Abdulkadir İkbal
Öyle bir durumda insanın suya kavuşması yepyeni bir hayatın başlangıcı gibidir. Kana kana su içerek o müthiş susuzluğu giderirken insanın aldığı lezzet en doruk noktaya çıkar ve ondan daha lezzetli bir şey olamaz. O anda hayati ihtiyacını gideren ve bu harika nimeti yaratan Allah'a karşı son derece aciz ve fakir olan insanın ubudiyetini izhar etmesi gerekir. Hz. Peygamber dünyaya teşrif etmeden ve peygamberlikle müjdelenmeden evvel insanlık manevi bir buhrana girmiş, hayat zindana ve karanlığa bürünmüştü. Zülüm ve vahşetin doruk noktaya çıktığı bir zamanda, insanlık adeta susuz bir çölde yaşarken bir nisan yağmuru misali rahmet bulutlarının tecellisini bekliyordu. İnsanlık büyük bir iştiyakla içine düştüğü manevi boşluğu dolduracak, huzursuzluk ve anarşiyi ortadan kaldıracak ve beşere ışık tutacak bir önder ve rehberi sabırsızlıkla bekliyordu.
Hz. Peygamber (a.s.m.) Allahın lütuf ve keremiyle dünyaya teşrif etmiş, aklıselim ve hikmet sahibi olanlar onun dünyaya teşrifini büyük bir memnuniyetle karşılamışlardı.
Hz. Peygambere (a.s.m.) taraf-ı ilahiden gönderilen Kur'anı Hz. Muhammed'e (a.s.m.) iletmek üzere Hz. Cebrail (a.s.) görevlendirilmiş ve ilk ayet olarak İkra ayeti inmiş oldu.' Oku' denmişti ilk ayette. Çünkü okumakla cehaletin kaleleri bir bir tarumar edilecekti. Cahil toplumlar ancak okumakla bu hastalıklardan kurtulabilirdi.
Kur'anın ilk mesajı insanlığın içine düştüğü vahşet ve bunalımı defetmek için kuraklıktan çatlar hale gelmiş toprağa düşen nisan yağmuru gibiydi.
Kur'an turfandaydı, gelecek ayetleri müminler sabırsızlıkla bekliyorlardı. Hz. Peygamber (a.s.m.) her ayet indiğinde beşerin kurtuluşuna vesile olan muhteşem mesajları tebliğ ederken, bütün latifeleri ile pür dikkat kesilen aklıselim ve kalbi hüşyar olanlar bu ilahi mesajları daha evvel hiç işitmemişlerdi. Rahmandan gelen ayetler alemin üzerine çökmüş karanlıkları delen birer altın huzmesi gibiydi. O mesajları işitenler, evvela ezberliyor, hem başkalarına tebliğ etmek için gayret gösteriyor ve hem de hayatlarına hayat yapmak için cansiperane mücadele ediyorlardı.
Çünkü Kur'an hayata hayat olmak için nazil oluyordu.
Müminler Hz. Peygamberden ayrılmamaya ve onunla birlikte olmakla gelen ilahi fermanları onun ağzından bizzat işitmek için seferber olmuşlardı. Acaba bu gün nasıl bir emir gelecek diye Allahın (c,c,) göndereceği mesajı bekleyenler çarşıda bulunmayan bir malın çarşıya gelmesi gibi hasretle ona sahip olmanın yollarını arıyorlardı.
Kur'anı üç mana ile dinlemek gerekiyordu.
Allahtan (c.c.) dinler gibi,
Cebrail (a.s.) den dinler gibi,
Hz. Muhammed'den (a.s.m) dinler gibi,
Kur'an okunurken bu mana ve bu huşu içinde olabilmek, Kur'anın kudsiyetine uygundur. Tabii her kes kendi hissesine göre ondan nasibini alır. Madem Kur'an Ramazan ayında nazil olmuştur, onun manasına uygun bir orucu hayatımıza hayat yapmamız gerekir. Allah'ın nimetleri Ramazan ayında adeta turfanda ve taze olur. İlahi emir tecelli etmeyene kadar iftar vaktine kadar müminler onlara el uzatmaz Çünkü bütün nimetler, onun hazinesinden çıkar ve onun ayetlerindendir. O emreder helal haram olur, o emreder haram helal olur. Oruç bir emr-i İlahi olduğundan hem kulluğu hem sabırlı olmayı bizlere öğretir. Midenin ah vah etmesine aldırış etmeden diğer latifelerin istirahat ve yükselişine zemin hazırlayarak insanı daha olgun ve duyarlı hale getirir. Oruç insanı istediği gibi yeme ve içme alışkanlığından kurtarır. Yemeyi ve içmeyi disiplin altına alır. Çünkü dengesiz yeme ve içme insanın maddi ve manevi hayatına zarar verir. Oruç insanı yatak ile mutfak arasında dolaşmaktan da kurtarır.
Ramazan ayı akıldan ziyade kalbin ve diğer latifelerin terakkisine zemin hazırlar. Hafızlar o güzel ses ve makamları ile Kur'anı tilavet ederler, Camilerden yükselen o manevi hava adeta arşı alaya yükselir. Ramazan ayındaki manevi hava diğer zamanlar gibi değildir. Açlık, susuzluk, şiddetli sıcaklık bile o manevi havanın önüne geçemez.
Mademki Ramazan ayı Kur'an ayıdır ve o ayda nazil olmuştur. Öyle ise Kur'anı anlamak için elimize geçen bu ilahi fırsatı onun manasına uygun olarak değerlendirmek gerekiyor. Kur'anın bir ayetini bilerek okumak, bilmeyerek okumaktan bin defa daha efdaldir. Kur'anı anlayarak okumak hayatımızın, oruç ise vücudumuzun bir yıllık maddi ve manevi hasarlarını onarmak içindir.
Oruç insanın ne kadar zavallı ve zaif olduğunu ona ihtar ediyor. Rabbi Rahim'ine iltica etmeye davetiye çıkarıyor.
Oruç maddi ve manevi hastalıkları tedavi eden harika bir nimettir. Ramazan ayı aslında bir bayramdır. Günahlardan arınma ve samimi tövbe edenlerin Cenab-ı Hak tarafından tövbelerinin kabul edilmesi kuvvetle muhtemel olduğundan, insanın eline geçen böyle bir fırsatı değerlendirmemesi büyük bir hasar ettir. Suç işlemiş bir insanın affa uğraması ne ise, tövbelerinde kabul edilmesi o kabildendir ve ne kadar sevince vesile olur. Ramazan ayında oruç tutmakla dünyadaki bütün müminler saat farkı olsa da aynı ailenin fertleri gibi birlikte hareket ediyorlar. Aslında ibadetlerin tümü hayattaki birliği sağlıyor. Hararetin yüksek olduğu yerlerde tıpkı bir çölde dudakları kuruyan insan gibi bir an evvel suya kavuşmak için sabırsızlıkla iftar vaktini beklemek oruca başka bir mana katıyor.Hz. İbrahim'in (a.s.) bir menzili olan Urfa'da, serin yerlere nispeten suyun doyumsuz lezzetini iftar vaktinde, farklı bir şekilde müminler yaşıyorlar.
* Ramazan ayındaki manevi hava diğer zamanlar gibi değildir. Açlık, susuzluk ve şiddetli sıcaklık o manevi havanın önüne geçemez.
* Oruç, yeme ve içmeyi disiplin altına alır. Çünkü dengesiz yeme ve içme insanın maddi ve manevi hayatına zarar verir
* Allah'ın nimetleri Ramazan ayında adeta turfanda ve taze olur. İlahi emir tecelli etmeyene kadar iftar vaktine kadar müminler onlara el uzatmaz.