Allah (cc) Hz. Cebrail vasıtasıyla Kur'an ayetlerini Peygamberimize (a.s.m.) göndererek son semavi din olan İslamın hayata geçmesini emretmiştir.
Kur'an ayetleri 12 yıl Mekke, 11 yılda Medine döneminde toplam 23 yıl gibi uzun bir zamana yayılıp kısım kısım ayetlerin gönderilmesi açıkça gösteriyor ki gelen ayetleri hayata geçirmek için insanlara Allah tarafından mühlet verilmiştir.
Hz. Peygamber; (a.s.m.) Hz. İsa (a.s.) nın başına gelenlere ve onun kitabı olan İncilin uğradığı tahrifatı bildiğinden, Kur'anın da başına aynı felaketin gelmemesi için çok ciddi tedbirler alarak Kur'anın bütününü ezberleyen bir çok hafız yetiştirmiş ve hatta bir hiyanet olayında yetmiş kadar hafız öldürülmüş ise de hafızlık devam ettiğinden bu hizmet günümüze kadar ulaşmıştır.
Hz. Peygamber (a.s.) O devirde Kur'anı ayetlerini kemik veya deri parçaları üzerine de yazdırarak bir kitap şeklinde olmasa da yazılı belgeler halinde Kur'anın muhafazası için başka bir tedbir daha almıştır.
Hz.Peygamber (a.s.m.) 23 yılda inen Kur'an ayetlerinin tamamlandığını ve bundan sonra vahyi gelmediğini beyan ederek, İslam dininin ana kaynağı ve kitabı olan Kur'anı Kerimin 114 sure ile sonuçlandığını beyan buyurmuştur.
Ancak şu husus çok iyi bilinmelidir ki Hz. Peygamber (a.s.m.) kendi lisanıyla ayetleri insanlara tebliğ etmiştir.
Kur'anı Kerim hazırlanmış bir kitap gibi ciltlenerek Hz. Cebrailin koltuğuna verilip Hz. Peygambere (a.s.m.) gönderilmemiştir.
Hz. Peygamber (a.s.m.) zamanından başlayan Kur'anın kitap halen gelmesi için çalışmalar başlatılmış, yazılı olan tüm ayetler Hz. Ömere (a.s.) teslim edilmiş ve Hz. Osman (r.a.) döneminde Kur'anı Kerimin nüshaları çoğaltılmıştır.
O devirde yazılan Kur'anla şimdi yazılan Kur'an arasında hiçbir farkın olmaması açıkça gösteriyor ki titiz bir çalışma netice vermiştir. Aynı zamanda bunun bir hıfzı İlahi olduğunu biliyoruz.
Hz. Peygamberin (a.s.m.) hadisi şerifleri ve yaşantısı olmasaydı, insanlar dini nasıl yaşayacaklardı..
Sadece Kur'anla İslam'ı yaşayalım denilse, dinin nasıl yaşanması gerektiği hususunda yanlışlar ve zorluklar meydana gelir.
Çünkü; Hz. Peygamber (a.s.m.) hem konuşan hem canlı bir Kur'andır. Kur'an Kerim ise Hz. Peygamberin (a.s.m.) elindeki en büyük mucizedir ve o muhteşem mesajlar her asra hitap etmektedir.
Kur'anı Kerim anayasa, hadis-i şerifler ise kanun ve yönetmenlikler hükmündedir. Hadis-i şerifler elbette Kur'anın hükümlerine aykırı olamaz.
Hadisi şerifler Kur'an ayetleri gibi yazılmamıştır. Sahabiler ve tabiinlerden senet ve ravileri ile birlikte alınmıştır. Şayet bunlarda bir eksiklik varsa, muhaddisler onları almamış ve en ufak bir şüpheye mahal vermemek üzere son derece titiz davranmışlardır.
Hz. Peygamber döneminde henüz Kur'an kitap haline gelip neşredilmediğinden, Peygamberden uzakta bulunan kimseler Kur'an ayetlerini ya çok az veya bilmiyorlardı. Hz. Peygambere (a.s.m ) yanına gelip soru sorarak dini öğrenmeye çalışıyorlardı. İşte Hz. Peygamberin söz ve fiili hadis şeklinde Kur'anı anlatıyor ve ona ışık tutuyordu.
Hz. Peygamber (a.sm.) bazı sahabileri ulaşabildikleri kabilelere gönderip ayetleri tebliğ ediyorlardı ancak, o zamanın iletişim şartları göz önüne alındığında her tarafa ulaşma imkanı elbette olamazdı.
Günümüz penceresinden İslam ilk doğuşu arasındaki derin anlayış ve hayatın farklılığı göz önüne alınırsa, bu günkü mantıkla o asrı değerlendirmek ne kadar isabetlidir..
Müçtehitler bütün tehlikeleri göze alarak o devirde d hadisler üzerinde bu tür münakaşalar yapıldığı için her tenkit ve tehlikeyi göze alıp cansiperane bir mücadele sergileyerek hadislere sahip çıkmışlardır.
Bediüzzamanın ifadesiyle " Hadis maden-i hayat ve mülhimi hakikattır" buyuruyor. Demekki hadisler hayatın kaynağı ve olan ilhamın da eseridir.
Bazıları sadece Kur'an bize yeter derken bir hususu göz ardı ediyorlar.
Hazret-i Peygamber (a.s.m.) bir hadisi şeriflerinde size iki şey bırakıyorum biri Kur'an diğeri sünnetimdir demiştir. Kitap zaten asıldır, sünnet ise hazret-i peygamberin Kur'ana uygun olarak (a.s.m.) söyleyip yaptıklarıdır.
Diğer bir hadis-i şerifte Kur'an ve ehl-i beytimi size bırakıyorum demiştir. Zaten ehl-i beyt ise Hz. Peygamberin (a.s.m.) sünnetini ihya ile mükelleftir.
Nasıl ki Kur'an ayetleri Hz. Peygamberin (a.s.m.) dudaklarından dökülür, hadis-i şeriflerde aynı dudaktan dökülmüştür.
Başka bir ifadeyle ayet ve hadisleri söyleyen; aynı insan ve aynı lisandır.
Hadislere şüphe ile bakan, bir gün gelir o hadisleri terennüm eden Hz. Peygambere karşı büyük bir saygısızlık yaparak helakete uğrayabilir.
Bazıları bu konularda lüzumsuz bir çok lafzı kelam ederken, Hazret-i Peygamberin (a.s.m.) ümmete yol göstermek için söylemlerinin din olduğunu bilmeleri gerekir. Peygamber konuşmadan dini anlatabilir mi..
Hazret-i Peygamber benim sözlerime bakmayın, sadece Kur'ana bakın dememiştir.
Zira kainat mektebinde Kur'an kainatı okuyor. Hz. Peygamber (a.s.m ise bu kainatın kitabı olan Kur'anı bize ders veriyor.
Bu İlahi mektebin muallimi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) kendi hevasından konuşmuyor, cin ve insi irşad ediyor.
"İn hüve İlla vehyün yuha" Evet " hak aldatmaz, hakikatbin aldanmaz,Hak olan mesleği, hileden müstanidir.. Hakikatbin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın"
Abdulkadir İkbal