Prof. Dr. Celalettin Yavuz, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi İİSB Fakültesi
2 Ocak 2022’de Hazar kıyılarına yakın Janaözen’de ortaya çıkan ve ardından ülkenin en büyük şehri Almatı, ardından başkent Nursultan ile Aktau, Aktöbe, Atırau, Oral, Kökşetav, Karagandı, Şımkent ve Beyneu’ya sıçrayan gösteriler ve protesto yürüyüşleri Kazakistan’a ilaveten dünyayı da germeye yetti. Gerilimin üzerinden 6-7 gün geçtikten sonra bile sis perdesi tam olarak aralanamadı.
8 Ocak günü sabahı Kazakistan’da emniyet birimleri resmi binalar ve karakollarda kontrolü ele geçirmeye çalışırken, ilk bilgilere göre “düzinelerce” protestocunun katledildiği, yaklaşık 2 bin kişinin tutuklandığı, 18 güvenlik görevlisinin öldüğü ve 748 kişinin yaralandığı ileri sürüldü.
Sisli bilgilerle “komplo teroristleri”ne gün doğdu. Kazakistan’ı merak edip, hakkında bırakın bir şeyler yazmayı, hiçbir şey okumamış olanlar “Kazakistan Uzmanı” kesilerek en çok izlenen Tv kanallarında “Güvenlik Politikaları Uzmanı” oldular!
Biri Kazakistan üzerine olmak üzere Türk Dünyası üzerine kitap bölümleri yazmış, panelist ve konferansçı olarak yer almış biri olarak, bilgi kirliliği arasında bir şeyler yapmak mecburiyet haline geldi.
Komplo Teorileri Bombardımanı
Olaylarla ilgili sağlıklı veriler olmadığı halde komplo teorisyenlerinin ileri sürdükleri şöyle idi:
FETÖ, Türkiye’nin Türk Devletleri Teşkilatı’nı, kendisi için zararlı görerek bir darbe yapmak istemişti.ABD, Ukrayna’da meşgul olan Rusya’nın dikkatini Kazakistan’a çekmek için “Turuncu Devrim” sevdasıyla bir tertip içerisine girmişti.Rusya, sıkışıp kaldığı Ukrayna sorununda biraz nefes alabilmek maksadıyla Kazakistan’da bir oyun tezgahlamıştı.Rusya, ABD ve Çin bir araya gelerek, Türkiye’nin ve Türk Dünyası’nın ilerleyişini durdurmak, bu maksatla Türk Devletleri Teşkilatı’na bir darbe vurmak için böyle bir darbe tezgahlamışlardı.2019 yılında Cumhurbaşkanlığından ayrılan Nazarbayev ile mevcut Cumhurbaşkanı Tokayev arasında “siyasi güç mücadelesi” sebebiyle bu sorun çıkartılmış, Rusya’ya bağlanmak maksadıyla bu oyunu tezgahlayan Tokayev, içinde Rus askerinin de bulunduğu Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ)’nü yardıma çağırmıştı. Bu “uzmanlar” ayrıca “Herhangi süper güce ama özellikle Rusya’ya bu davette bulunursanız, kolunuza veda edebilirsiniz. Artık yeni bir küresel kangren var!” diye ahkam kestiler. Göstericilerin eylemleri sırasında heykelleri yıkılan Nazarbayev sözde “beni kurtarın!” diyerek yardım istediği Moskova’ya kaçmıştı. Yönetime karşı ayaklanarak “hakkını arayan Kazak halkı” için Nazarbayev ve ailesi sürgüne gönderilmeli, halkın beklentilerini karşılayabilecek ve aynı zamanda da Rusya ve Çin’le de uyumlu genç biri Kazakistan’ı özgür dünyaya taşımalı idi! Ve daha neler neler…Protestonun Çıktığı Yer ve Kazakistan’ın Tarihinde Kısa Bir Yolculuk
Olayların ilk patlak verdiği Janözen, Kazakistan’ın batısında ve Hazar kıyıları yakınındadır. Bölgenin sakinleri “iktidardaki” Kazak Türklerinin “muhalifleri” konumundaki “Küçük Cüz” Kazaklarıdır. Bölgede 2011 yılında da Türk müteahhitlik firmasında çalışanlarla yerli halka arasında gene önemli bir anlaşmazlık yaşanmıştı. Küçük Cüz’ün ne olduğunun anlaşılabilmesi için Kazakistan’ın tarihine kısa bir yolculuk yapmak yararlı olacaktır.
Mevcut Kazakistan’ın oluşumunda XV’nci asır önemlidir. Kazak Hanlığı Ebulhayr’ın 1468 yılındaki Yedisu’ya seferi sırasında ölümünün ardından güçlenmeye başlayınca Şeybanilerin Deşt-i Kıpçak’taki hâkimiyetleri de sona erdi. Moğol saldırılarına karşı bir araya gelen boylar, aynı zamanda dil etkileşimine de uğradılar. Bu yeni yurtta siyasi birliğin kurulmasıyla pek çok Türk boyunun katılımıyla Kazak Hanlığı ortaya çıktı.
Kazaklar o dönemde küçük, orta ve büyük olmak üzere “üç cüz” şeklinde bölünmüş, “üç ana grup altında tasnif edilen Türk boyları federasyonu” idi. Siriderya’dan itibaren Yedisu topraklarının tamamını kapsayan Büyük Cüz içerisinde “Üysün, Kanglı, Dulat, Alban, Suvan, Sirgeli, Istı, Oşaktı, Şapıraştı, Calayir” vb. kabileler vardı. Kazakistan’ın merkezi bölgeleri ile Kuzey Doğusunda ise Orta Cüz kabileleri (Kıpçak, Argun, Nayman, Konurat, Kerey ve Vak kabileleri) yaşıyorlardı. Siriderya’nın aşağısında, Aral Gölü kıyıları ile Hazar Denizi çukurluklarının kuzey kısmında da Küçük Cüz kabileleri (Alşın, Aday, Alaşa, Baybaktı, Cappas, Tazlar, Karasakal ve Karakesek “Alimoğlu”) bulunuyordu. İlk Birleşik Kazak Hanlığı, Altın Orda devletinin dağılmasından sonra XVI’ncı asırda Kasım Han (1513-1523) tarafından kurulmuştu.
Kasım Han’dan itibaren Kazak milletinden söz etmek daha mümkün hale geldi. Ancak 1523’te Kasım Han’ın ölümünün ardından yeniden bölgesel savaşlar ve karışıklıklar başladı. Ancak Kazak nüfusu hızla artarak, XVII’nci asrın sonlarına doğru bugünkü Kazakistan’ın sınırlarına kadar yayıldı.
Yukarıda açıklanan şekilde “büyük, orta, küçük cüz-kabile” toplulukları halinde yaşamayı sürdürseler de Kalmuklarla yapılan savaşlarda yararlı olmadığını anlayınca “Odabaşı Kurultayı”nda “Kazak halkı” olarak birlikte yaşama kararı aldılar. Kasım Han’ın küçük oğlu Aknazar döneminde (1558-1581) bir araya gelerek “merkezi otorite” altında toplandılar.
Kazaklardan Sökülerek Alınan Bağımsızlıkları
Kazak Hanlığı yaklaşık 270 yıl süreyle varlığını koruduysa da Çarlık Rusya’sının 1730 yılında bölgeye girişiyle birlikte bozkırların hâkimiyetini yitirdi. Rusya bölgeye hâkim oluncaya kadar Kazak Hanlığı içerisindeki Türk boyları kendilerine özgü dil ve kültürlerini geliştirmiş ve bir Kazak kimliğinin ortaya çıkmasını yapmışlardı.
XVII’nci yüzyılın başlarından itibaren Moğol kökenli Kalmuklar ve Jungarlarla başı belaya giren Kazaklar, bu mücadeleyi XVIII’nci yüzyılın ilk çeyreğine kadar sürdürmek mecburiyetinde kaldılar. 1725’te Siriderya yöresindeki Kazak şehirleri yeniden Jungarların eline geçince 1727’de üç Kazak Cüzü bira araya gelerek birleşik Kazak gücü oluşturma kararı aldılar. Bögenbay Batır, Taylak Batır ve Navrızbay Batır beylerin bir araya getirerek oluşturdukları bu güç, 1727 ve 1730’da Kalmuklara karşı üstünlük sağladılar ancak Jungar saldırıları karşısında sorunlar devam etti.
Kalmuk ve Jungar saldırıları karşısında büyük sorunlar yaşamaktan bezen Küçük Cüz Hanı Ebulhayr 1730’da Rus Çariçesi Anna İvanovna’dan yardım istedi. Bu talep üzerine Rusya Ilek, Orsk ve Orenburg bölgesinde 2.500 millik bir alanda 40 kale ve 100’ün üzerindeki karakoldan oluşan bir savunma sistemini 1743’e kadar tesis etti. Daha sonra da devam eden Rus tahkimatı sonucunda 1775’ten 1882’ye kadar Ural nehrinin batısına Kazakların geçmesi sınırlandırıldı. Bu sınırı geçmek isteyen Kazaklar sıkça tutuklandılar ve cezaevlerine atıldılar.
Kazak Türklerinin bu şekilde başlayan Rusya döneminde başlayan esareti, Sovyet döneminde de devam etti. Ama gene de kös kös boyun eğip her şeyi kabullenmediler. Kazakların Büyük Han’ı Abılay Han’dan Sırım Batır’a kadar, Sultan Karatay’dan Sarzhan Kasımov, Ubeydullah Valhanov ve Batır Canhoca Nurmuhammedov’a kadar, sonu hüsran olsa da Çarlık Rusya döneminde bağımsızlıklarının peşine düşmekten geri kalmadılar. Benzer çıkışları Sovyetler döneminde Ahmet Baytursınov ve Alihan Bökeyhanov ile Alaş Orda’nın milliyetçileri de yaptılar.
Kazakistan’da Dağılmayan Sisler Ardında Bir Arayış
Kazakistan’daki olayların üzerindeki sis perdesi pek de kolay dağılmıyor. 8 Ocak 2022 tarihi itibariyle teyide muhtaç haberlere göre, güvenlik güçlerinden bazılarının boğazları kesilmiş, bazıları da keskin nişancılar tarafından katledilmişlerdi. Bu sebepledir ki Cumhurbaşkanı Tokayev, OHAL ilan ettiği gibi, ülkede iç istikrarı sağlamak maksadıyla ülkenin üyesi olduğu Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ)’nden yardım istedi. 7 Ocak’ta “ulusa seslenişini” Rusça yaptı. Ardından da polise, teröristler için “ateş serbest” komutunu verdi.
Kazakistan gerçeğinden habersiz ahkam kesenler, Türkiye’nin de yer aldığı ve Kasım 2021’de Türk Konseyi’nden “Türk Devletleri Teşkilatı”na dönüşen, Türk dünyası yerine neden KGAÖ’den yardım istedi diye, Tokayev’i topa tuttular.
Kazakistan’ın yüzölçümü Türkiye’nin neredeyse üç katıdır. Dünyanın iki süper gücünden Rusya ile 5.600 km, Çin’le 1600 km uzunluğunda sınırlara sahiptir. Nüfusu 18 milyon civarında ve bunun %70 kadarı Kazak Türküdür. 1991 yılı sonunda bağımsızlığını ilan ettiğinde neredeyse Kazak nüfusu ile Rus-Ukraynalı Slav nüfusu kafa kafaya idi. Yani oldukça geniş bir coğrafyada, oldukça küçük bir nüfus ve bu nüfus da %90-95’lerin üzerinde “homojen” bir Kazak nüfusu da değil. Yani çok unsurlu ve oldukça da hassas bir iç yapı mevcuttur. Asker mevcudu da bu kadar geniş bir ülke için son derece az olup, 50-60 bin civarındadır.
Kazakistan’ın üyesi olduğu KGAÖ’den ayrılmadan başka bir güvenlik örgütüne üye olması mümkün olmadığından, Tokayev’in hareketi doğrudur. Nitekim dönem başkanlığını Türkiye’nin yaptığı “Türk Devletleri Teşkilatı” da “Dost ve kardeş ülke Kazakistan” yönetimine destek ifadelerini kullanmıştır.
Bu arada 8 Ocak’ta iki önemli gelişme yaşandı. Bunlardan ilki; Nazarbayev’e yakın olduğu iddia edilen iç istihbarat teşkilatının eski başkanı Karim Masimov’un Almatı’daki protestocuların hükümet binalarını basması sebebiyle görevden alınarak vatana ihanet suçundan tutuklanmasıydı. İkincisi de Nazarbayev’in hiçbir yere gitmediği, aksine Tokayev’le omuz omuza, ülkenin istikrarı için çaba sarf ettiğinin açıklanmasıydı.
Türkiye’de iyi tanınan Kazakistan Büyükelçisi Saparbekuly, “Özellikle Almatı şehrinin etrafında yurt dışında yetiştirilmiş teröristler var…” diyerek konuyu az da olsa araladı.
Ama acaba “yurt dışında yetiştirilmiş teröristler” kimlerdi ve kimler tarafından yetiştirilmişlerdi? Akla ilk gelen ülke Rusya oldu. Çünkü daha Nazarbayev döneminde ana dilin yerleştirilmeye çalışılmasına rağmen eğitim dilinde Rusça hala önemliydi. 2010’lu yıllarda Kazakistan’da 3.500’e yakın okul Kazakça, 2.500’e yakın okul Rusça, 2.200 okulda ise Kazakça ve Rusça eğitim verilmekteydi. 150 civarındaki yüksek öğrenim kurumunda ise öğrencilerin 77.000’i Kazakça, 177.000’i ise hala Rusçayla eğitim alıyordu. Ancak Krill alfabesinden Latin alfabesine de geçilmiş, Rusça olan yer adları da Kazakça yazılmaya başlanmıştı.
Bağımsızlığın ilk yıllarında ticaretini büyük ölçüde Rusya ile yapan Kazakistan, zamanla dış ticarette dünyaya açıldı. 2015 itibariyle AB’yle ticaret 31.2 milyar dolarla Kazakistan’ın toplam dış ticaret hacminin %51.4’ünü ulaştı. Kazakistan’a doğrudan yatırım yapan ülkeler arasında Hollanda’yı (58,465 milyar dolar) ABD (21,008 milyar dolar), İsviçre (13,107 milyar dolar), Çin (12,741 milyar dolar), Fransa (11,252 milyar dolar) başı çekerken Rusya 8’nci sıraya gerilemişti. Özellikle “Kuşak – Yol Projesi” kapsamında Çin’in Kazakistan’daki yatırımları oldukça arttı. Kazak enerji şirketi Kaymunazgaz ile Çin TNPC neredeyse yarı yarıya ortaklar.
Almatı dahil kontrolün sağlandığı bildirilen Kazakistan’da 10 Ocak itibariyle durum şöyledir:
Kazakistan Sağlık Bakanlığı’na göre ülkedeki protestolar esnasında 164 kişinin öldü.8.000 kişi tutuklandı. İçlerinde “komşu” ülkelerin vatandaşları da var.Tutuklular üzerinde 120 silah bulundu.Protestolar esnasında kamu düzeni ve ülkenin anayasal düzenini korurken yaralanan güvenlik güçlerinin sayısı 1300’ün üzerinde. 300 kişi üzerlerinde ateşli silahlar ve cep telefonları dahil çalıntı mallar ve yüksek miktarda para ile arabayla ve yaya olarak ülkeyi terk etmek için sınırı geçmeye çalışırken gözaltına alındı. Terör operasyonları devam etmektedir. Provakatörlerin özellikle başkent Nursultan ve Almatı’daki telsiz konuşmalarından aynı anda saldırıları başlattıkları, gösterilerde ölen ve yaralanan taraftarlarını sahada bırakmayarak taşıdıkları görülmüştür. Bu durum da organize ve planlı bir eylem olduğunu dikkate sunmaktadır.Provakatörlerin hangi devlet veya gruba ait olduğu konusu henüz belli olmamıştır. Nazarbayev, isyanlar ve terörün ülke yönetiminden hızlı, sert ve uzlaşma olmadan bir cevap gerektirdiğini çok iyi bildiği için Güvenlik Konseyi başkanlığı görevini Cumhurbaşkanı Tokayev’e devretmeye kendisi karar vermiş, devamında da desteğini sürdürmüştür.Daha Sovyetler Birliği döneminde Çin’de dil eğitimine gönderilen, ana dili Kazakça’ya ilaveten Rusça, İngilizce, Çince ve Fransızca bilen Cumhurbaşkanı Tokayev, Sovyetlerin Dışişleri Bakanlığı’nda da uzunca bir süre görev yapmıştır. Yani Nazarbayev gibi Tokayev’in de Rus yöneticilerle ayrışan yanı yok gibidir.
Aralık 2021 içerisinde Rusya Devlet Başkanı Putin’in “Kazakistan’ı “Rusça konuşan ülke” olarak nitelemesi sebebiyle, burada bir oldubittiye getirmesi düşünülebilir mi?
Sonuç
Sovyet coğrafyasında kurulan ülkelerin çoğu gibi hala otoriter bir rejimle yönetilen Kazakistan’da da kurucu liderler akraba ve dostlarını devlet nimetlerinden yararlandırma konusunda eli açık davranabilmektedirler. Çok zengin yeraltı kaynaklarına rağmen, halkın hala ekonomik açıdan rahatlayamaması, sorun çıkarmasını isteyenler için yaraların kaşınmasına çanak tutmaktadır.
Ukrayna krizi sebebiyle Batı’yla gerilim devam ederken, Rusya’nın Kazakistan sebebiyle dünya kamuoyunda yeni bir darbe almayı göze alması pek de mantıklı değildir. Üstelik Kazakistan’da yatırımları hız kazanan, son dönemde ABD’ye karşı ittifak oluşturan Çin’e rağmen… Keza her ne kadar “kaşıyanlar” olsa da bir “Turuncu Devrim” denemesi olduğunu söylemek için de veriler yetersizdir.
Kazakistan’da yaşanacak bir oldubittiden en büyük zararı, bu ülkede en fazla yatırım yapmış olan AB ülkeleri (özellikle Hollanda) görecektir.
Burada akla en yakın husus, Ukrayna konusunda geri adım atmayan Rusya’yı Kazakistan sebebiyle suçlayarak, BDT ve KGAÖ ülkeleri nezdinde de prestijini sarsmaya çalışmak olabilir. Kazakistan’a gönderilen yaklaşık 2.500 kişilik KGAÖ askeri arasında Ruslar çoğunlukta olsa da oldukça büyük bir ülkede kontrolü sağlaması mümkün olamayacağı gibi, bunları çekmekle Ukrayna’da kuvvet zaafiyeti yaşaması da söz konusu değildir.
Olaylar çığırından çıkmadığı sürece, Türkiye’nin ve Türk dünyasının da fazlaca seçeneği bulunmamakta olup, yönetime destek ve itidal çağrısı şimdilik en uygun hareket tarzıdır. Ama işin içinde Rusya, ABD ve Çin varsa, tedbiri elden bırakmayıp, yakın takip çok önemlidir.