Uluslararası Strateji ve Askeri Strateji alanında 33 yıl çalışan Aydın Çetiner ile Irak ve Suriye'de son yaşanan olayları konuştuk. 21. Yüzyıl Stratejilerinde Türkiye ve İstihbarat Savaşları isimli kitapların yazarı Çetiner, Terör örgütü ilan edilen İŞİD, PKK, bölgede savaşan güçler, ABD koalisyonu, İsrail'in güvenliğini farklı açıdan değerlendiriyor.
İSMAİL ZELVİ
Dünya'nın dikkati sömürgeci İngilizlerin Ortadoğu diye isimlendirdiği Ön Asya'ya çevrildi. Bir ayı aşkın süredir de Kobani üzerine yoğunlaştı. Herkes bölge güçleri dengeler, kim ne yapmak istiyor konularında farklı yorumlar yapıyor. Bölgeyi çok yakından izleyen Aydın Çetiner'le konuştuk. İlgiyle okuyacağınızı umduğumuz röportajda olaylara farklı açılardan bakılıyor..
Efendim, İslam dünyasında kan ve gözyaşı yüz yıldır bitmek bilmiyor. Bunun sebepleri nelerdir?
Öncelikle dünya siyasal sistemi içerisinde bir genel değerlendirme yapmamız gerekirse önümüze çok acı gerçekler çıkıyor, dünya siyasal sistemi öyle BM'nin Lahey Adalet Divanı'nın ve moral değerlerin yönlendirdiği barışçı bir ortam değil, onlar maalesef son derece etkisiz kalmaya mahkumlar. Onun yerine silahlı askeri güçleri yüksek olanlar ve bunları iyi işleyen bir ekonomi ile tamamlayıp dünya çapında hegemonya kurmuş olan büyük ve güçlü devletler tarafından neredeyse orman kanunlarıyla yürütülen bir uluslararası sistem işliyor. Uluslararası moraliteyi oluşturan bir takım sivil toplum kuruluşlarıyla güçsüz ülkeleri düzen içine almak isteyen bir siyasal yaklaşım var.
Osmanlı İmparatorluğu bu bölgede yaklaşık 500 yıllık egemenliğinde Yahudilerle Arapları veya diğer toplumları tek kurşun atmadan barış içinde kuşatmayı başarmıştır. Emperyalizmin iştihası karşısında direnen Osmanlının bölgeyi kaybetmesi ile ortaya başka bir manzara çıktı. 1948'de ortaya çıkan bu manzaranın üç tane hukuki temeli var, Birincisi İngiliz Lord Walker'in Yahudilere Filistin'de bir yurt vadeden ve tarihe Lord Walker deklarasyonu olarak geçmiş bir belgedir. Bu bir mektuptur ama tarihe bu isimle geçmiş bir belgedir.
Halifeliğe ingiliz icazeti
İkincisi, gerçekten bizim için de Müslüman dünyası için de son derece acı bu acımasız gerçekler içerisinde değerlendirilecek bir vakıadır. Mekke Şerifi Hüseyin ile İngiliz yüksek komiseri Mc Mahon arasında yapılan yazışmalardır. Mekke Şerifi Hüseyin Arap İslam Hilafetini Osmanlı'nın elinden alıp kendisi ne geçirtmek için Hristiyan bir ülke olan İngiltere'nin icazetini arar. Ve İslam Dünyasındaki en kıymetli bir varlık olan hilafetin Hristiyan bir ülke tarafından onaylanarak kendisine verileceğine dair sözler alır. Mekke Şerifi Hüseyin ile İngiliz Mc Mahon arasındaki yazışmalar bugün Ortadoğu diye yanlış adlandırılan bir coğrafyanın en önemli tarihi vesikalarından bir tanesidir.
Üçüncüsü ise bölgeyi o dönemde güçleriyle parçalayan iki emperyalist ülkenin İngiltere ile Fransa'nın kendi aralarında emperyalizmin gereği olan bölge paylaşmasına dair anlaşmasıdır. Bu anlaşmanın da adı Sayks Tiko anlaşmasıdır. Sayks Pikot anlaşması emperyalist hegemonyanın temellerini bölgede attı. Bu temel üzerine 1948'de savaşlarla kurulan bir İsrail devleti kuruldu. Emperyalist güçlerin Arap milletlerinin isteklerinin dışında kurdurduğu devletçikler bölgede yaşanan kargaşa, kaos, kan ve göz yaşının temelidir.
Şu anda bölgede bir Şii-Sunni çatışması mı yaşanıyor?
Bölgede tarih içinde bir takım çatışma ve gerginlik noktalarını her şekilde bulursunuz, Emperyalizm bölgeye uygun çatışmaların zaten temellerini atmış. Alevi Sünni çatışması da bunlardan bir tanesi. Emperyalizm şimdi ajanları vasıtasıyla bu Şii Sunni ayrılığını kaşıyarak, bir gün şii camisinde bir gün Sünni camisinde bomba patlatarak Pakistan'ın Kuzey Veziristan bölgesinden başlayarak batıda Fas'a kuzeyde Kafkasya'ya, güneyde ise Somali'ye uzanan bir coğrafyada Şii-Sünni çatışmasını kışkırtarak İslam içerisine nifak sokup bu güne kadar yaptığı gibi bugünden sonra da bölgeyi sömürmenin yoluna bakmaktadır. Asıl mesele bu emperyalizmin emelinden kaynaklanan meseledir.
Bölgede yeni devlet oluşumlarına İran, İsrail ve batılı müttefikler sıcak yaklaşıyor, acaba oradaki gruplar birileri tarafından kullanılıyor mu?
Hiçbir siyasal çıkar birisi gelsin de beni kullansın diye bakmaz. Burada esas olan, bu kullanıma açık halde bulunmaktır. Şah dönemin İran'ın takip ettiği siyaset tam anlamıyla batı yanlısı bir siyasetti. Dolayısıyla batının bölgedeki çıkarları da şah tarafından kendi milli çıkarları doğrultusunda değil de İsrail'in çıkarlarına paralel geliştirilmiş olabilir. Bu dönem için bunu analiz edebiliyoruz. Şimdi günümüzde ise böyle yeni bir ilişkiden bahsetmiyoruz. İsrail'in bölgede Arap olmayan unsurlardan kendisine yakın kullanıma açık, kendi siyasal çıkarlarını gerçekleştirebileceği bir yapının oluşmasını istediği hepimizin bildiği bir gerçek. Bu aşikar ama 1950'li yılların başından beri attığı adımlar var, Özellikle baba Molla Mustafa Barzani döneminde yakın ilişkileri olduğunu, Kürtleri teşvik ettiğini, Kürtleri kendi siyasi çıkarları doğrultusunda kullanma çabası içerisinde olduğunu biliyoruz. Ama bildiğimiz başka bir şey daha var. İsrail bölgede Arap olmayan unsurları dünyanın her yerinde destekliyor. Çünkü Araplarla meselesi, var. Savaşsın veya savaşmasın devam eden bu askeri ilişkide galebe çalmak için. İsrail direk veya dolaylı hem siyasi gücünü kullanıyor her attığı adımı buna göre atıyor. Bunu görmemiz lazım. Burada önemli olan onların sizi kullanma çabası değil, sizin onların kullanımına açık olmanız meselesidir.
İŞİD nasıl doğdu, bölge için yeni bir tehdit mi?
IŞİD diye bir örgüt 2013 yılında varlığını çok az sayıda insanın bildiği ama hiç önemsemediği, Suriye ve Irakta yaşanan kaos ve kargaşa bu örgüte ortam hazırladı. ABD körfez harbinde Irak'ı işgal ettiğinden beri Irak'ta 1,5 milyon insan öldü. Kimse ağzını açmıyor. Zira Suriye stabilize edildi, Suriye bir kaos ortamına sürüklendi. IŞID meselesi de buralardan kaynaklanan bir yapıya sahip.
Bağdadi El Kaide ile anlaşamıyor
Bundan birkaç sene önce Iraklı muhaliflerin içerisinde oldukça barışçıl bir söylemle ön plana çıkan Ebubekir El Bağdadi diye bir şahıs vardı. Ebu Bekir El Bağdadi Irak'ta maliki rejiminin üzerine atıldı. Orada var olan bütün siyasal çıkar grupları üzerinde Amerika gerçekten, direk veya dolayla ağır bir baskısı var. Bu baskı neticesinde Ebubekir El Bağdadi oldukça barışçı bir söyleme sahip olmasına rağmen bir anda kendisini Guantanamo'da buldu. 2,5 sene Guantanamo'da yattı. Amerikalılar bunu terbiye etti gönderdiler görüşü mesnetsiz bir görüştür. Kesinlikle ben buna kişisel olarak katılmıyorum. Burada parlamanın sebebi, kıymet kazanmanın sebebi şu. ABD'nin bölgede takip ettiği politikalar sebebiyle ezilen çok ciddi bir Sünni insan varlığı var. Bu 25 milyonluk bir karşılığa tekabül ediyor. Bu 25 milyon çok ciddi bir şekilde hem askeri hem siyasal baskı altında. Bu Irak'ta böyle, fazlasıyla Suriye'de de böyle idi. Ebubekir El Bağdadi Guantanamo'da yattığı zaman el kaide ve el-nusra grupları içerisinde önemli bir adam haline geldi. İlişkileri gelişti. Çıktıktan sonra ne yaptı. Hızlı bir şekilde Irak'ta Saddam Hüseyin ordusunda savaşmış askerlerden oluşmuş bir ordu oluşturdu. Ve Kaide'nin Nusra'nın kendisine yönelik onu biat altına alma çabalarına şiddetle karşılık verdi. Kısaca hemen arkasından bu başkaldırı olmaktan çıktı, onlara karşı aktif politika takip etti. Çatışmalara girdi ve bağımsız bir örgüt olarak ortaya çıktı.
IŞİD devlet kurmak istiyor
Bölgede faaliyet gösteren 1200 tane silahlı grup var bu 1200 silahlı gruptan IŞİD'i ayıran şey nedir.
Ayıran şey çok temel bir ayrımdır. Bu 1200 grup birer siyasal çıkar grubu bile olamamıştır. Birer terör ve tedhiş örgütü olarak kalmışlardır. IŞİD'i onlardan ayıran şey, zaman zaman terör, şiddet ve tedhiş yapıyor olmasına rağmen IŞİD'i bunlardan farklı kılan alan hakimiyetine verdiği önemdir. IŞİD bir yere saldırdığı zaman belli bir teknik algı ile saldırıyor. Bir alan hakimiyeti tesis etmek için bölgeye giriyor. Bölgede öncelikle kendi alt yapısını kurup kuramayacağına bakıyor. Kendisini destekleyecek unsurların varlığını değerlendiriyor. Bu destek unsurları varsa o destek unsurlarının önde gelenlerine direk haberci gönderiyor. Eğer kendisine biat etmezlerse onlara karşı terör tedhiş ve şiddet yapıyor. Terör, tedhiş şiddet ve çatışma yaptıktan sonra onu kontrol altına alıp öldürmüyor. Gidiyor ona diyor ki buranın emiri sensin, burayı sen bana bağlı olarak yöneteceksin başka bir alternatif kalıyor mu: böylece bir devlet altyapısı ile beraber bir yönetim altyapısı oluşmuş oluyor. Alan hakimiyeti algısı son derece önemli saldırdığı yerlerde bir devlet kuracakmış gibi baraj var mı? Petrol kuyusu var mı? Gelir getirici unsurular var mı? Diye dikkat ediyor. Aynı zamanda taktik ve stratejik olarak bu tecrübeli askerlerden de yararlanarak kendisine askeri alt yapı hem de bir siyasal alt yapı oluşturuyor. IŞID dediğimiz örgüt bana göre birkaç cümleyle doğurduğu siyasal sonuçlarla değerlendirilir. IŞİD'in doğurduğu siyasal sonuçları 3 başlık veya 3,5 başlık atında değerlendirebiliriz. Bunlardan birincisi İŞİD bir terör ve tedhiş örgütü olarak hafızalara kazınacak birkaç eylem yaptı. İki Amerikalının bir İngiliz'in kafasını kesti. Bu şeyle islammafobiye, yani batıda İslam düşmanlığını kullananlara yüz yıl sürecek bir sermaye verdi. Bu bir siyasal sonuçtur.
İkincisi, Irak'ta Amerikalıların başı dertte idi, maliki yönetimi uyguladığı Şii siyasetiyle hem Sunnileri eziyor, hem Barzani'yi eziyor bölgede Irak bölgede tam bir kaos ve karmaşa peki IŞID ortaya atlayınca ne oldu, Maliki diye bir siyasetçi vardı şimdi yok, Onun yerine Batı ile iyi ilişkiler geliştirmeyi özellikle ABD başta olmak üzere batı ile iyi ilişkiler içinde olan bir Ebadi var, hükümet kuruldu mu, evet kuruldu. Bir üçüncü başlık olarak da, Barzani'nin konumunu ele alalım. Barzani ve Kürtler, Malikinin takip ettiği siyasetten dolayı Irak merkezi hükümetinden ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etmek üzereydiler ve Amerika'ya baskı yapıyorlardı. ABD bu baskılara direnecek durumda değildi. IŞID ortaya çıkınca ne oldu. Barzani birden bire ABD'nin desteğini aramaya başladı ABD'nin siyasal desteği olmadan ayakta kalamayacağını anladı ve merkezi hükümete bağlılığını bildirdi. Merkezi hükümet hemen kuruldu. İşte size IŞİD analizi.
Türkler Rehinelerini kurtardıktan sonra, ABD havadan bombardımana girişir girişmez IŞID ne yaptı, Hiç te öyle aptal bir örgüt değil, hiç de öyle terör ve tedhiş örgütü falan değil. Direk Aynel Arap'a sadırdı. Aynel Arap'a saldırmanın doğuracağı siyasal sonuçları hesap ederek saldırdı. Dolayısıyla Işıd ne yaptığını biliyor. Bölgede ne yaptığını bilmeyen bir sürü büyük ülke var, bölgeye müdahale etmeye çalışıyor.
Siyasal kürtçüler emperyalizme yem oluyorlar
Türkiye Nasıl Hareket edebilir? Kobani düşerse her yer Kobani olur söylemleri?
Bu siyasal Kürtçülüğün uydurmuş olduğu bir şey hem Kürtlere ve hem de bölgedeki bütün halklara en fazla zarar veren gelişmelerden bir tanesi siyasal Kürtçülüktür. Zira hem Kürtlerin hakkını, hem bölgedeki diğer halkların hakkını savunamamakta, emperyalizme yem olmaktadır. Zira Kobani denilen yer İŞİD tarafından düşürülmek istense idi çoktan düşürülmüştü. Bölgeye çok destek gitti. Ağır çatışmalara girdiler. Sonra Türkiye sınırından içeri kaçtılar. Onları biz almadık mı? Ondan sonra devam edelim, bölgede uzun zamandır devam eden silahlı çatışmaların nevine bakacak olursak ABD havadan yaptığı bombardımanın da ciddi etkiler oluşturmadığını bölgede herkesin herkesin siyaset yaptığını, yani çatışmalı bir siyasetin, çatışmalı bir siyaset kurgusunun devam ettiğini görüyoruz. Bunlardan birincisi ABD, ABD Saddam Hüseyin'nin devasa düzenli ordusunu 15 günde yok etti. Peki ne var da bir terör örgütü olarak nitelendirilen IŞİD'i 3 yılda yok edecekler. Bu Amerika'nın IŞİD'e yavaş vur bölgede kendi istediğin siyasal dengeleri kur siyasetinden kaynaklanmaktadır.
IŞİD Kobani'ye taktik saldırıyor
İkincisi bizatihi IŞİD'e bakalım, IŞİD'in kobaniye saldırısı taktik saldırıdır. Hırsla saldırıp Kobani'yi ele geçirme meselesi değildir. Bu bölgede hem Türkiye'nin, hem ABD'nin hem çekirdek koalisyonun hem Arapların pozisyonlarını belirlemek için taktik bir saldırı yapılmıştır.
Batılı güçler özellikle Almanya bölgeyi hızla silahlandırıyor ne sonuç almak istiyor?
Bunu tanımlamak son derece net, Almanya'nın bu bölgede takip ettiği siyaset Nazi Almanya'sından beri değişmemiş. Bugün demokratik ve barış ülkesi diye adlandırılan bu Almanlar, siyasal çıkarları için bu bölgede Türkiye Cumhuriyetini yok etmeye çalışmıyorlar. Burada yapmak istedikleri şey, Türkiye'nin zayıf, güçsüz ve onların ağzına bakan zavallı bir ülke konumunda olmasıdır. Bu bölgede büyüklük ve güç Türkiye'yi yok etmekten geçmiyor. Bizim İnterlandımız doğu ve güneydoğu sınırlarımızda isteyebildikleri kadar oynayabildikleri bir oyun alanı oluşturmak. Bu alan üzerinden Türkiye'nin belini kırmaya çalışıyorlar. Türkiye'yi yok etmek onun yerine burada başka başka ülkeleri oluşturmak gibi hayallere yok, bunlar hayalperest değiller. Onun yerine olabilecek şeyler üzerinden politika üretiyorlar. Bölgede Almanların takip ettiği politika, Kürt Peşmergelerini eğittiklerini söyleyerek bunlara uzun menzilli tanksavar silahlarının eğitimini veriyorlar, 3 yıl sonra bölgede İŞİD varlığı iyice zayıfladıktan veya İŞID istediğini elde ettiği Irak Şam İslam Devletini batının da kabul edebileceği düzeyde kurduktan sonra burada eğitim almış güçler kiminle savaşacaklar. Sonuçta her konu Türkiye'ye geliyor. Zaman içerisinde bu siyasal çatışma askeri çatışmaya dönüşecek olursa bunların hepsinin namlusu Türkiye'ye dönmeycek mi? Almanya'nın bölgede takip ettiği siyasetin temelinde Kürt devleti kurmaya çalışması, İsrail'in bölgede takip ettiği Kürt siyasetinden ne farkı var.
Bu konjektür ABD'ye yarıyor, ABD'nin müttefiki onunla beraber hareket ediyor gözüken Fransa'ya bakalım, Arap baharı denildiği gün, Libya'da ne olup bittiği anlaşılmadan ilk erken bombardımanı yapan Fransa olmuştur. Şimdi de gidip Barzani ile konuşup köfteden bir bombardıman yapmıştır. Bölgeye siyasal girişin anahtarı olacak, siyasal kapı açacak her türlü zalimliği yapıyorlar. Bu bombardımanlarının işe yaramayacağı belliydi. Onlar bunu biliyorlardı. Bölge ülkeleri üzerinde etkin olabilmek için bunu yapıyorlar.
Bölgede harita değişimi yaşanır mı?
ABD kendi siyasal çıkarları, enerjinin kontrolü, enerji nakil yollarının güvenliği için bir harita değişimine gerek, yok, şu andaki mevcut haritalar zaten siyasal kırılganlık taşıyor. Bunu istemiyorlar.
İkincisi bölgede harita değiştirmek demek, her türlü etnik ve siyasal çıkar grubu bakımından bir gayrete sebep olacak bütün mesele bu sıkıntılardan kaynaklanıyor . kolay kolay da coğrafya değişmez.
Şimdi harita değiştirmek çok temel bir mesele, bugün harita değiştirmeye çok yakın görünen IŞİD'in yaptıklarıdır. 25 milyon insanın yaşadığı bir coğrafyaya hakim oldu İŞİD. Suriye topraklarının hem de Irak topraklarının önemli bir kesimini kontrol ediyor. Suriye muhalefeti olarak bilinen bir sürü silahlı çıkar grubu da IŞİD'e yakın durmaya özen gösteriyor. Dolayısı ile olsa onlara olur. Bir numaralı aday onar hatta Kürtlerden bile önce. Bu şartları değerlendirdiğimiz zaman harita değişikliği yakın gözükmüyor. Onun yerine bölgede kargaşa ve kaos kan ve gözyaşı kalıcı hale getirilirse, uzun yıllara yayılırsa, bölge insanı yorulacak her çözüme razı hale gelecek.
Kara savaşı yaşanır mı?
Kara savaşı yapmaya aday aradığımızda, bir numara Irak Merkezi hükümetinin Şii ağırlık ordusu, savaşma gücünün olmadığı ortaya çıktı. İki numara silahlı Peşmergelerin eğitilip bölgede daha yüksek ateş gücüyle donatılıp kara savaşı yapması. Kobani'yi kurtarsınlar. Amerika vuruyor. Kobani'yi işgal etmek isteyen yok.
IŞİD Kobani'yi niye almak istemiyor, hem vuruyor hem almak istemiyor mantığı doğru mu?
Bakın burası Türk sınırları, önemli olan Türkiye'nin tavrını belirlemek takip ettiği siyaseti kontrol etmeye çalışmak Amerika'da bunu yapıyor, IŞİD'de bunu yapıyor. Bölgede Kürtlerin özerklik ve federasyon ilan ettikleri hepimizin malumu. Siyasal Kürtçülük ben Kürt halkından bahsetmiyorum. Bir de IŞİD'in içinde 6 bin Kürt var. IŞİD selefi bir örgüt ama içinde 6 bin Kürt savaşçı var. Aynı zamanda bölgede. I$ID 31-32 bin kişilik bir savaşçı ordudan bahsediyoruz. Bu savaşçıların ömrü oldukça kısa, Amerikan bombardımanından sonra önemli miktar insan ölüyor. Bunları batı açısından tehlikeli hale getiren en önemli hadise, içlerinde 2 bin tane batı pasaportu taşıyan savaşçının olması bu bölgede çatışmalar bitip geriye dönmeleri halinde batı da çok kanlı eylemler yapacaklarına dair endişeler var. Hal böyle olunca bunları yerinde yok etmek için politika takip ediyorlar. Yani meseleyi zamana yayıp bunları zaman içinde yok etmenin yoluna bakıyor. Aynı zamanda IŞİD'in Irak komutanı Saddam Ordusu'nda savaşmış, tecrübeli bir komutan. Buna karşı Suriye komutanı bir çeçen, Kafkas kökenli, bu da Rusların tüylerini diken diken ediyor. Hal böyle olunca bu savaşçılar burada batı tarafından yok edilmezse geldikleri yere geri dönecekleri, yeni çatışmaların çıkacağı kanlı eylemlerin olacağı batının bir kaygısı var. Durum bu merkezde.
Olaya Türkiye açısından bakabilir miyiz?
Türkiye açısından bakacak olursanız. Suriye'de olaylar meselenin başında Türkiye'nin istediği gibi gerçekleşmedi. Türkiye açısından sorunlu bir siyaset alanına dönüştü, dönüştürüldü. Bunun da sebebi Türkiye bölgede kendi yaklaşımını ortaya koyuyor buna karşı bölgede hakim Olan ABD. ABD'ye rağmen siyaset takip etmeye çalıştı. Bu da Türkiye'nin önünü tıkayan siyasetinin en önemli etkenlerden bir tanesi.
Türkiye'nin üç temel argümanı var. Uçuşa yasak bölge, güvenli bölge ve eğit donat. Birincisi uçuşa kapalı bölge ABD bunu yapmıyor, yapmamakta direniyor.
Bunlar yapılması bölgeyi nasıl etkiler?
Cevabı Türkiye'de pek görülmüyor. ABD eğer uçuşa güvenli bölge Türkiye'nin istediği şekilde ilan ederse çok kısa zamanda Esat rejimini iş başından düşürürler. Esat rejimine karşı güvenli bölge oluşturulması demek, Esat'ın işbaşından uzaklaştırılması demektir. Türkiye ile ABD'nin çeliştiği temel nokta bu.
Niye Esat'ı tutmak istiyorlar?
Çok net bir cevabı var. Bunun cevabı açık. Eğer Esat rejimi olmazsa yerine ne olacak, mesela İŞİD, 10 yıl sonra İsrail'e savaş açar veya herhangi bir siyasal çıkar grubu. Bunlar kim olabilir burada var olan yaklaşık 1200 tane silahlı çıkar grubunun yaptıklarına bir bakın. Burada ortaya çıkan manzaraya bir bakın çıkan manzara nedir. Çok net değil mi? Ortaya çıkan manzara Suriye'de kesinlikle radikal İslamcı bir manzara olacaktır. ABD İŞİD gibi radikal İslamcı bir yönetimin iş başına gelmesini tercih etmiyor. Onun yerine zayıflatılmış bir Esat'ın uzunca bir süre tutularak Suriye'nin mevcut yapısı muhafaza edilerek Rusya ile Çin ile anlaşmış ve İran ile anlaşmış vaziyetteler. Şimdi Türkiye araya girip hayır öyle olmasın sen Esat'ı uzaklaştır. Bunun için daha yıllar var diyor. Özetle söylenen bu. İsrail'de bundan rahatsız ABD'de bundan bağımsız
Enerji denklemi çatışmaların neresinde?
Bölgede yaşadığımız her şeyin birinci sebebi enerjinin kontrolü ve enerji nakil yollarının kontrolü çabasından kaynaklanıyor. Petrol ve enerji kim tarafından kontrol edilirse dünyayı ve bölgeyi kontrol ediyor demektir. Dolayısıyla burada ABD'nin başta yapmak istediği şey budur. Rusya ile Çin ile yapmaya çalıştığı şey budur. Mesele budur. Haseke petrollerinin PKK tarafından işletilmesine Türkiye göz yummamaya çalışıyor. Ama Akçakale ile karşısında Suriye arasında 500 tane boru var. Bu 500 boru Japonya'dan makine getirmişler bozduğu yolları yeniden düzelterek boru döşüyor. Bölgede herkes petrol satıyor. Bölgede siyasi irade yok, siyasi iradenin yerine silahlarınızın gücü geçmiş. Biz bu gerçeği görerek hareket etmek zorundayız. Enerji'de Barzani'nin 20 tane Kerkük Yumurtalık hattından yüklemesi var. Bunları dünyaya satıyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Zımmen anlaşılmış mesele. Diğer taraftan savaş var silahlarının gücü olan aynı zamanda petrol satıyor, yani kendisine yeni silah ve şiddet unsuru devşirecek sermayeyi elde ediyor. Bu her grup için söz konusu bunlara da ABD'nin göz yumduğunu görüyoruz. Hiçbir grubun ön palana çıkmasına izin vermediğini görüyoruz. Dolayısı ile iki tane sağlam argümanı var. Bunlardan bir tanesi, İslami referansları ileri süren örgütlerin devletleşmesini engelliyor. İkincisi burada İsrail'in güvenliğini tehdit edecek her harekete izin vermiyor.
IŞİD silahları nerden geliyor?
Burada silahlı gruplar var, silah temin ediyorlar, kaynağı neresi, siyasal sonuçları ile değerlendirirseniz bir kaynak bulursunuz. Silah trafiğinin nasıl işlediğine dair ayrıntıya girmenin çok anlamı yok. Çünkü bu gizli bir faaliyet, bölgede petrolün satıldığı. İllegal olarak satıldığı ve silaha dönüştüğü aşikar.
Rusya Esed'i niye tutuyor?
Rusya için, Suriye Tartus üssü ile, Kırımdaki üssü aynı şey demektir. Doğu Akdeniz meselesidir. Biz Suriyeyi, Irak'ı şunu bunu konuşuyoruz, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki çıkarları ne olacak. Türkiye'nin doğu Akdeniz çıkarlarına yönelik olarak gayretleri kimler yapıyor. Bunları değerlendirelim. Eğer bunları değerlendirmezsek geleceğimiz için daha parlak siyasal çıkarsamalar yapma şansımız söz konusu olabilir bakın bir kez daha altını çiziyorum. Türkiye açısından da doğu Akdeniz meselesidir. Rusya için de ABD için de doğu Akdeniz meselesidir. Rusya Eğer Ukrayna'yı Kırımı kaybederse, Moskova'ya kadar batının önünde duracak hiçbir güç yok. Batılı hükümetler hemen iş başına gelecek. Biz konuyu bir arada görebilecek bir stratejik öngörüyle meseleye bakmak zorundayız. Uzun vadeli stratejik öngörünüz yoksa şu anda her şey iyi gibi gözükürken çok yakın bir gelecekte her şeyinizi kaybetmiş bir ülkeye dönüşürüz.
İsrail neler yapıyor?
. Bundan 5 yıl öncesine kadar Türkiye doğu Akdeniz'de yapılan güvenilir deniz kızı tatbikatlarına İsrail ve ABD ile birlikte katılıyordu. 5 yıl önce biz bu tatbikatlara katılmaktan vaz geçtik. 5 yıldır ne oluyor bölgede. 5 yıldır da siyasi olarak oluşan boşluğu İsrail Güney Kıbrıs Rumları ve Greklerle dolduruyor. Ve burada İsrail köklü bir şekilde askeri adımlar atıyor. Biz, Türkiye olarak donanmamızı, Marmara Denizi donanması olmaktan çıkarmak için, donanma üssünü Aksaz'a götürdük. Doğu Akdeniz'de, İsrail ne yaptı, bizimle arası bozulur bozulmaz, gitti Kıbrıs Rumlarıyla anlaştı silahlı askeri gücünü Kıbrıs, Girit adasına ve Türk sınırlarının ucuna getirdi. Buralarda askeri üs kiralama girişimlerine başladı. Grek ordusu ile Güney Kıbrıs ordusunu donatmaya başladı. Askeri tatbikatları denizde yapmaya başladı. Netice itibariyle bir askeri güç oluşturuldu birlikte hareket etmeye başladılar.
Biz meseleye nasıl bakmalıyız. Önümüzde çok ciddi tehdit var. Bir kere her şeyden önce Suriye'de yaşanan kaosa yönelik ne oluyor bölgede. Var olan Doğalgaz yatakları, Kıbrıs Rumlarına mı ait. Bu aidiyet tartışmalı. Bir kere Türkler de var adada.
İkincisi Suriye'nin deniz münhasır ekonomik bölgesi, bu bölgeye tekabül ediyor. 3.sü, Lübnan'ın deniz ekonomik bölgesi neresi, bu bölgeye tekabül ediyor. 4. Filistinlilerin deniz münhasır ekonomik bölgesi bu bölgeye tekabül ediyor. Dolayısıyla İsrail Durumdan yararlanarak Suriye'deki kaostan yararlanarak Doğu Akdeniz'i kendi menfaatleri doğrultusunda bir enerji hattına çeviriyor. Bir de bir şeyden dana bahsedelim aynı zamanda başka ne oluyor. Bu bölgede söz sahibi olabilecek bir başka ülke daha var. Mısırda Mursi hükümeti devrildi yerine darbeci Sisi'yi getirdiler, Sisi de güney Kıbrıs Rumlarına Greklere ve İsrail'e açık teklifte bulunuyor. Bu bölgede birlikte çalışalım ben şimdi soruyorum size Türkiye nerede, çıkarları nedir, Doğu Akdeniz'de haklarını nasıl ve müdafaa edecek.
Türkiye yalnız mı kaldı?
Şu an öyle gözüküyor. Ama Türkiye'nin yalnız olması önemli değil ki; Önemli olan haklarını arayıp aramaması, ben siyasal tavırdan bahsediyorum. Türkiye'nin bu bölgede her şeye gücü yeter. Yalnız olması önemli değil, önemli olan. Sizin politik argümanlarınızı bugünden peş peşe sıralamanız lazım. Ülkelerin hepsine bugünden kabul ettirmeniz lazım. Mesele budur. Benim kastetiğim haklı olmaktır.
Esed denklemin neresinde?
Esed şu anda sadece ABD'den aldığı icazetle, Rusya ve Çin'in anlaşmasıyla mevcut iktidarını güçlendirerek sürdürmeyi ve Suriye siyasetinde gelecekte pay sahibi olmayı hayal ederek gayretle iktidarını yürütüyor, askeri faaliyetlerini yürütüyor.
IŞİD'in silahları nerden geliyor demiştiniz ya buna da bir küçük anekdot anlatayım size IŞİD Askeri gücünü oluşturduktan sonra, IŞİD Irak'ta kurulmuş bir örgüttür, Suriye'ye geçti. Suriye muhalefeti içerisinde güçlendi ve Esat rejiminin ordusuna saldırmaya başladı. Bunlardan en önemlilerinden bir tanesi Tabka, Taka üstünde IŞİD'ciler saldırdığında 1600 asker ve aklınıza gelebilecek her türlü ağır silah vardı. 3,5 günde aldılar orayı, Savaşarak mı aldılar , ABD kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için ciddi bir irade kullandı bu ciddi bir soru işareti dolayısıyla bölgede. Ağır bombardıman yapıyorlar, eski de olsa ellerinde tanklar var 155 mm. Sahra toplarıyla bombardıman yapıyorlar, sonra döndüler Irak'a yöneldiler merkezi hükümetin Şiilerin, Peşmergeler'in, PKK'nın da IŞİD ile hiçbir savaşma gücünün olmadığı ortaya çıktı. Taki çekirdek koalisyon bölgeye müdahale edene kadar.
ABD ne yapmak istiyor,
IŞİD'in gücünü zayıflatıyor, meseleyi zamana yayıyor.
İran Nükleer denklem, Şimdi öncelikle şunu ifade etmek lazım, İran'ın Nükleer programının temelinde, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler var. Oradaki nükleer tesislerin temelini bunlar attılar. İlişkiler bozulunca Rusya ile bu ilişkiler devam etti. Ve şu anda İran'ın nükleer programı üzerinden fırtına kopartılıyor. Az önce sizin işaret ettiğiniz gibi İsrail İstihbaratı kaynaklı, bilgiler. İsrail diyor ki, İran nükleer bir ülkeye dönüşüyor. Burada şu soruyu sormak lazım İsaril'in elinde 350'nin üzerinde füze var. Almanya İsrail'e en gelişmiş deniz altı sistemlerini verdi. İçerisine nükleer füzeler konulsun diye, altını çizerek bir kez daha söylüyorum. Almanya bedava denilecek şartlarla İsrail'e Dovfing sınıfı denizaltılar verdiler. Vermeye de devam ediyor. Bu denizaltılara Evnap diye isimlendirilen turbo nükleer başlık takılan füzeler takılabiliyor. Bunları İsrail Arjantin'e mi, atmayı planlıyor. Bunların hedefinde kim var, Türkiye yok mu, İran yok mu, Arap ülkeleri yok mu, şimdi aynı şekilde bir temel tez olarak İranlılar da diyorlar ki, bunların elindeki 350 tane nükleer füzenin temel hedeflerinden bir tanesi de biziz, biz kendimizi korumayalım mı, bir nükleer denge olmasın mı? Buradan başlayan tartışma İran'ın nükleer programına uranyum zenginleştirmeye kadar ayrıntılarına kadar geldi dayandı. Siyasal argüman bu. Aynı zamanda İran'ın elinde balistik füze programı var çünkü nükleer bomba kendi başına bir şey ifade etmiyor bunu taşıyıp atma sistemleri de son derece önemlidir, bu tartışma kavga tam doruğa çıktı denilirken bölge dengeleri birden ibre değişti ABD İran ile flört etmeye başladı . Hem de İsrail'i aşan bir siyaset takip ederek. Çünkü ABD ne İsrail'e bakar, ne Arap'a bakar, ne aceme bakar. ABD kendi menfaatlerine bakar. Bu milli menfaatleri gereği İran'ın ağırlığını görerek İran ile daha yumuşak bir siyaset takip etmeye başladılar. Nükleer müzakerelerde şekil bakımından da olsa bir anlaşmaya doğru gidiyorlar ve buradan İran ile geçmişte biliyorsunuz, İran'ın çok gürültü koparmasına rağmen İsrail ile çatışmadı hatta İran Irak savaşı esnasında, bu çatışma ve gerginlik devam ederken ABD araya girdi Amerika'nın milli kahramanı Yarbay Oliveru2026.İranlı tacir maharetiyle İsrail'in ordu envanterindeki füzeleri alıp İran'a verdiklerini ve savaş cephesinde ezilen İran ordusunun savaşı kazanmaya başladığını biliyoruz. Dolayısı ile ABD'nin son dönemde İran ile sıcak ilişkiler içerisine girdi dolayısıyla bölgenin geleceğini paylaşarak kararlaştıracak bir siyasal sonuç için birlikte çalışıyorlar. Çünkü İran açısından da konu önemli, Suriye'yi kendi stratejik dayanak olarak gören bir İran var, Lübnan'daki Hizbullah ile kritik ilişkileri var
İran Türkiye ilişkileri
Bunların hepsi Türkiye'nin takip ettiği siyasete bağlı, Türkiye çatışmacı bir siyaset takip etmiyor, hiç kimseye karşı etmiyor. Dolayısıyla Türkiye'nin siyaset yaklaşımı şimdi biraz karmaşık görülmekle birlikte, İran ile belli seviyelerde hem ticareti artıran bu yolla da barışı bulmaya çalışan bir yaklaşım, Hem de siyasal dengeyi gözeten bir yaklaşım. Dolayısı ile İran ile neden gerginlik yaşayalım.
Suudi Arabistan Ve Arap Ülkeleri IŞİD İlişkisi
Bunların hepsi birbirine geçmiş argümanlar, Suudi Arabistan'ın siyasal pozisyonu için şunu söylemek lazım Suudi Arabistan İslam dünyasına Vahhabilik diye bir şey armağan etti, Mısır'da bunun etkilerini gördük. Vahhabilik belli bir noktaya gelip tutmaz olunca, bunun yerine Selefilik diye bir şey ürettiler. Bundan Suudi kaynaklı olsa da Suudi Arabistan siyasetinin temelinde ABD'nin ağırlığı ve etkinliğini görerek hareket etmek lazım.
Türkiye ne yapmalı
Türkiye şayet ABD ile son yaptığı görüşmelerden çıkacak sonuçla meseleye soğuk kanlı bakar, Suriye meselesinde özellikle Esed'in işbaşından gitmesiyle ilgili yaklaşım konusunda biraz daha esnek hareket ederse o zaman kendi milli menfaatleri doğrultusunda, özellikle Suriye'deki Özgür Suriye Ordusunu yeniden diriltecek adımları ABD üzerine baskı yaparak hızlı bir şekilde atarsa. Burada herkes birilerini eğitiyor. Türkiye'nin de kendisiyle geçinebilecek, silahlı terörü Türkiye topraklarına taşımayacak gruplarla bir angajman sağlaması lazım. Bunu ABD'ye dikte ettirip kabul ettirmesi lazım. Türkiye bu tür siyaseti takip ederse, Suriye siyasetinde ağırlıklı bir pay elde eder Barzani ve Kuzey Irakla ilişkileri gelişmiş ilişkiler olarak tanınmalı, hal böyle olunca bunun merkezi hükümet nazarında da bu siyaset takip edilirse, bölgede yegane askeri güç konumundaki Türkiye'nin büyümeyi sürdüreceği ağırlıklı bir hale geleceği kaçınılmazdır. En önemli mesele Türk ordusunun yerine getirebilirlik gücünün arttırılmasıdır.
Türkiye'nin çok büyük ve güçlü bir ordusu var. Silahlı askeri gücü bakımından Türkiye'nin kaydettiği ekonomik gelişmeyle mütenasip bir büyüme içinde olması gerekir bu teknik bir değerlendirmedir. Bu da özellikle ordunun yerine getirebilme gücü bakımından yeni silah sistemlerinin edinilmesi, yerinde harekat yapabilmesi bakımından şu an var olan askeri teknolojisinin ve gücünün muhakkak çok daha yüksek bir seviyeye getirilmesi i gerekiyor.
Bölgede savaşacak kara gücü var mı? Türk ordusunun kara harekatını herkes özlüyor. Bu harekatın askeri ve siyasi açıdan ne sonuç doğurur o yüzden problem burada, Kerry'nin bir açıklaması var. Türk askerini kimse görmek istemiyor diye. Tamam buyursunlar görmesinler o zaman.
Girmesi Türkiye aleyhine o zaman
Türkiye alelacele alınmış kararlarla silahlı askeri operasyona girişecek değil. Türkiye'nin güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge gibi temelinde buralar biraz daha karıştığında zaten 2 milyon insanın yükünü taşıyor Türkiye 5 milyar dolar para harcamış 3 milyon insan daha gelecek Türkiye'ye Türkiye kendisini savunmaya çalışıyor. Askeri açıdan girmeye hevesli falan değil. Türkiye karşısında duran tehdidi bertaraf etmeye çalışıyor. Ve bölgede kendisine hasım unsurların yerleşmemesi için tedbir almaya çalışıyor. Bunu istemek en tabii hakkı.
Buradaki askeri faaliyetlerin içinde mümkün olduğunca bulunmaz. Lojistik eğitim ve destek verir. Ve bununla da sınırlı kalır.
Benim ısrarla üzerinde durduğum. Türkiye'nin proaktif siyaset uygulaması gerekir. Bu mesele Türkiye'nin doğu Akdeniz'deki haklarıyla ilgili üstün bir gayret ve çaba içerisinde olmalı. Türkiye uzun yıllara yönelik öngörüyle atması gereken adımları bir an önce atmalıdır. Çünkü yarınlarda
İsmail ZELVİ
izelvi@yahoo.com