Ne var ki 1924 tarihi bir kırılmayı beraberinde getirecektir. Din merkezli bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve toplumu tanımı, ilerleyen yıllarda yerini dar bir milliyetçilik anlayışına bırakacaktır. 1931 tarihli CHP programında ifade edildiği gibi; "Türkiye Cumhuriyeti dahilinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş, hangi dil ve mezhepten olursa olsun Türk'tür" denilecektir.
Kürtler, Kurtuluş Savaşı yıllarında anasır-ı İslamiye (İslam Unsurları) çerçevesinde kayıtlara geçerken aynı Kürtler ilerleyen tarihlerde bu sefer Türk sayılacak ve varlıkları inkar edilecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk günlerinde 1 Mayıs 1920 tarihinde Mustafa Kemal, "Büyük Millet Meclisini teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır"(1) demiştir.
Birinci Meclis 1920'de resimdeki gibi dualarla açılmıştı. Ya sonra?..
Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasası niteliğindeki BMM tarafından 1921 yılında kabul edilen Teşkilatıesasiye kanunun 2.maddesi de "Türkiye devletinin dini, din-i İslam'dır" ibaresini taşıyordu. Milli Mücadelenin temel beyannamesi sayılan Misak-ı Milli beyannamesi: " Osmanlı İslam ekseriyetiyle mesku00fbn bulunan aksam" diye tanımlar ve "Türk" ifadesini kullanmaz. Mili Mücadelenin örgütsel gövdesini oluşturan Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyetinin beyannamesinde; "Yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ve hiss-i fedakari ile meşhun ve vaziyet-i ırkiye ve içtimaiye ve şeriat-i muhitiyelerine riayetkaru2026 Bilcümle anasır-ı İslamiye" şeklinde bir millet tanımı yapılır. Amasya Beyannamesinde, Millet Meclisi seçimine yönelik tebliğde, BMM namına çıkarılmış kanun, tamim ve kararlarda sözü edilen millet; Osmanlı devletinin İslam milletidir. Bu millet tanımının istisnasını Araplar oluşturur. M Kemal'e göre: " Bu hudud-u milli dahilinde tasavvur edilmesin ki anasır-ı islamiyeden yalnız bir cins millet vardır. Çerkes vardır ve anasır-ı saire-i İslamiye vardır. İşte bu hudut, memzuç bir halde yaşayan, bütün maksatlarını, bütün manasıyla tevhid etmiş olan kardeş milletlerin hudut-u millisidir. (Hepsi İslam'dır, kardeştir sesleri)"(2)
Ne var ki 1924 tarihi bir kırılmayı beraberinde getirecektir. Din merkezli bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve toplumu tanımı, ilerleyen yıllarda yerini dar bir milliyetçilik anlayışına bırakacaktır. 1931 tarihli CHP programında ifade edildiği gibi; "Türkiye Cumhuriyeti dahilinde Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen her vatandaş, hangi dil ve mezhepten olursa olsun Türk'tür" denilecektir.
Diğer taraftan 27 Nisan 1925'te başvekil İsmet İnönü Türk Ocakları Merkezinde yaptığı konuşmada; "Türk'e ve Türklüğe riayet etmeyeni ezeceğiz... Memlekete hizmet edenlerden talep edeceğimiz, her şeyden evvel Türk ve Türkçü olmaktır." der. Dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esad Bozkurt'ta "...Bir ihtilal hangi millet adına yapılırsa, muhakkak o milletin öz evlatlarının eliyle yapılmalı ve onun elinde kalmalıdır. Mesela: Türk ihtilali, Öz Türklerin elinde kalmalıdır. Hem de kayıtsız şartsız" demektedir.(3)
24 Eylül 1925 tarihinde açıklanan ve Cumhuriyet dönemine damgasını vuran Şark Islahat Planı'na bakıldığında bu planın tamamen Kürtlerin aleyhine işleyen bir plan olduğu görülmektedir." Örneğin Sultan Abdulhamid döneminden beri öğretime açık olan Diyarbakır Lisesi kapatıldı, büyük uğraşlardan sonra ancak 1933 öğretim yılında tekrar açılabildi. Aynı dönemde Fırat'ın doğusu yasak bölge ilan edildi, hapisler, sürgünler vs."(4)
"1930 yılında Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı'na yazdığı raporda, Kürtlerin tedibi(yola getirilmeleri, terbiye edilmeleri) tenkili(topluca nakledilmeleri) Trakya'ya sürülmeleri, köylerinin havadan tahrip edilmesi ve Kürt ırkından olan memurların bir an önce yerlerinden alınmaları önerilmektedir."(5) Kuşkusuz dilleri Türkçe olmayan insanlara getirilen dil yasaklarını tek parti döneminin ürettiği zihniyette aramak lazımdır. Örneğin 17 Eylül 1930'da Adalet Bakanı sıfatıyla Esat Bozkurt'un Ödemiş'te yaptığı bir konuşma neredeyse bu dönemin zihniyetini özetler niteliktedir. Esat Bozkurt yaptığı konuşmada;" Benim fikrim ve kanaatim şudur ki, dost da düşman da bilsin ki, bu memleketin efendisi Türk'tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır. Dost ve düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsin"(6) demektedir. Kurtuluş savaşı yıllarında özellikle Din-i İslam üzerinden giden bir millet yaklaşımı sergilenirken -görüldüğü gibi- ilerleyen yıllarda bu anlayış yerine dar bir milliyetçiliğe bırakmıştır. Deyim yerindeyse bu süreçte Kürtler ciddi bir hayal kırıklığı yaşamışlardır.
24 Eylül 1925 tarihinde açıklanan ve Cumhuriyet dönemine damgasını vuran Şark Islahat Planı'na bakıldığında bu planın tamamen Kürtlerin aleyhine işleyen bir plan olduğu görülmektedir." Örneğin Sultan Abdulhamid döneminden beri öğretime açık olan Diyarbakır Lisesi (solda) kapatıldı, büyük uğraşlardan sonra ancak 1933 öğretim yılında tekrar açılabildi.
Yarın: Şapka İnkılabı
(1) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I-III, TTK Yayını 1989, s. 73
(2) BMM açış söylevi, 23.04.1920
(3) Prof. Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, İstanbul 1940, s. 141-142
(4) Altan Tan, Kürt Sorunu, Timaş Yayınları,2011,s.251
(5) A.g.e.s.254
(6) A.g.s.s,266