlarda kutlama yapan DİSK ve KESK'in 1 Mayıs 2007'de Taksim ısrarı, kafalarda soru işaretleri oluşturuyordu."
EMEKÇİLERİN İSİMLERİ HAFIZALARDAN SİLİNDİ
Uzun yıllar başka alanlarda kutlama yapan DİSK ve KESK'in, Taksim alanının kutsallığını 2007'de hatırlamalarını iyi niyetle açıklamanın zor olduğuna dikkat çekilen çalışmada, şu tespitlere yer veriliyor: "Taksim alanının kutsallığını 2007'den sonra hatırlamak her şeyden önce orada kaybedilen emekçilere ve onların yakınlarına yapılan bir haksızlıktır. Taksim alanının kendileri için kutsal olduğunu söyleyen sendikaların orada ölen emekçilerin isimlerini dahi hatırlayamaması ise düşündürücüdür. Taksim konusunda bilinmesi gereken iki önemli nokta var. Birincisi: Taksim'de 1977 yılında yaşanan katliamlar için anma yapılması aslında mümkündür ve zaten anma yapılmasını kısıtlamak doğru değildir. Taksim anıtına, ölen emekçilerin anısına çiçek koymak ve onları anmak zaten hiçbir zaman sorun olmamıştır. Bu konuda bilinmesi gereken ikinci önemli nokta ise Taksim'de kitlesel kutlama yapma ısrarı, sadece DİSK ve KESK'ten gelmektedir. Ülkemizin sayı bakımından da en fazla üyeye sahip olan iki işçi konfederasyonu Türk-İş ve Hak-İş ile iki memur konfederasyonu Memur-Sen ve Kamu-Sen farklı alanlarda kut-lamalar yapmaktadırlar. Bu dört konfederasyonun liderleri genellikle 1 Mayıs'lar-da sembolik olarak, ölen işçilerin anısına Taksim anıtında anma yaptıktan sonra farklı alanlarda kutlamalar yapmaktadır. Özellikle Memur-Sen'in ülkenin ve emek hareketinin gündemine göre, sembol şehirlerde emek bayramına kitlesel katılımlar sağladığı görülmektedir."
1 MAYIS'I PROPAGANDA ARACI OLARAK GÖRÜYORLAR
İllegal örgütlerin 1 Mayıs kutlamalarını provoke ettiğine dikkat çekilen çalışmada şu tespitler yer alıyor, "Sendikaların ve çalışanların çoğunluğu 1 Mayıs'ı barışçıl bir dil ve dayanışma duygularıyla kutlarken özellikle marjinal sol örgütlerin 1 Mayıs çağrılarını içeren bildirilerine çatışma dili yansımaktadır. 1 Mayıs illegal örgütlerin kendilerini göstermeye çalıştığı alanlar olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle "çatışma dili" kullanmaktadırlar. Bildirilere yansıyan bazı cümleler: "AKP'ye karşı üniversiteliler isyanda, 1 Mayıs'ta alanlarda", "AKP'ye gününü göstereceğiz", "Komünistler, sendika militanlarının yetişmesi için var güçleriyle işçi yataklarında, fabrika ve işliklerde uzun erimli bir savaşımın içinde, görevlerinin başındadır", "Liseliler Alanlarda Savaşmaya Hazır". Bu dil 1 Mayıs'ta yaşanan görüntülerin nedenini ortaya koymaktadır. Bu çatışma diliyle alana davet edilen kitleler şiddet olaylarına meyilli oluyorlar. Sendikaların büyük çoğunluğu barışçıl bir dil kullanmalarına rağmen bazı sendikalar ve çalışan dışındaki kitleler olayların müsebbibi olarak karşımıza çıkıyorlar. Marjinal örgütlerin amacı, emekçilerin haklarını dile getirmek ve sorunlarına çözüm bulmak değil, emekçileri kullanarak örgütsel propaganda yapmaktır. Ölen tersane işçilerinin, madenlerde can verenlerin, hala cenazesine ulaşılamayan enerji işçilerinin, kamu çalışanlarının sorunlarının, sefalet ücretiyle çalışmak zorunda kalan çalışanların bu örgütlerin gündemine girmemesi ise meselenin sadece 1 Mayıs olmadığını göstermektedir."
1 MAYIS "EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ" OLARAK RESMİ TATİL YAPILIYOR
Çalışmada Ak Parti Hükümetinin, 2008'de 1 Mayıs'ı "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kabul ettiği belirtiliyor. 1 Mayıs'ın artık resmi bir hüviyet kazandığına dikkat çekilen çalışmada şu ifadelere yer veriliyor: "Bu önemli bir adım olmasına rağmen 2008 yılı tartışmalarla geçti. DİSK ve KESK, 2008 1 Mayıs'ında Taksim'in kutlamalara açılmasını istedi. İstanbul Valiliği gereksiz inatlaşmalarla "Taksim"i kutlamalara açmadı. Ancak bu konfederasyonların ısrarları gerginliği artırıyordu. 2009'da ise Ak Parti Hükümeti daha ileri bir adım atarak 1 Mayıs'ı "Emek ve Dayanışma Günü" olarak resmi tatil yaptı. İşçi ve memurların uzun yıllardır çok önem verdikleri bir talebi, yerine getirilmiş oldu. Bu, ülkemiz demokrasi tarihi açısından "devrim" niteliğinde bir karardı. Bu tarihu00ee ve önemli karar yeterince anlatılamadı. Ancak daha önce içeriğine uygun olmayan bir biçimde "bahar ve çiçek bayramı" olarak kutlanan 1 Mayıs, ilk defa "emekçilerin bayramı" olarak resmi tatil ilan edilmişti. 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi'nde "1 Mayıs'ın Türkiye İşçilerinin Bayramı" olarak kanunlaşması talebi, 86 yıl sonra karşılık bulacaktı. Ancak bu tarihi olayı tüm sendikalar ve emekçiler bayram havası içinde kutlaması gerekirken sanki bilinçli olarak sabote ediliyordu."
TÜM KONFEDERASYONLAR TAKSİM ALANINDA ORTAK KUTLAMA YAPIYOR
Tüm konfederasyonların 2010 yılında Taksim'de birlikte kutlama yaptığının hatırlatıldığı çalışmada, " Uzun yıllardır çalışanların talebi olan 1 Mayıs'ın resmi tatil yapıldığı 2009'dan sonra 2010'da da bir başka ezber bozulacak, Taksim 32 yıl sonra kitlesel kutlamalara açılacaktı. Ancak bu önemli ve tarihi günde olumsuz olaylar yaşandı. Nitekim 2010 1 Mayıs Taksim kutlamaları yapılırken Türk-İş Genel Başkanı konuşturulmamış, kürsü işgali sırasında yaşanan arbedede Memur-Sen Genel Sekreteri ve Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Kaçar'ın kolu kırılmış, her konfederasyon başkanının 5 dakika konuşması üzerinde anlaşılmış olmasına rağmen marjinal örgütler kürsüyü ele ge-çirmiş ve sadece DİSK ve KESK temsilcilerinin konuşmasına müsaade edilmiştir. Bu durum, çalışanların birlik ve beraberliğini bozan bir tavır olarak kayıtlara geçmiştir. Kürsü işgalini yapanlardan bazılarının çalışanlar dışındaki kitlelerden olduğunu belirtmekte fayda var. Taksim'in kitlesel kutlamalara açılması da şiddet görüntülerini ortadan kaldırmamıştır. Bu olaylar bazı sendikaların dile getirdiği "Taksim kitlesel kutlama alanı olarak ilan edilse bile bu sefer başka sorunlar çıkarılacaktır" sözünü doğrular niteliktedir" deniliyor.
"MARJİNAL ÖRGÜTLERİN KATILIMLARI RAHATSIZLIK VERİYOR"
2011'de de tüm konfederasyonların Taksim'de kutlama yaptığına vurgu yapılan çalışmada, özellikle çalışanlar dışındaki marjinal örgütlerin katılımları işçi ve memurlarda her dönem rahatsızlığa neden olduğuna dikkat çekiliyor. Çalışmada şu tespitlere yer veriliyor: "Zira işçiler ve memurlar çeşitli illegal örgütlerle aynı alanda kutlama yapmaktan rahatsızlık duymaktadır. 32 yıl sonra kitlesel kutlamalara açılan Taksim, 2013'te inşaat çalışmaları ve güvenlik nedeniyle kitlesel kutlama alanı olmaktan çıkarıldı. 2013'te ise 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlanması tartışmalarıyla gerilen ortam nedeniyle o gün istenmeyen şiddet görüntüleri ortaya çıktı. 1 Mayıs İstanbul hariç tüm ülkede ruhuna uygun biçimde kutlanmıştı. 2010, 2011 ve 2012 yıllarında 1 Mayıs'ın Taksim'de kutlamaya açılmasını, 2013'te ise inşaat nedeniyle başka yer gösterilmesini makul gören dört büyük konfederasyon, başka alanlarda kutlama yaptı. DİSK ve KESK ise Taksim'in kendileri için kutsal olduğu gerekçesiyle ısrarlarını sürdürdüler. Diğer konfederasyonlar birlikte kutlama geleneğini devam ettirmek istemesine rağmen DİSK ve KESK çeşitli bahanelerle (ortak bildirilerdeki ifadeler, kutlama yeri vb.) birliktelik dışına çıktılar. Sonraki yıllarda Konfederasyonlar ülkenin gündemine bağlı olarak farklı şehirlerde ve farklı temalarla kutlamalar yaptılar. 2016 1 Mayıs'ını Memur-Sen Kahramanmaraş'ta, Hak-iş Sakarya'da ve Türk-İş Çanakkale'de kutlayacağını açıkladı. Kamu-Sen ise şehitler nedeniyle bu yıl kutlama yapmayacağını açıkladı. DİSK ve KESK ise kendileri için kutsal olduğunu söyleyerek Taksim'de kutlayacaklarını açıkladılar."
"ÇATIŞMA GÖRÜNTÜLERİ RAHATSIZLIK VERİYOR"
Memur-Sen tarafından, İstanbul, Balıkesir, İzmir, Bursa, Ankara, Adana, Kayseri, Samsun, Trabzon, Erzurum, Malatya ve Gaziantep'de kamu kurumlarında çalışan 400 sendikalı memurlarla 13u2013 15 Nisan 2016 tarihleri arasında yüz yüze gerçekleştirilen ankete de çalışmada yer verildi. Yapılan anket çalışmasına göre 1 Mayıs'ta yaşanan çatışma görüntülerinden rahatsızlık duyanların oranı yüzde 95.2 olurken, rahatsızlık duymayanların oranının yüzde 4.8'de kaldığı görülüyor.Çatışma görüntülerinden rahatsızlık duyma oranlarının konfederasyonlara göre dağılımı ise Memur-Sen; 96.8, Kamu-Sen; 96.1, Kesk; 85.0 şeklinde olduğu çalışmada yerini alıyor.Yine yapılan çalışmaya göre, ülkemizde 1 Mayıs'ın anlamına uygun olarak kutlandığına inananların oranının yüzde 23.5'de kaldığı, uygun olarak kutlanmadığına inanların ise yüzde 76.5 oranında olduğu görülüyor.
TAKSİM KUTSAL DEĞİLDİR
1 Mayıs'ın Taksim dışında da kutlanabileceğini ifade eden sendikalı memurların oranı %90,4 olarak karşımıza çıkmaktadır. Taksim dışında bir yerde kutlanamayacağını düşünenlerin oranı ise %9,6'dır. Çalışanların büyük bölümünün başka alanlarda da kutlama yapılacağını söylemesi alan üzerinden yürütülen tartışmaların çalışan için anlamsız olduğunu göstermektedir. Memur-Sen üyelerinin %93,5'i, KESK üyelerinin ise %67,5'i 1 Mayıs'ın Taksim dışında da kutlanabileceğini söylemektedir.Ankete katılan sendikalı kamu görevlilerinin %10,9'u Taksim'in çalışanlar için kutsal olduğunu söylemektedir. Diğer yandan %89,1'i ise Taksim'in çalışanlar için kutsal olmadığını ifade etmektedir. Memur-Sen üyelerinin %95,1'i, KESK üyelerinin ise %60'ı Taksim'in kutsal olmadığını düşünmektedir.
EN ÖNEMLİ SORUN TERÖR
Ankete katılan sendikalı kamu görevlilerinin %83,3'ü Türkiye'nin en önemli sorunu olarak 1. sırada terör, %44,1'i 2. sırada işsizlik, %32'si 3. sırada ekonomik sorunlar, %28,5'i 4. sırada iş güvencesi, %19,8'i 5. sırada uluslararası savaşlar, %42,1'i 6. sırada sendikal hakların yetersizliği, %48,4'ü 7. sırada toplu sözleşme hükümlerinin uygulanmasında yaşanan sorunlar, %52,3'ü ise 8. sırada darbeler olarak işaretlemiştir.
DAYANIŞMA VE SENDİKA
Ankete katılanların %38,3'ü sendikalara üye olmayı sağlayan faktörler arasında 1. sırada "dayanışmanın önemine inandığım için" olduğunu, %21,4'ü 2. sıra-da "sendikal mücadelenin önemine inandığım için" olduğunu, %20,9'u 3. sırada "ekonomik ve sosyal haklarımı artırdığı için" olduğunu, %19,2'si 4. sırada "ideolojik olarak yakınlık duyduğum için" olduğunu, %16,4'ü 5. sırada "sendikanın yönetici ve temsilcilerinin tavırlarını olumlu bulduğum için" olduğunu, %13,3'ü 6. sırada "sendikanın gücünden dolayı kendimi güvende hissetmek için" olduğunu, %14,3'ü 7. sırada "yönetici baskısının olumsuzluklarından kurtulmak için" olduğunu, %10,1'i 8. sırada "görsel ve yazılı medyada sendikanın çalışmalarından etkilendiğim için" ol-duğunu, %29,7'si ise 9. sırada "iş arkadaşlarımın grup baskısından dolayı" olduğu-nu söylemektedir. Sendikal örgütlenmenin çalışanlara sağladığı en önemli avantaj dayanışmadır. Ankete katılan çalışanların ilk sırada dayanışmanın önemini görmesi sendikacılık açısından önemlidir. Ülkemizde çok tartışılan sendika siyaset ilişkisinin üyeliği belirleme durumu dördüncü sıradadır.