Emir Selçuk u2013 Eğitimci / Yazar
O zamanlar hapishanelerde kibrit kutularına yazılan bu kitaplar, şimdi 50 yabancı dile çevrilmiş, üniversitelerde bu kitapları ve müellifini incelemek üzere kürsüler kurulmuş, hakkında tezler yazılmıştır. Sadece Türkiye'de 12 farklı yayınevinde neşredilen bu kitapları şimdilerde Diyanet de yayınlamaya başlamıştır. Kırmızı kaplı kitaplardan, yani 'Risale-i Nur'lardan bahsediyoruz. 'Çok satanlar' listesinde göremezsiniz bu kitapları. 'Çok okunanlar' diye bir liste olsaydı zirveye bu kitaplar yerleşirdi. Zaten o kitapların öyle bir derdi de yoktur: "Risale-i Nur müşterileri aramaz; müşteriler onu aramalı" der bu kitapların müellifi Bediüzzaman Said Nursi.
Bu günlerde Bediüzzaman ve Risale-i Nur sıklıkla gündeme geliyor. Onun fikir ve vecizelerine çokça atıf yapılıyor. Bediüzzaman bir mütefekkir. Mütefekkirlerin fikirleri çok katmanlı anlamlar ihtiva eder. Bu eserlerde herkes kendi mizacına uygun sözler bulabilir. Bediüzzaman'ın tabiriyle 'arı su içer bal yapar, yılan su içer zehir yapar' Önemli olan fikir çiçeklerinden bal yapabilmektir. Bunun yolu da Risalelerdeki temel prensipleri anlamaktan geçer. Kırmızı Kitaplar'da, müellifini dahi bağlayan çok net, -tabir caizse- kırmızı çizgiler vardır. Bu yazıda bu çizgilerden bazılarını anlatmaya gayret edeceğiz.
Hizmet sadece İslam içindir. Risale-i Nur'da 'hizmet' kavramı 'Hizmet-i imaniye ve Kuraniye' şeklinde geçer. Yani 'hizmet'ten maksat iman ve Kuran'a hizmettir; bu da ancak meşru vasıtalarla olur. Bediüzzaman, davasının esasını şöyle anlatır: "Ben, cemiyetin iç hayatını, manevi varlığını, vicdan ve imanını terennüm ediyorum, yalnız Kuran'ın tesis ettiği tevhid ve iman esası üzerinde işliyorum ki; İslam cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Milletimizin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur." Bu samimi beyanlarda; şan, şöhret, siyaset, ticaret vs. gibi dünyevu00ee hiçbir maksat yoktur. Tam bir şefkat ve ihlas vardır.
Risale-i Nur'un hizmet tarzı 'müsbet'(yapıcı) hareket'tir. Anarşi ve kaosa şiddetle karşıdır. Bediüzzaman sadece Osmanlı Devleti ve Türkiye'de değil, bütün alem-i İslam'da, İslam'a hizmet için müspet(yapıcı) hareketi müdafaa eden nadide şahsiyetlerdendir. Ona göre İslam'a hizmet, ancak müspet hareketle, emniyet ve asayişi asla zedelemeden, bilakis teyit etmekle mümkündür. Bu konuda şunları söyler: "Bizim vazifemiz, müspet hareket etmektir. Menfi(yıkıcı) hareket değildir." "Bin emniyet müdürü kadar bu memlekette emniyet-i umu00fbmiyeye (asayiş) hizmet etmemişsem Allah beni kahretsin."
Bediüzzaman'a göre dahilde kılıç çekilmez, kılıç harice karşıdır. Şeyh Said, isyan hareketini başlatınca Bediüzzaman'ın da nüfuzundan faydalanmak ister. Bediüzzaman "Türk milleti asırlardan beri İslamiyet'e hizmet etmiş ve çok velu00eeler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir" diyerek onu şiddetle ikaz eder. Bediüzzaman, 28 sene zindan hayatına, 19 defa zehirlenmeye, her türlü işkencelere katlanmış ama kendisine bu zulümleri reva görenlere beddua dahi etmemiştir. "Ben kaderin mahku00fbmuyum" diyerek vatanını terk etmeyi asla düşünmemiştir. Bediüzzaman, "Bin ruhum da olsa, Kuran'ın bir tek meselesine hepsini feda etmeye hazırım" diyen tavizsiz bir İslam alimidir. Zulmün ve İslam düşmanlığının en şiddetli olduğu bir dönemde, 1934 yılında 'Tesettür Risalesi'ni yazmış, örtünmenin Kuran'ın bir emri olduğunu beyan etmekten çekinmemiş, bu risalesi sebebiyle 11 ay zindanda zulüm gördüğü halde taviz vermemiştir.
Hizmet karşılığında maddi-manevi hiçbir ücret beklememek. İslam'a hizmetin mukabilinde hiçbir ücret (maddi-manevi makam, mevki vs) beklememek ve almamak Risale-i Nur'un önemli bir prensibidir. "Neşr-i hak için enbiyaya ittiba etmekle mükellefiz." yani 'Peygamberler nasıl ki dini tebliğ etme vazifesinde insanlardan hiçbir karşılık beklememişler, biz de buna uymaya mecburuz' "Bu dünya hizmet yeridir; lezzet, ücret ve mükafat yeri değildir" diyen Bediüzzaman, küçüklüğünden beri zekat ve sadaka kabul etmemiş, hediye dahi almamıştır. "Tasannu ve temelluktan beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor." Der. Bediüzzaman Said Nursu00ee'nin 100 yamalı elbisesi, bugün müsrif modern dünyaya bir ibret levhası olarak Isparta Bediüzzaman Müzesi'nde sergilenmektedir.
Baku00ee hakikatler fanu00ee şahıslar üzerine bina edilemez. Bediüzzaman kendisini değil, her zaman Risale-i Nur'u nazara verir. Mektubat'ta şöyle der: "Sözler'deki (Risaleler) hakaik ve kemalat benim değil, Kuran'ındır ve Kuran'dan tereşşuh etmiştir. (u2026) Evet, lezzetli üzüm salkımlarının hasiyetleri, kuru çubuğunda aranılmaz. İşte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim." Bediüzzaman, talebelerini daima tefekküre, düşünmeye ve sorgulamaya davet eder. Eserlerinin 'gazete gibi' okunmasını istemez: "Her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte, size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge (yani İslam esasları) vurunuz. Eğer altın çıktıysa kalpte saklayınız. Bakır çıktıysa (u2026) bana reddediniz, gönderiniz."
Risale-i Nur'un siyasetle alakası yoktur. Bediüzzaman "Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım" der. İman hakikatlerini maddu00ee veya manevu00ee hiçbir şeye alet etmemek, tabi kılmamak ilkesi, Risale-i Nur hizmetinin anayasa maddesidir. Bediüzzaman "Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasu00eeleridir(anayasa)" der. Bediüzzaman siyasetle ilgilenmemiş, fakat Müslüman bir alim olarak idarecileri daima İslamu00ee esaslar çerçevesinde uyarmış, hak ve hakikati her daim ifade etmiştir.
Risale-i Nur'un kaynağı Kuran ve sünnettir. Bediüzzaman; çağımızda bir asr-ı saadet Müslümanı, Risale-i Nur da müellifinin tabiriyle: "Resaili'n-Nur ne şarkın malu00fbmatından, ulu00fbmundan ve ne de garbın felsefe ve fünu00fbnundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki, semavu00ee olan Kuran'ın şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşu00eesinden iktibas edilmiştir." Risalelerdeki kavramlar tamamen Kuranu00ee ve İslamu00ee'dir. Mesela adına 'diyalog' denen ve her tarafa çekilen mefhum Risale-i Nur'un malı değildir. Evet, Risale-i Nur'da Ehl-i Kitap ile münasebetlere ait Kuran ve Hadis'e dayanan bazı fikirler vardır fakat "diyalog" şeklinde bir tabir eserlerin hiçbir yerinde geçmediği gibi, bu tabirin altında cereyan eden faaliyetlerin büyük çoğunluğuyla da Risale-i Nur ve müellifi arasında bir ilişki kurmak mümkün değildir. Tabii 'sadeleştirme' adı altında bu kavram da Risalelere girer mi, onu zamanla göreceğiz.
Öncelikli gaye Müslümanlar arasındaki birlik ve kardeşliği temindir. Bediüzzaman İslam toplumunun manevi dertlerine derman yetiştirmeye çalıştığı gibi, müminler arasındaki ihtilaflara karşı da İhlas ve Uhuvvet Risaleleri gibi reçeteler yazmıştır. Hutbe-i Şamiyye adıyla Şam Emeviye Camii'nde büyük bir konferans vermiş, Müslümanları uhuvvet ve ittihada davet etmiştir. "Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat ehl-i İslam'ın eleminden gelen teellümat beni ezdi. u00c2lem-i İslam'a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum." diyen
Bediüzzaman'ın kalbi bütün Müslümanlar için daima ıstırapla çarpan bir kalptir.
İslam düşmanlığının en şiddetli olduğu 1934 yılında 'Tesettür Risalesi'ni yazmış, bu risalesi sebebiyle 11 ay zindanda zulüm gördüğü halde taviz vermemiştir.
Risale-i Nur'un kaynağı Kuran ve sünnettir ve siyasetle hiçbir alakası yoktur. Bediüzzaman "Şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım" der.
"u00c2lem-i İslam'a indirilen darbelerin kalbime indiğini hissediyorum" diyen Bediüzzaman'ın kalbi bütün Müslümanlar için daima ıstırapla çarpan bir kalptir.