Kelepçeli fotoğrafı beklediler

AK Partili eski milletvekili Metin Külünk, milletimizin 15 Temmuz’da vatanını, devletini ve liderini hainlere teslim etmemek için canını ortaya koyduğunu söyledi.  Külünk o geceyi güvenlikli evlerde izleyen bazı kimselerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bilekleri kelepçeli fotoğrafını beklediğini söyledi.

KORAY TAŞDEMİR

15 Temmuz 2016’da yaşananlar, Türkiye tarihinde iki veçheli bir öneme sahip. Bir yanda hain darbecilerin milli iradeyi yok sayarak ellerinde silah ile millete kurşun sıkması ve demokrasiyi hedef alması yer alırken diğer yanda milletin darbecilere göğsünü siper ederek bu hain girişime geçit vermeksizin yazdığı bir kahramanlık destanı yer alıyor. Hain girişimin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen dün gibi hafızalarımızda yer alan 15 Temmuz’u ve arkasındaki güçleri AK Partili eski Milletvekili Metin Külünk ile konuştuk. FETÖ ve batı ittifakı, bu hain örgütün içerideki artıkları ve FETÖ’yle mücadele konusuna yapılması gerekenler üzerinde önemli açıklamalar yapan Külünk, milletin net bir şekilde başka alanlarda olduğu gibi siyasi arenanın da FETÖ’yle iltisaklı kişilerden arındırılmasını istediğini söyledi.

Darbe değil bir işgal girişimi

15 Temmuz’un iki veçhesi var, biri Türk milletine karşı bir darbe girişimi diğeri ise milletin yeniden dirilişi. 15 Temmuz bu iki yönüyle ne ifade ediyor?

15 Temmuz’da FETÖ’cü hainlerin gerçekleştirmek istediklerini kalkışma, darbe ve militarizm gibi kavramlar üzerinden ifade etmek yeterli olmaz. 15 Temmuz gecesi böyle bir gece değildir. Doğrudan bir işgal girişimidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin milli bağımsızlığına kastetmek isteyen emperyalizm, bu ülkenin 2002 yılından bu yana milletimizin sandık iradesi üzerinden sayın cumhurbaşkanımızın liderliğinde başardıklarına darbe vurmak istedi. Emperyalizm, bu toprakları tekrar Atlantik ötesinin kontrolü altına sokmak için bir kısmını katlederek bir kısmını cezaevlerine tıkarak milli unsuları tasfiye etmek istedi.15 Temmuz da bu noktada ülkenin işgalinin önündeki bütün engelleri ortadan kaldırmak isteyen emperyalistlerin işgal girişimidir.

15 Temmuz bir Kuvayı Milliye ruhudur

Bir üniversitenin ‘Bakın biz de bir şeyler yapıyoruz’ modundaki “Demokrasi ve Militarizm” başlıklı bir panelinin duyurusunu gördüm. Kendi kendime ‘Bu üniversitenin yöneticileri acaba o geceyi demokrasiye karşı bir militarist girişim olarak kabul ederek 15 Temmuz’da yaşananları hafifletmeye mi çalışıyorlar?’ diye sordum. O gece yaşanan, etkisizleştirilmiş bir Türkiye için Türkiye’nin milli bağımsızlığının üzerinde vesayet odağı oluşturmaya yönelik bir işgal girişimidir. Bunun içerideki unsurları, FETÖ ve PKK ile iltisaklı yapılarla doğrudan batı ittifakıdır. Batı ittifakı o gece kafasını milletin duvarına kafasını vurdu ve kaybetti. O işgal girişimine karşı milletin ayağa kalkması bir Kuvayı Milliye ruhudur. Devlet ebed müdded anlayışına sahip çıkmaktır. Bunun adı Çanakkale ruhu, Niğbolu, Çaldıran ve İstanbul’un fethi ruhudur. Bunun adı 1071 ve istiklal savaşımızın ruhudur.

Milletimiz kendi genleriyle yeniden buluştu

Türkiye 15 Temmuz 2016’a kadar pek çok darbe yaşadı. Hiçbirinde millet açıktan darbecilerin karşısında yer almamıştı. O gece ne oldu da bütün millet sokaklara döküldü? 15 Temmuz’un farkı neydi?

O gece milletimizin bütün unsurlarının dışında rical-i gayb de ayaktaydı. Çünkü bu topraklar İslâm’ın ve insanlığın son kalesidir. Yeryüzünü tek tipleştirmek isteyen, insanın fıtratı üzerinden oyun oynamak isteyen, cinsiyeti bir bela olarak gören ve Allah’a karşı yeni bir insan yaratma iddiasında olan Batı uygarlığının İslâm’a ve insanlığa saldırıların zirvede olduğu bir süreç yaşıyoruz. Kapitalizm kendisi çökerken insanlığı çökertmek istiyor ve insanlığın var olabilmesi için insanlığın son kalesi Türkiye’dir. Dolayısıyla o geceki kalkışma milletimizin kendi genleri ile yeniden hemhal olmasının adıdır. Milletimiz zaten bundan önceki darbelerde sessiz kalmanın hüznü içerisindedir. O gece bu milletin evladı sayın cumhurbaşkanımızı bu milletten ayırmak istediler. Millet de o gece liderini vermedi.

O gece millet olarak kendimizle yüzleştik

Bu ülke Sultan Abdülhamit’ten beri yaşadığı vatanına sadık liderin ağır bedeller ödediğini biliyor ve bunun yüksek bilincini taşıyor. Abdülhamit’in neden tasfiye edildiğini, Atatürk’ün neden Dolmabahçe Sarayı’nda ölüme mahkûm edildiğini, Menderes’in neden idama gönderildiğini, Özal’ın neden şüpheli bir ölüme kurban gittiğini, Erbakan Hoca’nın neden itibar suikastlarına maruz kaldığını, Muhsin Yazıcıoğlu’nun neden dağların zirvelerinde şehit edildiğini bu millet okuyarak, görerek, dinleyerek ve kıyas yaparak zihnine nakşetmişti. 15 Temmuz gecesi millet ‘Demokrasi’nin ve insan haklarının önündeki engeller kalktı, bu ülkenin refah düzeyi yükseldi, çağdaş dünya olarak tarif edilen ülkeler ile aradaki fark önemli ölçüde kapanmışken bu ülkenin liderine yapılan saldırının manası ne?’ diye sordu ve ayağa kalktı. O gece biz millet olarak kendimizle yüzleştik. Geçmişte yaşananlar yeniden hafızamızda canlandı ve ne yapmamız gerektiğini kendimizle yüzleşerek tespit ettiğimizden dolayı tekkedeki derviş de meyhanedeki vatandaşımız da aynı saiklerle sokağa çıktı.

Kontrol edilebilir bir Türkiye amaçladılar

15 Temmuz, Sultan Abdülaziz’in katledildiği günden bu yana devamlılık ifade eden bir süreçtir. 15 Temmuz ile Taksim Kalkışması’nın niteliği aynı ama boyutları farklıdır. Hrant Dink’in öldürülmesinden ne amaçlanıyorsa 15 Temmuz’da da aynı şey amaçlanmıştı. 12 Eylül Darbesi ile 15 Temmuz aynı aklın ürünüdür sadece tezahür ediş biçimi farklıdır. Sultan Abdülhamit’i alaşağı eden akılla 15 Temmuz’da sayın Erdoğan’a ve millete yönelik bu girişimin niteliği aynıdır. Dünyanın merkezi olan bu coğrafya dünyadaki güç mücadelelerin belirleyici bölgesidir. Burası dünyanın kilit taşı ve mihengidir. Bunu iyi bildikleri için Türkiye’nin durumunu belirleme mücadelesi vardır. Batı İttifakı yükselen Avrasya karşısında Türkiye’yi kendi kontrolü altına tutabilmek için 15 Temmuz işgal girişiminin arkasında durdu çünkü batının Avrasya’nın nefes borusunu elinde tutabilmesinin yolu İstanbul Boğazı’nı kontrol etmekten, İskenderun Körfezi’ni kontrol etmekten geçiyor.

Millet vatanını, devletini ve liderini teslim etmedi

Türkiye’nin özgür iradesiyle milli bağımsızlığını tam manasıyla sağlayabilmek adına savunma sanayisi başta olmak üzere iktisadi ve toplumsal yapısında attığı adımlar Türkiye’yi güçlü kılmaya başladı. Bu durum batının işine gelmedi, o uyutuşmuş ve sinileri alınmış Türkiye istiyor. Bu millet de bunu istemediği için o gece itiraz etti ve vatanını teslim etmedi. Türkiye’nin 1947’de IMF’ye teslim edilişi, Fulbright bursları, Amerikan’nın Adana İncirlik Üssü’nü istihbarat üssü olarak kullanmaya başlaması, Türkiye’ye Kıbrıs Barış Harekâtı’na karşılık olarak ambargonun uygulanması… Bunların hiçbiri birbirinden bağımsız değil. Hepsi Türkiye’yi kontrol etmeye ve etkisizleştirmeye yönelik adımlar.

Darbeye sevinenlerden, o gece ATM ve market kuyruklarına girenlerden söz ettiniz, Bir de sembol olduğu için soruyorum, Bağdat Caddesi’nde bazı kimselerinin darbecilerin tanklarını alkışlaması olayına nasıl bakıyorsunuz?

Bağdat Caddesi’ndeki vatandaşlarımızın tankları alkışlama görüntüleri üzerinden kendilerini sorguladıklarına inanıyorum. Öyle olmasa bile kendilerini bir gözden geçirmelerini ve tekrar o geceye bakıp kendilerini sorgulamaları gerektiğini düşünüyorum. Bu sayede yaptıklarının ne kadar yanlış olduğunu fark edeceklerdir. Özellikle S-400 tartışmaları yaşanırken ABD’nin üzerimizde baskı oluşturmaya çalıştığı ve bizi resmen tehdit ettiği bir süreçte 15 Temmuz akşamındaki işgalci dil ile ABD ve Siyonist çetenin dilinin aynı olması tesadüf değil. Bu bağlam üzerinden o gece Bağdat Caddesi’nde tankları alkışlayanların oturup kendi sorgulamalarını yapması gerekir düşüncesindeyim. Yoksa o geceki alkışlama görüntülerinin kabul edilebilir bir tarafı yok. Bağdat Caddesi’ndeki vatandaşlarımıza tavsiyem şu ki Attila İlhan’ın “Hangi Atatürk” kitabını bir kez daha okumalılar. Orada Gazi’nin milli bağımsızlık ve milli egemenlik konusunda nasıl mükemmel bir duruş sergilediğine bir kez daha anımsasınlar.

Yaşam biçimlerimiz bağımsız Türkiye ile güvende

Bu topraklarda milli bağımsızlığımızın güçlü olduğu bir devlet çatısı altında Bağdat Caddesi’ndeki yaşam biçimi ile Sultanbeyli’deki yaşam biçimi garanti altında. O gece işgalci güruhun hedefi Türkiye’yi Suriye’leştirmekti. Suriye’de şu anda ne Şam’ın ne de Halep’in bir anlamı var. Suriye’nin kuzeyinde enerji yatakları var aman şu anda Suriye’ye yaramıyor. Tankları alkışlayanlar unutmasın ki biz bu güçlü çatının altında bizim yaşam biçimlerimizin anlamı var.

Cumhurbaşkanımızın kelepçeli fotoğrafını beklediler

Bunların dışında darbeyi bacaklarını uzatıp seyrendenler ve 23 Haziran seçimleri öncesi yatlarda buluşanlar, AK Parti’yi etkisizleştirmek için operasyon çekmeye çalışanlar var. Sayın Erdoğan çok ciddi bir tehlike karşısında cesur bir şekilde uçağının rotasını tereddüt etmeksizin Atatürk Havalimanı olarak belirlerken birileri de birtakım güvenlikli evlerde perde arkalarında saklanarak ortaya çıkmak için sayın cumhurbaşkanımızın ellerine kelepçe vurulmuş bir şekilde resmini beklemekteydi. Birilerinin tankların üzerine çıkmaktansa bacak uzatarak beklediklerini gördük.

FETÖ’yle mücadele konusuna değinmek istiyorum. Çokça konuşulan bir konu. Muhalefet kanadından bu yönde eleştiriler var, bu konudaki düşünceniz nedir?

Bir kere Cumhuriyet Halk Partisi’nin aklını FETÖ’yü yöneten akıl teslim almış durumda. Bu akıl sadece CHP’yi yönetmiyor, bu akıl aynı zamanda AK Parti’yi kristalleştirmek için olağanüstü bir çaba içerisinde. 15 Temmuz’da zirve yapan milli bilinci dağıtmak için bütün unsurlar harekete geçilmiş durumda. FETÖ’yle mücadelede son üç yılda şüphesiz büyük işler yapıldı ama bu mücadelede en kritik eşik ayırt etmeksizin FETÖ’yle iltisaklı unsurların siyasal yaşamın içerisinden arındırılmalıdır. Ayrımsız bir şekilde bu mücadele yapılmalıdır. Milletimiz bu süreci beklemektedir. Bugün FETÖ’nün arkasındaki akıl FETÖ’yle mücadele edilmiyor cümlesinin arkasına saklanarak da sayın cumhurbaşkanımızın mücadelesini etkisizleştirmek için girift bir süreç yönetiyor. Onun için bunlara dikkat etmeliyiz. Bu mücadelenin mihengi Türkiye’nin milli bağımsızlığına sahip çıkma mücadelesidir bu mücadelenin lideri de sayın Erdoğan’dır. Bütün hedefleri etkisiz Erdoğan ve parlamenter sisteme geri dönüp istikrarsızlık üzerinden 90’lı yıllara dönüştürülmüş Türkiye ve sayın Erdoğan’ı Beştepe’ye sıkıştırıp Türkiye’nin bütün kazanımlarını dondurup Türkiye’yi batı ittifakının eline vermek istiyorlar.

Millet FETÖ’nün siyasetteki uzantılarının temizlenmesini istiyor

Ancak açık yüreklilikle ifade edeyim ki sokak, diğer alanlarda olan FETÖ’yle mücadelenin siyasi alanda da yapılmasını direkt istiyor. Bu konuda sokak samimiyet sorgulaması yapıyor. Bütün siyaset alanında söz ediyorum. Bu konu mühim bir konu ve milletin bu konudaki duyarlılığı çok yüksek. Ancak bu kavramlar üzerinden hareket ederken bu kavramları AK Parti’yi etkisizleştirmek için araç haline getirmek isteyenlere de dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü garip şekilde CHP’yi yöneten akıl, PKK’yı ve siyasi kanadını yöneten akıl şimdi FETÖ’yle mücadele kavramının arkasına saklanarak cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu ülkenin verdiği mücadeleyi etkisizleştirme içerisinde. FETÖ’yle mücadele elbette kesintisiz devam etmelidir fakat Türkiye’yi 90’lı yıllara döndürme çabasında olanların diline bu kavramlar yakışmıyor. Bu mücadele cumhurbaşkanımızın liderliğinde kararlılıkla bugüne kadar yürütüldü. Bu devlet bir yandan bu örgütü temizliyor diğer yandan Doğu Akdeniz’de şanlı bir mücadele veriyor. Birtakım isimlerin ortalığa çıkıp mücadele kavramının arkasında saklanarak yapmak istediklerine dikkat etmemiz lazım.