İşte Kemal Özer'in, Abdullah Gül'e 'Neden 16 Nisan referandumu hakkında bir açıklama yapmadınız, yoksa onu da mı ciddiye almadınız?' sorusunu yönelttiği o yazısı...
İslam'ın ülkede görünür olmasında ve Müslüman bir neslin yetişmesinde büyük emeği olan merhum Erbakan hocanın milletvekili seçiminde hatalar yaptığını düşünenlerdenim.
Mesela Gül ve Şener gibi akademisyenlerin siyasette yer almasını sağlayan rahmetli hocadır. Hocanın akademisyenlere karşı daha fazla ilgisi vardı.
AK Parti'de bu, hem avukat, hem de akademisyen şeklinde artarak devam etti.
Hiçbir mesleğe karşı peşin bir hükme elbette sahip değiliz. Aksine peşin hüküm sahibi olanlar siyasetçiler. Çünkü siyasette ve bürokraside belirli meslekleri öne çıkaran biz değil, onlar.
İhmal ettikleri husus siyasetin diploma değil, kabiliyet işi olduğu.
Bakan ve vali olmak diploma işi değil, yönetim becerisine sahip olmanın yanı sıra, basiretli olmayı da zaruri kılan bir vecibe.
Hoca sayesinde aktif siyasette yer alan Gül'ün Kraliçe'nin üniversitesinde okumaktan başka ne kerameti vardı, henüz milletçe görebilmiş değiliz.
Bu millet onu mebus, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı yaptı ama o henüz bunlarla tatmin olmuşa benzemiyor.
Sessizlikleri ve açıklamalarından anladığımız şey, saltanat isteği. Ölene dek, devleti tek başına yönetmek istiyor.
'Bu hükme nereden vardınız?' diyebilirsiniz.
Kime soranız, Gül'ü 'hesap adamı' olarak tarif ediyor. Samimi bulmuyor.
Dünkü cami çıkışında söylediklerine bakınca, ne dediğini anlamak güç değil.
'Yokum' demiyor ama 'varım' da demiyor.
Baykal'ın açıklamasını ciddiye almamış.
İnsan sormadan edemiyor. 16 Nisan'da millet ülkenin yönetim biçimini değiştirdi. Ama Gül'den ne rey vereceği hususunda tek kelime duymadık.